Gazze savaşı ve Filistin savaşı!

Teorik çözüm olan Filistin devleti, İsrail gerçekliğinde olduğu gibi Filistin gerçekliğinde de dönüşümler olmadıkça pratikte gerçekleşmeyecek

Fotoğraf: Ohad Zwigenberg/AP

Politikada romantik aklın özelliklerinden biri, niyetleri sonuçlara, hareketi, her türlü hareketi, düşünmeye, gürültülü ve fırtınalı olanı sakin veya düşünülmüş olana tercih etmesidir.

Nitekim örneğin, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) şiddet yolunun tıkandığını keşfetmesi üzerine yükselttiği ve Arap ülkeleri ile uluslararası kurumlar tarafından da benimsenen Filistin devletinin kurulması talebinin, kitlelerin hayallerine hitap eden ve harekete geçiren popüler bir slogana dönüşmediğine dikkat çekmeliyiz.

Bahsedilen slogan, her zaman halklarda birikmiş hayal kırıklıklarını kapsama ve dağıtmakta yetersiz görünmesinin yanı sıra, dikkatleri Filistin'in çevresindeki gerçek kaygılardan uzaklaştırmadı.

Bunlar bölgedeki bazı rejimlerin dikkatleri onlar üzerinden başka yöne çekmek istedikleri kaygılardı.

Dolayısıyla Filistin devleti sloganı, nehirden denize Filistin'i kurtarmak, İsrail'i ortadan kaldırmak, Mescid-i Aksa'yı özgürleştirmek gibi sloganların temsil ettiği "dev"in yanında "cüce" kaldı.

Bu, hakim Arap siyasi kültüründeki güçlü bir geleneğin parçasıdır; genellikle ulaşılabilir stratejilere sahip olmakla tanınmayan Cemal Abdunnasır bile, ünlü ve mütevazı "saldırganlığın etkilerini ortadan kaldırmak" sloganını gündeme getirdiğinde, sıklıkla kendisine bağlı olan popülerliği elde edemedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak Binyamin Netanyahu ve İsrail aşırı sağındaki yoldaşları farklı düşünüyorlardı; dev sloganların kendilerini korkutmayacağını ve sonunda Arap sokaklarının sıcaklığıyla kısa sürede buharlaşacak olan bir havadan ibaret olduklarını biliyorlardı.

Ama eğer onları korkutmayı başarırsa da, askeri ve teknik üstünlükleri, Filistinlileri öldürme konusundaki sınırsız yetenekleriyle ondan duydukları korkuyu bertaraf edebilirlerdi.

İran bölgenin dev sloganlar üreten en büyük fabrikası haline gelince İsrail'in asıl meselenin İran'ın nükleer silah üretme ihtimali olduğu, sloganların kendisinin ise anlamsız ve boş olup, Tahran'ın kullandığı bir oyundan başka bir şey olmadıkları yönündeki kanaati arttı.

Netanyahu ve onun siyasi okulunun değişmezlerinden biri olan ve olmaya devam eden bir şey vardı; kolektif hayal gücümüzü harekete geçiremeyen Filistin devletinden duyulan korku.

Çünkü bu devlet prensipte kurulabilir ve kanıtlanmış haklılığı, Netanyahu ve arkadaşlarının dünyaya şantaj yapmak için kullandıkları, İsrail'in sürekli tehdit altında olduğu ve varlığının sorgulandığı kartını geçersiz kılabilir.

Öte yandan böyle bir devlet, Arap ve uluslararası bir ihtiyaç ve bu da meşruiyet ve kabul edilebilirliğe giden yolunun taşlarını döşüyor.

Bu farkındalık, Netanyahu'yu Filistin devleti fikrini öldürmek üzerine bahse girmeye sevk etti.

Bunun için kimi zaman Filistinlilerin umutlarını kaybetmesine ve dünyanın Filistin devleti konusunda umutsuzluğa düşmesine yol açan erteleme ve oyalamaya yoluna gitti.

Kimi zaman aşırı sağcı bir kişinin İzak Rabin'e suikast düzenlemesiyle başlatılan doğrudan şiddet yoluna başvurdu.

Arap ve İranlı normalleşme karşıtı kamp, ​​her ne kadar karşıt bir konumda olsa da, bu konuda İsrail'in ortağıydı. Kimi zaman da Hamas'a destek verme yolunu kullandı.

Geçen 7 Ekim'den bu yana İsrail ve İsrail dışındaki gazeteler, gerek Katar yardımlarının Gazze'ye ulaşmasına izin vermek gerekse Gazzeli işçilere uzun süre ayrıcalıklı muamelede bulunmak olsun, İsrail liderinin İslami harekete sağladığı olanaklarla ilgili haberlerle dolu.

Bu tür bir desteğin amacıysa, Batı Şeria'dan bağımsız, özel bir Gazze durumunun geliştirilmesi için gerekli unsurları yaratmaktan başka bir şey değildi.

​Filistin devleti olası tek teorik çözüm gibi görünürken Netanyahu, son olarak söylediği gibi, 7 Ekim eyleminin kurucu babası olarak gördüğü Oslo Anlaşması'na karşı savaşı sürdürüyor.

Ramallah'taki Otorite'nin Gazze'ye geri dönmesini kararlılıkla reddediyor.
 


Gerçek şu ki, Hamas eylemi, bugün gördüğümüz gibi, İsrail için güvenlik ve askeri bir karşılık, hareketin devlet dışı olmasıyla desteklenen bir imha vahşeti için kullanıldı.

Söz konusu eylem aynı zamanda aşırı sağdaki nefret ideolojisinin de güçlenmesine neden oldu.

Likud bloğu da "nehirden denize" bir İsrail devleti istiyor ve antisemitizmi gerekçeli veya gerekçesiz olarak başkalarına şantaj yapmak için kullanma çağrısında bulunuyor.

Buna ek olarak, Netanyahu'nun tasavvuruna göre, 7 Ekim, küresel aşırı sağı IŞİD terörüne karşı küresel bir savaşta birleştirmek, bu arada da İsrail'in Filistinlilere olan büyük borçlarını ödemekten kaçması için bir bahane oluşturuyor.

Meşru Filistin devletine gelince, bu aşırı sağı zayıflatmak ve varlık nedenini ortadan kaldırmanın yanı sıra, Hamas'ın Netanyahu'ya sunduğu diğer kartları geçersiz kılmakla tehdit eden tek şeydir.

Filistin meselesini İran-İsrail rekabetinden kurtarmanın yanı sıra, savaşları sonsuza dek alevlendirmek yerine sona erdirme vaadinde bulunan tek husustur.

Bu anlamda bugün iki savaş veriliyor; biri yıkıcı, Gazze savaşı, diğeri siyasi, Filistin savaşı.

7 Ekim'in "Filistin'i masaya yatırdığını" diyenlerin aksine, durumun bunun tam tersi olduğu görülüyor.

Gazze savaşı Filistin savaşının gölgesine girdiğinde ve Gazze güçleri Ramallah güçlerinin arkasında durduğunda, ancak o zaman 7 Ekim'in Filistin'i masaya yatırdığı söylenebilir.

Bugün Kahire, Doha ve belki başka yerlerde tasarlanan şey de belki tam olarak budur.

Ancak teorik çözüm olan Filistin devleti, İsrail gerçekliğinde olduğu gibi Filistin gerçekliğinde de dönüşümler olmadıkça pratikte gerçekleşmeyecek.

Tıpkı İsraillilerin Netanyahu'yu ve grevcilerini ortadan kaldırması, yerleşim sorununu (750 bin yerleşimci) Filistin devletinin önünü açacak şekilde çözmeye fiilen hazır olduğunu göstermeleri gerektiği gibi, diğer tarafta her şeyden önce gerekli olan, canlı ve dinamik bir Filistin siyasi aracının kristalleşmesidir.

Ama bu, mevcut Ramallah Otoritesi için geçerli değil. Bu mutlu olayın gerçekleşmesi basit, kolay ve hızlı olmayacak olsa da, gecikmeli ve yavaş bir şekilde de olsa gerçekleşmesinin, hiç gerçekleşmemesinden daha iyi olduğu kesin.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU