Özgür Özel: Türkiye, Erdoğan iktidarından ibaret değildir

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün PES’in çağrısıyla düzenlenen ve AB'ye üye ülkelerin davet edildiği AB Konseyi Toplantısı'na hazırlık liderler toplantısına katılmak üzere Belçika’nın başkenti Brüksel’e geldi

Fotoğraf: ANKA

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Avrupa Sosyalist Partisi’nin (PES) davetiyle Brüksel’de katıldığı Avrupa Birliği (AB) Konseyi Toplantısı'na hazırlık liderler toplantısında, “Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin önce sığınmacı, şimdilerde güvenlik parantezine alınmasını, ilişkilerin al-verci seviyeye indirgenmesini hiç doğru bulmuyoruz. Öyle ki ülkemizdeki ve bölgemizdeki koşulların değişmesi, Türkiye ve Avrupa arasındaki ilişkilerin niteliğinin değişmesini de gerektirir. Türkiye, Erdoğan iktidarından ibaret değildir. Partimiz Türkiye’nin birinci partisidir ve iktidar değişimi artık sadece bir takvim meselesidir” dedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Özel’in ikinci kere davet edildiği toplantıda Orta Doğu’daki son durum, İran-İsrail Savaşı, tek pazar, sınırlarda güvenlik meselesi gibi başlıklar konuşuldu. CHP Lideri Özel, toplantıya katılan liderlere hitap etti. Özel, şunları kaydetti:

Filistin’in tanınması, İsrail ile yapılan ticaret anlaşmalarının askıya alınmasıyla ilgili kararlı bir tutum takınılması; yani sadece sözle değil, eylemle de Filistin halkının yanında olunması noktasında duyduğum her şeyden son derece mutluyum. Çok değerli bir önceki konuşmacının pozisyonu gibi biz de ülkemizde muhalefetteyiz. Ve ülkemizdeki iktidar, aslında tarihsel olarak Filistin meselesini sahiplenen bir iktidar gibi görünse de Trump’ın üzerlerinde oluşturmuş oldukları baskı ve Filistin ile sürdürdükleri ticari siyasi ilişkiler üzerinden üzerine düşeni yapmıyor. Geçtiğimiz hafta Türk siyasetinin tüm renklerinden sekiz parti birlikte büyük bir dayanışma mitingi gerçekleştirdik. Türkiye’de ses getirdi. İsrail ile örtülü ve gizli olarak halen daha yaptıkları ticareti ifşa ediyoruz. Ve hükümetin üzerinde bu konuda etkili ve net bir tutum takınmaları noktasında baskı yapıyoruz. Hükümet üzerinde sonuç vermiyor ama bu hükümete ‘Filistin dostu’ diye oy veren seçmenlerde gerekli aydınlanmaya, bu konuda onların siyasi tepkilerinin ortaya çıkmasına sebebiyet veriyor.

“Türkiye’de demokrasi ve adalet, eşi benzeri görülmemiş ağır bir saldırı altındadır”

Öncelikle partimizle göstermiş olduğunuz dayanışma için teşekkürlerimi ifade etmek zorundayım. Geçtiğimiz 5-6 Mart’ta tam bu salonda, yine bir konuşma yapmıştım. Türkiye’deki otoriterleşme eğilimlerinden söz edip Avrupa güvenliğini etkileyen gelişmeler hakkında konuşmuştum. Aradan yalnızca üç ay geçmiş olmasına rağmen Türkiye’deki otoriterlik arttı, artmaya devam ediyor. Ülkemizde; demokrasiye, halk iradesine ve partimize yönelik saldırılar yepyeni bir boyuta evrildi. Bölgemizde ise yeni çatışmalar patlak verdi. Şu anda Türkiye’de demokrasi ve adalet, eşi benzeri görülmemiş ağır bir saldırı altındadır. Parti liderleri, siyasetçiler, belediye başkanları, iş insanları, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, gazeteciler, öğrenciler hakkında hukuksuz yargı süreçleri işletilmekte ve istisna olması gereken tutukluluk tedbiri bir genel kurala dönüştürülmekte, yargılananların hemen hepsi tutuklu yargılanmaktadır.

