İlerici bir sağcı kültüre duyulan ihtiyaç

Arap dünyasında, demokrasi ve diktatörlük arasındaki mücadeleye ilişkin eski kavramların ötesine geçen, ilerleme ve istikrara yönelik yolların çeşitliliğini savunan sağcı entelektüeller ve ilerici bir sağcı kültür üretmeye acil bir ihtiyaç var

Görsel: NASA

Bugün Arap dünyasında 18'inci yüzyılda yaşayan İrlandalı-İngiliz filozof Edmund Burke ile karşılaştırılabilecek bir figür bulunmayabilir.

Burke, Fransız Devrimi eleştirisiyle büyük ölçüde muhafazakar siyasi düşüncenin temellerini atan kişiydi.

Burke'ün felsefesi, radikal devrimlerin aksine kademeli değişim ve mevcut gelenekleri ve kurumları koruma, farklı ülke ve toplumların benzersiz kültürel ve tarihi bağlamına saygı duyan pratik bir kalkınma ve reform yaklaşımı uygulama çağrısında bulunur.

Gelgelelim Arap dünyası şu anda ve özellikle de "Arap Baharı" on yılı sırasında ve sonrasında, Burke'ün felsefesinin yankılarının izlenebileceği bir siyasi sahne sunuyor.

Sahne, bazı muhafazakar ülkelerin İhvan-ı Müslimin siyasal İslamı (Mısır, Fas, Tunus, Sudan), İran devrimci siyasal İslamı (Yemen, Irak) ve cihatçı terörizm üçgeniyle yürüttükleri mücadelede liderlerinin gösterdiği pragmatik liderlik ve stratejik dirayet yoluyla kuruldu.

Bu üçgene ek olarak muhafazakar ülkeler, çoğu zaman liberal sol ile de mücadele ettiler. Zira sesi yüksek çıkan sol, cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesinden sonra olduğu gibi ürettiği siyasi ve kurumsal yıkıntılar üzerine hızla inşaya girişen İslami hareketler için bir araca dönüşmüştü.


Bölge tarihindeki en ince sosyal ve ekonomik dönüşümlerden birine öncülük eden, Suudi Arabistan ve BAE'deki siyasi liderlik tarafından somutlaştırılan bu Arap siyasi okulu, kademeli dönüşüme dayanıyor.

Mirasla çatışmayan, siyasi ve sosyal istikrarı önceleyen, teorik ve felsefi bir temelden yoksun olmasına rağmen, Edmund Burke ekolünün özünün pratik vücut bulmuş hali olan reformu temel alıyor.

Burke'ün temel fikirlerinden biri, devlet adamına yaptığı var olanı koruma ile gelişme gücüne sahip olma eğilimini birleştirmeye yönelik çağrısıdır.  

Burke bu çağrının içerdiği çelişkiden şüphelenilmemesini ister çünkü uygulamada, kademeli dönüşüme, yönetişimin geliştirilmesine ve aynı zamanda bazı geleneksel unsurları korumaya adanmış ihtiyatlı modernleşmeye dayalı bir reform çağrısıdır.

Bu yaklaşım bugün bölgemizde kadın hakları, teknolojinin benimsenmesi, ekonomik çeşitlenme, cinsiyetler arasında eşitliğin teşvik edilmesine, hoşgörü ve sosyal istikrar değerlerinin desteklenmesine izin veren yasaların geliştirilmesi ile ortaya çıkıyor.


Buna paralel olarak ve 2011'de Arap devrimlerinin patlak vermesinin ardından ve ondan önce, yani, Bağdat'taki rejimi devirerek Ortadoğu'yu "saldırgan bir şekilde demokratikleştirme" amacıyla 2003 yılında ABD'nin Irak'ı işgal etmesinden bu yana, bölgedeki sosyal dokunun karmaşık mozaiği aşama aşama patlatıldı.

Toplumsal tarih, kolektif hafıza ve miras kalan kurumlar kanlı yollarla ihlal edildi. Bu unsurlar, bu ülkelerdeki zorunlu kalkınma süreciyle ile ilgili herhangi bir hesap sormanın keyfi olarak dışında bırakıldı.

"Arap Baharı" dönemlerinde ve öncesinde acil demokratik dönüşümler çağrısında bulunan bazı uluslararası bakış açılarının aksine, muhafazakar siyasi liderlerin odak noktası, devrimci İran projesinin yayılması veya İslamcıların iktidara gelmesi gibi ani değişimlerin olası bölgesel sonuçlarını anlayan temkinli pragmatizmdi.

Bu liderlerin deneyimleri, devrimlerin daima öngörülemezlik ve kaosa yol açma olasılığıyla dolu dinamikleri ve çalkantılı değişimin ortasında istikrar ve esnekliği birleştiren bir stratejinin siyasi temellerini attı.

Bu yolun siyasi temelleri yaşanmış deneyimlerle atılmış olsa da, keskin ve ciddi bir şekilde eksikliğini duyduğu şey, ilerici muhafazakar veya liberal muhafazakar veya ilerici sağ entelektüelin teorik ve felsefi temeliydi.

Tüm bu kavramların birçok nedenden dolayı eksik olduğunu kabul ediyorum. Birincisi, sağ ve sol fikri, Batı'da toplumsal ve kültürel dönüşümler ve monarşi rejimleri arasındaki etkileşime bağlı özel bir dinamik içinde siyasi partilerin ortaya çıkışı deneyiminden doğan bir ayrımdır.

Arap dünyasındaki siyasi fikirlerse, Osmanlı Devleti'nin dağılması hadisesi, çoğu, yönetim fikri ve meşruiyetinin kaynakları etrafında dönen sömürgecilikle etkileşim dinamikleriyle reaksiyondan doğdu.


19'uncu yüzyılın ortaları ile 20'nci yüzyılın ortaları arasındaki döneme geri dönüldüğünde, biraz kavramsal bir kandırmaca ile ilerici muhafazakar veya liberal muhafazakar veya sağcı ilerici entelektüel türünden kavramlara uyan entelektüeller ve siyasi oluşumlar bulmak mümkün.

Siviller arasında Taha Hüseyin, Lütfi es-Seyyid veya Vefd Partisi kurmayları ve bunların hepsinden önce de Rifa'a et-Tahtavi'nin (1801-1873) isimlerini sayabiliriz.

Dinciler arasında ise Taha Hüseyin, Kasım Emin'in de aralarında olduğu sivillerin etrafında toplandığı Şeyh Muhammed Abduh'un adı anılabilir.

Lübnan deneyimi de Farah Antun, Boutros el-Bustani ve Fares el-Şidyak gibi daha makul şahsiyetlere karşılık sekülerizmin baskın olduğu Şibli Şemil gibi bazı sembollerine rağmen ilerici sağcı yaklaşımlar sundu.
 


50'li yıllar ve Cemal Abdunnasır ile birlikte ulusal devrimler gelir gelmez, ardından da çeşitli kötülükleri ile Baas dönemi işaretleri görülür görülmez, radikal devrimci kontrolsüzlük pahasına rasyonellik ve ılımlılığın sistematik olarak silinmesi eşliğinde muhafazakar ve ilerici Arap siyasi düşüncesinin yumuşak temelleri yıkıldı.

Arap sağı, Soğuk Savaş gölgesinde ABD ile uzlaşmayı seçen muhafazakar rejimler aracılığıyla siyasi olarak devam etmesine rağmen, solcu ve İslam kültürünün düşünce, tartışma ve fikir endüstrisi üzerindeki egemenliği karşılığında, bugüne kadar felsefi, politik ve değer temelli teorikleşmeden yoksun kaldı.

Bundan daha tehlikelisi belki de, muhafazakar siyasi sistemin diplomatik ve siyasi elitlerinin, yine sol görüşlerin hakim olduğu Batılı akademilerde üretilmesi ve bu nedenle onların da solcu görüşlerin hakimiyeti altında olmalarıdır.

Bunun sonucunda ortaya çıkanlar; solcu bir akademik ortamda üretilmiş bilgi birikimleri ile hükümetlerinin ve siyasi sistemlerinin kişilikleri arasında kaybolan seçkinler.

Gerçekliklerine itiraz eden ve "diktatörlüğe karşı demokrasi" adlı basit oyuna katılan seçkinler. Yahut siyasi gerçeklerine inanan, ancak ilerici sağcı fikir ve değer eğitiminden yoksun ve bu yüzden ülkelerinin, hükümetlerinin ve toplumlarının siyasi tercihlerini savunan bütünleşik ve tutarlı bir anlatı sunamayan seçkinler.

Arap dünyasında, demokrasi ve diktatörlük arasındaki mücadeleye ilişkin eski kavramların ötesine geçen, ilerleme ve istikrara yönelik yolların çeşitliliğini savunan sağcı entelektüeller ve ilerici bir sağcı kültür üretmeye acil bir ihtiyaç vardır.

Bu kültür ve entelektüeller aynı zamanda yerel ve uluslararası kamuoyuna, Arapları mevcut kötü durumdan kurtaracak, önümüzdeki yıllarda refah, uyum ve istikrar yoluna sokacak uygun bir çıkış yolu olarak muhafazakar ilerici rota hakkındaki bakış açısını da sunmalıdır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU