Fransız Le Monde gazetesinin 30 Haziran 2023 Cuma günü yayımlanan sayısında, yazar ve siyasi analist Raşit Benzine'in Fransa'nın 1983'te gerçekleşen Eşitlik ve Irkçılığa Karşı Yürüyüş'ünü kaleme aldığı bir yazıya yer verdi.
Benzine, makalesinde o zamandan beri Fransa'nın bu iki konuda herhangi bir somut ilerleme kaydetmediğini, hatta bazı konularda gerilediğini belirtti.
Her seferinde aynı trajedi tekrarlanır: Genç bir adam polisin emirlerine uymayı reddeder ve polislerden biri tarafından vurularak öldürülür.
Bu üzücü haber, bizi her seferinde ezberlediğimiz bir senaryoya götürürken, suçun ayrıntılarının araştırılmasıyla halkın öfkesi ve protesto hareketi de aynı anda yaşanır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Haberin arka planında, devletin bugüne kadar ele alamadığı bir konu var, o da çoğunluğu Faslı ve Kuzey Afrikalı gençlerden oluşan banliyö sakinlerinin içinde bulunduğu sosyal koşullar.
Bu banliyölerin çoğunluğu, bir zamanlar Fransız sömürgelerinden olan Fas ve Kuzey Afrika kökenli gençlerden oluşmaktadır.
Daha iyi bir yaşam arayışıyla Fransa'ya yönelen bu gençlere neredeyse hiçbir kamu hizmetinin ulaşmamasıyla birlikte polis ve güvenlik güçleri tarafından gösterilen sert yaklaşım, bugünkü olayların kıvılcımını oluşturuyor.
Gazete, bu konuyu son 40 yıldır ele alan birçok makale ve yayının olduğunu ve devletin bu sorunu çözmek ve trajedileri önlemek, insan hayatını kurtarmak ve halkın öfkesini dindirmek için hiçbir adım atmadığını vurguladı.
Peki, devlet yoksul banliyö sakinleri ile polis arasında dengeli ilişkiler kurmak için ne yaptı? Hiçbir şey.
Olayları kontrol altına alma ve polis karakollarında insan hakları eğitimi verme politikası çöktü. Yoksulluk seviyelerinin yükselmesine karşılık, polis Amerikan tarzına benzeyen bir güvenlik koruma yöntemi benimsedi.
Bu teknikler zaman zaman etkili olmuş olabilir, ancak güvenlik güçleri ile ilgili halk arasındaki gerilimi artırdı ve aralarındaki her türlü iletişimi bozdu.
Eşitlik: Ulaşılamayan Bir Gerçeklik
Le Monde gazetesi, Fransız güvenlik güçlerinin halkla iletişim ve diyaloğa daha çok önem veren Alman güvenlik güçlerine benzer olmasının daha yararlı olduğunu ve Alman polislerinin bu yetenekleri teşvik etmek için düzenli eğitim kursları aldıklarını kaydetti.
Diğer yandan, aşırı sağcı ideoloji 40 yıldır kamuoyuna ve dolayısıyla güvenlik görevlilerine de hâkim olduğundan, onlardan banliyö sakinlerine ve göçmenlere karşı uygun bir davranış beklemek imkansızdır. Bu ilişki, hala çerçevesi çizilmemiş konulardan biridir.
Fransa, ağır bir sömürgeci geçmişin yükü altında ezilmektedir. Gerçekte, Fransız sömürge ülkelerinden gelen nüfus hala diğerlerine göre "ikincil" olarak görülmekte ve sürekli olarak şüpheli muamelesi görmektedir.
Fransız hükümeti bu konuları açık ve samimi bir şekilde masaya yatırıp tartışmaya sunmadığı için durum giderek kötüleşmektedir.
Son 40 yılda önemli değişimlere tanık olan, bünyesindeki kadın sayısını artıran siyaset, sanat ve iş dünyasının önde gelen isimleri dava açıldığında amansızca hapse atan yargı kurumu bile banliyö sakinleriyle polis arasındaki ilişkiler konusunda pek bir şey yapmadı.
Bunun bir örneği, 14 Haziran'da Charente'de bir polis memuru tarafından öldürülen Gine'li genç el-Hüseyin Kamara'nın olayıdır. Sanık polis memuru 29 Haziran'da gözaltına alındı ve ardından serbest bırakıldı.
Hiç şüphe yok ki yıllar içinde barınma ve eğitimi desteklemek için meblağlar ayrıldı, ancak halkı devlet kurumlarına bağlayan ulusal bağ ele alınmadı.
Peki, çözüm ne olabilir? Halk hareketi
Le Monde'daki makale, bugün pek çok kişinin barış karşılığında adaletten vazgeçmeyi önerdiğine işaret ederek devam ediyor.
Bununla birlikte, bu değiş tokuş fikri, yasal kurumları işlerini yapmaya teşvik etmenin tek yolunun sokak protestoları olduğunu varsaydığından, başarısızlığın açık bir ifadesinden başka bir şey değildir.
Bu bir yanılgıdır ve herkesin bunu fark etmesi gerekmektedir, çünkü son zamanlardaki şiddet eylemleri meşru olamaz ve bu eylemler adaletin meyvelerini asla getirmeyecektir.
Tek gerçekçi ve mümkün olan çözüm, halk hareketi, örgütlenme ve demokratik temsildir, bu da polis gibi siyasi kurumlarda demokratik katılımı kurmak amacıyla gerçekleştirilmelidir.
Devletin elindeki sözde şiddet tekeli karşısında meşruiyeti ancak kurumlar sağlayabilir.
Sonunda Nael'in kanının boşa gitmemesi için sorulması gereken önemli soru ise şudur:
Sosyal uyum ve toplumsal birlik ülkemizde bir gün politik bir öncelik haline gelecek mi?
Independent Arabia