Bölgede yaşanan çalkantılı değişimlerin ortasında, Ortadoğu'da konuşlu ABD kuvvetlerinin varlığını sürdürmesinin yararı hakkındaki tartışma yeniden alevlendi.
Sayılarının yaklaşık 40 bin olduğu tahmin edilen bu kuvvetler, Suriye'den Körfez'e kadar uzanan hava ve deniz üslerine dağılmış durumda.
Bu tartışma, ABD'nin İran'ın nükleer tesislerini hedef alan son saldırıları ve buna eşlik eden İran’ın olası ABD kuvvetlerini daha büyük bir tehlikeye maruz bırakabilecek yanıtı hakkındaki endişelerin ardından yeniden alevlendi.
Buna mukabil, Washington'da askeri ve istihbarat teşkilatındaki etkili sesler, bu bölgeden aceleyle çekilmenin, ABD'nin temel çıkarlarına zarar vereceğine ve düşman güçler veya terör örgütleri tarafından doldurulabilecek daha fazla boşluğun önünü açacağı görüşündeler.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
USS Nimitz uçak gemisi kalırken, birkaç gün önce ABD uçak gemisi USS Carl Vinson'ın bölge sularından ayrılması tam bir geri çekilme niyetini değil, hesaplanmış bir yeniden konumlandırmayı ortaya koyuyor olabilir.
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) komutasını yakın zamanda devralan Amiral Brad Cooper'ın açıklamalarına göre, askerleri tamamen çekmeye yönelik bir plan mevcut değil.
Aksine, konu saha koşullarına bağlı olarak devam eden bir değerlendirmeye tabi. Cooper, Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’nde verdiği brifingde; “bugünkü yaklaşımın koşullara dayalı bir değerlendirme” olduğunu vurguladı ve görev süresi boyunca, gelişmeler ışığında kuvvetlerin büyüklüğünü ve dağılımını sürekli olarak gözden geçirmeye kararlı olduğunu açıkladı.
Bu açıklamadan, ABD ordusunun kara, hava ve deniz üsleri ile kabiliyetlerini herhangi bir acil duruma hızlı müdahalede kilit bir unsur olarak gördüğü sonucuna varılabilir.
Yakın tarih, Ortadoğu'daki krizlerin görmezden gelinemeyecek bir sıklıkta tekrarlandığını doğruluyor.
Bunlar arasında İsrail ve İran arasındaki son gerginlik, Kızıldeniz'de seyrüsefere yönelik Husi tehditleri, Hürmüz Boğazı'na yönelik tehditler, Irak ve Suriye'de devam eden zorluklar sayılabilir. 2019-2022 yılları arasında bölgede konuşlu ABD kuvvetlerinin eski komutanı olan General Frank McKenzie'ye göre “Ölçülü bir askeri varlığın sürdürülmesi ABD çıkarlarına hizmet ediyor ve bölgedeki ülkelere tehditler karşısında ek bir istikrar unsuru sunuyor.”
McKenzie'nin sözleri, kapsamlı saha deneyimine dayanan bir değerlendirmeyi yansıtıyor; McKenzie, herhangi bir aceleci geri çekilmenin, Washington'un caydırıcılık kapasitesine zarar vereceğine ve müttefikleriyle güvenlik iş birliği ağlarını zayıflatacağına inanıyor.
Bu yalnızca savunmayla sınırlı değil. Bölgedeki ABD kuvvetleri, özellikle Hürmüz Boğazı gibi stratejik dar geçitler aracılığıyla seyrüseferi korumak ve küresel pazarlara enerji akışını güvence altına almakla da görevli.
Buna ilaveten özellikle bazı bölgelerde IŞİD hücrelerinin yeniden ortaya çıktığına dair işaretlerin gölgesinde, terörle mücadele operasyonlarında da kilit bir rol oynuyorlar.
McKenzie, “IŞİD'e karşı savaş henüz bitmedi” derken bu noktayı açıkça vurguladı.
ABD güçlerinin savaşı bizzat yürütmediğini, aksine örgütün yeniden canlanmasını önlemek için saha operasyonları yürüten yerel ortaklara hayati destek sağladığını belirtti.
Burada, askeri varlığın önemi hem caydırıcı hem de istikrar sağlayıcı bir faktör olarak öne çıkıyor.
Yakın zamanda Irak’a yaptığı bir ziyaretten dönüşünde Maine Senatörü Angus King ise, yerel müttefiklerin Amerikan varlığının önemini takdir ettiğini yansıtan bir başka saha tanıklığı sundu.
King, Iraklı yetkililerin, özellikle yaklaşan ve daha fazla iç gerilime yol açabilecek seçimlerin gölgesinde, İran yanlısı silahlı grupların sertliklerine karşı Amerikan güçlerinin bir denge unsuru olarak kalması yönündeki açık arzularını dile getirdiklerini aktardı.
King, “Amerikan güçleri bu kritik zamanda istikrar sağlayıcı bir güç olarak görülüyor” dedi.
Yüksek maliyet (bazı askeri kaynaklar, bölgedeki üs ve birliklerin yıllık maliyetinin 20 milyar doları aştığını belirtiyor) gerekçe gösterilerek askeri varlığın azaltılması yönündeki çağrılara rağmen, birçok kişi bu maliyetlerin, devletlerin veya terör örgütlerinin doldurabileceği bir güvenlik boşluğunun maliyetinden daha düşük olduğuna inanıyor.
Çeşitli askeri kaynaklar, Katar, Kuveyt ve Bahreyn gibi ülkelerin Washington ile savunma ortaklıklarına bağlı kaldıklarının ve Amerikan kuvvetlerini herhangi bir macera veya ani tehdide karşı pratik bir garanti olarak gördüklerinin altını çiziyor.
Sabit üsler olmadan yalnızca mobil hava ve deniz kuvvetlerine güvenme fikri teoride cazip görünse de hızlı müdahale ve ortak operasyonların hazır destek noktaları gerektirdiği gerçeğiyle çakışıyor.
Öte yandan, askeri liderler üs sayısının gözden geçirilebileceğine ve belki de kuvvetlerin yeniden dağıtılabileceğine inanıyor, ancak bölgenin artık bu kuvvetlere ihtiyaç duymadığını varsaymak hata olur.
Daha geniş jeopolitik boyut da göz ardı edilemez; bilgili güvenlik kaynaklarına göre Washington, Asya'daki zorluklarla başa çıkmak için askeri gücünü yeniden dağıtmanın, yıllardır güç rekabeti arenası olan Ortadoğu'ya kapıyı kapatmak anlamına gelmediğinin farkında.
İyi düşünülmüş bir alternatif olmadan herhangi bir geri çekilme, Rusya, Çin veya İran'ın nüfuzunun genişlemesine yol açabilir.
Dünyanın bu bölgesindeki krizler kontrol edilemez bir ivmeyle tekrarlandığı sürece, esnek ve etkili bir Amerikan askeri varlığını sürdürme mantığı, tamamen geri çekilme yönündeki ütopik çağrılardan daha gerçekçi görünüyor.
Dolayısıyla, güncel tartışmalar, üst düzey Amerikalı askeri ve güvenlik liderleri arasında yerleşik en önemli ilkenin “güvenliğin boşluk ile sağlanamayacağı” ve iyi düşünülmüş bir varlığın, geri çekilip, daha sonra, daha yüksek bir maliyetle geri dönme riskinden çok daha iyi olduğu gerçeği olduğunu ortaya koyuyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.