Acının diğer adı Maraş…

Independent Türkçe muhabiri İdris Yılmaz, afet bölgesindeki tanıklıklarını anlattı

Fotoğraf: İdris Yılmaz/Independent Türkçe

Pazarcık'tan sonra yönümüzü Kahramanmaraş'ın merkezine verdik. Yol boyunca gökyüzünü gri bulutlar kaplamıştı, Nazım Hikmet'in dizelerinde yer alan kar ve yağmur taneleri artık şiirlerde anlatıldığı gibi masum değildi.

Hava kasvetliydi dondurucu kuru soğuk enkaz altında çırpınan insanların yaşam şansını düşürüyordu. Birçok köyden haber alınamıyordu.

Yollar çökmüş, şebeke hatları kesilmiş telefonlar cevap vermiyordu. Birkaç kez yönümüzü bu köylere vermek istesek bile bu mümkün olmuyordu. 

İki saatlik engelli bir yolculuğun ardından Maraş'a varmıştık. Kent merkezi sanki ağır bir savaşa maruz kalmış uçaklara tarafından bombalanmış gibiydi.
 

İdris Yılmaz (1).jpeg
Fotoğraf: İdris Yılmaz/Independent Türkçe

 

Binalar yerle bil olmuş, cadde boyunca enkazalar vardı. Adıyaman ve Pazarcık'ta tanık olduğumuz manzaranın tekrarıydı gördüklerimiz.

Daha birkaç saat önce duvarlar arasında iyisi tatlısıyla güzelim anların yaşandığı, sohbetlerin, belki de anlamsız tartışmalara tanık olan o duvarlar bir bir yıkılmıştı sakinlerinin başlarına.

Ağıtların dili, gözyaşların ve yüreklerdeki acının rengiyle aynıydı. Enkazlar üzerinde biriken insanların çoğu belki ilk kez birbirlerine bu kadar yakındılar.

Ve belki ilk kez böylesi canla başla tek amaç için mücadele veriyorlardı. Farklı düşünceler, fikirler, kimlikler bir kenara bırakılmıştı. Tepkiler aynıydı: "Nerede bu devlet?"
 

İdris Yılmaz (3).jpeg
Fotoğraf: İdris Yılmaz/Independent Türkçe

 

Acemi operatörler vahşet yaratıyordu!

Devlet yetkilileri "hazırlıksız yakalandık" ifadeleriyle yaşanan tepkileri bertaraf etmeye çalışsa da bu ifadeler depremzedelerin sakinleşmesine yetmiyordu.

Enkazlar altında yüzlerce canlı, kurtarılmayı bekliyordu. Depremin ikinci gününde acı derinleşiyordu, insanlar kendi imkânlarıyla ailelerini, sevdiklerini kurtarmaya çalışıyordu. Bazı enkaz başlarında kepçeler çalışıyordu.

Ancak bu kepçeler devlete ait makineler değildi. Maraş'ın merkezi olan Trabzon Bulvarı'nın alt kısmında yıkılan bir apartmanın, enkazının altında kalanların akrabaları tarafından kiralanmıştı iş makineleri.

Operatörlerin daha önce enkaz çalışmalarında yer almadığı belliydi. Korku ve tedirginlikle betonları almaya çalışıyorlardı.

Bu sırada kepçe enkaz altında olan bir kadının kolunu koparmıştı. Yaşanan bu tip durumlar artık normal olarak karşılanıyordu. Çünkü kurtarmanın başka da bir yolu yoktu… 
 

İdris Yılmaz (2).jpeg
Fotoğraf: İdris Yılmaz/Independent Türkçe

 

"Yazıklar olsun yazıklar…"

Cadde boyunda yıkılan bina enkazları vardı. Bir enkazdan başka bir enkaza geçiyorduk. Ana akım medyanın uydurduğu haberlerin öfkesi bize yöneliyordu.  

Bazı insanlar elimizdeki kameraları görünce "Neden doğruları yazmıyorsunuz? Neden Maraş'ı görmemezlikten geliyorsunuz, Hani AFAD, Maraş'ın neresinde kurtarma ekipleri çalışıyor; utanmıyor musunuz yalan haber yazmaya?" ifadeleriyle tepki gösteriyordu.  

Tepkilerinde haklıydılar, çünkü ana akım medya tek sesliliği tercih etmişti. Yüzü gözü toz içinde olan bir kadın nefret dolu bakışlarla yanıma geldi. Ve öfkesini şu sözlerle dile getirdi:

Nerede devlet, nerede? Bu AKUT nerede? Biz tırnaklarımızla bu enkazları kazıyoruz. Böyle çıkartıyoruz insanları.
 

İdris Yılmaz (10).jpeg
Fotoğraf: İdris Yılmaz/Independent Türkçe

 

Dudakları susuzluktan kurumuştu, aç ve yorgun ifadelerle sözlerine şu kelimelerle devam etti:  

İki gündür ekmek yok, battaniye yok. Üzerimizde elbise yok. Bak halen yağan yağmur nedeniyle üzerimdekiler ıslak, yazıklar olsun…

Gözleri doldu ve kameraya arkasını dönerek enkaza doğru yürüdü. 


"Bilgisayarı çıktı, oğlum çıkmadı"

Biraz ileride, battaniyelere sarılmış insan cesetleri vardı. Ölen ölmüştü, ölenin yası bir defa tutuluyordu.

Ancak enkaz altında yaşayanları kurtaramamak, orada çabalayanları öldürüp, öldürüp diriltiyordu.

Küçük tünellerden gelen cılız sesler umut olsa da yakınlarına, onları kurtaramamak, ağır bir enkaz yükünden daha ağırdı.

40 yaşlarında bir kadın enkaz altında çıkan bir bilgisayar kasasına feryat yakıyordu:

Oğlum yavrum, bu bilgisayarı almak için aylarca çalıştı. Daha bir hafta olmadı alalı, bilgisayarı çıktı kendisi çıkmadı, bilgisayarına doyamadı… Allah'ım yardım et lütfen…
 

İdris Yılmaz (7).jpeg
Fotoğraf: İdris Yılmaz/Independent Türkçe

 

"Bizi unuttular..."

Her enkazın başında ayrı bir feryat ayrı bir figan vardı. Başka bir enkazda yaşı tahminen 19 olan, Selahattin Bozkurt isimli bir gencin hikâyesiyle karşılaştım.

Ailesinden çok fazla insanın enkaz altında olduğunu söyledi. Ancak kendi çabalarıyla sadece iki kişiyi kurtarabilmiş.

Bir de teyzesinin cansız bedenini çıkardığını dile getiriyor Selahattin. Ve sözlerine şöyle devam etti:

Büyük bir gürültüyle uyandım. Üzerine dolap düşmüştü. Ayaklarımla dolabın parçalarını kırdım. Sonra küçük bir tünelden çıkmayı başlardım. İnleme seslerini takip ettim, iki kişiyi kurtardım. Göz gözü görmüyordu toz bulutu şehri kaplamıştı. Binalar yıkılırken korkunç sesler çıkıyordu. Ağlayan feryat eden insanların sesi yükselerek artıyordu. Bir yere gitmedim bekledim. Güneş doğmaya başlayınca etraf belirginleşiyordu. İki abi geldi bana yardım ettiler. Teyzemin cansız bedenine ulaştık. Uzun saatler geçti hiçbir arama kurtarma ekibi gelmedi. Bizi unuttular, bizi görmemezlikten geldiler.
 

İdris Yılmaz (4).jpeg
Fotoğraf: İdris Yılmaz/Independent Türkçe

 

"Televizyonlarda anlattığı gibi değil burası"

Çocuklarının olduğu enkazı başında bekleyen başka bir kadın televizyonlarda Maraş'ta kurtarma ekiplerinin yetiştiği ve acil insani ihtiyaçlarının karşılandığına yönelik haberler izlediklerini ifade ediyor.

Ancak durumun tam tersine olduğunu dile getiren kadın, şu ifadelere dikkat çekiyor:

Biz gittik çarşı merkezine, orada sözde bir koordinatör vardı. 'Enkaz altında çocuklarımızın sesini duyuyoruz lütfen yardım edin bize' dedim. 'AFAD yok' dedi adam; 'AFAD yok burada.'

Ben tekrar dedim 'Televizyonlarda AFAD'ın bölgeye yetiştiği söyleniliyor. Adam, 'O televizyonun söylediğidir, AFAD ya da başka bir kurtarma ekibi yok elimizde. Biz itfaiyeciyiz. Maraş'ta AFAD yok' dedi. Maraş yerle bir olmuş, Maraş'ta bir şey kalmadı artık.


"İmdadımıza yetişen halkımız" 

Maraş'ın feryadını duyan çevre il ve ilçeler devletten önce yetişmişti. Her bir insan kan ter içinde, canlı cansız yeni bir insanı enkaz altında çıkarma derdindeydi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Belki daha önce hiç tanışmayan insanlar, duyulan feryada koşmuş ve insani görevlerini hiçbir karşılık beklemeden büyük bir sorumlulukla yerine getirmeye çalışıyordu.

Bu sırada enkaz başında yüreğini parçalarcasına feryat eden bir anneyle karşılaşıyoruz. Eline ailesinden geriye kalan bir aile fotoğrafını almış, ağlamaktan mecali kalmamıştı.

Ağlamaklı sözlerle yüreğinin derinliğindeki duyguya sarılmış evlat acısı yaşamamak için Allaha dua ediyordu.  Yanına yaklaştım, yarası taze olduğu için dokunmaya kıyamıyordum.

Bakışları aslında sorularımın tamamını cevaplıyordu. Ancak ağzından çıkacak bir iki kelimeyi kayda almak istemiştim. Soru sormaya gerek bırakmadan şu ifadeleri kullandı:

Bak oğlum insanları tanımıyoruz, kimdirler nereden gelmişler bilmiyoruz. Bunlar bizim halkımız bizin insanlarımız, imdadımıza onlar yetişti.
 

İdris Yılmaz (6).jpeg
Fotoğraf: İdris Yılmaz/Independent Türkçe

 

Umutlu bakışların umutsuz bekleyişi 

Maraş'ın merkezi olan Trabzon Bulvarının güney yakasında bulunan oteller tamamen yıkılmıştı.

Caddenin sağında ve solunda bulunan her 3 binadan biri yıkılmış ve yola dökülmüştü.  

Azerbaycan Bulvarı'nda yıkılmış olan 7 katlı binanın enkazındaki betonları insanlar çekiç ve kırıcı aletlerle deliyordu.

Enkaz başında yaşı 50 olduğu tahmin edilen bir adam elini kaldırarak "Sessizlik" diye çevreye hitap etti.

Birden sesler kesildi, karınca yürüse sesi duyulacak gibiydi. Adam"Sesimizi duyan var mı?" diye seslendi, nefesler tutulmuş enkaz altında bir sesin duyulması umut ediliyordu.

Cılız bir ses gelmiş olacak ki çalışmalar hız kesmeden devam etti. Sessizliği balyoz ve insan sesleri bozuyordu.

Köşede bekleyen bir anne gözlerini enkazdan ayırmıyordu. Enkazın altında tek evladı olan kızı vardı. Onun canlı çıkması için dua ediyordu.

Enkaz üstünde olan insanlar yeni bir cansız bedeni çıkarmıştı. Sonra battaniye istendi ve cenaze battaniyenin içine konularak enkaz tepesinden birkaç kişinin yardımıyla aşağı indirildi.

Anne korktuğunun olmamasını umuyordu. Ayağa kalktı ce cenazeye doğru koşar adımlarla yürüdü. Battaniyedeki cansız bedeni yere bıraktılar.

Anne genç kadını teşhis etmek için battaniyeyi araladı ve çığlılar atmaya başladı. Taramaya kıyamadığı kızının saçları kana bulanmış toz toprak olmuştu.

Yavrusuna eğildi soğumuş yanağını son kez öptü. Sonra genç kızın cenazesi bir ambulansa bindirilerek götürüldü. 


Yağma korkusu 

Bir üst mahallede iş yerleri ve binalar sağlamdı. Bir esnaf dükkânın içinde taleplere cevap vermeye çalışırken dükkanın demir taramalarını kapalı tutuyordu. Belli ki yağma endişesi vardı.

Depremden anından sonra 2 gün geçmek üzereydi. Biz de saatler gece yarısı 22'yi gösterdiğinde, Gaziantep'in Nurdağı ve İslahiye ilçelerinden gelen o korkunç görüntüleri yerinde görmek için Antep yoluna koyulduk…. 


 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU