Kritik dönemde kritik ziyaret: Türkiye ABD ilişkileri

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Ankara Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Vaşington'a gerçekleştireceği ilk resmi ziyarete hazırlanırken, geçen haftanın sonuna doğru Biden yönetiminin Türkiye'ye 40 yeni F-16 ve 80 modernizasyon kiti ile Yunanistan'a 20 adet F-35 satılmasına yönelik ABD Kongre üyeleriyle gayrı resmi danışmalarda bulunduğu bilgisi geldi. 


F-16 satışına ilişkin süreç

Aralık 2022'de Temsilciler Meclisi ve Senato'da, Savunma Bakanlığı Bütçesi'nin (NDAA) nihai metni görüşülürken, Türkiye'ye F-16 satışına koşul getiren önerilerin tamamı çıkarıldı ve o şekilde Beyaz Saray'a onay için gönderildi.

Rum-Yunan lobisine yakınlığıyla bilinen ve bir Ermeni'yle evli olan Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Parti'nin New Jersey'den Senatörü Bob Menendez, önerilerinin kabul görmemesinin yarattığı öfke ve hayal kırıklığıyla görevde kaldığı sürece Türkiye'ye F-16 satışına izin vermeyeceğini dile getirdi. 

Biden Yönetimi Türkiye'ye F-16 tedariki konusunda henüz resmi bildirimde bulunmadı.

Bazı yabancı kaynaklarda bildirimin bu hafta içerisinde yapılacağı belirtiliyor.

ABD'de yönetim gayrı resmi olarak Kongre'nin ilgili komitelerine zamanlıca bilgi vererek, Kongre üyelerinin silah satışına ilişkin soru ya da itirazlarını yöneltmelerine ve satışın yürütme ile yasama arasında istişare edilmesine imkan sağlıyor.

Yönetim bilahare Kongre'ye resmi bildirimde bulunuyor. Resmi bildirimin bir örneği Temsilciler Meclisi Başkanı'na bir diğeri ise, Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı'na iletiliyor. Mevcut durumda bu kişiler sırasıyla Kevin McCarthy ve Bob Menendez oluyor. 

ABD Silah İhracat Kontrol Yasası'nın 36. bölümünde NATO üyelerine yönelik olarak yapılacak silah satışları için 15 günlük, diğer ülkeler için de 30 günlük bir yasal bildirim süresi bulunuyor.

Söz konusu zaman zarfında Kongre'nin satışa ilişkin itirazlarını içeren bir tasarının her iki kanadın onayından geçmesi gerekiyor. Aksi takdirde satışa Kongre onay vermiş bulunuyor.

Bugüne kadar geçmiş yönetimlerin Kongre'ye ilettiği hiçbir bildirime yönelik bir itiraz tasarısı kabul edilmiş değil. 

Öte yandan, Kongre'den ciddi bir mukavemet geleceğini hissetmesi halinde, ABD Başkanı'nın olağanüstü yetkilerini kullanarak Kongre'ye bildirimde bulunmadan da satışları onaylaması mümkün.

Halihazırda, Biden Yönetimi'nin söz konusu yöntemi kullanmayacağı anlaşılıyor. 


Tüm kariyerini Rum-Yunan lobisine borçlu olan Menendez, görevini layıkıyla yerine getirdiğini göstermek için Senato'da tasarıya karşı çıkacaktır.

Benzer bir itirazın Temsilciler Meclisi'nden gelip gelmeyeceği konusunda ise henüz bir bilgi yok.

Bununla birlikte, NDAA'da Türkiye'ye F-16 satışına koşul getirilmesini içeren tasarıyı sunan Temsilciler Meclisi üyelerinden Rum-Yunan lobisine yakınlıklarıyla bilinen Chris Pappas, Gus Bilirakis, Nicole Malliotakis ve Frank Pallone'nin de sunulacak bildirime karşı çıkması söz konusu olabilir.

Ancak, her hal ve karda, her iki kanadın onayından geçecek bir itiraz kararının kabul edilmesi zor görünmektedir. 

Biden yönetiminin Türkiye ve Yunanistan'a yönelik silah satışına ilişkin bildirimleri aynı zamanda Kongre'ye sunmasının bir taktik olması kuvvetle muhtemeldir.

Böylelikle, Biden yönetiminin , Türkiye'ye F-16 satışına itiraz edecek olan Kongre üyelerine "Türkiye'ye F-16 satacağız ama buna karşılık Yunanistan'a da çok daha üstün bir uçak olan F-35 tedarik edeceğiz" diyerek, olabilecek itirazları bertaraf etmeye çalışması olasıdır.

Bu durum tabiatıyla ABD'nin onlarca yıldır Türkiye ile Yunanistan arasında gözettiği dengenin son dönemde Yunanistan lehine belirgin bir şekilde kaydığı gerçeğini değiştirmeyecektir.

 
Kritik zamanda kritik ziyaret

Bakan Çavuşoğlu'nun Vaşington ziyareti bu gelişmenin üzerine daha da önem kazandı.

Biden yönetiminin Kongre'ye henüz resmi bildirimde bulunmamış olması ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'ın konuyu Bakan Çavuşoğlu'yla yüz yüze konuşmak istemiş olmasından kaynaklanabilir. 

Biden Yönetimi'nin F-16 satışını koşula bağlamak isteyip istemeyeceği uzun süredir gündemde.

Son günlerde, özellikle, ABD'nin Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliklerine yönelik itirazını kaldırılmasını isteyeceği yorumları yapılıyor.

ABD'nin, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yapacağını defaatle beyan ettiği kara harekatını da "pazarlık unsuru" olarak kullanması mümkün.  

Ancak, geçen hafta İsveç'te terör örgütü PKK/YPG destekçileri tarafından gerçekleştirilen ve Türkiye'nin ciddi tepkisine neden olan eylem sonrasında Ankara'nın İsveç'in NATO üyeliği konusunda Stockholm'den somut adım görmeden esneklik göstermesi şu aşamada pek olası görünmüyor. 

Diğer yandan, Türkiye, ABD'nin 2019'da varılan mutabakata uymadığını ve ABD'nin PYD/YPG'yi desteklemeye devam ederek Ankara'nın meşru güvenlik endişelerini görmezden geldiğini savunuyor.

ABD'li yetkililer ise, DEAŞ'la mücadele bağlamında Kürt ortaklarıyla işbirliğini sürdüreceklerini, ancak müttefikleri Türkiye'yle de birlikte çalışmak istediklerini ifade ediyorlar.

Ayrıca, ABD Türkiye'nin Esad Yönetimi'yle yeniden angajmana girmesine de karşı çıkıyor.

Türkiye'nin, ABD'ye rağmen, terörle mücadele konusunda Rusya'yla birlikte hareket edeceği ve Esad yönetimiyle diyaloğunu sürdüreceği, son haftalarda atılan adımlardan daha net bir şekilde görülüyor. 


Değişen dünya dinamikleri ve Türkiye'nin savunma sanayi atılımı 

Tüm bu hususlar bir yana, 2008 küresel ekonomik kriziyle başlayarak, Kovid-19 pandemisi ve son olarak da Ukrayna'da patlak veren savaşla dünya hızlı bir şekilde İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan sistemden hem siyasi hem de ekonomik olarak uzaklaşıyor.

Çin'in yükselişini zamanında doğru okuyamayan ABD şu anda kendini dünyanın tek süper gücü olarak nasıl yeniden konumlandıracağını ve savunduğu değerler sistemini nasıl koruyacağını düşünüyor.  

ABD'nin yukarıda bahsedildiği şekilde kendi konumunu muhafaza edebilmesi için güvenilir ortaklara ihtiyacı var.

Bu durum Biden yönetiminin Ekim 2022'de gecikmeli olarak yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji belgesinde açık bir şekilde ifade edilmektedir. 

Aynı belgede Türkiye'ye bir satırla değinilmekte, bu çerçevede, "Batı'yla olan stratejik, siyasi, ekonomik ve kurumsal bağlarını güçlendirmek için Türkiye'yle angaje olmaya devam edeceğiz" denilmektedir.

Bu cümleden Türkiye'nin Batı'dan kopmaya başladığı ve bunun ABD'nin tercih etmediği bir durum olduğu net bir şekilde anlaşılıyor. 

Peki ama, bu durumda esas sorulması gereken soru ABD'nin Türkiye'nin Batı'ya entegre bir şekilde kalmasını sağlamak için somut olarak hangi adımları attığıdır. 

Zira, Türkiye'nin optiğinden bakıldığında ABD; Yunanistan'ı Türkiye'ye karşı bir "Amerikan üssüne" çevirmiş, Suriye'de Türkiye'nin terör örgütü olarak kabul ettiği unsurları destekleyerek Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehlikeye atmış, ayrıca Türkiye'nin yine ulusal güvenliğini Kongre'de bir sonraki seçimleri garantileyebilmek amacıyla bazı lobilere kendilerini teslim etmiş olan siyasetçilere bırakmıştır.

Bu nedenlerden dolayı, ABD artık ne Türkiye'nin müttefiki ne de stratejik ortağı olarak hareket etmektedir.   

Sıklıkla vurguladığım üzere, ABD'nin 21'inci yüzyılda gücünü koruyabilmesi ve Çin'e karşı durabilmesi için Türkiye gibi ortaklara ihtiyacı vardır.

Türkiye'nin bölgesinde ve ötesinde geniş bir etki alanı bulunmaktadır. Asya'dan Afrika'ya, Balkanlar'dan Ortadoğu'ya uzanan bu geniş coğrafyada ABD'nin Türkiye'ye rağmen değil Türkiye'yle birlikte hareket etmesi kendi çıkarınadır. 

Buna ilaveten, ABD, dünya değişirken Türkiye'nin de değişmekte olduğunu ve savunma sanayi alanında onlarca yılın birikimiyle son dönemde büyük atılımlar yaptığını hesaba katmalıdır.

Tabiatıyla F-16'lar ve modernizasyon kitleri Türkiye için önemlidir. Ancak Türkiye alternatifsiz değildir. ABD'nin bunu da görüyor olması gerekmektedir. 

ABD, Biden yönetimi'nin Ulusal Güvenlik Strateji belgesinde ifade edildiği şekilde Türkiye'yi Batı'ya bağlı bir şekilde tutmak amacını güdüyorsa, Türkiye'ye bu yönde davranması ve en azından F-16'ları tedarik etmesi gerekir.

Bu uzun vadede hem NATO hem de ABD'nin güvenliğini perçinleyecek bir satıştır. ABD'nin bu aşamada kısa dönemli bir siyaset izlemek yerine stratejik hareket etmesi ve uzun vadeli düşünmesi her şeyden önce kendi menfaatine olacaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU