Beyaz milliyetçilik tersine çevrilebilir mi? İşte uzmanların Amerikan gençliğini radikal fikirlerden arındırmak için denediği yollar

Bir zamanların beyaz milliyetçileri, radikal ideolojilerin internet üzerinden yayılmasını azaltmaya çalışıyor. Peki bu işe yarayabilir mi?

Amerikan Neo-Nazi grubu Nasyonal Sosyalist Hareketi'nin (NSM) yüzlerce üyesinin olduğu belirtiliyor (Reuters) 

1987’de Neo-Nazi bir örgüte katıldığında yalnızca 14 yaşında olduğunu söyleyen Christian Picciolini, Illinois eyaletinde bir sokak arasında esrar içen bir adamın otu dudaklarından çekip çıkardığında şöyle dediğini aktarıyor: “Komünistlerin ve Yahudilerin sizi uysal koyunlar gibi tutmak için yapmanızı istediği şey işte bu.”

İtalya’dan göç etmiş işçi sınıfına mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Picciolini, insanları ten renklerine göre yargılamayan bir terbiyeden geçmiş olsa da anne babasının haftada 7 gün çalışmak zorunda kalmasına ve onunla geçirecek yeterli zaman bulamamalarına içerliyordu. Ailesinin yokluğunda zihnini şiddet içeren beyaz üstünlük yanlısı ideolojilerin doldurması için bir boşluk açıldığını anlatan Picciolini, bu yüzden Neo-Nazi mitinglerine ve diğer ırkçı gösterilere katılmaya başlama davetini kabul ettiğini belirtiyor.

Yaklaşık 30 yıl sonraysa Picciolini radikal fikirlerden arınmış biri olarak anılagelmiş. İnandırıldığı ırkçı düşüncelere meydan okuyan azınlık gruplardan kişilerle tanışmaya başlayınca 1996’da beyaz milliyetçiliğin tüm biçimleriyle bağlantısını kopardığını ifade eden Picciolini, kendisini hızla ortaya çıkan bir savaşın ön saflarında bulmuş: Amerikan gençliği arasındaki aşırılıkla mücadele etmek.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

The Independent’a verdiği röportajda, “Bu fikirle bir sokak arasında karşılaştım ancak internet bunu değiştirdi” diyen Picciolini, “Yolunuz her an dijital bir sokak arasına düşebilir ve yanaşmak için insanlar ve ideolojiler bulabilirsiniz” diye ekliyor.

FBI Başkanı Christopher Wray’in temmuz ayında ABD Senatosu Adalet Komitesi’ne yaptığı açıklamada da görüldüğü üzere, bu yıl ABD genelinde gerçekleşen yerli terör olaylarında yükseliş yaşanırken söz konusu vakaların çoğunluğu doğrudan şiddet içeren beyaz üstünlükçülüğe dayandırılıyor. Son yıllarda yaşanan bir dizi kitlesel katliam, genç ve beyaz silahlı erkekler tarafından işlenmişti. Bu kişiler Kuzey Karolina eyaletindeki Charleston’da siyahilerin gittiği tarihi bir kiliseden, Teksas’ta sınır kenti El Paso’ya kadar hedef aldıkları bölgelere saldırmadan önce internetten ırkçı ve göçmen karşıtı manifestolar paylaşmıştı. Görünüşe bakılırsa beyaz üstünlükçü şiddettin tetiklediği son kitlesel katliamların hemen sonrasında yaptığı açıklamalarda Donald Trump, aşırılığın yol açtığı ölümcül şiddetteki bariz yükselişin esas nedenleri olarak akıl sağlığı sorunlarına ve video oyunlara yoğunlaşmıştı. Ancak şu sıralar insanların -bilhassa gençlerin- beyaz üstünlükçü ideolojiyle radikalleşmesine kapı aralayan nedenleri inceleyen araştırmacıların söylediği bir şey var: Bu sebepler, karmaşık bir meselenin yalnızca bir parçasını oluşturuyor.

Maryland Üniversitesi sosyal psikoloji bölümünden ordinaryüs profesör Arie Kruglanski, “Radikalleşmede en önemli hususlardan biri, belirli bir grubu düşman olarak hedef alan söylemdir” diyor.

 

Christian Picciolini.jpg
Picciolini aşırılık yanlılarını radikal fikirlerden vazgeçirmeye çalışıyor (Christian Picciolini)

 

Şiddet içeren aşırılığı desteklemenin arkasında yatan motivasyon faktörlerini ortaya koymayı hedefleyen Kruglanski’nin araştırma ekibi, yürüttükleri çalışmayı “Radikalleşmenin ve Radikal Fikirlerden Arınmanın Psikolojisi” başlığı altında topladı.

Aşırı ideolojilerde beyin yıkama sürecinin tipik olarak “kişisel öneme sahip olma arayışını” içerdiğini söyleyen Kruglanski, değer görmek isteyen kişilerin belirli bir söylemin çekim alanına girdiğini ve daha sonra bu söylemde benimsenen düşünceleri destekleyip onaylayacak bir ağ ya da topluluk aradıklarını vurguluyor.

Bu süreç kimi zaman aşırılık yanlılarının yer aldıkları ağlar içinde ödüllendirilmek ya da bunlar tarafından daha fazla değer görmek umuduyla şiddet içeren eylemlere başvurmalarıyla sonuçlanıyor.

“Elinize silah alıp insanlara ateş açmanız için bir gerekçeniz olmalı. Zira toplumumuzda insanları öldürmek, savaşlarda olduğu gibi yalnızca düşmana karşı gerçekleştiğinde kabul edilebilir” diyen Kruglanski, “Dolayısıyla birini düşman, işgalci ya da aleyhinizde başka biri olarak tanımlamak, insanları bu yasaktan azade ediyor” diye ekliyor.

Picciolini de Neo-Nazi gruplarla bağlantı kurmaya başlamasının arkasında yatan nedenin, kesinlikle değerli hissetme ihtiyacından kaynaklandığını kabul ediyor ve dahil olduğu ağın kendisine bir “kimlik, topluluk ve amaç” duygusu kazandırmasından dolayı aşırılık yanlısı fikirler tarafından cezbedildiğini söylüyor.

Ülkede son zamanlarda önyargı kaynaklı saldırıları gerçekleştiren silahlı kişilerin kullandığı söylemin, Meksikalı göçmenlere “tecavüzcüler” ve “suçlular” sözleriyle saldıran bir konuşmayla başlattığı kampanya sonrası başkan seçilen ve o zamandan bu yana beyaz renkli olmayan göçmenleri ve bu azınlık grupların geldiği yerleri tanımlamak için “işgal” ve “istila” gibi kavramları kullanan Trump’ın söylemiyle neredeyse tamamen örtüştüğüne dair pek çok şey yazıldı.

Gazetecilerin beyaz üstünlükçülerin gerçekleştirdiği şiddet eylemlerindeki yükselişe dair soruları üzerine Trump, meseleyi genelde Antifa olarak bilinen anti faşist hareketlere indirgemişti.

Trump ağustos ayı başlarında gerçekleşen iki silahlı katliamın yaşandığı bölgeleri ziyareti öncesi basın mensuplarına yaptığı açıklamada, “Hangi gruptan olursa olsun nefretin yükselişi karşısında endişe duyuyorum (…) Beyaz üstünlükçülük ya da başka herhangi bir üstünlük veyahut Antifa’dan gelmesi fark etmez, bunu sevmiyorum” demişti.

Ancak küresel güvenlik meseleleri ve yükselen tehditler üzerine çalışmalar yürüten Soufan Merkezi’nden kıdemli araştırma görevlisi Colin Clarke’a göre, söz konusu iki grup yapıları ve yetenekleri itibarıyla hiç de aynı noktada buluşmuyor. Antifa’nın merkezi bir komuta yapısından yoksun özerk gruplarla ilgili bir hareket olduğunu belirten Clarke, beyaz üstünlükçü gruplarınsa şimdilerde uluslarötesi bağlantılarla ön plana çıktığını ve hiyerarşiyle düzenlendiğini, yani terör örgütlerinin işleyişinde görülen benzer özellikler taşıdığını ifade ediyor.

 

 

Clarke ağustos ayında The Independent’a yaptığı bir değerlendirmedeyse, ABD Başkanı’nın Antifa’ya odaklanmasının “politik bir noktaya değinmek için imkanları kasten yanlış kullanmak” anlamına geldiğini söylemişti. Clarke, “Amerika Birleşik Devletleri’nin emniyet ve asayişine karşı, şiddet içeren beyaz üstünlükçülüğün mü yoksa Antifa’nın mı daha büyük tehdit oluşturduğu sorulduğunda buna çıkıp da cevap olarak ikincisini verecek aklı başında birini tanımıyorum” diye eklemişti.  

Bazı uzmanlar şiddet içeren aşırılık tehdidini azaltmanın mümkün olduğunu söylese de bunun için toplumun çocukları yetiştirme usullerinde köklü değişiklik yapmasının yanı sıra radikalleşme sürecinde başvurulan araçların ve platformların gözden geçirilmesi gerekiyor. Böyle bir şeyin gerçekleşme olasılığıysa başka bir soru.

“İnternet ve teknoloji, radikal fikirlerden arınma çabalarını daha etkili hale getirebiliyor” diyen Picciolini, aşırılık yanlısı hareketlere sürüklenen bireylere ulaşmak ve bu grupların yayılmasını önlemek adına bu ağlarla yollarını ayıran kişileri kayıt altına almak için topluluklarla birlikte çalışmak üzere kurduğu “Free Radicals” (Özgür Radikaller) adlı grup için online yürüttüğü çalışmalardan bahsediyor.

Bu tür programlar vasıtasıyla kaç radikalin, üyesi oldukları gruplardan ayrıldığını bilmek güç olsa da Picciolini, aşırılık yanlısı yüzlerce kişinin online faaliyetlerle radikal fikirlerinden arındırılmasına çalıştığını söylüyor. Bu işi yaparken ortak hikayeler bulup müdahale yöntemlerine başvuran Picciolini başarı da elde etmiş.

Picciolini bu kişilerin hikayelerini dinlerken onların hayatlarındaki travmalarda etkili olan, tacizden ruh hastalığına, yoksulluktan hatta ayrıcalığa kadar çeşitlilik gösteren ve “çukur” adını verdiği noktalara dikkat kesildiğini ifade ediyor. Daha sonra radikal fikirlerden arındırma sürecinde bu kişileri desteklemek için bir yandan “onları çevreleyen ortamdan” alabildiğince istifade etmeye çalışırken, bir yandan da onlarla bağlantıya geçmek için yerel topluluklara ulaşıyor. “Suya daldırma” diye nitelediği bir diğer süreçteyse, bu kişilerin bakış açıklarına meydan okuma ve onları çeşitli topluluklarla irtibata geçirme amacıyla aşırılık yanlılarını nefret ettikleri azınlık grupların üyeleriyle tanıştırıyor.

Christian Picciolini radikal fikirlerden arındırma işinde ayrıca 8chan gibi ırkçı, yabancı düşmanı ve aşırılık yanlısı fikirlere yer veren ancak internet sağlayıcısı firmalar tarafından etkisiz hale getirilen sitelere “söz hakkı tanımama” seçeneğinden de büyük oranda destek alabileceklerini dile getiriyor. Yayından kaldırılan 8chan sitesi, ağustos ayında El Paso saldırganının Walmart mağazasında ateş açmadan önce paylaştığı göçmen karşıtı bir söyleve yer vermişti.

Kruglanski ise gençleri nefret gruplarına ve diğer aşırılık yanlısı hareketlere katılmaktan caydırmak için ebeveynlerden öğretmenlere kadar herkesin sürece dahil edilmesi gerektiğini düşünüyor.

“Radikalleşme erken yaşlarda başlayabildiği için radikal fikirlerden arınma işi de doğduğumuz gün başlıyor” diyen Kruglanski, “İnsanlar radikalleştikleri yöntemle radikallikten de arındırılabilir. İnsan zihni her yöne çekilebilir, esnektir ve nüfuz edilmeye açıktır” diye ekliyor.

 

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/news/world

Independent Türkçe için çeviren: Elvide Demirkol

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU