Türkiye, "yeni" Suriye'de kiminle karşı karşıya?

Türkiye’nin en çok emek harcadığı Suriye denkleminde sahneye yeniden Fransa çıkıyor

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (ortada), Fransız nakliye şirketi CMA GGM'nin bölge müdürü Joseph Dakak (solda) ile Lazkiye liman müdürü Ahmed Mustafa'nın 1 Mayıs 2025'te Şam'da bir anlaşma imzalamasını izliyor / Fotoğraf: Omar Haj Kadour-AFP

Ortadoğu tarihinde yaşanan bütün önemli gelişmelerde Batı ülkelerini o ya da bu şekilde görmek mümkün.

Batı ülkeleri, kimi zaman işgalleri, kimi zaman siyasi ilişkileri ve ittifaklarıyla, Ortadoğu ülkelerinin neredeyse hepsinde bölgenin kaderini etkileyen dinamiklerden oldu.

Emperyalizmden bahsedilirken, emperyalist müdahalecilik kavramını açıklarken verilen örneklerde her seferinde başvurulan bir coğrafyadır Ortadoğu. 

Tarihi işgallerle ve savaşlarla örülü bu coğrafyaya yönelik dış müdahalelerde en çok akla gelen ülke ise bölgeye "demokrasi" götürme adı altında yürüttüğü işgal ve askeri saldırı operasyonlarıyla Amerika Birleşik Devletleri (ABD)...

Ancak Ortadoğu'da, özellikle Suriye'de çok önemli bir uluslararası aktör daha var ve bu aktör tarihsel olduğu kadar, güncel olarak da aktif faaliyet yürütüyor: Fransa. 


Fransa'nın bölgemizdeki tarihsel konumu

Fransa, başta Osmanlı İmparatorluğu'yla kurduğu ilişkiler düzleminde, bölgenin en büyük uluslararası aktörlerinden.

ABD gibi "yırtıcı" askeri operasyonlar düzenlemese de çoğu koalisyonun katılımcısı ve derin bir sömürgecilik geçmişe sahip. 

Fransa, Batılı güçlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki ekonomik ve siyasi etkilerini artırmaya çalıştıkları sürecin en başarılı aktörü olarak, kapitülasyonlar, yerli elitlerin Fransızcayla yetiştirildiği okullar, Fransız tüccarlara sağlanan ayrıcalıklar, dış borçlanma sürecinin "kahramanı" Galata bankerleri, yerli taşeronlarıyla dahil olduğu altyapı projeleri ve sermayesiyle ülkedeki gayrimüslim ve Levanten unsurlar üzerinden ticari ve kültürel nüfuzunu yaygınlaştırdı, Batı sermayesine bağımlı, dışa entegre bir yerli sınıfın oluşumunu destekledi.

I. Dünya Savaşı ve imparatorluğun çöküşüyle birlikte, özellikle Suriye, Lübnan, Irak gibi "verimli" coğrafyalar, Fransa'nın manda sistemi altında yönetildi.

Bu dönemde Paris, Fransa yanlısı sermaye çevrelerinin yükselmesi amacıyla bölgedeki yerel milliyetçi hareketleri destekleyerek hegemonyasını sürdürme yoluna gitti. 

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra ise, Ankara ile Paris arasındaki ilişkiler genellikle göreceli olarak "denge ve karşılıklı çıkara dayalı" bir çizgide seyretti.

Fransa ile kurulan ilişkilerin "dengeli ve istikrarlı olması", aynı diğer Batılı ülkelerle olduğu gibi, en temelde Türkiye'nin kaynaklarını Batılı sermayeye ne kadar açtığıyla ilgiliydi. 

Ancak her siyasi dengenin gibi, bu dengenin de bir ömrü vardı ve Türkiye'nin uluslararası arenada "oyun kurucu" olma yönelimi, ilişkilerin yeni bir biçime dönüşmesine yol açtı. 


Fransa her zaman sahadaydı

Bütün bu süreç ilerlerken, Ortadoğu, ABD başta olmak üzere Batı'nın birincil hedeflerinden olmaya devam etti.

Savaşların, işgallerin, vekil savaşlarının, siyasi operasyonların aralıksız devam ettiği bu hikayenin en büyük aktörü ABD olsa da, bölgenin tarihsel bileşenlerinden Fransa, ABD'nin çıkarları doğrultusunda, özellikle istihbarat örgütüyle her zaman sahadaydı. 

Fransa, 2010'lu yıllardan itibaren özellikle Suriye'de daha aktif adımlar atmaya başladı.

Türkiye, Beşar Esad yönetiminin devrilmesinde Batı'yla ittifak içerisinde hareket etse de, bu süreç her zaman "iç rekabetin" hissedilir düzeyde olduğu bir seyir izledi. 

Örneğin, Fransız istihbaratı "Rojava" projesinde Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDF) bağlı yerel aktörlerle istihbarat ağı kurarak, Pentagon eksenli stratejiler bünyesinde PYD/YPG'yi öne çıkararak etki alanını genişletme stratejisi izledi.

Bu, ABD'nin CIA kanalıyla Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) yönelik bilinen desteğiyle paralel çizgide seyreden, Türkiye'nin de gayet farkında olduğu bir stratejinin parçasıydı. 

İstihbarat örgütlerinin, orduların olduğu her yerde sermaye grupları da olur. Bu nedenle aynı şekilde, Fransız sermayesi de Suriye'de etkin rol oynadı.

Dünyanın en büyük inşaat malzemesi üreticilerinden Lafarge'ın IŞİD ile işbirliği yaparak Irak ve Suriye'de IŞİD'in yaptığı tüneller ve hapishaneler için malzeme sağlamasının ortaya çıktığı skandal, bu ekonomik nüfuzun en çarpıcı örneği. 

Lafarge, 2013–2014 yılları arasında Suriye'deki Jalabiya çimento fabrikasını çalışır tutmak adına IŞİD ve Nusra Cephesi'ne milyonlarca dolar ödeme yaparak "koruma anlaşmaları" yapmış, şirketin üst düzey yöneticilerinin bilerek işbirliğine gittiği, Paris ofisinin de süreci bildiği iç yazışmalarla kanıtlanmıştı. 

Aleyhinde açılan davalarda, "yabancı terör örgütlerine maddi destek sağlama" suçunu ve 778 milyon dolar ceza ödemeyi kabul eden Lafarge'ın, ABD Adalet Bakanlığı (U.S. Department of Justice - DOJ) tarafından para cezasına çarptırılması, bölgede Amerikan çıkarlarına hizmet ettiği gerçeğini yine de değiştirmedi.


Esad'ın ardından kurulan bağlar

Fransa, Esad yönetiminin devrilmesinin ardından, eski tarihi bağlantılarından faydalanarak ‘yeni Suriye'de' etkin bir pozisyon almak için hızla kolları sıvadı.

Suriye'nin "geçiş dönemi Cumhurbaşkanı" Ahmed eş-Şara'nın ocak ayında göreve gelmesinden bu yana Avrupa'ya yaptığı ilk ziyaretin Fransa olması, bu bağların ve bu çabanın en önemli göstergelerinden. 

Şara'nın Paris ziyaretinde, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile yalnızca yeni dönemin sloganlarından ‘demokratikleşme' ve ‘insan hakları' konularını değil, yeni dönem Suriye İsrail ilişkileri de masaya yatırılmıştı. 

Bu da, Fransa yönetiminin bölgedeki yeni güç dengesinde arabuluculuk üstlenme çabasının göstergelerinden. 

Ziyaretten birkaç gün önce, 1 Mayıs 2025 tarihinde, Suriye'nin geçiş dönemi yönetimi ile Fransız lojistik devi CMA CGM Group arasında Lazkiye Limanı için 30 yıllık işletme ve geliştirme anlaşması imzalandı.

Beşar Esad yönetimi sırasında (Ekim 2024) yapılmış benzer bir kontratın revize edilmiş hali olan bu anlaşmaya göre, ilk yıl 30 milyon, sonraki 4 yılda 200 milyon olmak üzere toplam 230 milyon euroluk yatırım yapılması ve 1,5 kilometre uzunluğunda, 17 metre derinliğinde yeni bir rıhtım inşa edilmesi öngörülüyor. 

Anlaşmaya göre ayrıca, Suriye devletine yüzde yüzde 60, CMA CGM'e yüzde 40 gelir payı düşecek. 

Aynı grup, Doğu Akdeniz'de Beyrut Limanı'nın yenilenmesine yatırım yapmış, Birleşmiş Milletler'e İsrail limanlarında gümrük hizmeti sunma teklifi götürmüştü.

2023-2024 döneminde Libya-Yunanistan-Türkiye hattında tonaj liderliğine yükselen CMA CGM, Terminal Link adlı yan kuruluşuyla Kıbrıs'taki Larnaka, Mısır'daki İskenderiye ve İsrail'deki Hayfa terminallerini de işletiyor.

Burada bir diğer ilginç nokta, Terminal Link'in yüzde 49'unun Çinli China Merchants Port Holding Company Ltd.'ye ait olması.

CMA CGM'nin bu ortaklığı, Çinli COSCO Shipping ile işbirliği içinde Yunanistan'ın Pire Limanı'nda da faaliyet gösteriyor. 

Kıbrıs, Mısır, İsrail, Lübnan, Suriye… Yani Fransa, çok uluslu şirketleriyle Doğu Akdeniz'de altyapıyı kontrol etme noktasında aktif bir tutum içerisinde. 


Peki Türkiye?

Bütün bu tabloda Türkiye, Esad yönetimine karşı tutumu ve Suriye'deki silahlı hareketlere verdiği destekle "yeni Suriye"nin kurulmasında en çok çabayı sarf eden aktör olarak öne çıktı.

Öyle ki, Suriye meselesi, Türkiye iç politikasının da başat gündemlerinden biri haline geldi. 

Bu olgulara hükümet yanlısı bir pozisyondan bakan yerli ve uluslararası uzmanlar, Türkiye'yi Doğu Akdeniz'in yeni hakimi olarak konumlandırıyor.

Türkiye, Esad yönetimine karşı yapılan "devrimin", yeni Suriye'nin en büyük destekçilerinden sayılıyor.

Ancak Suriye'deki yeni durum, aynı anda tarihsel emperyal güçlerin ağızlarını sulandıran bir durum.

Küresel sermayenin yeni Suriye'de kendi siyasi bağlantılarıyla, kendi altyapı projeleriyle attığı adımlar, aynı anda bölgedeki diğer aktörleri de devre dışı bırakma refleksine sahip. 

Özellikle Suriye'de artık Rusya ve İran'ın "devre dışı kaldığı" kabul ediliyor.

Peki, Batı ittifakında görülen, Esad'ın devrilme sürecinin kahramanı, NATO üyesi Türkiye?

Batılı güçler, Suriye'nin yeniden paylaşımı sürecinde Türkiye'yi güvenilir bir ittifak mı, yoksa devre dışı bırakılacak bir rakip olarak mı görecek? 

Fransa'nın Osmanlı'dan cumhuriyete, oradan da günümüz Türkiye'sine yönelik stratejik çıkarları; sömürgecilikten modern diplomasiye, ekonomik yatırımlardan gizli operasyonlara uzanan geniş bir yelpazede kendini gösteriyor.

Önümüzdeki dönemde Doğu Akdeniz ve Suriye ekseninde şekillenecek gelişmeler, bu tarihi nüfuz kavgasında yeni sayfalar açacak gibi görünüyor.

 

 

Kaynaklar

https://container-news.com/cma-cgm-renews-syrian-port-deal/
https://mfame.guru/syria-signs-30-year-port-deal-with-cma-cgm-for-latakia-terminal-expansion/
https://www.czapp.com/analyst-insights/cma-cgm-deepens-global-port-presence/
https://www.reuters.com/business/syria-signs-new-30-year-deal-with-french-shipping-giant-cma-cgm-2025-05-01/
https://www.theguardian.com/world/2024/sep/17/french-cement-company-lafarge-paid-millions-to-islamic-state-syria
https://www.rudaw.net/english/middleeast/syria/23052025
https://www.rudaw.net/english/kurdistan/030520251
https://www.meforum.org/mef-online/unpacking-the-new-agreement-in-syria

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU