İklim krizi ne tür adaletsizliklere sebep olacak?

Önümüzdeki on yıllık süre içinde iklim adaletini ve iklim mültecilerini daha sık konuşacağız. Dünya halkları, iklim krizinin sonuçlarıyla farklı şiddetlerde etkilenecek

Fotoğraf: Markus Spiske, Unsplash

İklim krizinin tetiklenmesinde en az payı olan halklar, iklim krizinin en ağır sonuçlarıyla karşılaşacak.

Önümüzdeki on yıllık süre içinde iklim adaletini ve iklim mültecilerini daha sık konuşacağız.
 


İklim adaleti nedir?

Dünya halkları, iklim krizinin sonuçlarıyla farklı şiddetlerde etkilenecek.

Gerek coğrafi gerek iktisadi olarak savunmasız ülkeler; iklim krizinin ağır sonuçlarıyla karşılaşacak.

Gelişimini tamamlamış ülkeler, iklim krizine karşı önlem alma konusunda daha avantajlı.

İronik olarak, iklim krizinin tetiklenmesinde en fazla pay sahibi ülkeler, bunun sonuçlarıyla en az şiddetle etkilenecek ülkelerden. 

Benzer şekilde sanayileşme aktiviteleri, fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma ve hava kirliliği oranı düşük olan dar gelirli ülkeler de küresel ısınmanın en ağır sonuçlarıyla karşılaşacak.

Bu ve bunun gibi iklim krizi kaynaklı eşitsizlik durumlarına iklim adaleti (veya adaletsizliği) denilebilir.
 

2.JPG
Fotoğraf: Unsplash

 

Küresel karbon bütçesi

İklim adaleti yalnızca iklim krizi kaynaklı sorunlarla baş etmekle ilgili değil.

Küresel karbon bütçesinin, dünya halkları arasında eşit pay edilmesi de iklim adaletiyle ilgilidir.

Küresel karbon bütçesi, küresel ısınmadaki artışın yaklaşık 2°C'nin altında tutulabilmesi için insanların atmosfere salabileceği karbon miktarına denir. 

Sanayileşme sonrası dönemde insanlık, yaklaşık olarak 2 milyar ton karbon salımına sebep oldu.

Küresel ısınmanın 2 derecenin altında kalabilmesi için, ancak ve ancak 1,6 milyar ton daha karbon salma özgürlüğümüz var. 

Öyle ya da böyle karbon salımına sebep olacağımız için, kalan küresel karbon bütçesini adil harcamamız gerekir. 
 

3.JPG
Fotoğraf: Unsplash

 

İklim krizi ne tür adaletsizliklere sebep olacak?

Önümüzdeki birkaç on yılda, iklim krizi kaynaklı pek çok felaketle karşılaşacağız. 

Okyanus seviyelerinin yükselmesi sebebiyle birçok dünya halkı yerinden yurdundan olacak.

1900'lü yıllardan bugüne yaklaşık 20 santimetre yükselen deniz seviyesinin 2099 senesine kadar 90 santimetre yükseleceği öngörülüyor

Bu da düşük rakımlı ve okyanus kıyısındaki ülkelerin hasar göreceği anlamına geliyor. Özellikle Asya ve Afrika ülkeleri, sular altında kalmaya elverişli bölgelerde yer alıyor.

Okyanus kıyısındaki ülkelerdeki artan insan nüfusu dayanıksız kentleşmeyi beraberinde getirir.

Bu bölgelerdeki yapılaşma sistemleri, su baskınlarını ve selleri önlemek için yeterli değil. 

Zaman zaman yaşanan afetler sonucundaki can kayıpları bunu kanıtlar nitelikte. 

Dünyada yaklaşık 600 milyon insan kıyı bölgesinde yaşamını sürdürüyor.

Endonezya, Vietnam ve Bangladeş gibi yoğun nüfuslu kıyı ülkeleriyle birlikte Sahra altı ada ülkelerinde yaşayan halkların, gelecekteki tehlikelerden azami düzeyde etkilenmeleri tahmin ediliyor

Olası etkiler ne yazık ki bunlarla sınırlı değil.

Deniz seviyesinin yükselmesi, dünyanın sonu konulu filmlerdeki gibi; dev dalgaların şehri sular altında bırakması anlamına gelmiyor. 

Şehrin bütün bir altyapısının çökmesi, daha önce erozyon tehlikesi yaşayan bölgelerin tetiklenmesi, tatlı sulara tuz karışması ve kıyı habitatının yok olması gibi sayısız etki de, deniz seviyelerinin yükselmesiyle doğrudan alakalı.

Ayrıca deniz suyu iç bölgelere ulaştığında, yalnızca insanlar değil kıyı bölgelerinde yaşayan kuşlar ve balıklar da yuvalarından, yani yaşamlarından olacak.


Ekonomik yeterliliğe sahip ülkeler iklim krizinden asgari düzeyde etkilenecek

İklim krizinin etkileri de coğrafyaya ve sosyoekonomik durumlara bağlı olarak değişkenlik gösterir. 

Bir ülkenin birincil sorunu halkını geçindirmek olmadığında, doğal afetler için önlem alma konusunda cömert yatırımlar yapabilir.

Şehrin altyapısını iyileştirebilir, aşırı hava olaylarına dayanıklı barınaklar inşa edebilir.

Bugün Avrupa şehirleri, iklim etkilerinin neden olduğu risklere karşı dünyanın geri kalanından daha duyarlı bir yapıya sahip. 

Olası felaket sonrası durumlarında da, bir Avrupa şehrinin Afrika şehirlerine kıyasla daha çabuk toparlanacağını ve yeniden yapılaşacağını tahmin etmek zor değil.
 

4.JPG
Fotoğraf: Levi Meir Clancy, Unsplash

 

İklim mültecileri

İklim mültecileri geleceğin sorunu değil.

Hâlihazırda insanlar, iklim değişikliği kaynaklı sebeplerden evlerini terk etmek zorunda kalıyorlar. 

Aşırı hava koşulları ve buna bağlı yağış azlığı, geçimini topraktan sağlayan halkların topraklarından ayrılmak zorunda bırakıyor.

Tarım alanlarının yok olmasıyla ters oranda artış gösteren gıda talebi sonucunda, uluslararası gıda tedarik ve üretim ağları ciddi bir çıkmazın içerisinde.

Verimli tarım arazileri, dünyada yalnızca sınırlı bir alanı teşkil ediyor. 

Daha fazla gıda talebi için ormanlık alanları yok etmek, sera gazı salımına sebep olur ve sera gazı salımlarının sonucu olan gıda krizini tetiklemiş olur.

Ekonomisi toprağa bağlı dar gelirli halklar, gıda ve su krizi sebebiyle tarım yapamayacak hâle geldiklerinde, başka geçim kaynakları bulunmadığından yaşadıkları şehri ya da ülkeyi terk etmek zorunda kalıyorlar/kalacaklar. 

Küresel ısınmanın 2 derecenin yukarısına çıkması durumunda, Afrika nüfusunun yarıdan fazlası yetersiz beslenmeyle karşılaşacak.


Ekolojik yıkım kaynaklı göçler

İklim mültecileri, çok katmanlı bir sorun.

Ne yazık ki iklim değişikliği sebebiyle yer değiştiren mültecilerin haklarını gözetmek için atılmış uluslararası adımlardan bahsedemiyoruz

Dünyanın neresinde olursa olsun mülteciler, mülteci olarak gittikleri ülkenin sosyal haklarından mahrum kalırlar.

Bu durum, göç sebebi ekoloji kaynaklı olunca da ne yazık ki değişmeyecek.

Bunun yanında kitlesel göçler, salgın hastalıkların taşınmasına sebep olacak. 

Ekolojik yıkımdan kaynaklanan göçler, yalnızca iklim kriziyle ilgili değil.

Ekokırımlar sonucunda, söz gelimi yeni açılan bir maden sahasının etrafındaki köyün boşaltılması sonucunda olan göçler de iklim göçlerine yakın düzlemde değerlendirilebilir.

Geçici ya da kalıcı olarak; doğal yaşam alanlarının kaybı sonrasında sayısız insan yaşadığı evi terk etmek zorunda kalıyor.

Önümüzdeki on yıllık süreçte, ne yazık ki iklim mültecilerinin sayısı artacak ve uluslararası zirvelerde daha sık konuşulur hâle gelecek.


İklim krizi de sınıfsaldır

Tıpkı tarihte olduğu gibi, gelecekte de en çok acı çekenler en yoksul ve en savunmasızlar olacak.

Yalnızca coğrafyaya bağlı sebeplerle değil, sınıfsal koşullara bağlı olarak da iklim krizine etkileri değişiklik gösterir.

Söz gelimi mülteciler, afet sonrası tıbbi desteğe erişebilme konusunda aynı şehirde yaşayan yurttaşlara göre dezavantajlı konumdadır.

Aynı şekilde olağanüstü durumlarda, bir kadın, çocuk veya engelli birisi de müşkül duruma düşebilir.

Önümüzdeki yıllarda; gıda ve su krizi daha hissedilebilir olduğunda gelişmiş ve müreffeh ülkelerdeki sınıf dengeleri de değişebilir.

Bugün orta-üst sınıftan bir yurttaş, gıdaya erişimin güçleştiği bir durumda yoksullaşabilir. 


İklim adaletini sağlamak için, Z Kuşağı temsilcilerine söz verilmesi gerekiyor

İklim krizi kaynaklı sorunlar araştırılırken ve çözüm projeleri geliştirilirken, sivil toplum temsilcileri çoğunlukla masada yer almıyor.

Z Kuşağı'nın yoğun katılım sağladığı sivil toplum örgütleri, toplumsal ve ekolojik krizin meselelerine dair "göstermelik" değil efektif ve onarıcı çözümler üretebilir.

İklim değişikliğinden en çok kaygı duyanlar, 11-24 yaş aralığında. Bunun sebebi, Z Kuşağı'nın iklim krizinin doğrudan sonuçlarıyla bizzat karşılaşacak olması. 

Dolayısıyla iklim krizi, dünyadaki karar vericilerin aksine; iklim aktivistlerinin, Z Kuşağı'nın ve sivil toplum örgütlerinin gerçek anlamıyla dert edindiği bir mesele.

Aynı şekilde, dezavantajlı ülkelerin temsilcilerine de daha çok söz hakkı tanınması gerekiyor. 

Bugün genç iklim aktivistleri ve onların protestoları sayesinde, en azından iklim mültecileri ve iklim adaleti konularına dair fikir yürütülebilecek bir tartışma ortamı sağlandı.

İklim grevleri ve muhtelif eylemlerde, iklim mültecilerinden bahis açılan pankartlar yükseliyor. 

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU