11 kilometre, 911 kilometreden daha uzun olabilir mi?

Mayis Alizade, Independent Türkçe için Cemil Ünal, Doç. Dr. Ali Asker Siyablı ve Rıza Talebi ile konuştu

'Soğuk Savaş'tan sonra Türkiye Cumhuriyeti güvenlik doktrinin ana maddesini sınırların güvenliği konusu teşkil ederken, özellikle Doğu ve Güney komşularıyla ilişkiler hep gündemin en üst sıralarında yer aldı.

Hiç bitmeyen terör tehdidi özellikle Irak ve Suriye'de sınır ötesi operasyonları zaruri kılarken "tek millet iki devlet" sloganının içi somut eylemlerle doldurulmasına hep ihtiyaç duyulduğundan Azerbaycan'la yegane sınır kapısı olan 11 kilometre uzunluğundaki bir alanın sadece iki ülke için değil adına 'Türk dünyası' denilen coğrafyayla doğrudan ilişkiler kurulması açısından göründüğünden daha büyük öneme sahip oldu.

Evet, Osmanlı İmparatorluğu'nun en ağır dönemlerinde asker göndererek savunduğu, himayesine aldığı ve nihayet, Moskova ve Kars anlaşmalarıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin garantörlük hakkı elde ettiği Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'yle ilişkileri kastediyoruz.

Azerbaycan'ın kendi topraklarını Ermeni işgalinden kurtarmak için yürüttüğü 44 günlük operasyonların sonucunda Türkiye ile Azerbaycan'ı doğrudan birbirine bağlanması öngörülen Zengezur Koridoru gündemde daha fazla yer tutunca, tabiatıyla Türkiye Nahçıvan'a daha geniş perspektiften baktı.

Geçen 1 Temmuz tarihinde 'pandemi'yi gerekçe gösteren Azerbaycan yönetimi Türkiye-Nahçıvan sınır kapısındaki giriş-çıkış azami düzeyde kısıtladı.

Son haftalarda ise Bakü yönetimi Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nin idari yapısında değişikliklere giderek kimi bakanlıkları feshedip genel müdürlüklere dönüştürürken, yönetimler Bakü'de bakanlıklara devredilince "Nahçıvan özerklik statüsüne veda mı ediyor?" söylemleri gündeme geldi.

Azerbaycan'ın istihbarat birimlerinin bölgede gerçekleştirdiği rüşvet ve yolsuzluk operasyonları orta düzeydeki devlet memurlarının yüz milyonlarca dolarlarının ortalığa saçılmasına neden olurken, yorumcuların bölgeye ilgisi de yoğunlaştı.

Independent Türkçe bir yandan bölgedeki gelişmeleri izlerken, öte yandan gelişmelerin anatomisini uzmanlara sordu.

Bölgeyi çok yakından izleyen Ankara'daki Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı, eski Kars Milletvekili Cemil Ünal, şu değerlendirmelerde bulundu:

Azerbaycan'ın ayrılmaz bir parçası olarak Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti hem Türkiye, Azerbaycan ve Türk Dünyası için hem de Orta Asya'ya açılan bir Türk kapısı olarak çok önemli. Üstelik Nahçıvan aynı zamanda İran ve Ermenistan'a karşı stratejik yönden de üstünlük sağlayan bir Türk toprağıd. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Türkiye ve Azerbaycan, İngiliz işgaline uğradı. Bu antlaşmanın 11 ve 15'inci maddeleri gereğince Bakü'yü Ermeni işgalinden kurtarmak için Azerbaycan'da bulunan Kafkas İslam Ordusu, Azerbaycan ve Nahçıvan'ı terk etmek mecburiyetinde bırakıldı.

Nahçıvan'ın Türk Dünyası için önemini bilen Türkiye ise o toprakların bir Türk toprağı olarak - Türk hakimiyetinde kalması için her türlü mücadeleyi verdi. Nitekim bu mücadele neticesinde 16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova Antlaşmasıyla birlikte Nahçıvan'ın Azerbaycan'a bağlı özerk bir bölge olması sağlandı. Buna ek olarak antlaşma uyarınca Azerbaycan istese dahi, bu toprakların üçüncü bir devlete terk edilemeyeceği hükmü de yer aldı. Türk Dünyası ve özellikle Azerbaycan için değeri tartışılmaz olan Nahçıvan'da önemli olaylar cereyan etti, Azerbaycan hükümetiyse buraya müdahale ederek, devlet katında operasyonlar yürütüyor.


Bu olayların ve müdahalelerin pek çok farklı nedeni olmakla birlikte, burada rüşvetin de oldukça önemli bir tutum haline geldiğini de dikkat çeken Cemil Ünal, "Bize göre Nahçıvan'la Azerbaycan hakimiyeti arasında yaşanan ve ülke birliğinin zararına işleyen problemlerin temelinde 30 yıldan beri uygulanan tek adam, akraba hakimiyetinin etkisi büyük. Bu halkın iradesinin, menfaatinin hakimiyet tarafından bile isteye göz ardı edildiği bir düzen. Sistemi yürütenler hakkında hiçbir ikazda bulunmayan hakimiyeti bu süreçte yalnızca kendi çıkarına odaklı olarak işlettiği bu sistemde meydana gelen problemlere ne müdahale etti ne de bu sistemi yürütenler hakkında halkın menfaatine yönelik en ufak bir adım attı. Elbette hakimiyet gibi, hakimiyetin müdahale etmeyerek bir anlamda beslediği bu düzen, Azerbaycan'a zarar vermeye devam ediyor" şeklinde konuştu.
 

Cemil Ünal.jpg
Eski Kars Milletvekili Cemil Ünal

 

Ünal, "Bugün Azerbaycan'ın her zamankinden çok birlik ve beraberliğe ihtiyacı var. Fakat buna karşın Nahçıvan'da yürütülen ve yolsuzluğa bulaşmış kurum ve kuruluşları hiçbir önlem almadan, bunlara yönelik bir yaptırım arayışında olmadan Azerbaycan hakimiyetine bağlamak pek tabiiki yolsuzlukların önlenmesine yönelik bir çare arayışı değil. Kendi vatandaşlarıyla bağı kopmuş olup, sadece belli bir zümrenin çıkarları için kurulan bu sistem yüzünden Nahçıvan'da yaşaması gereken insanlar ülkeyi, topraklarını terk etmek zorunda kalıyor. Dolayısıyla bu düzen değişmeli ve halkın iradesinin merkeze alındığı yeni bir düzen kurulmalı" dedi.

Cemil Ünal, son olarak şu ifadeleri kullandı:

Günümüzde ülkenin önünde Karabağ'ın dağlık kısmına yerleşen Ermenilerin güvencesi haline gelen Rus askerlerinin kendi toprakları gibi orada hareket edebilmeleri ya da Azerbaycan'ın buraya bir müdahale hakkının bulunmaması gibi pek çok problem söz konusu. Rusya'nın kontrolü altında olan Laçın Koridoru Ermenilere, Ruslara, İran'a daha doğrusu Azerbaycan'a ihanet edenlere hizmet eden bir kapı haline geldi. Ancak Azerbaycan ve bölge için açılması için anlaşmayla belirlenen Zengezur Koridoru projesi rafa kaldırıldı. Zengezur Koridoru'nun açılması için, anlaşmaya imza atan ve taraf olan Ermenistan ve Rusya'nın yanı sıra, İran da bu faaliyetin içerisinde yer almaktadır. Bu tutarsızlıklara karşılık Laçın Koridorunun misilleme olarak askıya alınmasıysa Azerbaycan hakimiyetinin aklına dahi gelmemektedir. Karabağ'ın dağlık kısmının Ruslara terk edilmesi, Ermenilerin gelecek için bölgede hazırlıkları, Azerbaycan'ın burada olup bitenlere bigane kalması ve müdahale etmemesi gelecek için en büyün tehlikenin habercidir.


Gelişmeleri Almanya'dan izleyen uluslararası ilişkiler uzmanı Doç. Dr. Ali Asker Siyablı, Nahçıvan'ın özerklik statüsünün tartışmaya açılamayacağının ana nedeninin bölge üzerinde Türkiye'nin ebedi garantörlüğünün olmasıyla ilişkilendiriyor.

Ali Asker Siyablı, Independent Türkçe'nin sorularını şu şekilde yanıtladı: 

Nahçıvan toprakları her zaman Türkiye devletinin ilgi alanında oldu. 5 bin 500 kilometrekarelik bir yüzölçümü sahip Nahçıvan'ın nüfusunun çoğunluğu Türk kökenli olup, 29 Kasım 1920'de Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin ilanı ve Zengezur bölgesinin Ermenistan'a verilmesiyle Azerbaycan'dan koparıldı. 1919 yılı başlarında Nahçıvan'ı işgal eden İngilizlerin oradaki Türk Cumhuriyeti'ni ve Nahçıvan Ulusal Komitesi'ni feshetmelerine rağmen bölgede bulunan Kazım Karabekir komutanlığındaki Şark Cephesi 15-nci Kolordu eylülde Nahçıvan üzerinden ilerleyerek Kars'ı Rus-Ermeni işgalinden kurtardı.

28 Nisan 1920'de Bakü merkezli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin yönetiminin Rusya yanlısı Bolşeviklerin eline geçmesinden iki ay sonra Nahçıvan'da Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edildi. Ancak Ermenistan ve Rusya taraftan gelen tehdit ve tehlikelerin yarattığı endişe sonucunda Ankara hükümeti Nahçıvan'ın güvenliğinin temini için önemli tedbirler alarak Kazım Karabekir Paşa'ya tam yetki verdi. Karabekir Paşa'nın görevlendirdiği Veysel Ünivar Paşa'nın komutasındaki Türk Silahlı Kuvvetleri Nahçıvan'ın Ermenistan'a bağlanmasını önledi.

16 Mart 1921'de Ankara Hükümeti'yle Sosyalist Rusya arasında imzalanan Moskova Anlaşması ve ardından 13 Ekim 1921'de Ankara Hükümeti ile Güney Kafkasya'nın Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Sosyalist Cumhuriyetleri arasında imzalanan Kars Anlaşması'yla Nahçıvan ebediyen Azerbaycan'a bağlı Özerk Cumhuriyet olarak tanınmasının yanı sıra, Türkiye'ye de Nahçıvan üzerinde garantörlük hakkı tanındı. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti Nahçıvan'ın güvenliğinin sağlanmasını kendi üzerine alma hakkına sahip.

 

Ali Asker Siyabli (1).jpg
Doç. Dr. Ali Asker Siyablı

 

Doç. Dr. Siyablı, "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından birkaç sene sonra Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Devlet Başkanı Mustafa Kemal Paşa'ya Nahçıvan ile kara sınırının olmadığını söyleyince sınırın olması formüllerini düşünülüyor. İran Şahı Rıza Pehlevi'nin 1934 yılında Türkiye'ye gerçekleştirdiği ilk ve son gezi sırasında konu açılınca Pehlevi 11 kilometre uzunluğundaki bir alanı Türkiye'ye tahsis etmeyi kabullendi. Okurlarımızı yormayacağına ümit ettiğim bu bilgileri Türkiye için son derece önemli bir bölge konumundaki Nahçıvan'daki son duruma göz atarken gelişmeleri daha iyi kavrayabilme açısından verdim. Azerbaycan'ın bağımsızlığını kazanmasından dört sene sonra-Kasım 1995'te Nahçıvan Meclis Başkanı görevine atanan Vasif Talıbov'un bölgede feodalist bir yönetim sistemi kurarak insanları nefes alamaz hale getirdiğini Bakü'de çok iyi bilmelerine rağmen geçtiğimiz günlerde bizzat Talıbov'un en yakın çevresinde kümelenen üst düzey devlet memurlarına karşı yapılan operasyonlar sadece Nahçıvan'ın değil Bakü'nün de yönetim şeklinin bir daha sorgulanmasına neden oldu. Bu feodalist yapı yaklaşık otuz seneden bu yana bölge insanının en az yüzde yetmişinin ekmek parası peşinden Türkiye'ye gitmesine neden oldu" ifadelerini kullandı.

"Nahçıvan'ı Türkiye ve İran'a açan gümrük kapılarındaki hercümerçtik bölgeye dışardan gelenlerin de canlarından bezmesine neden oluyor" şeklinde konuşan Doç. Dr. Ali Asker Siyablı, sözlerini şöyle sürdürdü:

Türkiye Cumhuriyeti yönetimlerinin şimdiye kadar Bakü'ye somut bilgilerle gönderdiği şikayet mektupları durumun iyileşmesine katkı sağlayamadı. Kendini meclis başkanı olarak değil devlet başkanı olarak gören Vasif Talıbov'un 27 senelik saltanat koltuğu Bakü'nün merkezi yönetiminin kısmi müdahaleleriyle bir miktar sallanınca ortaya çıkan korkunç rüşvet, yolsuzluk, akraba kayırma, hercümerçtik manzaraları dudakları uçuklattı; bakanlıkların bir kısmı feshedilerek genel müdürlüklere dönüştürüldü ve Bakü'ye bağlandı. Şu anda Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nin özerkliğinin de feshedileceğine ilişkin söylentiler dolaşıyor. Bu durumda haliyle akla gelen ilk konu Türkiye'nin garantörlük hakkının kalıp-kalmayacağı. Uluslararası bir anlaşmayla yasal hale getirilmiş bu hakkın bir anda ortadan kaldırılmasının söz konusu olamayacağının beri baştan bilinmesi gerekir. Ermeni terör gruplarının en çok isteyeceği şeylerden birinin de Nahçıvan'ın özerklik statüsünün feshedilmesi olacağının unutulmaması lazım.

Doç. Dr. Ali Asker Siyablı, "Kuşkusuz, Azerbaycan'ın tamamında olduğu gibi onun bir parçası Nahçıvan'da da ciddi devlet yönetimi reformlarının gerçekleştirilmesi hepimizin arzusu. Ancak devlet yönetimi reformlarının özerklik statüsünün feshederek yapmak akıl karı değildir ve bunun bir dizi olumsuzluklarının ortaya çıkacağını şimdiden görmek de zor değil. Bu reformların gerçekleştirilmesi sırasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kamu yönetimi ve demokrasi deneyiminden yararlanılması en doğru yol olacaktır" ifadeleriyle sözlerini sonlandırdı.


Türkiye sınırının hemen ötesindeki gelişmelerin İran'ın bölgedeki durumunu nasıl etkileyebileceğine dair analizler yapan uluslararası ilişkiler uzmanı Rıza Talebi, bölgeyle ilgili Bakü'nün aldığı ve alacağı kararlarda dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.

Azerbaycan yönetiminin demokratikleşme yönünde atacağı adımların bölgenin kaderinde tayin edici role sahip olacağına dikkat çeken Rıza Talebi, Independent Türkçe'ye şu değerlendirmelerde bulundu:

Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü kadar Türkiye ve İran ile ilişkilerin en hassas noktasında yerleşen Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde son dönemlerde yapılan 'yolsuzluk operasyonları'nın manidarlığına dikkat çekilmesi gerekir. Çünkü o bölgedeki yolsuzluğun ayyuka çıktığını ve etrafına topladığı evlatlarının ve sülalesinin kurduğu feodalist rejimin dünyada emsali belki Kuzey Kore'de olabilir zaman şu soruyu sormamız lazım:

Kasım 1995'den buyana Nahçıvan Meclis Başkanı koltuğunda oturan Talıbov'un  bu emellerini bugüne kadar Bakü'den kimse göremedi mi?

Kendi topraklarını Ermeni işgalinden kurtarmak için Azerbaycan'ın yürüttüğü 44 günlük savaştan sonra gözler Türkiye'yi karayoluyla doğrudan Azerbaycan'a bağlayacak olan Zengezur Koridoru'nun açılmasına dikilmişken, önce Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nin yönetim yapısında gerçekleştirilen bir değişiklikle istihbarat  servisinin Bakü'ye bağlanması ve ardından devlet memurlarının yaptığı iddia edilen 100 milyonlarla dolarlık yolsuzluk operasyonlarındaki tutuklamalar Türkiye-Nahçıvan kara sınırının neden kapalı tutulduğunu ve Zengezur Koridoru'yla ileri sürülmüş iddia ve talepleri adeta unutturdu.

 

Rıza Talebi.JPG
Rıza Talebi

Talebi, "Aslında Zengezur Koridoru'nun açılmasıyla İran'ın Ermenistan'la ilişkilerinin kesileceğine ilişkin iddialar gülünçtü. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilimin sürdürülmesi ahlak dışı bir durum olup İran'la Rusya'nın çıkarına. Kafkasya bölgesinde söz sahibi olmayı sürdüren Rusya, daha önce Abhazya ve Güney Osetya'yı işgal ettiği gibi, 10 Kasım 2020'de imzalanan üçlü anlaşmayla 'Barış Gücü' adı altında Azerbaycan'a da kendi askerlerini göndermiş, Azerbaycan-Ermenistan sınırını da kendi kontrolü altına almıştır. Son dönemlerde Devlet Başkanı Aliyev, İran sınırları içindeki Azerbaycan bölgeleri ahalisinin haklarını sonuna kadar savunacağını ifade ediyor. Ve bunu söylerken Nahçıvan gibi son derece hassas bir bölgede 'yolsuzluk operasyonları' yapılıyor ve özerkliğin feshine dair iddialar gündeme geliyor. Ayyuka çıkmış yolsuzluk iddialarıyla ilgili Nahçıvan yöneticilerine kapramlı operasyon yapılması yerine müdür düzeyindeki memurlara operasyonlar düzenlenmesi ciddiyetle bağdaşmayan işlerdir. Hem İran hem de Azerbaycan bir şekilde Rusya'nın politikalarıyla uyumlu hareket ediyor. İlham Aliyev'i Nahçıvan Cumhuriyeti'nin özerkliğini iptal etmeye teşvik etmek de Türkiye'nin Kafkasya'daki rolünü azaltmaya yönelik bir girişimdir" dedi.

Ayrıca, Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev'in senelerden bu yana İran İslam Cumhuriyeti sınırları içindeki Azerbaycan menşeli kitleye destek vermezken son günlerde jargon değiştirerek "40 milyonun haklarını savunacağına" vurgu yapmasını geçici bir durum olarak değerlendirmek gerektiğini söyleyen Rıza Talebi, "Bunun yerine Bakü'ye yerleşmiş Azerbaycan kökenli İran vatandaşlarını haklarını koruması daha mantıklı ve aynı zamanda insancıl bir iş olur. Türkiye, Azerbaycan'daki tarihi, kültürel ve ulusal etkisine rağmen, Azerbaycan'ın büyük ölçekli politikalarında henüz yeterince etkili olamadı. Dostane ve ikili çıkarlarına rağmen Bakü, Batı ülkeleri ve Rusya ile ilişkilerini daha üst düzeye çıkarmayı tercih etmiyor. Azerbaycan'ın derinden düşünülmemiş konjonktürel politikaları bölgede İran'ın zayıflamasına değil maalesef Ermenistan ve Rusya'yla ilişkilerinin daha da güçlenmesine neden oluyor. İran'ın Azerbaycan coğrafyasındaki etkilerini önlemek isteyen esas ülke İsrail olup bu ülkenin attığı ve atmayı düşündüğü adımların Azerbaycan'a ne gibi faydalar sağlayacağını da göreceğiz. Bana göre İsrail'in izlemesi gereken yol Ermenistan'a karşı caydırıcı politikalar uygulaması olmalıdır. Azerbaycan açısından ise İran'daki Azerbaycan kökenli ahaliyi kendi etrafına çekebilmesinin en gerçekçi yolu ülkesinde nihayet demokrasinin 'd' harfinin kurallarını uygulamaya koyması olacaktır" dedi.


Türkiye için olduğu kadar sadece Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin değil, adına 'Türk dünyası' denilen o karayolu kapısının kaderi bakımından da fevkalade öneme sahip bir bölgedeki gelişmeleri izlerken üç şahsiyetin isminin tekrar tekrar anılması gerekir.
 

Timsal Karabekir (1).jpg
Mayis Alizade, Timsal Karabekir ile birlikte

 

Onlardan birincisi Nahçıvan'ı hep himaye eden Kazım Karabekir Paşa'dır ki, Timsal Karabekir Hanımefendi Nahçıvan yönetiminin babasının anısına gösterdiği ilgisizlikten hep şikayetçi oldu.

Hüseyn Cavid.jpg
Hüseyn Cavid

İkinci şahsiyet Nahçıvan'da bulunduğu sıralarda Karabekir Paşa'ya en büyük manevi desteği vermiş şair ve oyun yazarı Hüseyin Cavid'dir.

Türklüğünden ve Müslümanlığından taviz vermemesinden dolayı Sovyet rejiminin 1937 yılında Sibirya'ya sürdüğü ve 5 Kasım 1941'de İrkutsk'ta hayatını kaybeden mümtaz bir insan.

Abbas Zamanov.jpg
Abbas Zamanov

Üçüncüsü ise rahmetli hocam Ord. Prof. Dr. Abbas Zamanov'dur.

1960 yılında bir şairin anma günü toplantısında hiç alakası olmadığı halde kürsüye çıkarak "Bu toplantıları boş verin, Ermeniler Nahçıvan'ı Ermenistan yönetiminin emrine aldırmak için Moskova'da yaptıkları faaliyetlerin sonuna gelmiştir. Tek ümidimiz 16 Mart 1921'de Ankara hükümetinin önce sosyalist Rusya ile imzaladığı Moskova Anlaşması ve 13 Ekim 1921'de Rusya ve Kafkasya Cumhuriyetleriyle imzaladığı  Kars Anlaşması'dır. Nahçıvan'ı Azerbaycan'dan ayırıp Ermenistan'a birleştirme girişiminin hiçbir hukuki temeli bulunmamaktadır, böyle bir girişimin olması durumunda Nahçıvan'ın birleşeceği tek yer Türkiye olacaktır."

Sağlam belgeden daha iyi bir referans olabilir mi? 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU