Hatimoğulları, Altınoluk Mahallesi'ndeki Ayhan Şahenk Kültür Merkezi'nde düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, "Silahları bırakın" çağrısına PKK'nın karşılık vererek fesih kongresi gerçekleştirdiğini söyledi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Sözlerine ilk olarak CHP’li belediyelere yapılan baskın operasyonlarına değinerek başlayan Tülay Hatimoğulları, halkın iradesini yok sayan bu anlayışı kınadığını belirtti. Konuya ilişkin tüm programlarını iptal ettiklerini ve yarın parti MYK’sının olağanüstü bir şekilde toplanacağını duyuran Hatimoğulları şu ifadeleri kullandı:
Geçmiş dönemde bizlerin başına gelen, yoğun bir biçimde neredeyse her sabah bir şafak operasyonuyla arkadaşlarımızın gözaltına alındığı, tutuklandığı bir dönemin ne yazık ki benzeri devam ediyor. Bugün sabah Antalya, Adana, Adıyaman Belediye Başkanları ve beraberindeki arkadaşları gözaltına alındılar. DEM Parti olarak yaşanan bu operasyonların, seçilmişlere dönük, onları ve halkın iradesini yok sayan bu anlayışı kınadığımızın altını çizmek isterim. Bu operasyonları asla kabul etmedik, etmeyeceğiz. Bize yapıldı, başkasına yapılsın asla kabul etmeyiz, istemiyoruz da bunu. Yarın Bursa’da programım vardı. Ancak ben ve Sayın Eş Başkanımız Sayın Tuncer Bakırhan bütün programlarımızı iptal ettik, yarın Ankara’da MYK’mızı bu gündemle ilgili olağanüstü bir şekilde toplayacağız ve bu gözaltılara karşı dayanışmamızı ve dayanışma mesajlarımızı en güçlü şekilde iletmeye devam edeceğiz.
"Alevi inancı resmi olarak tanınmalı"
Alevilere dönük baskı ve asimilasyon politikaları ne yazık ki tarih boyunca katliamlar şeklinde oldu, gözaltı, tutuklamalar şeklinde oldu, Cemevine cümbüş evi diyerek oldu. En son bu iktidarın bu süreci getirdiği nokta ne oldu? Aleviliği Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın bir dairesine dönüştürdüler. Biz bunu kabul etmiyoruz, Aleviler bunu kabul etmiyor. Bizler Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın oyuncağı falan değiliz. Alevilik bir inançtır, Cemevleri bir inanç merkezidir. Ve bu resmi olarak böyle kabul edilmek zorundadır, başka çaresi yoktur bunun. Bakın Milli Eğitim’de müfredetta yapılan değişikliklere. ÇEDES projesiyle, maarif programıyla neler yapılmaya çalışılıyor? Alevilere dönük asimilasyon politikasını derinleştirmek istiyorlar. Bizleri inancımızdan uzaklaştırmak, öğretimizden ve felsefemizden uzaklaştırmak istiyorlar. Şuna inanalım ki değerli canlar, bu projeler ve bu yaklaşım fiili, gerçekleşmiş bir katliam kadar bizler için tehlikelidir. Bunun karşısında örgütlenmek, güçlü bir biçimde durmak dışında da bizlerin bir seçeneği yoktur.
"Alevilerin de hakkı var"
Bugün Sayın Öcalan’ın İmralı’da gerçekleştirmiş olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nda Alevi canlarımızın hakkı ve hukuku var. Türkiye’de yaşayan 72 milletin hakkı, hukuku, adaleti, eşitliği var. Bugüne kadar neredeyse her Allah’ın günü katledilen ve şiddet gören kadınların özgürlüğü ve eşitliği var. Geleceksiz bırakılmış olan gençlerin geleceği var bu çağrıda. Bu çağrıda işçinin, emekçinin, alın teri döktüğü halde evine bir sıcak ekmek götüremeyen o emekçilerin hakkı ve hukuku var. Bizler bu çağrıyı yalnızca Kürt halkı için yapılmış bir çağrı olarak asla görmeyelim. Bu çağrının sahibi, İmralı’dan verilen mesajda da bunu çok net ifade etti. “Biz bir toplum olarak bütünen örgütlenemezsek, bütünen herkes öz örgütlenmesini sağlayan mücadele alanlarının içine girmezse biz bu toplumu demokratikleştiremeyiz” diyor. Bunun için de şunu söylüyor, bizler evet silahları bırakın çağrısını yaptık, PKK buna karşılık verdi, silahları bırakıyorlar. Bir fesih kongresi gerçekleştirdiler ve bir silah bırakma süreci yaşanacak.
"Barışı birlikte örgütleyelim"
Biz biliyoruz ki biz toplum olarak örgütlenirsek, bir araya gelirsek, Alevi canlar örgütlenirse, barış ve demokrasiyle ilgili sesini daha da yükseltirse, kadın arkadaşlarımız aynı şeyi yaparsa, farklı halklar ve inançlardan insanlar aynı şeyi yaparsa işte biz o zaman gerçek ve kalıcı bir barışı bu topraklarda tesis edebiliriz.Bizler bugün bu süreci devam ettirirken önümüzdeki günlerde oluşturulacak olan bir komisyon var. Bu komisyonun çok acil bir biçimde oluşması, Türkiye’de barışın ve demokratikleşmenin tesis edilmesi için adımların atılması çok önemli. Biz bu adımları devletten ve iktidardan bekliyoruz ama aynı zamanda bizler müzakereyi en güçlü şekildeki bir mücadeleyle desteklemek zorundayız. Mücadele yürütmezsek barışı ve demokrasiyi hiç kimse bize altın tepsiyle sunmayacak. Bakın bu süreç oturulmuş masa başında madde madde anlaşmanın sağlandığı bir süreç değil. Tüm dünya deneyimlerinden son derece farklı bir süreç. O yüzden mücadelenin müzakereyi güçlendirmesi gereken bir süreç. Burada ben bütün canlarımıza, bütün değerli halklarımıza; kadınlara, gençlere, işçilere, emekçilere, insan hakları savunucularına buradan çağrımızı bir kez daha yineliyorum. Gelin barış ve demokratikleşme sürecini hep birlikte örgütleyelim. Hep birlikte kendi öz örgütlenmemizi güçlendirelim, hep birlikte öz örgütlememizi barış ve demokratikleşmeyle bağlarını kurarak bu hattı güçlendirelim. Gelin ikinci yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’ni demokrasiyle buluşturalım, demokratik cumhuriyeti hep beraber inşa edelim. Bunun için örgütlenelim ve mücadele edelim.
AA, Independent Türkçe