İsrail, Gazze saldırılarının birinci yılında 6 bin 480'i çocuk, 10 bin 980'i kadın olmak üzere 40 bini aşkın sivili katletti.
93 bin kişi ise ağır yaralı olarak hayata tutunmaya çalışıyor.
İsrail şimdi yeni hedeflere yöneldi; önce İran, şimdi ise Lübnan'ı pervasızca vuruyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bilindiği üzere, Lübnan bir süredir ekonomik krizlerle mücadele ediyordu.
Ortadoğu'nun ve Doğu Akdeniz'in en önemli limanına sahip olması, onu İsrail'in gözünde zayıf halka haline getirmiş olmalı ki, günlerdir Güney Lübnan'a bomba yağdırıyor; üstelik hiçbir uluslararası uyarıyı umursamadan bombardımana devam ediyor.
İsrail, sistematik saldırılarla adeta bölgesel bir savaşın fitilini ateşlemek istiyor.
Şüphesiz ki, her hamlesi sadece basit kınamalarla karşılık buldukça cesaretleniyor ve bir sonraki hamlesini daha da kanlı bir şekilde gerçekleştiriyor.
Onlar ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. (Böyleyken yine de) onlar bozgunculuğa koşarlar. Allah bozguncuları sevmez! (Maide 64)
Ayeti kerimede işaret buyurulduğu gibi, İsrail, yaktığı savaş ateşini dünyanın her yerine, özellikle de Ortadoğu'nun tamamına ulaştırmak ve böylelikle "başaramadığı" Arz-ı Mevud'u bir an önce gerçekleştirmek istiyor.
Bu amacını gerçekleştirme hususunda kendisi için tehdit olarak gördüğü ülkelerden biri de Lübnan'dır; dolayısıyla dünden bugüne ülkeye yönelik saldırı ve işgal girişimleri devam ediyor.
Etnik ve dini kimliklerin çeşitlilik arz ettiği Lübnan, bu kozmopolit yapısından dolayı öteden beri acı savaşlara, kanlı ölümlere sahne oldu.
Bir bakıma Ortadoğu'nun özgürlük mücadelesinin simgesel ismine dönüştü.
Dolayısıyla Lübnan'ın siyaseti de sahip olduğu kozmopolit yapıya göre öngörüldü.
Örneğin, Cumhurbaşkanlığını Hristiyanlardan, Başbakanlığı Sünni Müslümanlardan, Meclis Başkanlığını ise Şii Müslümanlardan seçilmesi gibi...
Ayrıca, İsrail'in Lübnan'la olan husumeti bugüne ait değil; bilakis dünden bugüne süregeliyor.
Hatırlanacağı üzere, 1975'te yaşanan iç savaş, İsrail'in Filistinlileri zorla göç ettirmesi sonucunda Müslüman nüfusun artmasına tepki olarak Hristiyanların ayaklanması üzerine çıktı.
Üstelik 1982'deki İsrail işgalinde Hristiyan Falanjistler, İsrail güçlerine açıktan yardım etti.
1982'de Güney Lübnan, İsrail tarafından yeniden işgal edilerek Beyrut kuşatıldı.
Bu işgal, İsrail'in işgali altındaki Batı Şeria'yı ilhak etme hedefine dönük olarak yüzlerce Filistinli ve Lübnanlı sivilin ölümüne yol açtı.
O esnada uluslararası koruma altında olan ve Filistinli mültecilerin yaşadığı Sabra ve Şatila kamplarına giren Hristiyan Lübnan askerleri tarafından yaklaşık 3 bin 500 sivil katledildi.
Nihayetinde, 1975'ten 1990'ların başına dek devam eden iç savaşta başta Beyrut olmak üzere pek çok şehir bombalandı, 150 bin insan yaşamını kaybetti, 1 milyon kişi ise mülteci konumuna düştü.
Yaşanan iç savaşın ardından Arap Birliği önderliğinde Suudi Arabistan'ın Taif kentinde "Taif Anlaşması" imzalandı ve buna göre Siyonistlere karşı mücadele veren Hizbullah dışında bütün grupların dağıtılmasına ve silahların toplanmasına karar verildi.
Yine hatırlanacağı üzere, 2000 yılında İsrail işgali sonlandı ve İsrail güçleri Hizbullah'ı bırakarak bölgeden çekildi.
İsrail, 16 Temmuz 2006'da tekrar Lübnan'ı işgal etmeye teşebbüs etmiyse de 33 gün süren çatışmaların ardından Hizbullah'a yenilerek bu arzusunu gerçekleştiremedi.
İsrail'in son haftalarda Lübnan'a saldırması, Hizbullah'ı bölgedeki hakimiyetine engel olarak görmesiyle doğru orantılı.
Zira Hizbullah, 1982'de İsrail'i işgal ettiği Güney Lübnan'dan çıkarmak ve nihayetinde İsrail'i yıkmak maksadıyla kuruldu ve o tarihten bu yana lideri, 27 Eylül'de İsrail tarafından düzenlenen suikastla öldürülen Hasan Nasrallah'tı.
Hizbullah aynı zamanda İran tarafından desteklenen Şii bir hareket olması bakımından Ortadoğu'daki siyasi ve askeri hareketlilikte önemli bir rol oynuyor.
Hizbullah'ın İran ile birlikte Suriye'de yürüttüğü askeri ve siyasi politikaları, Gazze saldırılarında Hamas'ın yanında yer almaması bir yana, bunlardan bağımsız olarak Lübnan'a ve dolayısıyla kendilerine yönelik saldırılara karşı nasıl bir pozisyon alacaklarını merakla takip ediyoruz.
Bütün bunlar ışığında, Hizbullah, yoğun bir şekilde bombardımana tuttuğu Lübnan'da, Nasrallah'ı da öldürdükten sonra, Ortadoğu'da yeni ve bölgesel bir savaşın ateşini yakabilecek mi?
İsrail'i ölüm makinesine dönüştüren Amerika'nın koşulsuz desteği olmakla beraber, asıl cesareti dünyanın sessizliğinden, hiçbir yaptırım uygulanmamasından kaynaklanıyor.
Uluslararası anlamda bir yaptırım ortaya konulabilecek mi?
Yoksa İsrail, o ülkeden bu ülkeye yakıp yıkmaya devam mı edecek?
Bu soruları cevaplayabilmek için elbette ki henüz çok erken...
Bekleyip göreceğiz…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish