Minerva'nın Baykuşu'nda bu hafta, efsane müzik yapımcısı Rick Rubin'in peşine takılıp yaratıcılığın taşlı yollarında gezintiye çıkacağız.
New York Times Çok Satanlar Listesi'ne ilk sıradan giren Yaratıcı Eylem: Bir Var Olma Biçimi, yaratıcılığı sanatçılara özgü ender rastlanan bir özellik değil, "insan olmanın ayrılmaz bir parçası" diye niteliyor.
61 yaşındaki Rubin'in uzun kariyerinde çalıştığı sanatçı ve gruplar saymakla bitmez. Def Jam Recordings'in kurucu ortağı, kariyerinin ilk yıllarında Beastie Boys, Run-DMC, Public Enemy, Eminem ve Jay-Z gibi devlerle çalışarak hip-hop'ın yaygınlaşmasına ön ayak oldu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
American Recordings'in kurucusu ve Columbia Records'ın eski eşbaşkanlığını yaptığı gibi, Johnny Cash ve Neil Young'dan Adele, Lady Gaga ve Lana Del Rey'e, Rage Against the Machine ve Red Hot Chilli Peppers'tan Metallica ve Slayer'a birçok müzisyen ve grubun albümlerinin yaratım sürecine ortak oldu.
9 Grammy Ödülü'ne sahip Amerikan müzik yapımcısı, Sunday Times Çok Satanlar Listesi'ne de adını yazdıran kitabında, onlarca yıllık tecrübesini damıtarak sade ve erişilebilir şekilde paylaşıyor. Fakat burada Rubin'in efsane müzisyenlerle stüdyoda geçirdiği saatlere dair anekdotlar veya sanatçıların özel hayatları hakkında daha önce duyulmamış hikayeler yok.
Yaratıcı Eylem: Bir Var Olma Biçimi, hayatında bir şeyler ortaya koymayı dert edinmiş, kendini geliştirmek isterken engellerle karşılaşmış ya da ilhamını kaybetmiş kişiler için reçeteler sunuyor. Rubin, New York Times'a verdiği söyleşide, 7-8 yıldır bu çalışmayı tamamlamak istediğini belirterek, "Kitabın asıl meselesi bir var olma biçimini ortaya koymak" diyor.
"78 Düşünce Teması" üzerine kurulu kitap, yaratıcılığın sadece başarı hikayelerinden ibaret olmadığını, kişinin iniş çıkışlarla dolu zorlu bir yolda ilerlemesi gerektiğini gösteriyor. Rubin, sunduğu rotayı takip edenleri hem içsel bir yolculuğa çıkarıyor hem de aksiliklerle mücadele etmeleri için onlara çeşitli yöntemler sunuyor.
"Yaratıcılık, insan olmanın ayrılmaz bir parçasıdır"
"Herkes Yaratıcıdır" bölümüyle açılan kitap, yaratıcılığın gündelik hayatın bir parçası olduğunu belirterek yola koyuluyor:
Yaratıcılık ender rastlanır bir beceri değildir. Ulaşılması zor değildir. Yaratıcılık, insan olmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Doğuştan gelen bir haktır. Ve hepimize mahsustur.
Yaratıcılık yalnızca sanat yapmakla ilişkili değildir. Hepimizin her gün gerçekleştirdiği bir eylemdir.
Bu anlamda yaratıcılık satılacak, kaydedilecek ya da sergilenecek ürünler ortaya koymaktan ibaret değil. Sanatçı gibi yaşamak "dünyada bir varoluş biçimi" ve her şeyden önce evrenin yaratıcılığını kavramaktan geçiyor. "Evreni bir şeylerin sürekli dönüşüp geliştiği kesintisiz bir yaratım süreci olarak düşünebilirsiniz" diyen Rubin, insandaki üretken dürtülerin bu sürecin bir parçası haline geldiğinde harekete geçeceğini belirtiyor.
"Doğada ilham eksik olmaz"
Peki bu bitimsiz dönüşüme nasıl katılabiliriz, onun ritmine nasıl ayak uydurabiliriz? Bunun yolu öncelikle iyi bir gözlemci olmaktan geçiyor. "Doğadan Ders Almak" bölümünde, her gün karşılaştığımız ama belki de tam da bu yüzden ıskaladığımız bir deneyime dikkat çekiliyor:
Görüp görebileceğimiz tüm büyük eserler arasında bize en etkileyici ve en daimi deneyimi doğa sunar (...) Doğada hayret uyandırıcı ve ilham verici anlar asla eksik olmaz. Hayatımızı sırf saatler geçtikçe doğal ışık ve gölgedeki değişiklikleri fark etmeye adasaydık sürekli keşfedecek yeni şeyler bulurduk.
Bunu takdir etmek zorunlu olarak doğayı anlamayı gerektirmiyor. Yaratıcı eylemin temel kaynaklarından biri anlamak değil farkındalık. Bu da bizi "İçe Bakış" bölümüne getiriyor. İçsel deneyimlerin göz ardı edilmesi yaratıcılığı sakatlar. Rubin, içe bakışın dış dünyadan ve gerçeklikten kopmak anlamına gelmediğini vurgulayarak, bunun aslında "dışarıda olup bitenleri bir işleme biçimi" olduğunu yazıyor. Parça bütün ilişkisinin farkına varmalı ve bu bağı yaratıcı biçimde dönüştürmeliyiz:
Kendi iç dünyamıza döndüğümüzde, dışımızda olup bitenleri işleme tabi tutarız. Ayrıklık biter. Bağlanırız. Bir bütün oluruz. Nihayetinde muhteviyatın içten mi yoksa dıştan mı kaynaklandığının bir önemi yoktur. Aklınıza güzel bir fikir veya cümle gelmesi ile izlediğiniz güzel bir günbatımı birbirinden daha üstün değildir.
Özgüvensizlikle nasıl başa çıkabilirsiniz?
Kitapta genelde olumsuz algılanan ve başarısızlığa yol açtığı düşünülen duygular da inceleniyor. "Özgüvensizlik" bölümünde, bu duygunun yaratıcılıkla ilişkilendirilerek nasıl dönüştürülebileceğine dair fikirler sunuluyor. Büyük eserlerin kökeninde kusurluluğun, zayıflığın ve başarısızlığın yattığına, iyi bir yapıt ortaya koymaya yönelik çabayla bunu baltalayan eylemlerin aynı kaynaktan geldiğine dikkat çeken Rubin, şöyle devam ediyor:
"Sağlıksız bir benlik algısı veya hayatta karşılaşılan bir zorluk, sanatçının yararlanabileceği derin bir içgörü ve duygu kaynağı işlevi görerek büyük eserler ortaya çıkarmasını sağlayabilir."
Yaratıcı eylemi büyülü kılan tam da yapıtların kusurlu yanları. Rubin, "Sanat yapmak rekabetçi bir eylem değildir. Eserimiz bizi temsil eder" diyerek, bu noksanlıkların yapıta daha sahici, daha özgün bir ruh kattığını belirtiyor:
Kimliğimizi yansıtan eserler yaratırız ve özgüvensizlik kimliğimizin bir parçasıysa eserimizdeki sahiciliğin derecesi çok daha yüksek olur.
"Amaç oyunu kazanmak değil, oynamak"
Yalnızlık, aidiyetsizlik ve yabancılaşma gibi yüklü duygular "hem bir lütuf hem de bir lanet"; yaratıcılığı mümkün kıldığı gibi buna köstek de olabilir. Peki ilk bakışta elverişsiz ve zorlayıcı görünen bu duygu hallerini yaratım sürecinde nasıl dönüştürebiliriz? Rubin burada gerçekçi bir yanıt vererek, "Beklentileri düşürün" diyor. Durgunluk, gerileme ya da tıkanma hisleriyle boğuşanlara şöyle sesleniliyor:
Sanatsal çalışmalar hep yapım aşamasındadır. Üzerinde çalıştığımız eseri bir deney olarak görmek faydalı olacaktır. Bu deneyden ortaya çıkacak sonucu tahmin edemeyiz ama sonuç ne olursa olsun bir sonraki deneye fayda sağlayacak yararlı bilgiler elde ederiz.
"Amaç oyunu kazanmak değil, oynamaktır" diyen Rubin, çalışmalarda rahat davranmanın, mükemmeliyetçiliği bir kenara koymanın keşfetme ve deneme serbestliği sağlayacağının altını çiziyor.
"Şüphe duyarak en iyiye ulaşabilirsiniz"
Güvensizliklerin üstesinden gelmeye yönelik bir başka tavsiye de "etiketleme" yöntemi. Bu süreç, şüphelerin ve çekincelerin adını koymayı, bunların farkına varmayı ve yaratma eylemine devam etmeyi içeriyor. Tüm bunlar nihayetinde "yaratma arzusunu korku ve endişeye daha baskın kılmakla" ilgili. Ayrıca kişinin kendisinden şüphe duymasıyla eserinden şüphe duyması arasındaki farka da dikkat çekiliyor:
Kendinizden şüphe duymak umutsuzluğa, elinizdeki işin üstesinden gelmeye esasen yeterli olmadığınız inancına yol açabilir. Ya hep ya hiç zihniyeti hiçbir fayda sağlamaz. Bununla birlikte, yaptığınız işin kalitesinden şüphe duymak, zaman zaman onu geliştirmenize yardımcı olabilir. Şüphe duyarak en iyiye ulaşabilirsiniz.
"En iyi sanat eserleri, izleyiciyi bölendir"
Yaratım kendi içine kapalı bir süreç değil. Bestelediğiniz bir müziği başkasına dinletmeniz ya da yazınızı okutmanız, bir geribildirimden öte eserin yaratım sürecinin temel bir parçası.
"Wherever we go, we bring the Monkey with us, Ad-Rock drinks three, Mike D. is D, Double R foots the bill most definitely."
— Def Jam Recordings (@defjam) February 21, 2019
Beastie Boys and Rick Rubin in 1984. Photo by Ben Buchanan pic.twitter.com/erXS1uyjmX
Rubin, yarattığımız şeyi başkalarıyla paylaşmaya karar verdiğimizde bile esere bakış açımızın değiştiğini belirtirken, yapıtın tamamlanma sürecinde bu paylaşımın çok önemli bir yeri olduğunu vurguluyor. Başkalarından görüş almak yapıcı olduğu kadar yıkıcı da olabilir ama her iki durum da eserin selameti açısından elzem:
Gerçekten yenilikçi bir eser yarattıysanız muhtemelen kimilerinin ilgisini çekerken bir o kadarını da itecektir. En iyi sanat eserleri, izleyicileri bölendir. Herkes eserinizi beğeniyorsa muhtemelen yeterince ileri gitmemişsinizdir.
"Yaratıcılık bulaşıcıdır"
Geribildirim temelde bir işbirliğiyle de ilgili. Rubin, "Sanat Alışkanlığı" bölümünde kişinin kendi ilgi alanlarını ve arzularını paylaştığı bir grubun parçası olmasının, yaratıcılığı besleyecek önemli bir kaynak sağlayacağını yazıyor. Bu "yol arkadaşlığı" verimliliği artırdığı gibi farklı fikirleri ortaya koyma imkanı da sunuyor:
Yaratıcılık bulaşıcıdır. Sanatsal yönü güçlü kişilerle zaman geçirdiğimizde, bir düşünce tarzını, dünyaya belirli bir bakış açısını özümser ve paylaşırız (...) Sanatsal bir topluluğun parçası olmak hayattaki en büyük keyiflerden sayılabilir.
"Yaratıcılığın kaynağını bir bulut olarak düşünün"
Sanatı "yoğun enerjili fikirlerin dolaşımı" diye niteleyen Rubin, yaratıcılığın kaynağını bir buluta benzetiyor:
Bulutlar asla tamamen yok olmazlar. Biçim değiştirirler. Yağmura dönüşür, okyanusun bir parçası olur, ardından buharlaşır ve yeniden bulut olurlar. Aynı şey sanat için de geçerlidir.
Kesintisiz dönüşüm halindeki bulutların yaratıcı eylemdeki yankılarını keşfe çıktığımız kitap, bir eserin oluşumunda her zaman gizemli kalacak, herkesi tatmin edecek şekilde açıklığa kavuşturulamayacak bir yan olduğunu hatırlatarak yolculuğu noktalıyor. Kimliğimize ve yapıtın ortaya çıkmasına dair tüm yorumların "sis perdesi" oluşturacak hikayelerden öteye geçemeyeceğini belirten Rubin, bunun yerine kişinin kendisini yaratım sürecine, onun büyülü akışına bırakması gerektiğini söylüyor.
Böylelikle yolculuk sona eriyor ama belki de kitabın kapağında da sezdirildiği gibi sadece en başa dönüyoruz, yeniden yaratmaya başlıyoruz.
Önümüzdeki haftalarda başka ilginç konularla, yeni keşiflerde görüşmek üzere!
Rick Rubin - Yaratıcı Eylem: Bir Var Olma Biçimi
İngilizceden çeviren: Emre Gözgü, 323s., 2024, Domingo
© The Independentturkish