Oryantalizm ve sömürgecilik sonrası

Artık ne oryantalizm sonrası dünyadayız ne de sömürgecilik eleştirisi dünyasında. Aksine anlam ve değer araştırmaları dünyasındayız

Görsel,  Edward W. Said'n "Oryantalizm" adlı kitabının kapağından alınmıştır

Ramazan ayında, düşünsel bir otobiyografiye benzeyen bu yazı dizisinde, hocamız Muhammed el-Behiy'in (1905-1982) "Modern İslam Düşüncesi ve Batı Sömürgeciliğiyle İlişkisi"* (1957) adlı kitabını okuduğumdan beri 60 yıldır birlikte yaşadığım oryantalizm konusuna dönmeye niyetim yoktu.

Ancak Prof. Dr. Sa'd el-Bazii'nin Şarku'l Avsat gazetesinde "Sömürgecilik Sonrası Dönemin Eleştirisi" başlığıyla yayımlanan makalesi, beni bu meseleyi ve Batı'daki İslami araştırmalar meselesini, yani on yıllardır -tabiri caizse- oryantalist olmayan, meydan okumalara maruz kalan meseleyi yeniden düşünmeye sevk etti.

Edward Said'in "Oryantalizm" kitabı (1977) ile aynı yıl Wansbrough'a ait "Quranic Studies" (Kur'ân Araştırmaları) adlı kitap yayımlandı.

Aynı şekilde Patricia Crone ile Michael Cook'un Hz. İsmail'in annesi Hacer'e atıfla Hacerizm (Hagarism) hakkındaki kitapları çıktı.

Sanki İbrahim ile İsmail'in soyundan gelen Araplar bir "din" kurmuş da onu, İbrahim'in Sare'den olan çocukları İshak ve Yakub'un soyundan gelenlerin dininin karşısına çıkarmışlar!

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Aynı şekilde Edward Said'in klasik oryantalizme karşı bir kitabı da yayımlandı.

Edward Said bu kitapta, klasik şarkiyatçılığı (oryantalizmi) sömürgeciliğin bir sonucu olarak görüyor.

Ona göre klasik şarkiyatçılık, İslâm'ın Arapça kaynaklardaki kökenlerine karşı olup, İslam olarak bilinen şey için zorla varsaydıkları başka kökenlerin lehindedir!

1978 yılı ile bir ay önce el-Misbâr kitabındaki son makaleme kadar geçen süre içerisinde oryantalizm ve sonrası hakkında çok şey yazdım.

Bunlardan en çok bilineni de "Alman Oryantalistler" (2007-2012) adlı kitabımdır.

Kapsamlı eleştirel tasavvuru konusunda Edward Said'den farklı düşünmekle birlikte onun, iki medeniyet, ilişkilerde ve kutuplaşmalarda gerilimin doruğuna ulaştıktan sonra bir hesap dökümü yapma konusundaki hakkını teslim ettim.

Bununla beraber şarkiyatçılık ve İslam birbirlerine zıt ve çelişkili dünyalar olmadığı gibi, ucu belli olmayan bir daire gibi sürekli iç içe geçen dünyalardır.

Avrupa ve Amerika'da İslâmî araştırmaların alanı olan bir "farklılık ve kesişme" hissettirdiği için 30 yıldır "ötekilik" kavramıyla meşgul olduk.

Batı'daki üniversitede anlamları, işaretleri, sosyolojisi ve sonuçları bakımından İslam'ın araştırıldığı bir bölüm, birim veya enstitü eksik olmaz.

Yeni revizyonistler ve stratejistler "İslam'ın garipliği ve onun dinler ve medeniyetler dünyasındaki yabancılığı" üzerinde ısrarla dururken bir grup akademisyen de "İslam'ın Batılı hayat tarzında, medeniyetinde ve geleceğinde kök saldığı" konusunda ısrar ediyor.

Her iki grup da iddialarını ispatlamak için tarihten ve günümüzden modeller, olgular, kitaplar ve çevreler kullanıyor.

Akademideki bu yaygın anlaşmazlığın veya yaklaşım farkının eleştirel okumasını yapmak üzere 2018 yılında Beyrut Amerikan Üniversitesi Şeyh Zayid Arap ve İslam Araştırmaları Kürsüsü'nde, Batı ve Doğu'dan yüzlerce İslam araştırmacısının katıldığı bir konferans düzenledik.

Bu konferansın bildirileri 2019 yılında "İslami Araştırmaların Yeniden Yapılanmasına Doğru" başlığıyla bir kitap halinde yayımlandı.

Önde gelen bazı araştırmacılar işi, İslam'ın bir din olduğunu inkâr etmeye veya bilimsel olarak üzerinde çalışılmaya uygun olmadığını iddia etmeye kadar vardırıyor.

Bazıları da İslam'ın bir din, bilim ve Batı'da olduğu gibi Doğu'da da müreffeh bir yaşam biçimi olduğu düşüncesini benimsiyor.

Edward Said'den sonraki düşünce ve kültür dünyasında iki köktenci anlayış İslam ve onun yorumu, çalışmaları ve günümüzdeki aktifliği üzerinde birbirine karşı mücadele verdi. Bu köktenci anlayıştan biri, yeni revizyonistlerin köktenciliğidir.

Bunlar klasik oryantalizmin basit pozitivizmini (yani Edward Said'in gittiğini yolun tam tersini) sürdürdü ve geç klasik çağlarda din ve mezhep çevrelerinden İslam ve Kur'ân için başka kökler keşfetmeye başladı.

Bir diğer köktencilik de radikal köktenciliği. Bu yaklaşım da fikirler ve dinler dünyasıyla Arap-İslam medeniyet tarihini birbirinden tümüyle koparma mücadelesi veriyor.  

İdeolojiler ve dinler dünyasıyla kopuş savunuluyor çünkü bu dünya, suçlu bir yabancılaştırıcı unsur.

Tarihten kopuş savunuluyor, çünkü o da tarih üstü ve bugünle bir çatışma içerisinde olan metnin bütünlüğünden sapmış durumda.

Bu yüzden Batı köktenciliği, İslam araştırmalarını üniversitedeki bilimsel bölümlerden uzaklaştırarak onu düşman konumuna yerleştirmeye çalıştı.

Öteki köktencilik de yabancılaşmış, İslam'a karşıt ve sömürgeci Batı için çalışan Arap-İslam ulusal devleti karşısında şeriatın uygulanmasından başka bir şeyle ilgilenmiyor artık!

Yeni revizyonistler, İslam'ı ve toplumlarını, insanlık medeniyeti ile devletlerin istikrarını korumak için karşı koyulması gereken bir şiddet ortamı olarak görürken İslamcılar da şeriatı, modern ulus devlete karşı bir silah olarak gördü.

Yeni revizyonistler için Edward Said, ABD çıkarlarına ve İsrail demokrasisine karşı çalışan bir solcudur.

Bizim köktencilerimiz ise bir noktada Edward Said'in sözlerini, Batının kötülüklerine dair "halkından bir şahidin tanıklığı" ile bir itiraf gibi kullanmakta tereddüt etmez.   

1970'li yılların ortalarından beri devam eden incelemeler ışığında son 20 yılda üçüncü bir aşama ortaya çıkarak tartışma, üniversitelere geri döndü.

Nitekim bu tartışmanın, askerî ve güvenlik yönelimlerinde ve dış politikada kullanımı azalmıştı.

Bu gelişme, akademinin dokunulmazlığından, gücünden, tartışmadaki anlaşmazlıkları çözme imkânından ziyade, dünyadaki çatışmaların iç yüzünün ortaya çıkmasından kaynaklanıyor.

Artık anlaşıldı ki bu mücadele dinî değil, stratejiktir ve kaynaklar, sınırlar ve denizlerle okyanuslardaki alanlar üzerine verilmektedir. Samuel Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" hakkındaki sözleri artık bir inandırıcılığa sahip değil.

İşte, diğer büyük devletlerle istihbaratlarının El Kaide, IŞİD ve Afrika'daki terör örgütlerini kullandığını görüyoruz.

Büyük devletlere neden gidiyoruz ki; İran ve Türkiye de bunları kullanıp kart olarak öne sürmedi mi?!.

Akademik değişkenler üç etkenden kaynaklanmakta. Bunlardan ilki, dinler ve felsefeler arasında teolojik ve ahlaki yaklaşımları sonuç veren karşılaştırmalı din ve tefsir araştırmalarıdır.

Nitekim İslâm, oryantalizmin tekelinden ve kuşatmasından çıkarak dünya dinleri araştırmaları kapsamına daha çok girmeye başladı.

İkinci etken, Papa Francis'in Müslümanlarla başka ilişkiler doğrultusunda hareket etmesidir.

Bu tavır diğer Hristiyanları ve Asya dinlerini, İslami olguya, birlikte yaşanabilecek ve daha iyi anlaşılmayı hak eden bir gerçek olarak bakmaya sevk etti.

Üçüncü etken de Batıdaki Arap-İslam araştırmaları bölümlerinde çalışan erkek ve kadınların yarısının artık Arap ve Müslüman olmasıdır.

Bu kişiler kadim kültür ve medeniyet alanındaki önemli yorumlara, modern ve çağdaş zamanlardaki sosyolojik çalışmalara ve düşünce tarihine yakından bakıyorlar.

Batılı köktencilerle tartışmaya devam ettikleri doğru, ama bu tartışmalar artık öncelikler değil.
 


Peki, sömürgecilik eleştirisine dair çalışmaların günümüzdeki durumu nedir?

Bu çalışmalar çok gelişti ama bir süre önce şarkiyatçılıktan ayrıldı. Bu çalışmalara Hint ve Latin Amerikalı araştırmacılar dahil oldu.

Prof. Sa'd el-Bazii, Şarku'l Avsat'ta yayımlanan makalesinde (10 Nisan 2023), sömürgecilik eleştirisi alanında çağdaş antropoloji akımı geliştiren Talal Esed'in rolünü unuttu.

Bununla birlikte akademik ekollerdeki bu eğilimler, geçmişte ve günümüzde sömürgecilik eleştirisinde kalmayarak, dünyanın sefaletini ve kan kaybını üreten Batı eleştirileri düzeyine çıktı.

Öyle ki bu eleştiriler Batı'nın 'ulus devlet'i dünya için küresel bir sistem haline getirmesine odaklanıyor.

Dolayısıyla artık ne oryantalizm sonrası dünyadayız ne de sömürgecilik eleştirisi dünyasında. Aksine anlam ve değer araştırmaları dünyasındayız.

Anlamak ya da nasıl anlayacağımızı öğrenmek için yeniden öğrenmemiz gerekiyor.

 

 

*el-Fikru'l-İslâmiyyu'l-Hadîs̱ ve sılatuhû bi'l-İstiʿmâri'l-Garbî (Kahire 1376/1957; daha sonra genişletilerek birçok defa basılmıştır). Eserde öncelikle Batı emperyalizmi ve sömürgeciliği neticesinde İslâm düşüncesinde ortaya çıkan iki ana yöneliş ele alınmakta, ardından oryantalizme dair değerlendirmeler yapılmaktadır. İbrahim Sarmış'ın Türkçe'ye çevirdiği eserin birinci cildi önce Çağdaş İslâm Düşüncesinin Oluşumu ve Batı (İstanbul 1986), daha sonra İslâmî Direniş ve Islahat (İstanbul 1996), ikinci cildi ise İslâmî Düşüncede Oryantalist Etki (İstanbul 1996) adıyla basılmıştır.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU