Kissinger depresyonu!

Kissinger, ahir ömründe kendini depresif hissetmekte haksız değil

Fotoğraf: Reuters

Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin Çin'in arabuluculuğuyla yeniden tesis edilmesinin ardından eski ABD Başkanı Barack Obama ile mevcut Başkan Joe Biden politikalarının savunucuları Ferid Zekeriya ile David Ignatius, iki ayrı makale kaleme aldılar.

Makalelerin odak noktası, en ünlü dışişleri bakanı Henry Kissinger.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Söz konusu iki yazar, Kissinger'ın 1971 yılında Çin'e yaptığı ve iki ülke arasında bir ömür sürmüş düşmanlığı sona erdiren gizli ziyaretiyle Washington ile Pekin arasında gerçekleştirdiği tarihî atılımı hatırlattı.

Zekeriya bunu "tarihî yankı" uyandıran bir başarı ve Kissinger'ın "en büyük diplomatik zaferi" olarak tarif ediyor.

Kissinger ile bizzat röportaj yapmış olan Ignatius ise bu gelişmeyi, Kissinger'ın Nixon zamanında Çin meselesinde başardığı şeyle karşılaştırarak makalesine şu sözle başladı:

Kissinger, Çin'in Suudi Arabistan ile İran arasında arabuluculuk yapmasını izlerken eminim sahne tekrarını(deja vu duygusu) hissetmiştir.


Sahneyle ilgilenen bir diplomata görüşünü sorduğumda bana şöyle dedi:

Ben sanmıyorum ki Kissinger deja vu hissetsin; o daha çok depresif hissediyor. Zira Kissinger tüm ömrünü Moskova'yı Pekin'den uzak tutmak için harcadı.

Halbuki şimdi olan şey bir Çin-Rusya yakınlaşması.

Diplomat, eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski'nin, en büyük tehlikenin Çin ile Rusya'nın Avrasya'da bir araya gelmesi olduğu konusunda her zaman uyarıda bulunduğunu hatırlatarak "Şimdi üçüncü olarak bunlara İran eklendi" diyor.  

Suudi Arabistan gelince; Çin ve Rusların Suudi Arabistan'la gerçek çıkarları var.

Bu çıkarlar, el-Ula anlaşmasının ilanından sonra Riyad'ın siyasi olarak yeniden konumlanmasının yanı sıra, Ukrayna savaşı gibi uluslararası koşullar tarafından dayatılıyor.

Bu konuda Suudi Arabistan'a suçlu denemez. Fransa Cumhurbaşkanı da Ukrayna'da barış şansını artırmak için Çin'e yöneldiğini açıkladı.

Fransa Cumhurbaşkanı'nın bu ziyareti, Suudi Arabistan'ın dış politikasının doğruluğunu teyit ediyor (Hiçbir dış politika sorunsuz olmadığı için bu politikayı "sıfır sorun" olarak nitelemekten pek hoşlanmıyorum).

Siyaset, çıkarların dilidir ve şu an Riyad'ın çıkarı tarihî projesi 2030 Vizyonu'nu desteklemektir.

Kaynağıma dönecek olursam; ona göre Pekin, Washington'ın dış politikasının aksine siyasi dikteler veya askerî kurallar olmaksızın "diplomatik" olarak genişliyor.

Zekeriya bu tavrı, Obama döneminden beri bizim ve bilge insanların daima kullandığımız bir nitelemeyle tarif etmiş.

Zekeriya diyor ki; Çin'in Suudi Arabistan ile İran arasındaki arabuluculuğu, "Amerika'nın dış politikasında kökleri derin olmakla birlikte son senelerde kötüleşen bir bozukluğu" ortaya çıkardı.

Benim kanaatime göre bozulma, George Bush Jr. döneminde başladı, Obama aracılığıyla kurumsallaştı ve şimdi de derinleşti.

Bunun en basit örneği, Washington'ın güvenilirliğini kaybettiği Afganistan'dan utanç verici bir şekilde çekilmesidir.
 


Değerlendirmesine devam eden Zekeriya, Washington'ın "esneklik ve yumuşaklığını kaybettiğini", dış politikasının dünyayı "siyah beyaz, dost düşman" diye bölen "ahlaki açıklamalar" yapmak ve yaptırımlar ve yasamalarla tehdit etmekten ibaret hale geldiğini söylüyor.

Ona göre bu "o kadar yüklü bir siyasi havaya sebep oldu ki, bir düşmanla konuşmak bile tek başına tehlikelerle dolu hale geldi."

Zekeriya, "Amerika'nın tek kutuplu durumunun" "dış politika seçkinlerinin yozlaşmasına" yol açtığına dikkat çekerek, "Dış politikamız çoğunlukla taleplerle, müzakere değil, tehditkâr ve kınayıcı üslupla temsil ediliyor."

Velhasıl bu, ABD'nin sonunun habercisi veya onun yerini başkasının alması için bir teşvik değildir.

Sadece, öncüleri Suudi Arabistan olan ılımlı ülkelerin uğradığı haksız eleştiriyi hiçbirimizin unutmadığını söylemek istedik.

Şimdi geldiğimiz noktada Washington'ın "seçkinleri", bu eleştirinin ülkelerimiz değil, sadece Amerika'nın dış politikası için geçerli olduğunu gözler önüne serdi.

İşte bu yüzden Kissinger, ahir ömründe kendini depresif hissetmekte haksız değildir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU