CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Manisa’nın Soma ilçesinde, Now TV’de Gazeteci İlker Karagöz’ün yayınına katıldı.
Soma Maden Faciası’nın 11’inci yıl dönümüne ilişkin konuşan Özel, faciadan altı ay önce Soma’ya ilişkin araştırma önergesi verdiğini ama gündeme alınmadığını hatırlatarak, şunları söyledi:
''28 Nisan günü Dünya İş Kazalarını Önleme Günü. O günü günü bir vesile kılıp, Meclis’te bu araştırma önergesini indirip o gün oynatma imkanı olmuştu ve maalesef o gün -hani bugün meşhur ya ‘AKP, MHP oylarıyla’- sadece AKP oylarıyla reddedilmişti. MHP o zaman muhalefet partisiydi. Bizimle bir destekliyorlardı. Hatta daha sonra da hem madenin başında hem yargılamalarda ilk başta MHP’li arkadaşlar da vardı. Ne zaman MHP, AKP’ye yanaştı, faciaya olan ilgisi, mahkemeleri takibi o zaman durdu, bıçak gibi kesildi. Ben 11 yıldır buradayım. Her 13 Mayıs günü istisnası olmaksızın iki elimiz kanda buradayız. Ben bütün mahkemelerin tamamını takip ettim. 11 yıl önce Soma’daki facia yüksek reyting yaparken arkadaki madenin olduğu tepede, dünya televizyonları vardı, Türkiye televizyonlarının tamamı vardı. Birçoğu şu anda da önemli mevkilerde olan kişiler o zamanlar televizyonların, gazetelerin muhabiriydiler. ‘Unutursak yüreğimiz kurusun’ diyorlardı ama Soma‘yı unuttular, Soma‘yı terk ettiler. Soma’nın bir milat olup ‘Bundan sonra artık hiçbir işçimizi, madencimizi iş kazasında kaybetmeyeceğiz’ diye yeminler edilen o günlerden bugünlere hiçbir şeyin değişmediği bir süreci getirdi.
"Beş buçuk gün hapis yatmayı yeterli görüp sorumluları salan bir süreç yaşandı”
‘Hiçbir şey değişmedi’ diyemeyiz. Çok üzüldüğümüz, çok farklı farklı süreçlerde Soma hep gündeme geldi. İçimdeki bir yarayı ve bir memnuniyetimi ifade etmeme izin verin. Soma’da bu facia oldu, bütün Türkiye Soma’ya üzüldü. AK Parti’nin mitinglerine katılan işçilere katılmadan bir gün önce kimlik kartları, yemek kartları toplanıyordu o dönemde. Miting çıkışında dağıtılıyordu yoklama gibi. Yevmiye işliyor. Sonra da ölen ölüyor, kalan sağlar O zaman ‘Bu mesleğin fıtratında bu var’ diyen Erdoğan’a yetiyordu. O süreçte tam bunların çok konuşulduğu AK Parti mitinglerine madencilerin zorla götürüldüğü, burada eylem yapan madencilerin Ankara’ya götürülüp Erdoğan’la uzlaştırıldığı, sonra verilen sözlerin tutulmadığı, gerekli düzenlemelerin yapılmadığı, adil yargılama yerine altı bile değil, beş buçuk gün yattılar kişi başına. Esas olarak da şöyle bir şey var: Mahkemenin yargılamayı adil yapmaya çalışan başkanının değiştirildiği, yerine başka başkanın getirildiği, verilen cezanın Yargıtay tarafından düşük cezanın ‘Böyle olur mu? Olası kast, bugün burada kullanılmayacaksa nerede kullanılacak’ deyip beş üyenin beşinin de bozduğu ama kararın buraya tebliğ edilmek yerine elde tutulduğu bir süreç yaşandı. O süreçte o beş üyenin üçü değiştirildi, yerine üç yeni üye getirildi. Yeni üyeyle üçe-iki bu sefer olası kas değil de bilinçli taksirden ceza kurulup örneğin 301 kez müebbet hapis yatabilecekken ölen kişi başına beş buçuk gün hapis yatmayı yeterli görüp sorumluları salan bir süreç yaşandı.
"Soma davasından iki tutuklu kaldı: Biri Can Atalay, biri Selçuk Kozağaçlı”
‘Soma’yı üç S yuttu’ diyorduk ilk gün: Sarı sendika, sermaye ve siyaset üçgeni. Şimdi bu üçgenin siyaset ayağı zaman içinde, sabırla görevini yaptı ve bu işten sermayeyi kurtardı. Zaten sendikaya hiç kimsenin bir sorusu da olmadı. Büyük bir üzüntüyle şunu söyleyeyim o günden sonra yapılan bütün seçimlerde herkes Soma’ya baktı. ‘Soma’yı bu kadar yapılan yanlışlara rağmen AK Parti kazanıyor.’ Maalesef Twitter başından Somalılara ağıza alınmayacak dünya kadar laf söylendi. Her seferinde çıktım dedim ki ‘Bu lafları kesinlikle reddediyoruz. Soma bunları hak etmiyor.’ En nihayetinde bugün Soma’ya CHP’li bir belediye başkanı yönetiyor. Büyükşehri CHP’li bir belediye başkanı yönetiyor. Biz buralarda yüzde 6 oyları da gördük yüzde 60 oy da gördük. Ama yüzde 6 oy aldığımız zamanlarda da Somamıza, Manisamıza bakış açımız hiç değişmedi. Kusur varsa kendimizde aradık, kimseye küfür etmedik, kötü söz söylemedik. Yüzde 60’la bu başarı elde edildi ki Soma’nın Belediye Başkanı Sercan Okur, Soma davasının gönüllü avukatlarındandır. Soma’nın vicdanını, her geçen gün kendine yapılan kötülüğü de iyiliği de ihaneti de kendisi için gösterilen cesareti de görmüştü. Soma davasından iki tane tutuklu kaldı. Faciaya sebebiyet veren şirketin sahibi dışarda, müdürleri dışarıda, sorumluları dışarıda, kamu görevlileri dışarıda. Onlar da 12’şer saat ceza yattılar kişi başına. İçeride iki tane tutuklu var: Biri Can Atalay, biri Selçuk Kozağaçlı. Bunlar Çağdaş Hukukçular’dan gelip de Soma davasını gönüllü olarak savunan avukatlar. Can Atalay da Selçuk Kozağaçı da yüreğiyle, bileğiyle burayı savunan insanlardı. Soma’da yerleşmiş olarak da Soma’nın bir evladı Sercan Okur, bu davanın avukatlığını yıllarca yaptı. Son seçimlerde de CHP’nin adayı olarak Soma’da büyük bir teveccühle belediye başkanı seçildi. Biz buradaki seçim sonucunu siyasi bir sonuç olarak görmüyoruz, vicdani bir sonuç olarak görüyoruz.”
"Facia olduğunda muhalefet partisi olup, bağırıp da iktidara yanaşınca susanlara söyleyecek söz yok''
Özel, ''Yaşananlar unutulur mu'' sorusuna şu yanıtı verdi:
'İnşallah unutulmaz da Türkiye’de maalesef unutuluyor. Unutmayanlar, mücadele edenlerin desteklenmesi lazım. Soma böyle ferasetli insanların bulunduğu yerdir. Soma‘da seçimlerde dördüncü parti çıkmış zamanları var CHP’nin. Bugün yüzde 60’a yakın oyla hem büyükşehir hem Soma Belediyesi kazanılabiliyorsa Soma’daki insanlar gibi siyaset sahiden yapanlarla siyaset şeklen yapanların, bu meseleyi içinde hissedenlerle o gün fotoğraf çektirip gidenlerin bir elekten elenmesi lazım. Eleğin samimiyet tarafında kalanlarla siyaset yapılır, onlara can feda ama eleğin öbür tarafına; yani facia olduğunda muhalefet partisi olup, bağırıp da iktidara yanaşınca susanlara söyleyecek hiçbir söz yok.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Soma gibi bir facianın yaşanması an meselesidir''
2002 yılından AKP’nin iktidarından bugüne kadar, 2 bin 500 işçi madenlerde öldü. 35 bin 000 işçi, yani 140 tane Soma Faciası yaşandı ayrı ayrı. İş kazaları, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda Türkiye berbat durumda, dünyanın en kötülerinden. Bugün Türkiye’de madene inen işçiler, günde üç vardiya halinde ölüme inip çıkıyorlar. Soma gibi bir facianın yaşanması an meselesidir. İstanbul depremi gibi düşünün. İşçi sağlığı ve iş güvenliği, iş kazalarını önleme noktasında bilhassa madenlerde hem de diğer tehlikeli iş kollarında işçilerimiz Allah’a emanet. İş kazası geçirmiyorsa anasının duaları sayesinde geçirmiyor. Tabii ki belli iş kollarında, belli fabrikaların, bu konuya kendisi titizlenen firmaların hakları emanet olsun, bir kenarda dursun. Ama genel olarak devlet güvenlik yerine kârlılığı, işçinin sağlığı yerine verimliliği gündeme alan şirketleri yeterince denetlemediği, sert ve katı kurallar koymadığı, koyduğu kuralları iyi uygulamadığı için, denetim mekanizması çökmüş olduğu için ve özellikle işçi sağlığı ve iş kazalarıyla görevli kişiler maaşlarını iş yerinden doğrudan aldıkları için çok önemli eksiklikler var. Bugün facianın yıl dönümü ve Türkiye bu konularda dünyada en kötüye giden, görevini en az yapan ülkelerden bir tanesi, rakamların en kötü ülkelerden bir tanesi. Şimdi ‘Terörsüz Türkiye. Şehitler gelmesin, analar ağlamasın’ diyeceğiz. Burada 301 tane ana ağladı, eş ağladı, 426 tane çocuk ağladı. O çocuklardan o gün 11 yaşında olanlar, bugün avukat oldular, babasının hakkını arayacağız diye. İşin bu boyutun mutlaka ve mutlaka gündemde tutulması gerekiyor.'
"Terör bitecekse biz varız''
Özgür Özel, terör örgütü PKK’nın fesih kararını şöyle değerlendirdi:
Soruların cevaplarını vermesi gerekenler verecek. Bu soruların birçoğunun cevabı bizde yok. Çünkü CHP tarihsel bir tutarlılığa sahip bir parti olarak ‘Terör bitecekse biz varız’ diyor. Bu kadar net. ‘Eğer annelerin gözünün yaşı duracaksa, şehit kanı akmayacaksa biz varız’ diyor. ‘Bu meselenin bir kişi, iki kişi, bir parti, iki parti değil; toplumsal mutabakatla çözülmesi lazım’ diyor. Toplumsal mutabakat arandığında herkesin rıza göstereceği, kaybedenin olmayacağı, herkesin çözüm konusunda bilgi sahibi ve mutabık olacağı bir yöntem öneriyor. Bu yöntemi kim başarıyor? Dünyada silahlı ve çatışmalı süreçleri başarıyla çözüme ulaştırmış olan örneklere bakılıyor ve burada başarılı olmayan bir şey var: Siz toplumun bir kısmını, partilerden birini ya da birkaçını dışlarsanız, kendinize ait ajandalarınız varsa, gizli pazarlıklar yürütüyorsanız bu iş başarılı olmuyor. Geçen çözüm sürecinde CHP, bütün bunları hatırlatarak ‘Şunları, şunları yanlış yapmayın’ demişti. Böyle bir sürece kredi vereceğini söylemişti. Tayyip Erdoğan, ‘Kredinizi başınıza çalın’ demişti. Düşünmüştü ki terör bitecek, bir başarı elde edilecek, ‘Buradan gelecek siyasi nemayı kimseyle paylaşmayayım’ demişti.
"Erdoğan ve Bahçeli’nin söyledikleri o gün de bugün de CHP’nin haklı olduğunu ortaya çıkarıyor”
Bugün sürece karşı çıkanlara, ‘kandan beslenenler’ deniyor ya o gün o tanımlamayla Erdoğan da Bahçeli’ye diyordu. ‘Bahçeli kandan besleniyordu’ Erdoğan’ın tanımlamasıyla. Çünkü Bahçeli çözüm sürecinin tam karşısındaydı, Erdoğan savunuyordu, Bahçeli karşı çıkıyordu. Biz de diyorduk ki ‘MHP’nin de ikna edileceği, bizim de işin içinde olacağımız bir süreci hep beraber yaşayalım.’ O gün biz bunları söylediğimiz noktada, Erdoğan Bahçeli’yi kandan beslenmekle; Bahçeli de Erdoğan’ı terör örgütüne teslim olmakla suçluyordu. Şimdi ikisi birden bir süreç yürütüyorlar. Adı ‘Terörsüz Türkiye.’ CHP aynı tarihsel tutarlılığı içinde diyor ki ‘Terör bitecekse, kan duracaksa biz varız.’ Geçen sefer biz bunu dedik diye, Bahçeli bizi terörü desteklemekle; ‘Bahçeli de olsun, bütün siyasi partiler de olsun’ dedik diye de Erdoğan bizi işi yokuşa sürmekle suçluyordu. Şimdi ikisi bir araya geldikleri süreçte geçmişte kendilerine söyledikleri tüm sözler o gün de bugün de CHP’nin haklı olduğunu ortaya çıkarıyor.
"Bu süreçten zarar görmüş herkesin rızasının alınması lazım''
Çok basit bir şey söylüyoruz: Hiç kimse dışlanmadan bu işin yürütülmesi lazım. Bunun için yer Meclis’tir. TBMM’de bir komisyon kurulmalı. Bu komisyon yapılacak yasal düzenlemeleri -‘Yasal’ diyorum, soruyorlar ‘Anayasa değişikliği olursa’, ‘Biz Anayasa değişikliğinde yokuz’ diye ilk günden söyledik. Çünkü anayasa değişikliği farklı pazarlıkları gündeme getiren, tuhaf ve samimiyet sorgulatan bir mesele. Bugün Türkiye’de bu sorunu çözmek için ihtiyaç olan şey kanunları çıkarmak, mevcut kanunları düzgün uygulamak. ‘Toplumsal mutabakat aransın’ diyoruz ya şeffaflık ve samimiyet. Toplumsal mutabakat aranacaksa işte o zaman o Meclis’te kurulacak komisyona mutlaka başta şehit aileleri, gaziler, bu süreçten zarar görmüş herkesin katılıp bu insanların onurunun, rızasının alınması lazım.
"Bağrına ateş düşmüş ananın, babanın, evladın ne dediğini niye sormuyoruz''
Sevgili Sırrı Süreyya Önder ile bizi ziyaret ettiğinde heyetlerin önünde geçen bir diyaloğumuz var. Ben yine şehit aileleriyle ilgili hassasiyetimi vurguladım. O zaman şöyle bir ifadem vardı, demiştim ki ‘Şehit ailelerinin gözünün içine bakamayacağımız bir işin içinde olmamak lazım.’ Sırrı Başkan bana dedi ki ‘Bazen şehit anasının gözüne bugün bakamazsın ama yarın öbür çocuğu yaşayınca o gelir sana bakar.’ Dedim ki ‘Şehit aileleri bazı konularda bizden ileride.’ Ziyaret ettiğim şehit aileleri derneği başkanları bana dedi ki ‘Tutumunuz çok kıymetli. Biz de bu meseleye şöyle bakıyoruz: Biz yandık, başkaları yanmasın. Samimiyet olsun, siyasete alet olmasın, bizim de görüşlerimizi alınsın, biz bilelim ne olduğunu.’ Sıvasız evine en acılı gününde Türk bayrağı asan, ‘Vatan sağ olsun’ diyen kişilerden bahsediyoruz. Bunun da bir hatırı olsun. O gün gidip yanına oturup fotoğraf çektirmeyi, taziye yapmayı, bunu haberleşleştirmeyi biliyoruz da günü geldiğinde bağrına ateş düşmüş ananın, babanın, evladın ne dediğini niye sormuyoruz. Ama burada onlara rağmen bir şey yapmak, bir süreç yürütmek doğru değildir. Onun için ‘toplumsal mutabakat’ diyoruz, babamızın hayrına demiyoruz.
''Biz tarihin doğru yerinde durmayı başaran bir partiyiz''
Hiç elleme, bunlar bildiği gibi paldır küldür yapsın, bu toplumda büyük bir tepki dalgası yükselsin, bundan en büyük zararı bu iktidar görür, ben görmem. Bugün bu iş toplumsal mutabakatla, herkesle birlikte çözülsün, bundan hepimiz karlı çıkarız, bütün Türkiye karlı çıkar. Burada yanlış olan hesap şu: Geçen sefer olduğu gibi, şimdi iktidar medyasında kendince bir bayram havası. Zaten bu iş başarıya ulaşacaksa bütün Türkiye’de bayram olur. Kendilerince meselenin kahramanları var. Erdoğan var, Bahçeli var... Bu mesele başarıya ulaştıktan sonra millet kimi takdir edecekse eder, bundan kim fayda görecekse görür. Ama önemli olan algı operasyonlarıyla onu bunu köpürterek değil, yanlış yapılmasın. Daha bugün sürecin sıfırıncı günündeyiz neredeyse. Elbetteki bundan önce müzakereler yapılmıştır, görüşmeler yapılmıştır. Bundan daha normal bir şey yoktur. Ama artık yeni açıklandıysa ‘Silahları bırakıyoruz’ diye fesih kararı alındığından itibaren ilk gündeyiz. İlk düğmeyi yanlış iliklemenin peşindeyiz. Bunlar yanlış. Bunun için biz bilimsel, bütün dünyanın doğru yaptıklarını tekrar eden, yanlış yapıp da zarar gördüklerinden uzak duran, kendi geçmiş başarısız tecrübemizden ders alan bir şey yapmamız lazım. Biz CHP olarak işin kolayına kaçmıyoruz. ‘Biz muhalefet partisiyiz, iktidar ne yaparsa karşısındayız, eleştirelim, tökezlesinler, biz kazanalım.’ Bunu yapmıyoruz, yapmayacağız da... Çünkü biz tarihin doğru yerinde durmayı başaran bir partiyiz.''
"Meclis Başkanı’nın hızla bir inisiyatif alması doğru olur”
CHP Lideri Özel, “Siz nasıl bir çerçeve çiziyorsunuz” sorusuna şu yanıtı verdi:
Bizim çizdiğimiz çerçeve şu: Meclis’te Meclis Başkanı’nın hızla bir inisiyatif alması doğru olur. Kendi takdirleri ama ben kendisine bunu çağırdım, bir kez daha söylüyorum. Mutlaka bir hazırlık komisyonunu hızlı şekilde, bütün siyasi partiler davet edilerek, gelmeyen gelmez ama herkesin orada sandalyesi olsun, görüşleri alınmalı. Bizim mesela yedisi hukukçu, üç siyaset bilimciden oluşan 10 kişilik bir komisyonumuz var. Bunu Sevgili Adem Sözüer ile yani, 2000’li yıllarda TCK’yı çalışan, çok önemli ceza hocalarından, bugün TCK ile ilgili de çok önemli isimlerden biri ve onun birlikte çalıştığı, ortaklaşa fikir ürettikleri çok önemli dört-beş ceza hukukçusuyla da birlikte işin mutfağında çalışmaya ve önemli işleri, önemli düzenlemeleri hatasız yapmak için katkı vermeye de CHP hazır. İlk başta bir kere ilk atılacak adımlar var: Mesela kayyum düzenlemesiyle ilgili mesele yıllardır dile getiriliyor. Bunların çözülmesi lazım. Devamında Türkiye’de bazı kanunların uygulaması antidemokratik uygulanıyor. Uygulamaların düzeltilmesi lazım. Bu kanun yaparak olmaz, kanun ortada, yanlış uygulanıyor, kötü niyetli uygulanıyor. Bazı kanunlardaki eksikliklerin giderilmesi lazım. Bazı yere kanunu düzenlemeler yapılması lazım. Ama demokrasi hattının dışına çıkılmaması, bugün uyulmayan Anayasa kararlarına uyulması lazım.
"Atılan adımların toplumsallaştırması lazım. Türkiye bir sorunu çözüyor”
Mesela Can Atalay, AYM kararına uysanız dışardadır. AİHM kararlarına uymayı Anayasa 90 açıkça vadediyor. AİHM kararlarına uysanız Osman Kavala dışarıdadır. Yine doğru düzgün yargılamalar yapsanız bugün içeride olan toplumsal davalardan hiç kimse içeride olmaz. AYM’de dosyaları bekleyen hem Gezi tutuklusu arkadaşlarımız var. Üniversite öğrencileri tutuklu, bu uygulama hatası, buna kanun çıkaramazsın. Bugün öğleden sonra salınması lazım, hele hele böyle bir pozitif iklim konuşuluyorsa. O yüzden biz CHP olarak bir hazırlık komisyonu, kanunların hep birlikte artısı-eksisi düşünerek çalışılması, bu komisyona toplumsal mutabakat yaratacak tüm kesimlerin; meslek örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin davet edilmesi, görüş alınması, atılan adımların toplumsallaştırması lazım. Türkiye bir sorunu çözüyor. Yoksa, ‘Devlet Bey bir sabah yatağından kalkıp DEM sıralarına yöneldi. Bu sorun çözüldü.’ Devlet Bey’e bir önceki dönem aynı süreçte siz ‘kandan beslenen vampir’ diyordunuz; Devlet bey de size, ‘bölücüyle işbirliği yapan vatan haini’ diyordu.
PKK'nın fesih kararına ilişkin bir soruyu yanıtlarken, dün bir siyasi partinin genel başkanıya sohbeti sırasında birbirlerine, "bugünkü iktidarın aslında bu sorunla ilgili adım atacak meşruiyete sahip olmadığını hatırlattıklarını" ifade eden Özel, 2023'teki Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimlerinde partisinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı olduğunu, DEM Parti'nin de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP'nin adayını desteklediğini anlattı.
"CHP'nin adayı ülkeyi bölmeyi vadetmiyordu" diyen Özel, şöyle konuştu:
Bunlar Kemal Bey'i yenebilmek için montaj videolar yapıp, dün selam yolladıkları, teşekkür ettikleri Kandil'in Kılıçdaroğlu'nu desteklediğini ve aslında bu süreçte CHP'nin iktidara gelince vatanı böldüreceğini, Abdullah Öcalan'ı affedeceğini, Kandil'in boşalacağını, Kandil'dekilerin serbest kalacağını falan iddia ediyorlardı. Hatta yalandan alkış videosu yaptırmıştı. Erdoğan o videoyu gerçekmiş gibi meydanlarda izletti, konuştu. Sonra 'Ama montaj ama şu, bu' diye ifade kullandı. 'Kandil'in sizi desteklediği doğru mu, değil mi?' dedi. Bu sözleri söyledikten iki yıl sonra kendileri Kandil'le irtibat kuruyorlar. Terör örgütünün kurucusuna, başkanına teşekkürler ediyorlar. Birlikte, yani Abdullah Öcalan'a ağız dolusu teşekkürü Devlet Bahçeli ediyor, Erdoğan ediyor. Onlar birlikteler ve böyle bir süreci yürütüyorlar.
"Bizim çizgimiz belli"
Bu süreçte o seçimleri ilk turda kazanmayan, ikinci turda küçük bir farkla kazanan Erdoğan, o videoyla ve kendi milliyetçi söylemleriyle CHP'yi de DEM'le işbirliği yapıyor söylemiyle kaç kişinin fikrini değiştirmiştir? O zaman bugünkü iktidarını o günkü yalanlarına, iftiralarına borçlu olan birisi bugün o günkü tutumunun tam tersini yapıyor. CHP durduğu yerde durduğu halde biz DEM'e oy veren 6,5 milyon insana saygımızdan ötürü DEM Parti'yle 10 yıldır veya önceki isimleriyle 15 yıldır el sıkışıyoruz, yine el sıkışırız. Bayramlaşıyoruz, yine bayramlaşırız. Ne şeytan ilan ederiz ne sizin gibi siyasi menfaat için dün yüzüne tükürdüklerimize, en ağır sözleri söylediklerimize bugün methiyeler düzeriz. Bizim çizgimiz belli. Biz bir tutarlılığın partisiyiz de aslında, bu ülkede çözümü bir gün öyle bir gün böyle davrananlar değil, belli bir tutarlılık içinde meseleye demokrasi zemininde bakanlar bütün seçmenlere her zaman aynı saygıyı duyanlar, çıkar ilişkileriyle... Şöyle bir şey olabilir mi? Şimdi bugün bakıyorsunuz, dün en ağır sözleri söylediği ifadeleri bugün kendisi kullanıyor. En ağır cezalandırmaya çalışılması gereken noktaların ötesinde bugün kendileri yapıyorlar ve bunu siyaset diye yapıyorlar.
"Biz bir düğmeye basmakla 180 derece dönen siyasetçilerden değiliz. Bugün Devlet Bahçeli öyle bir siyasetçidir"
Özel, "Sürecin samimi olarak ilerleyip ilerleyemeyeceği endişesi var mı? Siyaseten bir süreç mi ilerliyor? Gizli ajanda, kapalı kapılar ardında yürütülen gizli toplantılar var mı? Nasıl görüyorsunuz?" sorusuna şu yanıtı verdi:
Ben rahmetli Sırrı Süreyya Önder'e sorduğumda dedi ki 'Gizli bir anlaşma, bir gizli Anayasa pazarlığı bilmem ne... Bunları bize soracağınıza küfredin' demişti. Bu kadar net. Şimdi rahmetlinin bu kadar net bir kefaletinin olduğu yerde ben bir şey demem bunun üstüne. Ama varsa biz orada olmayız. Yani şunu söyleyeyim; yarın öbür gün tuttular, çıktılar, 'Efendim işte biz getirdik. Anayasa'da da şu değişikliği yapacağız.' Biz diyoruz ki mevcut Anayasa'ya uymayanla Anayasa yapılmaz. Mevcut Anayasa'ya uymayanlar bugün Tayyip Erdoğan mevcut Anayasa'ya uymayan birisidir. Onunla oturup da Anayasa çalışması yapılmaz. İkincisi, bir yerlerde karar verilmiş, derin devlet varmış. Devlet karar vermiş, düğmeye basmışlar. Devlet Bey bu yana doğru giderken dönmüş bu yana doğru gidiyormuş. Devlet Bey ne derse devlet, Devlet Bey onu yaparmış. Ben bu kadar en inorganik bir siyasetin parçası değilim. Ben öyle kimsenin düğmeye basmasıyla 180 derece yön değiştirecek bir siyasetçi değilim. Onu yapmak yerine siyaseti bırakırım. Onu yapmak yerine her şeyden vazgeçerim. Ama doğru bildiğimden vazgeçmem. Biz joy-stick'le kumanda edilen, bir düğmeye basmakla 180 derece dönen siyasetçilerden değiliz. Bugün Devlet Bahçeli öyle bir siyasetçidir. Bir gün öyle söyleyen, bir gün böyle söyleyen, bugün Devlet Bahçeli'nin bu söylediği tutarsızlıkların siyasi bir karşılığı vardır, yoktur... Biz millete karşı samimi duygular besliyoruz, biz organik siyaset yapıyoruz. Biz sahici siyaset yapıyoruz. Bu şu demek değil; siyasette ufak tefek tutum değişiklikleri olur. Edindiğiniz bir bilgi zihninizde bir başka şey yaratır ama bu 180 derece sapmaları değil, belli farklılıkları, belli farklı bakış açılarını, dün anlamlandıramadığınız bir şey bugün anlam yükleme başka bir şeydir. Ama ak dediğinize kara demek başka bir şeydir. Bu tutarsızlıklar milletimizin de tanık olduğu ve geleceğe dair de güvencesiz bir durumu ortaya koyar, riskli bir durumu ortaya koyar.
"Türkiye'nin birinci partisi bugün CHP'dir"
Bir bakıyorsunuz şimdi Türkiye'nin kimin ellerinde, Türkiye'nin dış politikası kimin ellerinde, Türkiye'nin iç güvenliği kimin ellerinde? Hadi bugün barıştan yana bir söyleme geçtiler, dünkü o zehirli dillerini terk edip, peki bugün bu yaptıklarını yarın bir başka talimatla, bir başka düğmeye basışla, bir başka savruluşla yaşatmayacaklarını nereden bileceksiniz? Türkiye bunu yaşayabilir. Biz o yüzden kendi tutarlılığımıza, kendi samimiyetimize bakıyoruz. Affetsinler ama Türkiye'nin şu anda 2'inci partisiyle 4'üncü, 5'inci partisinin Türkiye'de bütün yetkileri ellerinde bulundurdukları bu çarpık düzen içinde, ettikleri sözün Türkiye'nin geleceği açısından temel perspektif olmasını doğru da bulmuyorum. Onları gösterdikleri kadar bir sıklet merkezi olarak da görmüyorum. Çok açık söyleyeyim, Türkiye'nin birinci partisi bugün CHP'dir. Bugün şunu yurt dışındaki bütün muhataplar da biliyor ki ama altı ay sonra ama bir sene sonra ama iki sene sonra hapırsalar da köpürseler de Trump onu istese, Putin bunu desteklese de Türkiye'nin kendi iç dinamikleri, milletle kurduğumuz ilişkinin kendisi ve siyasetimizin, milletimizden gördüğü teveccühle Türkiye'nin iktidar partisi CHP olacak. Tayyip Erdoğan üzerinden ya da onun düğmesine basarak bunu joy-stick'le kumanda ederek Türkiye'de siyaseti şekillendirmeye çalışanlar bilsin ki CHP'ye ve millete rağmen hiçbir şey olmaz Türkiye'de. CHP küstahlık yapmayı sevmediği için kibiri sevmediği için yukarıdan bakmayı sevmediği için bugün bunların kafasına her gün 'Kardeşim ne konuşuyorsun? Oyun kadar konuş. Cürümün kadar yer yakarsın' deyip bunları etkisizleştirme, bunların muhatapları önünde itibarsızlaştırma noktasına Türkiye Cumhuriyeti devletini yönettikleri ve yönetmek zorunda oldukları bu sistem içinde, yoksa bunların bugün milletten aldıkları yetki, gördükleri teveccüh ve yarınlara dair siyasi ikballeri, gelecekleri hiçbir şey göstermiyor."
"Düşman olmadan kendini konumlanamıyor adam"
Özel, "Bir yerde bu sürece 'Sayın Özgür Özel ve CHP dahil olun. Güçlendirelim iç cepheyi' şeklinde bir telkin geldi mi acaba Cumhur İttifakı'ndan? Ya da hiç mi size uğranmadı?' sorusu üzerine "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisinin genel başkanı olduğunu" anımsattı. Özel, şöyle devam etti:
İç cepheler, dış cepheler onlar, bunlar savaş terimleri. Savaştan çıkmış ve barışa ulaşmış bir ülkenin yurtta barış cihanda barışa bakması lazım. 2025 yılında iç cephe dış cephe değil, içeride barışı, dışarıda barışı savunuyor olmamız lazım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bir asker yönü vardır, iç cepheyi de bilir, dış cepheyi de bilir; bir de siyasetçi yönü vardır, içeride barış der, dışarıda barış der, diplomasi der. O yüzden güvenlik kaygılarını pekiştirecek ve devamlı böyle meseleyi bir çatışma odaklı bakmak yerine, demokrasi odaklı bakmayı tercih ederim kendi adıma.
İmralı Heyeti'nin ilk ziyaretinde bazı konuların anlatıldığını, ardından "İkinci tur ziyaretler olacak. Daha sonra devletin gerekli organları sizlere de bilgi verecek. Gizli ajanda yok, şu yok, bu yok" denildiğini ifade eden Özel, "Ama daha sonrasında ikinci tura bile izin vermediler" dedi.
MHP'den bir ismin, partinin Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye atfen bir açıklama yaptığını anlatan Özel, bu kişinin, açıklamada "CHP'nin Parti Meclisi Üyesi Ali Haydar Fırat'ın televizyondaki ifadelerinin ardından terörsüz Türkiye'ye desteğini açıklamazsa CHP'yle muhatap olmayacağız" dediğini aktardı. Bunun üzerine Ali Haydar Fırat'ın açıklamalarını okuduğunu bildiren Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:
Baştan aşağı okudum. Dediği, demediği bir şey yok. Gayet normal bir şey. Dedim 'Bunlar bizle bir kavga çıkarmak istiyor, hayırlısı.' Sonra sözüne itibar ettiğim birini aradım. O dedi ki 'Siz bildiğiniz gibi devam edin. Devlet Bey'in böyle bir şeyi yok.' Gazeteciler sordu. Dedim ki 'Devlet Bey muhatabımız.' Sonra o sözüne ehemmiyet verdiğimiz kişi, ehemmiyet verilmemesi gerektiğini gösteren bir açıklama yaptı. On gün sonra Devlet Bey 'CHP'yle muhatap olmayacağız. Bayramlaşmayacağız.' Dedim 'Bunlar kendilerine düşman, eskiden DEM'di şeytan, şimdi şeytan değiştiriyorlar, DEM'i bırakıyorlar. DEM'i kendilerince onca söyledikleri söze rağmen DEM'e şimdi iyi şeyler söylüyorlar, dönecekler bize. Niye? İyiliğin partisi değil ki. İyiliği örgütlemeye alışmamış. İyilik konuşmayacak o. Ona bir düşman lazım. Bana niye düşmen lazım olsun? Bana dost lazım. Ben milletin yüzünü güldürecek şeyler söyleyip herkesin gönlünü kazanmak isterim. Birilerine siyasette düşman lazım. Düşman olmadan kendini konumlanamıyor adam. Böyle bir perspektifle böyle bir bakış açısıyla muhataplık ilişkisi zor gerçekten. Biz yine sabrediyoruz.
"CHP kendi çizgisinden milim sapmamış bir parti"
Özel, "Erdoğan da süreçte çok ses çıkartmadı. Çok güçlü mesajlar vermedi, izlemeyi, uzaktan izlemeyi tercih etti" yorumu üzerine şunları söyledi:
Devlet Bahçeli ne söylüyorsa Erdoğan adına da söylüyor. Ama Devlet Bahçeli'nin partisi yüzde 4'e düşmüş anketlerde. O üzerine ateş topluyor. Erdoğan diyor ki 'Kötü şeyleri o üstüne toplasın. Yarın öbür gün işler kötü giderse Bahçeli yapmış olur. Ben kenarda güvenli alanda durayım' diyor. Siyasi bir kurnazlık, başka bir şey değil. Yapılan işin siyasi bir kurnazlıktan öte tarafı yok. Yarın öbür gün bizi dışlayarak kendilerince, neyle suçluyorsun, neyle dışlıyorsun, sen kimsin, neyi dışlıyorsun, neysin CHP'yi dışlıyorsun? CHP bu liderler, bu anlayışlar ortada yokken de vardı. Onlar yok olduktan sonra da var olacaklar. CHP kişilerin ya da tutumların partisi değil ki CHP ilkelerin partisi. CHP günlük pozisyonların partisi değil. CHP tam bağımsızlığı şiar edinmiş, ülkenin milli güvenliğini, ülkenin ulusal çıkarlarını, ülkenin işgalden kurtulmasını en önemli meselesi yapmış, canını ortaya koymuş önce ülkeyi kurtarmış sonra kurmuş sonra demokrasiye geçirmiş bir parti. Ve milim kendi çizgisinden sapmamış bir parti.
"Bunların Erdoğan'a ve Bahçeli'ye sorulması lazım"
Özel, "Bu süreçle ilgili bu sürecin vardığı yerle ilgili karşımızda birtakım ithamlar, suçlamalar var. Mesela Lozan, 1924 Anayasası ve soykırım suçlamaları. Bunlar Cumhuriyetin temeli. Bunlar Cumhuriyetin felsefesi bir taraftan. Ne demek soykırım suçlaması? Ne demek Türkiye'nin tapusu olan Lozan'la ilgili bu cümlelerin kurulması ve 24 Anayasası?" sorusuna şu yanıtı verdi:
Bu soruların hiçbirinin muhatabı ben değilim. Çünkü bunların hemen sizin sayın meslektaşlarınız tarafından Erdoğan'a ve Bahçeli'ye sorulması lazım. Çünkü süreci onlar götürüyorlar. İyi bir şey olduğunda sahipleniyorlar. MİT müsteşarı sürekli temas halinde, görüşmelere MİT'in elemanları düzenli olarak katılıyor, takip ediyor. Yapılacak açıklama konusunda cuma gününden beri müzakere ediyorlar. Ve vardıkları nokta buysa, bunu Sayın Bahçeli'yle Sayın Erdoğan cevaplasın. Meşru muhataplarım CHP tarihine, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihine Meclis zemininde ya da siyasi zeminde bir söz söylediğinde en net cevapları veren kişiyiz. Dünkü açıklamamızda da Lozan'a nasıl bir önem atfettiğimizi hatırlattık. Ancak benden kimse 45 yıl boyunca terör yapmış ve Türkiye Cumhuriyeti'nin, yani biz tapu senedi kabul ediyoruz Lozan'ı, tapu senedimiz dünyaya kabul ettirmişiz, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu partisinin 45 yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti'nin karşısında terör eylemleri yapmış olan, askerini hedef almış olan, anayasal düzeni hedef almış olan bir terör örgütünün bildirisine muhatap olarak ben kendimi kılacak değilim. Bu bildirinin iki tane muhatabı var. Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan. Çünkü o bildiri, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın onayı olmaksızın açıklanabilecek bir bildiri değil. Kelimeleri müzakere ediyorlar, o kongrenin bittiği günden itibaren. Ama aylardır, belki bir yıldan çok uzun bir süre, yani neredeyse ekim ayında ilk kez bu konuda birtakım açıklamalar gelmeye başladığında en az bir yıllık geçmişi var deniyordu. Yani şu anda neredeyse iki yıla varan bir geçmişi var bu konuların. Kelime kelime müzakere edilen bir süreçte Türkiye Cumhuriyeti'yle soykırım yan yana getirilebiliyorsa, Lozan'a laf edilebiliyorsa bunu muhataplık ilişkisi içinde olanlar cevaplayacak. Ben siyasi muhataplarım bu konuda bir şey dediğinde cevabını vermiş, biz o tapu senedini Lozan'dan söke söke almış partiyiz. Şimdi o tapu senedini kendilerine emanet hükümet ellerindeyken terör örgütüyle yaptıkları görüşmeleri sonunda metne bunun girmesine ses çıkarmayanlara soralım.
"Bir sonraki cumhuriyet hükümetine darbe yapan bir cunta var başımızda"
Özel, "Şimdi bir taraftan ses çıkartılmıyor. Bir net cümle göremedik. Diğer tarafta da mesela AK Partili Ataman yeni anayasada Kürtlerin adı geçebilir, bazı şeylerin önü açılacak gibi ifadeleri de var. Bununla ilgili de bir netlik yok. Buna dair de bir cümleniz var mı?" sorusunu da şöyle yanıtladı:
"Biz yeni bir anayasada varız. Ne zaman varız? Öyle bir noktadayız ki daha inşasında sorunu olan bir iktidar noktasındayız. Adamlar seçimlere gittiklerinde başka şeyler söylediler oy isterken, şimdi başka şeyler yapıyorlar. Meşruiyetini yitirmiş bir iktidardayız. Hiç şüphe yok ki bir siyasi iktidarın meşruiyeti için bir; özgür ve eşit bir sandıktan çıkması lazım; iki hukuka uygun yönetmesi lazım. Anayasa tamamen ayaklar altında. Anayasaya uymuyorlar. Yasalara uymuyorlar. Bir siyasiyi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı atamışlar. Geçtiğimiz yerel seçimlerin kazanan partisine ve kazanan belediye başkanlarına darbe yapıyorlar. Haddizatında esas olarak cumhurbaşkanı adayımıza ve milletimiz takdir ettiği takdirde bir sonraki cumhurbaşkanımıza darbe yapıyorlar. Bir sonraki cumhuriyet hükümetine darbe yapan bir cunta var başımızda."
"Akın Gürlek adeta siyasi bir operasyon yönetiyor"
CHP lideri Özel, İmamoğlu hakkında hazırlanan iddianame bulunmamasına karşın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bazı açıklamalar yapıtığının anımsatılması üzerine, Erdoğan ve gösterdiği adayların Ekrem İmamoğlu karşısında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini üç, ilçe belediye başkanlığı seçimini de bir kez kaybettiklerini ifade etti.
Özel, İmamoğlu'nun büyükşehir belediye başkanlığındaki geçen beş yılın didik didik edildiğini kaydeden Özel, "sütte leke var, Ekrem İmamoğlu'nda leke yok, bir şey bulamadılar" dedi. İBB'nin İmamoğlu'ndan önceki yıllara ilişkin iç teftişinde bulunan yolsuzluklara karşı hiçbir işlem yapılmadığını söyleyen Özel, "Ekrem İmamoğlu bir kez daha seçilince, durdular. Altı ay sonra memnuniyet oranı yüzde 60'lara varınca, Cumhurbaşkanı adaylığına da Ekrem İmamoğlu adım adım yürümeye başlayınca 'Eyvah, bir şey yapmamız lazım' diye bir darbe girişimine giriştiler" diye konuştu.
Meselenin hukuki olmadığını söyleyen Özel, şunları kaydetti:
Darbe olduğu nereden belli? Bir hakim ya da savcı siyasete girdiğinde geri dönemiyor. Anayasamız böyle. İstanbul'da çok tartışmalı görevler yapan, hakimliği süresince kişiyi alıp bakan yardımcısı yapmışlardı. Yani hakimlik, savcılık bitti. Bakan yardımcısı oldu. Erdoğan'ın deyimiyle bu yeni dönemin esas siyasi kişilikleri, bakan yardımcıları. 'Eskiden bakanlar siyasiydi, müsteşarlar teknik. Şimdi bakanlar teknik, yardımcıları siyasi' diyordu. Zaten bütün eski milletvekilleri bakan yardımcısı, biliyorsunuz. Akın Gürlek bakan yardımcısı. Anayasa hakimin savcının gelip AK Parti'de aday adayı olduğu zaman bir daha göreve gidememesini emrediyor. Bunlar bakan yardımcısı yapmış ama 'Anayasa yazılırken bakan yardımcısı lafı yokmuş' diye bir boşluktan istifade bunu İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı yaptılar. O da bu imtiyazı kendisini Türkiye Cumhuriyet Başsavcısı sanıyor. Ümit Özdağ'ı ya Antalya Savcılığı soruşturabilirdi ya Ankara. Bu gitti İstanbul'dan tutuklattı. Ankara Cumhuriyet Başsavcısına küfreder gibi, ona hakaret edercesine, onun yetki alanına girip orada tutuklama yapıyor. Ve bu kişi o günden bugüne adeta siyasi bir operasyon yönetiyor.
"Ekrem Bey dışında herkese özgürlüğü karşısında itirafçılık ve iftiracılık teklif ediyor"
Bakın belediyede yolsuzluk araştırıyor. 2018'de varsa görmek istemiyor. Neden? O AK Parti dönemi? '2019'dan sonrasını 'yollayın diyor. Böyle bir anlayışla suç bulmaya çalışıyorlar. Akın Bey İstanbul'a gelirken Tayyip Bey ona şu talimatı vermiş anlaşılan. Demiş ki 'Akın git bak elinle koymuş gibi bulacaksın. Ben sana anlatayım neler yapılıyor?' Nereden biliyor? Kişi kendinden bilir işi. Çünkü geçmişte rüşvetten, irtikaptan, yolsuzluktan, ihaleye fesattan terör örgütüne destek olmaktan, o tabii aşırı dinci terör örgütleri, selefi örgütler, Afganistan'daki örgütler falan onlara para aktarmaktan, yargılanmış geçmişte. Akın Bey gidiyor. Biz de Ekrem Bey'in hızlı bir şekilde Cumhurbaşkanı adayı olmasıyla ilgili süreçte ön seçim kararı alınca ön seçimden dört gün önce, dört gün gözaltı süresi var. Gidiyorlar ve Ekrem Bey'i kendilerince paketleyip Silivri zindanına hapsediyorlar. Kurtulmak için. Dosya boş, dolduracak. Elini nereye atsa bir şey bulamıyor. Ne buluyor? Üç tane yalancı şahit, gizli tanık, onların attığı iftiralar ama attığı iftiraların hepsinin de altı boş çıkıyor. Şimdi nasıl bir evreye geldik, biliyor musunuz? O günlerde gizli tanığın söylediklerinden bir şey bulamadı. O günlerde yalancı şahitler getirdi oradan bir sonuç alamadı. Şimdi itiraf et, beraat et, iftira at, serbest kal dönemine geldik. Ne yapıyor. Suçsuz günahsız bir sürü belediye bürokratını topluyor. Şimdi insanları bilmedikleri bir yere götürüyorlar, savcı karşısına gittiklerini bilmeden. Birçoğunun da avukatlarının haberi yok. Yetişen yetişiyor, yetişemeyen yetişemiyor. Diyor ki 'Verdiğin ifade beni memnun etmedi. 30 yersin.' Elinde kanıt yok bir şey yok. 'Sen benim dediğim gibi bir ifade ver. Ekrem Bey'i suçla. Çevresindekileri suçla. Buradan evine git. Onlar yatsın.' Ekrem Bey dışında herkese özgürlüğü karşısında itirafçılık ve iftiracılık teklif ediyor.
"O açıklamanın altında Abdullah Öcalan'ın parafı varsa Devlet Bahçeli'yle Erdoğan'ın imzası var"
Özel, "Terör örgütü. Bir taraftan onunla barışılıyor ama sizin de bir tanımınız var. Düşman hukukuna yönelik çıkışlarınız da var. Bu nasıl oluyor?" sorusunu da şöyle yanıtladı:
Bize düşman hukuku uyguluyorlar. Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin karşısında terör eylemlerine girişmiş olan silahlı bir örgüte de gidip liderinden pazarlık ediyorlar. Görüşüyorlar. Liderine dün teşekkür ediyorlar. Atatürk'ün kurduğu parti şeytan, Abdullah Öcalan'ın kurduğu parti dünden beri dost. Atatürk'ün kurduğu partiye düşman hukuku, Abdullah Öcalan'ın kurduğu partiyle Türkiye'nin yarınlarını konuşuyorlar. Terör bitsin, bu içinde bulunduğumuz çatışmalı süreç bitsin, bir daha bir şehit gelmesin diye üstümüze düşen katkıyı veririz. Atatürk'ün kurduğu partiyle, bu dünden bugüne, bu ülkeye bin bir faydası olup iğnenin başı kadar zararı olmamış, bir kötü niyet olmamış bir partiye düşman hukuku uyguluyorlar. 45 yıllık bir terör örgütüyle de kol kola girmişler, muhabbet içinde 'Biz yol yürüyeceğiz. Sizi dışarıda bırakacağız' diyor. Abdullah Öcalan'ın kurduğu ve kongresini yapan o açıklamayı devletin satır satır bildiğini, o bilmeden ilan edilmeyeceğini bu millet biliyor. O açıklamanın altında Abdullah Öcalan'ın parafı varsa Devlet Bahçeli'yle Erdoğan'ın imzası var.
ANKA