“19 Mart darbesi olarak nitelendirdiğimiz sürece uygun bir mücadele geliştirmiş durumdayız”

Bugün, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu, 15 buçuk milyon yurttaşın oyuyla partimizin cumhurbaşkanı adayı ilan edildiği gün tutuklanmış ve Silivri cezaevine konmuştur. Kendisiyle birlikte 10 belediye başkanımız, 10 büyük ilçemizin belediye başkanı da cezaevindedir. 18 Mart’ta cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’nun Türkiye’de cumhurbaşkanı adayı olabilmek için gerekli olan üniversite diploması, verilen üniversite tarafından 31 yıl sonra iptal edilmiştir. Diplomayı veren fakülte buna direndiği için önce dekanı değiştirilmiş, sonra verilen akademik diploma, akademisyenler iptal etmediği için üniversitenin içindeki ulaşım hatlarından, boya-badanasından sorumlu olan üniversite yönetim kurulu tarafından iptal edilmiş; daha doğrusu Erdoğan’ın talimatıyla bu görev onlar tarafından yerine getirilmiştir. 19 Mart’ta diploma iptalinin ertesi günü Ekrem İmamoğlu gözaltına alınmış, ön seçimimizin olduğu 23 Mart günü de tutuklanarak cezaevine konmuştur. Biz bu süreci ‘19 Mart darbesi’ olarak nitelendirdik ve bu tanımlamaya uygun şekilde bir mücadele geliştirmiş durumdayız.

“Tutuklamanın 100’üncü gününde Saraçhane’de miting gerçekleştireceğiz”

Dün akşam, gece 11.00’de İstanbul’daki her çarşamba akşamı yaptığımız bir büyük protesto mitingini bitirip 03.00 uçağıyla buraya geldim. Her hafta sonu bir büyük şehirde, o şehre göre tarihin görülmüş en büyük protesto mitinglerini gerçekleştiriyoruz. Şu ana kadar toplam 29 miting yaptık, 30’uncusunu tutuklamanın 100’üncü günü olan önümüzdeki salı; 1 Temmuz günü yeniden Saraçhane’de gerçekleştireceğiz. Bu süreçte PES’in Başkanı, yöneticileri ve PES’teki tüm yoldaşlarımızın gerek bizzat Türkiye’ye gelerek gerek de uzaktan yayınladıkları bildirilerle verdikleri desteğe müteşekkiriz.

“Erdoğan, AB’ye üye ülkelerden hissetmesi gereken basıncın yüzde 10’ununu bile hissetmiyor” 

Ülkemizin ve dünyanın içinden geçtiği bu zorlu dönemde, Avrupa değerlerini benimseyen demokratlar arasındaki dayanışmaya çok önem veriyoruz. Burada gösterilen kıymetli gayretler çok önemlidir ancak Erdoğan’ın uluslararası toplumdan, AB’den AB’ye üye ülkelerden hissetmesi gereken basıncın yüzde 10’ununu bile hissettiğini ifade etsem yanlış olur. Erdoğan şu an Türkiye’nin sahibi gibi davranmakta, Avrupa'nın güvenlik kaygılarını kendince yönetmekte ve Türkiye’de yüzde 51 ile seçildiği pozisyonda son yapılan anketlerde yüzde 30’un altına düşmüşken; partimiz son yapılan seçimlerde birinci parti olmuş, belediyelerin yüzde 65’ini kazanmış, ekonominin yüzde 85’ini belediyeler açısından yönetiyorken; son ankette yüzde 41’lere oyu çıkmışken maalesef Avrupa’daki ülkeler, o ülkelerin yöneticileri Erdoğan’ı alternatifsiz ve ilanihaye Türkiye’nin lideri gibi gördükleri ve bunu ona da hissettirdikleri için; bu onu iç politkada elverişle kullanmaya ve ‘Erdoğan’dan başka dünyanın bir seçeneği yok’, ‘Erdoğan’dan vazgeçmezler’ izlenimini iç politikada kullanma devam etmektedir.

İçinde bulunduğumuz konjonktürde, hepimizin güvenlik endişesi içinde olması kadar normal bir şey yoktur. Ama burada çok önemli ve hassas bir nokta var: Güvenlik endişelerini sağcılar kadar dile getirir, onlarla birlikte körükler, bunu ana gündem maddesi yaparsak onların bizi çekmek istediği çukura düşmüş oluruz. Güvenlik endişelerinin çok yüksek sesle konuşulduğu her yerde sağ güçlenir, otoriterler güçlenir. Evdeki çocuk eğer evde kavga varsa, dışarıya doğru bir kavga veriliyorsa ya da bundan herkes endişeleniyorsa o anda kim evde otoriteyse onun arkasına dizilir. Biz kendi ülkelerimizde otoriter rejimleri, aşırı sağı aşırı güçlendirecek güvenlik panoramaları üzerinden değil; birleşerek, dayanışrak ve ayrı ayrı güvenlik kaygılarıyla değil, Avrupa’nın güvenliğini hep birlikte güçlendirecek planları hep birlikte hayata geçirmeliyiz.

“Türkiye, Erdoğan iktidarından ibaret değildir”

Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin önce sığınmacı, şimdilerde de güvenlik parantezine alınmasını, ilişkilerin al-verci bir seviyeye indirgenmesini doğru bulmuyoruz. Öyle ki ülkemizdeki ve bölgemizdeki koşulların değişmesi, Türkiye ve Avrupa arasındaki ilişkilerin niteliğinin değişmesini de gerektirir. Türkiye, Erdoğan iktidarından ibaret değildir. Partimiz Türkiye’nin birinci partisidir ve iktidar değişimi artık sadece bir takvim meselesidir.

Halkımız 19 Mart’tan bu yana, siyasi tarihimizin gördüğü en büyük demokratik direnişe hem fiziksel hem siyasi destek vermektedir. Türkiye ve Avrupa demokrasilerinin geleceği birbiriyle ilişkilidir. CHP olarak Türkiye’nin demokratik ve istikrarlı olmasını savunurken askeri açıdan güçlü olmasını, Türkiye ile AB arasındaki savunma ilişkilerinin elbette geliştirilmesini, Türkiye’nin Avrupa’nın güvenliğine katkı sunmasını destekliyoruz. Türkiye ile AB arasında yüzde 5 civarında, zayıf seyreden dış politika uyumunun artırılması gerektiğini savunuyoruz. İçte demokratik, çoğulcu, kalkınmış ve istikrarlı bir Türkiye, Türk halkının talebidir.

“Avrupa Türkiye’yi itmemeli, kendine doğru çekmelidir”

AB değerlerinin ve demokratik normların yok sayıldığı bir ortamda, sığınmacılar üzerinden yapılan pazarlıklardan sonra şimdi de güvenlik ekseninde al-verci yeni bir pazarlık hem Türkiye’nin hem de AB’nin stratejik çıkarlarına hizmet etmeyecektir. Müzakereler, demokrasi ve özgürlükler temelinde yürütülmelidir. Avrupa dışarıda güvenlik tehditleri, içeride aşırı sağın yükselişi gibi sınamalarla karşı karşıyadır. Bunların panzehri daha fazla güvenlik adına demokrasinin göz ardı edilmesi değil, daha fazla demokrasi için ortak çaba harcanmasıdır. Türkiye, Avrupa’nın saygın ve eşit bir ortağıdır. Türkiye ve Avrupa arasındaki ilişkiler bu gerçeklik üzerine yükselmelidir. Avrupa Türkiye’yi asla itmemeli, kendine doğru çekmelidir. Ama bunu çekerken Türkiye’yi demokrasi zeminine, hukuk zeminine davet etmeli ve bu şekilde kapsayabileceğini Türkiye’yi yönetenlere, yönetenin kim olduğundan bağımsız olarak en net şekilde hissettirmelidir. Çünkü halkımızın yüzü, Avrupa’ya dönüktür.

“AB’ye tam üyeliği hedefliyoruz”

Demokrasi zemininde Türkiye ile müzakere edilmeli, sorunlar konuşulmalı, yeni askeri ve ticari ilişkiler bunun üzerine kurulmalıdır. Gençlerimizin, insanlarımızın vize sorunları mutlaka çözülmelidir. Biz AB’ye tam üyeliği hedefleyen partiyiz. AB’ye tam üyelik başvurusu da bu konudaki en önemli adımlar da hep CHP’nin iktidar ya da iktidar ortağı olduğu dönemlerde gerçekleşmiştir. İktidara geldikten sonra, ışık hızıyla Kopenhag kriterlerini hayata geçirip AB üyeliğini elde etme stratejisine sahibiz. Bu konuda siz kardeş partilerimizin bundan önce olduğu gibi bundan sonra da desteği bizler için son derece önemlidir. Sizlere tüm sorunlarımıza birlikte çözüm üretebileceğimi yarınların umuduyla sayglar sunuyorum.
 

 

ANKA

DAHA FAZLA HABER OKU