Özgür Özel, Başakşehir'de “Millet iradesine sahip çıkıyor” mitinginde konuştu: Kendine güveniyorsan koy sandığı!

CHP, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlattığı “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinglerini sürdürüyor

Fotoğraf: CHP basın

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun 23 Mart tarihinde tutuklanmasının ardından başlattığı “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinglerine hız kesmeden devam ediyor. Miting zincirinin son durağı, iktidar partisi AK Parti’nin İstanbul’daki kalelerinden biri olarak görülen Başakşehir oldu. Başakşehir’de düzenlenen mitinge on binlerce yurttaş katılım gösterdi. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, burada Ekrem İmamoğlu’nun Silivri Cezaevi’nden gönderdiği mektubu kamuoyuyla paylaştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İmamoğlu'ndan cezaevinden mesaj: Adaletsizliğe teslim olmayacağız

İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in sahnede okuduğu mektupta Ekrem İmamoğlu, halkın meydanlara çıkmasını “adalet, haysiyet ve özgürlük için verilen bir mücadele” olarak nitelendirdi. İmamoğlu, "Bu buluşmaların benim için kıymeti büyük," diyerek yurttaşlara teşekkür etti. Yargı eliyle kurulan kumpaslara karşı halkın gösterdiği direnişi değerli bulduğunu ifade eden İmamoğlu, adalet olmadan huzur, bereket ve umut olmayacağını belirtti.

İmamoğlu, rant odaklı anlayışla yönetilen şehir politikalarını da sert bir şekilde eleştirdi. “Deprem gibi bir beka meselesi ortadayken, bir avuç rant düşkünü İstanbul’u ‘Beton Kanal’ gibi projelerle talan etmeye çalışıyor,” diyerek hem çevresel hem de toplumsal sorumluluğa vurgu yaptı. Sazlıdere baraj havzasına inşa edilen şantiyeleri örnek göstererek, milyonların içme suyunun tehlikeye atıldığını belirtti. Mesajını “İstanbul’un muhafızı olmaya var mısınız?” çağrısıyla tamamlayan İmamoğlu, halktan dayanışma ve direniş beklediğini açıkça ifade etti.

"Yozgat'ta bizim, Mersin de bizim"

Cumhuriyet Halk Partisi lideri Özgür Özel'in konuşmasından satır başları şu şekilde: 

"Bu akşam Başakşehir’de umudu görüyorum. Bu akşam Başakşehir’de uyanışı görüyorum, direnişi görüyorum. Bu akşam Başakşehir’de adaletsizliğe isyanı görüyorum. Bu akşam Başakşehir’de ‘Gecenin bu vaktinde, bu ayazda, bu soğukta miting mi olur?’ diyenlere, ‘Mitinge gelmedik, eyleme geldik’ diyen on binleri görüyorum. Bu akşam İstanbul’un ulaşımı en zor noktalarından birinde, İstanbul’un ta öte tarafında, konutlardan uzak ancak rant projesi Kanal İstanbul’a yakın olan bu büyük meydana gelenleri, koşanları, yollarda ulaşamayan on binleri görüyorum. Hoş geldiniz. Saraçhane’de yedi gün - yedi gece, üst üste hep birlikte toplanan, o gün de dedik bugün de diyoruz: Miting değil eylem yapan, öyle boşu boşuna toplanmayan, sonuç alan 100 binlere, milyonlara, 24 Mart akşamının 1 milyon 200 bin cesur yüreğine selam olsun. Bugün bize, ‘Başakşehir olmaz’ dediler, ‘Başakşehir’de kalabalık olmaz, kimse toplanmaz. Orası AK Parti’nin kalesi’ dediler. Bunlar ne Başakşehir’i tanımışlar, ne bizi tanımışlar. Artık ‘orası onun kalesi’, ‘burası bunun kalesi’ yok. Artık Kadıköy de bizim, Başakşehir de bizim. Yozgat da bizim, Mersin de bizim. Hafta sonu gidiyoruz; Mevlana’nın kenti Konya da hepimizin. Ant olsun ki söylüyorum. Artık o eski siyaset yok, hiç kimsenin kalesi-malesi yok. Artık kaleler gönüllerle fethedilmiştir. Başakşehir, milletin kalesidir. CHP’nin kaleleri de millete feda olsun, AK Parti’nin kaleleri de bu güzel gönüllü insanlarca fetholsun. Hep beraber olunsun. Omuz omuza olunsun. Bunun için çalışıyoruz. Bu meydanda sosyal demokratlar, muhafazakâr demokratlar, milliyetçi demokratlar, liberal demokratlar, Kürt demokratlar, İstanbul’un bütün demokratları omuz omuza. Hepinize selam olsun. Hepinize helal olsun. Hepimiz bilelim ki, herkes bilsin ki 19 Mart’tan beri yapılanlar, ne sadece Cumhuriyet Halk Partisi’ne, ne sadece Ekrem Başkan’a. Herkes bilsin ki yapılanlar, Türkiye’deki siyaset kurumuna, dolayısıyla muhalefetiyle-iktidarıyla tüm siyasi partilerde emek veren herkese, o siyasi partilere gönül veren herkese, sandığa gitsin-gitmesin ‘Bir gün sandık başına giderek değiştirebilirim’ hissinde olan herkese, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti sandığa, milli iradeye yapılmış bir darbedir. 

“Yalanlarla, İftira ile kurulan dosyalar tel tel dökülüyor"

Bu darbeyi kılıfına uydurmak için bir kumpas dosyası hazırladılar. O ilk dalgada ilk olarak işi gizli tanıklara dayandırdılar. Öyle ya geçmişte İstanbul’da İstanbul’un rantını, kentin rantını kendi siyasetlerine sermaye edenler, İstanbul’dan yola çıkıp tüm Türkiye’deki siyasetlerini bu kentte kente karşı işlenmiş kent suçlarından finanse edenler, İstanbul’u vaktiyle ‘Biz şehre çok ihanet ettik’ diye günü geldiğinde itiraf edenler, ‘kişi kendinden bilir işi’ davasıyla bir Başsavcıya ‘Git bak, elinle koymuş gibi bulacaksın’ dediği bir iftira dosyasını teslim ettiler. Öyle yaptı; gizli tanıkları ile birçok iftira, birçok yalanla dolu bir dosya hazırladı. Ancak o gizli tanıkların söylediği sözleri, iddiaları bir tane somut delil desteklemeyince, üç ay anlattıkları MASAK Raporu -ki yokmuş- ortaya çıkıp bir peçete torbası gibi tek tek dökülünce bu sefer döndüler, kendi yandaş müteahhitlerinden iftiracı şikâyetçiler yaratmaya çalıştılar. Onların da ne somut bir delili, ne ‘Gördüm’ demeleri, ne ‘Benden biri istedi’ demeleri mümkün değildi. ‘Öyle duydum’, ‘mış, muş’ dediler; savcının işine gelecek somut bir şey söyleyemediler. En son çare içeride tuttukları arkadaşlarımıza tehdit etmek, şantaj yapmak, onları birbirine karşı yalancı şahit noktasına getirmek gibi bir kötülüğe yeltendiler. İçerideki kadınları ‘Avukatı olmadan doktora götürüyoruz’ diye savcı ile bir odaya sokup, ‘Dediğim gibi ifade ver, çocuğuna kavuş. Yoksa 10 yıl boyunca evladını göremezsin’ de dedi. Uzaktan bağlantı ile bağlanıp, ‘Dört dakikan kaldı, dediğim gibi ifade vermezsen ekran kapanır. Beni de unut, evladını da unut’ da dedi. Bu şartlarda itirafçı, bu şartlarda etkin pişmanlıktan yararlanacak insanların peşine düştüler. Ama onurlu, gururlu, tertemiz arkadaşlarımız karşısında bu kötüler avuçlarını yaladılar.

"Küçücük bir çocuğun kartondan kumbarasından çıkan parayı rüşvet parası diye göstermeye çalışanlar var"

İlk dalgada ellerinde üç gizli tanık vardı: Meşe, Ladin ve Çınar isminde üç tane odun. Bu odunun yalanları milletin vicdanından dönünce geçen gün ikinci dalgaya kalkıştılar. İkinci dalgada da üç tane gizli tanık var. Bu sefer isimleri Şahin, Doğan, Kartal diye üç hayvan bulmuşlar. Yine yalan, yine iftira, yine kumpas. Öyle ki bu sefer öyle bir hale düştüler ki dosya tel tel döküldü, attıkları yalan kimsede karşılık bulmadı. Örneğin Ekrem Başkanımızın Özel Kalem’ini 10 yaşındaki evladı evdeyken alıp getirdiler. Kendisine sorulan soruya bakın… Diyor ki, ‘Bu plakalı araba sizin mi?’ Cevap veriyor, ‘Benimdir efendim.’ ‘Bu araba 2021-22 yıllarında İpsala sınır kapısından çıkmış. Bu araba nereye gitti? Arabanla yurtdışına para mı kaçırdınız?’ diyor. Cevap: ‘Efendim 2021-22’de araba ne yaptı bilmem. Ben arabayı ikinci el olarak 2023’ün Aralık ayında aldım’ diyor Kadriye Hanım. İSKİ Daire Başkanımız, Erdoğan döneminde İBB’ye girmiş. AK Parti döneminde girmiş. Liyakatli bir insan, görevine devam ettirilmiş. Hatta terfi ettirilmiş. Kanal İstanbul çılgınlığı çıkınca kaçak yapılara göz açtırmayıp, bunlara işlem başlatınca Erdoğan’ın kendi görev başlattığı İSKİ Genel Müdür Yardımcısına, Daire Başkanına gözaltı yaptılar. Yine İSKİ’nin Genel Müdürü kendisinden yasaya aykırı ruhsat talep eden birine ruhsat vermediği için, hatta bunu Ankara’ya sorup oradan da ‘Ruhsat verilemez’ belgesi verildiği için tehdit edildi. ‘Gelip senin kafana sıkacağım’ denildi. Devlete başvuruldu, koruma alındı. Devletin tehditlerinden dolayı İSKİ Genel Müdürümüzü korumaya aldığı saldırganın ifadesiyle, İSKİ Genel Müdürümüz Şafak Bey’i gözaltına aldılar. Bakın herkes duysun… Trolün biri çıkıyor. İMAR A.Ş Genel Müdürü Onur Soytürk’e diyor ki, ‘Kayınpederin 2024’te senin adına Atina’ya para götürdü. Rüşvet taşıdı.’ Onur Soytürk’ün kayınpederi 2021’de vefat etmiş. İşte karşınızda 15 yaşındaki bir kızın kulağındaki küpeler ‘Altın mı?’ diye dedektörle bakıp, o küpeleri çıkartmaya çalışıp, sözde operasyonda ‘Altın bulduk’ diyenler var. Küçücük bir çocuğun kartondan kumbarasından çıkan parayı rüşvet parası diye göstermeye çalışanlar var. İşte ikinci dalga budur. Bunların ahlakı budur, vicdanı budur. Cumhuriyet Halk Partisi, bütün arkadaşlarımızın ahlakına, onuruna ve temizliğine kefildir. Hepsinin yanındayız. Aslan gibi arkalarındayız.

“Trump’tan icazet alan darbe girişimi”

Bunlar milletin sofrasından kalktılar, Trump’ın sofrasına oturdular. 19 Mart darbesinin icazetini Trump’tan aldılar. Ne diyor Trump? ‘Severim onu’ diyor. ‘İyi anlaşırız, bizim çocuktur’ diyor. Aynı Kenan Evren ve arkadaşlarına 12 Eylül darbesinde ‘bizim çocuklar’ dedikleri gibi. Trump, ‘Gazze’yi boşaltacağım, oraya Las Vegas yapacağım’ diyor. Tayyip Erdoğan susuyor. Trump, ‘Kıbrıs’ı, Güney Kıbrıs’ı Türkî Cumhuriyetler tanıyacak’ diyor, büyükelçi atatıyor. Bunlar susuyor. Gazze’yi satıyorlar, Kıbrıs’ı satıyorlar. Ama şunu bilsinler ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin üçüncü Genel Başkanı Kıbrıs Barış Harekâtı’nın Karaoğlanı, Filistin’de Yaser Arafat’ın can yoldaşı Bülent Ecevit’in çizgisi neresiyse biz de oradayız. Bunlar Altıncı Filo gelince ona selam duranlardır. Bizler Filistin’de Filistin için savaşan, Altıncı Filo’yu denize döken Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yoldaşlarıyız. Bir tarafta Kıbrıs işgal altındayken bütün dünyaya karşı dik duran, Kıbrıs’ı savunan, Kıbrıs’ı kurtaran, Mehmetçiği Kıbrıs’a yollayan, ‘Bizimkiler geliyor’ diye o küçük çocukları sevince boğanlar… Bir tarafta Trump korkusu ile Kıbrıs’ı satanlar var. Tek bir talebi var Trump’tan… ‘Türkiye’de iktidar elimden gidiyor. Yenemeyeceğim bir rakibim var. Dört kez yarıştık, dört kez yendi beni. Beylikdüzü’nde yendi. 2019, 31 Mart’ta yendi. Mazbatasını aldım, 23 Haziran’da bir daha yendi. Beş yıl yapmadığım çirkef kalmadı. Beş sene sonra bir daha yendi. Cumhurbaşkanı adayı olursa beni yenecek. Türkiye Cumhuriyeti’nin başına geçecek. Ona darbe yapacağım, bana ses çıkarma. Kıbrıs da senin olsun. Filistin de senin olsun’ diyen Erdoğan var karşımızda.

“Sandığı koy, kararı İstanbullu versin”

Bunun için şunu söyleyelim. 19 Mart’tan hemen sonra harekete geçip 28’i bir yerde ihaleler yapıp Sazlıdere Barajı’nı içme suyu olmaktan çıkarıp, bu ihanete yıkım kararı veren İSKİ’nin yetkililerini gözaltına alıp bir büyük operasyonu yapanlara şunu söylüyorum: Geçmişte de, 2020 yılında İstanbul’da bir savcı hakkında meslektaşlarını dolandırmaktan, Çağlayan Adliyesi’ndeki hakimlere, savcılara, avukatlara Kanal İstanbul güzergahında arsa satmaktan işlem yapılmış, meslekten atılmıştı. Bugün Kanal İstanbul projesini canlandırmak için, o projeyle ilgili olumsuz tavır takınan İSKİ’de çalışan üst düzey yetkilileri gözaltına alan savcıya soruyorum. Herhalde 2020’de sana da oradan arsa sattılar. Onun için mi yapıyorsun? Bu Kanal’ın maliyeti 65 milyar dolar. Bu parayla 1,5 milyon sosyal konut yapılabilir, tüm İstanbul depreme dirençli hale gelebilir. 1999’dan bugüne 470 tane deprem toplanma alanının İstanbul’da 95 tanesine AVM yapan AKP iktidarıdır, başkası değildir. İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda İstanbul’daki gökdelen sayısı dörttür, Tayyip Bey ilk geldiğinde İstanbul’un bağrına saplı dört hançer, dört gökdelen vardır. Tayyip Bey’in kendi ya da atadıklarının döneminde gökdelen sayısı tam 257’ye çıkmıştır. 253 tane hançer İstanbul’un bağrına saplanmıştır. Sekiz kere imar affı çıkarıp, çürük binalara, yasak binalara yapı izni veren Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir. 6 Şubat’ta yaşanan depremde, seçimlere bir ay kala ‘Bir yıl içinde herkese ev vereceğim’ diyen, 650 bin konut vaat eden, bırakın bir yılı - iki yılı, 2 yıl 4 ay sonra halen daha bu konutların yüzde 30’unu bile vermeyen, Hatay’da yüzde 38’ini vermeyen, 100 depremzededen 70’ini 2,5 yıl sonra hala çadıra, konteynere mahkûm eden ya da gurbette yaşamasına sebep olan tek bir sorumlu vardır. Onun da adı; Recep Tayyip Erdoğan’dır. Değerli arkadaşlar bugün akşamüstü sevgili Ekrem Başkan bir tweet attı. Erdoğan’a seslendi, ‘Ya Kanal, ya İstanbul’ dedi. ‘Var mısın yine İstanbullulara soralım?’ dedi. ‘Sandığı koy, referandum yapalım’ dedi. Biz de buradan Erdoğan’a sesleniyoruz: Kendine güveniyorsan, sandığı koy İstanbullunun önüne. İstanbullu karar versin ‘İstanbul mu, Kanal İstanbul mu?’ diye.

"Anadolu’nun 100 farklı yerine bin 600 yataklı büyük devlet hastaneleri yapabilirdi"

Bu 19 Mart darbesi kara bir delik gibi 52,5 milyar dolar paramızı yuttu. Bu Mehmet Şimşek, dünyanın dört bir yanından topladığı paraları bugünler için topladığını, bu darbe için topladığını itiraf etti. Oysa bu paranın Türk lirası karşılığı; 2 trilyon lira. Bu parayı eğer çiftçimize harcasaydık, çiftçilerimizin bütün bankalara olan borçlarını faizleriyle birlikte kapatmak için 1 trilyon yeter. Yani paranın yarısı, bütün çiftçileri borçtan kurtarırdı. Bu parayı emekçiler için harcasaydık, bugün 14 bin 500 lira olan emeklilerin maaşlarını 30 bin lira yapabilirdik. 30 bin liranın altında olan herkesin maaşını, 30 bin lira yapabilirdik. Yine de bu lazım olan paranın dokuz katı bir gecede yakıldı. Yani Mehmet Şimşek’in darbe için harcadığı paranın 9’da 1’i bütün emeklilere yeterdi. Diğer taraftan baktığınızda atanmayan 1 milyon öğretmenin hepsini atayabilir, 3 yıllık maaşlarını peşin yatırabilirdik. Anadolu’nun neresine gitsek bize hastanenin yeterli olmadığını söylüyorlar. Anadolu’nun 100 farklı yerine bin 600 yataklı büyük devlet hastaneleri yapabilirdik. Bu, Ekrem İmamoğlu’nun içeride tutulmasının maliyetidir. Bu, Türkiye’nin demokrasiden koparılmasının, tek adam rejimine razı edilmesinin maliyetidir. Bunlara para bulup da emekliye, köylüye, çiftçiye, esnafa para bulamayanlara yazıklar olsun. Bunun için söz veriyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, CHP’nin de içinde olduğu demokratların iktidarında, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığında böyle kötülüklere değil; işçiye, memura, çiftçiye ve gençlere kaynak ayıracağız. Söz veriyoruz.

"Bir Ekrem gider, bir milyon Ekrem geliriz"

Bugün Erdoğan yurt dışından döndü, Ankara’da Meclis’e gitti. Grup konuşmasını yaptı. Grup konuşmasında baklayı ağzından, dilinin altından çıkardı, ‘Bakın daha kaç Cumhuriyet Halk Partili, Cumhurbaşkanlığı yolunda telef olacak’ dedi. Bir diyor ki, ‘Ben Ekrem İmamoğlu’nu hapishaneye koydum. Onu telef ettim.’ Beni iyi dinle Erdoğan, sen Ekrem İmamoğlu’nu telef edemezsin. Ama bu millet, bu aziz millet Ekrem İmamoğlu’nu taltif edecek, Cumhurbaşkanlığı makamına getirecek. Bak Erdoğan sende hiç utanmak, sıkılmak kalmamış. Telef lafı, ‘Hayvanlar telef oldu’ denir. Artık hayvanseverler buna dahi karşı çıkıyor. Diyor ki, ‘Telef oldu demeyelim. Hayvanlarımızı kaybettik diyelim. Telef etmek demek bir hiç uğruna öldürmek demek.’ Bana diyor ki, ‘Sen de o yola düşecek misin? Sen de telef olacak mısın?’ Ne beni, ne Ekrem Bey’i, ne bir CHP’liyi sen telef edemezsin. Şunu unutma: Ekilir, ekin geliriz. Ezilir, un geliriz. Bin gider, bin geliriz. Bir Ekrem gider, bir milyon Ekrem geliriz. Çünkü egemenlik milletindir. Patron millettir. Sen kimseyi ezemezsin. Sana ne kendimizi, ne bu milleti ezdirmeyiz.

"Devletin sözüne güvenemeyecek miyiz?"

AK Parti’nin değerli seçmenleri artık geçmişte gönül verdiğiniz, belki üyesi olduğunuz, oy verdiğiniz Adalet ve Kalkınma Partisi artık bir iktidar partisi değil; bir vesayet odağıdır. 19 Mart’ta şüphesiz bir darbe yapılmış, bu darbe milletimiz tarafından püskürtülmüştür. Yıllarca askeri vesayetten şikâyet edenler, bugün bir başka vesayeti kurmaya çalışmakta ama milletimizden bu konuda asla destek bulamamaktadırlar. Geçmişte Siirt Meydanı’nda şiir okuyan Erdoğan, bunun için yasaklı duruma düşen Erdoğan, sonra Siirt’ten milletvekili seçilen, Başbakan olan Erdoğan bugün Siirt’in seçilmiş belediye başkanlarına defalarca kayyım atayacak kadar gerçeklikten kopmuş, hayattan kopmuş ve gözü dönmüştür. Bunun için ben Erdoğan’a şunu söylüyorum: Diyordun ki, ‘Bir ay geçsin insan içine çıkamayacaklar. Ailelerinin gözünün içine bakamayacaklar.’ Bak Erdoğan, tam karşındayım. Tam 43 gün oldu. Bir ay, 30 gün değil, 43 gün oldu. Ben buradayım, meydandayım. Başakşehirlilerin ve senin gözünün içine bakıyorum. Ben Saraçhane’deyim. Ben Maltepe’deyim. Ben Samsun’da, Yozgat’ta, Mersin’deyim. Ben Şişli’de, ben bugün Başakşehir’deyim. Bizim utanacak bir şeyimiz yok. Sen neredesin salon adamı Erdoğan, sen neredesin? Dün uçakta demiş ki, ‘Efendim her fırsatta bana meydan okuyor, olur olmaz yere.’ Erdoğan, olmaz yere değil gel olurundan konuşalım. Sen savcına güveniyorsan, ben başkanıma güveniyorum. Soruları, mahkemeyi TRT’den yayınlayalım. Sizin iftiralarınızı da millet duysun, Ekrem Başkan’ın cevaplarını da. Var mısın? Hodri meydan. 31 yıllık diplomayı iptal ediyorsun. Bu millet diyor ki, ‘Devletin verdiği kağıda güvenemeyecek miyim? Tapum var. O da mı tehlikede? Evladımın diploması, bankanın verdiği hesap cüzdanı ya da günün birinde aile cüzdanlarını iptal edip kadınları mirastan men mi edeceksin? Devletin sözüne güvenemeyecek miyiz?’

"Meydanlarda olacağız. Buradan bütün işçilerin, emekçilerin 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutluyoruz"

Pazar günü Ekrem Başkan dedi ki, ‘Genel Başkanım diplomamı aldılar. 45 yıllık babamın şirketini aldılar. 30 yıllık emeğimi elimden aldılar, ekmeğimi aldılar. Bir aile cüzdanım var. Korkarım ona da göz dikecekler.’ Ben de dedim ki, ‘Ekrem Başkan aile cüzdanına bakma. Türkiye’nin en büyük ailesi, Cumhuriyet Halk Partisi. Türkiye’nin en büyük ailesi, Türkiye’nin bütün demokratları seni bağrına basıyor. Sen Silivri’desin, sanki Esad’ın Sednaya Cezaevi gibi bütün muhalifleri koyduğu yerdesin.’ Biz Ekrem Başkan’ın da özgürlüğünü, Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın da özgürlüğünü, DEM Parti’nin Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın da özgürlüğünü, bütün siyasi tutsakların çıkmasını, adayımızın yanımızda, sandığımızın önümüzde olmasını istiyoruz. Başakşehir’den bir seslenelim. Şöyle seslenelim: Ey Erdoğan, adayımı bırak. İmamoğlu’na özgürlük, tüm siyasi tutsaklara özgürlük. Adayımı bırak. Adayımı yanımda, o sandığı önümde istiyorum. Erken seçim için meydanlar bizimdir, sokaklar bizimdir, mücadele bizimdir. Var mısınız? Var mısınız? Burada Erdoğan’a sesleniyoruz, ahlaki üstünlük bizde. Yalan, iftira, kötü söz sizde. Buna karşı ahlaki üstünlük bizde. Psikolojik üstünlük bizde. Karşımıza çıkamıyorsun, sandığı koyamıyorsun, referandum dahi yapamıyorsun. Ve çoğunluk enerjisi bizde. Atadıklarınla sıcak salonlarda değil, bizim gibi bu ayazın ortasında İstanbul’un öbür ucunda koca bir meydanda Ekrem Başkan’ın yoldaşları sana meydan okuyoruz. Meydan okuyoruz. Son söz, bu meydanda bulunan bütün demokratlara, bütün siyasi partilere teşekkür ediyoruz. Yarın hep beraber 1 Mayıs’ta, bir grup arkadaşımız Kartal’da, bir grup arkadaşımız Kadıköy’de, belli sayıda milletvekilimiz, Gençlik Kolları Genel Başkanımız, İl Başkanımız, gençlerimizin yanında Şişli’de olacaklar. Meydanlarda olacağız. Buradan bütün işçilerin, emekçilerin 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutluyoruz.

"Bu milleti tanımıyorsun. Bu millet gücünü, sana da ittifak ortağına da gösterecek"

Son sözüm şudur, biliyorsunuz dünya siyaset tarihinin en büyük dayanışmasıyla 23 Mart’ta 15,5 milyon kişiyle Ekrem Başkan’ı aday gösterdik. Ardından dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasıyla hem adayımıza özgürlük istediğimiz, hem erken seçim talep ettiğimiz bir kampanyayı başlattık. İmzalar hızla toplanıyor. Tüm siyasi partilerin hem yöneticilerine, hem üyelerine gösterdikleri dayanışma için teşekkür ediyorum. Tüm vatandaşlarımızı sadece imza vermeye değil, imza föylerini alıp kendi yakınlarından, çevrelerinden her bir sayfada 25 imzayla bu kampanyaya katılmaya davet ediyorum. Ne zaman ki Türkiye’deki seçmenlerin yarısından bir fazlası erken seçim istediği imzalarını atacak, bütün Türkiye, bütün dünya bu gündemi konuşacak. Bakmayın siz Sayın Bahçeli'nin dönüp de ‘100 milyon imza toplasanız ne yazar?’ demesine. Bir siyasetçi şunu diyebilir mi? Ülkede 86 milyon insan var. Üç-dört milyon Almanya’da var, 90 milyon. ‘Bütün dünyadaki Türklerle 100 milyon imza da toplasanız, benim inadım 100 milyon yürekten daha ağır basar’ diyemezsin Sayın Bahçeli. Diyemezsin. ‘100 milyondan daha çok biliyorum’ diyorsan sen bu milleti tanımıyorsun. Bu millet gücünü, sana da ittifak ortağına da gösterecek. Ant olsun. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Sel olup buraya akanlara, dışarıda kalanlara, ulaşanlara ulaşamayanlara teşekkür ediyoruz. Ve elbette şöyle bitiriyoruz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. Hepinizi çok seviyoruz, Ekrem Başkan’ı, arkadaşlarımızı çok seviyoruz. Ve hep birlikte veda ediyoruz. Hep birlikte sesleniyoruz."

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU