8 Mart Dünya Kadınlar Günü: Bu yıl dünyada kadınlar ne kazandı, ne kaybetti?

Birleşmiş Milletler, dünyanın cinsiyet eşitliğine '300 yıl uzakta' olduğu konusunda uyarıyor

İran'da Mahsa Amini'nin ahlak polisi tarafından öldürülmesinin ardından başlayan rejim karşıtı gösterilerde 500'den fazla kişi hayatını kaybetti (AFP)

8 Mart Dünya Kadınlar Günü tüm dünyada kutlanırken, Birleşmiş Milletler dünyanın cinsiyet eşitliği hedefinden 300 yıl uzak olduğu ve zorlukla kaydedilen ilerlemenin de 'gözlerimizin önünde yok edildiği' uyarısında bulundu.

BM Genel Sekreteri António Guterres, tüm dünya genelinde kadın haklarının yok sayıldığını, tehdit altında bulunduğunu ve ihlal edildiğini söylerken, ABD merkezli Washington Post gazetesi bu yıl kadın hakları alanında yaşanan gelişmeleri derledi.

İran'da kadın eylemleri

Geçen Eylül ayında Tahran'da 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin başörtüsü yönetmeliğine uymadığı gerekçesiyle gözaltında öldürülmesinin ardından İranlı kadınlar sokaklara dökülmüştü.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

'Kadın, yaşam, özgürlük' sloganıyla sokaklara dökülen yüzbinlerce İranlı, ülkedeki tesettür kanunlarını kadar rejimin kendisini de protesto etti.

Gösteriler İran'da kadınların aktif olarak rol aldığı ilk kitle eylemi değildi ancak İran yönetiminin gösterilere karşılığı sert oldu. HRANA'nın derlediği verilere göre ülke geneline yayılan gösterilerde 530 kişi öldürüldü, 19 binden fazla kişi ise gözaltına alındı. Gösteriler aylar boyunca devam etse de, herhangi bir somut değişimin yolunu açamadı.

Son günlerde ise İran, çok büyük çoğunluğu kız çocukları olmak üzere yüzlerce öğrencinin okullarda zehirlenmesini konuşuyor. Zehirlenme vakalarının arkasında kim olduğu veya gösterilerle bağlantılı olup olmadığı henüz bilinmiyor ancak İran dini lideri Hamaney yaptığı açıklamada, zehirlenme vakalarının kasıtlı olması durumunda bunun 'affedilemez bir suç' olacağını söyledi.

Taliban'ın kadınlara baskısı

Ağustos 2021'de Afganistan'da Taliban yeniden iktidarı ele geçirdiğinde temel korkulardan biri ülkedeki kadın haklarının kaderiydi. 

Aradan geçen sürede beklenen gerçekleşti ve kadın haklarının ülkedeki durumu geçen yıl boyunca giderek kötüleşti. Son olarak Birleşmiş Milletler, Taliban'ın kadınlara ve kız çocuklarına muamelesinin cinsiyet işkencesine kadar ulaştığını ve bunun bir insanlık suçu olduğunu vurguladı.

Taliban liderleri, Afganistan'da kontrolü ele geçirdiğinde uluslararası tanınma elde edebilmek için kadın haklarına saygı duyacakları yönünde açıklamalar yapmıştı. Ancak Mart 2022'de önce kız çocuklarının okula dönmeleri engellendi, ardından mayısta tüm Müslüman kadınların sokakta tamamen kapanmaları talimatı verildi.

Son aylarda ise kadınların kamusal alandaki varlığına ilişkin kısıtlamalar daha da sıkılaştı. Önce kadınları üniversite eğitiminden men eden Taliban, sonrasında ise Afgan kadınların uluslararası organizasyonlarda çalışmalarını yasakladı.

ABD Yüksek Mahkemesi'nin kürtaj kararı

ABD Yüksek Mahkemesi'nin geçen haziranda aldığı kararın ardından 10'dan fazla eyalette kürtaj yasaklandı. 

Bunlardan bazılarında kürtaj tamamen yasaklarken, bazılarında ise hamileliğin altıncı haftasından sonra kürtaj yapılamayacağı yönünde kararlar alında. Birçok eyalette ise yerel mahkemeler kürtaj yasağı kararını engelleyerek konuyla ilgili yasal süreci yeniden başlattı.

Yüksek Mahkeme'nin kararının kadınların yaşamına etkisi ülke genelinde yaşanan birçok olayda görüldü. Ohio'da 10 yaşındaki bir cinsel istismar kurbanı kürtaj olabilmek için başka bir şehre seyahat etmek zorunda kalırken, Indianapolis'te ona yardım etmeye çalışan bir doktor hakkında soruşturma başlatıldı. Kürtajın yasal olduğu kentlerde ise bu işlemi yapmayı reddeden doktorların haberleri ABD medyasında zaman zaman kendine yer buldu.

Birleşmiş Milletler, Yüksek Mahkeme'nin kararını 'büyük bir geri gidiş' olarak tanımladı ve kararın kadın hakları mücadelesine darbe vurduğunun altını çizdi.

Öne çıkan kadın liderler görevi bıraktı

BM Kadın'ın verilerin göre dünyada sadece 31 ülkenin başında bir kadın lider bulunuyor ve kadınlar dünya genelindeki hükümetlerde yeterince temsil edilmiyor.

Son dönemde öne çıkan iki kadın liderin istifaları da cinsiyetçilik tartışmalarını alevlendirdi ve kadın liderlerin karşılaştığı kişisel saldırıları yeniden gündeme taşıdı.

Ocakta Yeni Zelanda lideri Jacinda Ardern, 5 yıllık başbakanlık görevi sonrasında istifa ettiğini açıkladı. Ardern istifa konuşmasında artık bu görevi hak ettiği şekilde sürdürmek için yeterli enerjisi kalmadığını söyledi. 

Ardern seçildiği dönemde Yeni Zelanda'nın son 150 yıldaki en genç lideri olmayı başarmış ve modern tarihte görevdeyken doğum yapan ikinci kadın lider olarak tarihe geçmişti.

Yeni Zelanda'daki istifanın bir benzeri geçen ay İskoçya'da da yaşandı. İskoçya Özerk Yönetimi Başbakanı Nicola Sturgeon, 8 yıl boyunca sürdürdüğü görevinden istifa ederken, artık bu görev için her şeyini verebilecek gibi hissetmediğini söyledi.

İki lider de istifa ettiklerinde yerel konular nedeniyle baskı altındaydı ve birçok uzman istifaların siyasi değerlendirmeler neticesinde gerçekleştiği konusunda hemfikir. Ancak yine de Ardern ve Sturgeon'ın istifaları öne çıkan iki kadın liderin, kadınların yeterince temsil edilmediği dünya sahnesinden çekilmesi anlamına geliyor.


Independent Türkçe, The Washington Post

DAHA FAZLA HABER OKU