İslam düşmanlığını, Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği gibi platformlara taşıyarak paydaşlarımızın sayısını artırmalıyız. Hepsinden önemlisi ümmetin bekasını ilgilendiren hususlarda tek yürek, tek bilek olup beraberce hareket etmeliyiz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu sözleri 22 Mart 2019 tarihinde gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı İcra Komitesi toplantısında dile getirdi.
Geriye doğru bir tarama yapıldığında benzer pek çok cümleyle karşılaşmak mümkün.
Erdoğan "İslam birliği", "din kardeşliği" ve "ümmetçiliğe" bir dönem çok vurgu yapıyor, milliyetçiliği büyük tehlike olarak görüyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Milliyetçiliği ayakları altına almış bir iktidarız"
Bu görüşü destleyen çok sayıda örnek ortaya konulabilir.
Çözüm sürecinin sürdürüldüğü dönemde (18 Şubat 2013'te) Mardin'in Midyat ilçesinde konuşan Erdoğan, "Kim ki kendi ırkının, kavminin, kendi kabilesinin diğerlerinden üstün olduğunu iddia ediyorsa o kişi şeytanın izindedir. Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde hep beraber tek milletiz. Bu millet kavramının içinde Türk'ü, Kürt'ü, Arab'ı var, Laz'ı Çerkez'i, Abhaza'sı var. Var oğlu var. Bizim kadim medeniyetimizde asla böyle bir farklılık, asla ayrım olmamıştır. Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız" ifadelerini kullanmıştı.
"En büyük bağ, İslam kardeşliğidir"
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazandığı 1994 yılında ise çok daha kuvvetli bir ümmetçi anlayışa sahip olduğunu şu sözlerle dile getirmişti:
"Bizi birbirimize bağlayan en büyük bağ, İslam kardeşliği bağıdır; bunu yakaladığımız anda işi çözeriz. Gazetenin bir tanesi yazmış ‘Türkiye Türklerindir' diye, ahlaksız bu, hayâsız. Eğer bunu derseniz, Türkiye'yi 30'a bölersiniz. Çünkü Türkiye'de sadece Türkler yaşamıyor. Türkiye'de Kürt'ü de var, Laz'ı ve Çerkez'i de var. Türkiye'de yaşayan herkes Türk'tür diyor. Olmaz öyle şey. Biz diyoruz ki Türkiye, Türkiye'de yaşayan herkesindir."
Çok uzak değil yakın geçmişte gerçekleşen tüm seçimlerde hep İslam ümmetinin Recep Tayyip Erdoğan'ın seçilmesi için dua ettiği birçok partili tarafından dile getirildi.
Hatta yakın coğrafyadaki değil uzakta ama "gönül coğrafyası" olarak nitelendirilen birçok İslam ülkesinde de benzer, durumun yaşandığı vurgulanırdı.
Türkiye'nin güvenliği nerelerden geçiyor?
Bu nedenle AK Parti'li yetkililer, Türkiye'nin güvenliğinin Üsküp, Bosna Hersek, Şam, Kudüs, Bağdat ve Bakü'den geçtiğini iddia ediyorlardı.
Sadece bu kentlerde değil Kabil, İslamabad, Mezarı Şerif ve daha birçok noktada meydana gelen gelişmelere anında reaksiyon gösteriliyordu.
Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e gösterdiği "one minete" tepkisinin altında da bu ümmetçilik anlayışı yatıyordu.
Öyle ki AK Parti'nin Filistin meselesinde gösterdiği tavrını abartılı bulanlar, "22 Arap devleti varken Türkiye tek başına kavgayı seçiyor. Türkiye, Filistinlileri Filistinlilerden daha çok savunuyor" eleştirisinde bulunuyordu.
"Esenyurt'u kaybedersek Kudüs'ü kaybederiz"
AK Parti'de dış siyaset "ümmetçilikle" öyle özdeşleşti ki belediye seçimleri öncesinde Necmi Kadıoğlu'ndan sonra göreve gelen Esenyurt Belediye Başkanı Ali Murat Alatepe'nin, "Esenyurt'un hiçbirimize ihtiyacı yok ama Tayyip Erdoğan'a ihtiyacı var. Niye var? Burayı kaybedersek Kudüs'ü kaybederiz. Hiçbir yeri kaybetmeyiz, İslami kaybederiz Mekke'yi kaybederiz" ifadeleri hafızalardaki tazeliğini hala koruyor.
Ancak görünen o ki, "ümmetçilik" AK Parti'de gerektiği şekilde korunamadı. Artık parti yöneticileri "ümmetçiliğe" vurgu yapmıyor.
Ümmetçilik nedir? Türk Dil Kurumu (TDK), ümmet ifadesini; Hz. Muhammed'e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümü şeklide açıkılıyor. Ümmetçilik ise "Bir İslam topluluğu olarak kalmak amacını güdenlerin görüşü" olarak ifade ediliyor.
Görmez: Gücü kaybetmemek bir gayeye dönüştü
Bu durum bir dönem Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Mehmet Görmez'in dikkatinden kaçmamışa benziyor.
Prof. Görmez, Açıkdeniz isimli bir dergiye verdiği röportajda "ümmetçilik idealinin" artık unutulduğuna dikkati çekti.
Prof. Dr. Mehmet Görmez, "Güç ve iktidar sahibi olmak, bizatihi ümmeti inşa etmenin önüne geçti. Bu da beraberinde gündelik politik ve ideolojik bir şey doğurdu. Bu söylemin kendisi dinin sırtında yüke dönüştü aslında. Ve bu sefer o gücü kaybetmemek bir gayeye dönüştü. Bunun için de en ağır, en hoyrat dil kullanılmaya başlandı" tespitini yaptı.
Peki gerçekten Görmez'in dediği gibi güç ve iktidar ümmet idealini yok mu etti?
Bu konuda Görmez'i haklı gören eski AK Parti'lilerin sayısı azımsanmayacak nitelikte.
"Evrensel değerler tamamen yok edildi"
AK Parti kurucularından ve eski Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak, hangi inançtan olursa olsun, inancın temel noktasındaki konunun insani değer olması gerektiğini söyledi.
Bu değerlerin tamamen yok edildiğini belirten Albayrak, "Kimin ne yaptığı ortada. İnsani değerler veya evrensel manada bireyin hak ve hürriyeti tamamen yok edildi" dedi.
Evrensellik manası taşıyan değerlerin dar bir alana hapsedildiğini aktaran Albayrak, Hukuksuzluk, adaletsizlik, ekonomi bir de inanç konusu var. Yani inanç dediğim herkesin sonradan kazanılmış bir hakkı, bir donanımı vardır. Donanımı Allah verir insana, kazanımı da insana akıl iradesiyle verdiği nimeti kazanıma iyi yönde çevirmesi için verilmiş. İnsanlığa hayırda, yardımlaşmada, din ve vicdan hürriyetinde. Bunlar tamamen yok edildi ve insanlar hayal kırıklığına uğratıldı. Suretler ile siretler belli olmuyor" diye konuştu.
"Güç onları bozdu, adaletten ayrıldılar"
Mehmet Görmez'in tespitlerine katıldığını ifade eden Kemal Albayrak sözlerini şöyle tamamladı:
Bunu aşırı derecede güçlenen bütün diktatör ve hükümdarlarda görmek mümkündür. İnsan güçlendikçe yanlışa düşüyor, güçlendikçe kendini kaybediyor. Hani derler ya; aşırı güç her türlü hataya düşürür. Geçmişte İslam ve Türk tarihinde de var. Muaviye dönemini düşünelim. ‘Ben tanrının vekiliyim, bize her şey serbest' gibi davranılıyor. Maalesef bugünkü iktidarın yapısı da böyle oldu. Güç bunları bozdu, aşırı güç daha da bozdu. Adaletten ayrıldılar. Yoksa ilkin niyet olarak iyi şeyler söylemişlerdi. Ne demişlerdi; demokratikleşme, insan hak ve hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti gibi kavramlar inancımızın temel kaidesidir. Bu yok edildi, yok edildikçe de bu güç onları tamamıyla bozdu.
"Müslümanların kültürü haline geldi"
Eski İstanbul Milletvekili Mustafa Baş da benzer görüşte.
Bu tartışmanın aslında bugünkü ümmetin değil, tarih boyunca Müslümanların büyük bir sorun olduğunu hatırlatan Baş, "Maalesef bugün ortaya çıkmış bir şey değildir. İlk halifelerden, özellikle Hz. Osman'dan sonra bilhassa Muaviye döneminden itibaren Abbasi ve Emevi dönemlerinde ortaya çıktı ve ümmetin de kültürü oldu. Yani Müslümanların kültürü haline geldi" diye konuştu.
"Müslümanların değerleri arka plana itildi"
Bu durumun dinin bir vecibesi olarak anlaşıldığı ve kabul edilir hale geldiğine işaret eden Mustafa Baş, "Bundan dolayı da maalesef tarih boyunca birçok dönemde Müslümanlar arasında kanlı çatışmalar, katliamlar oldu. Gerçekten İslam'ın Kur'an'ın istemiş olduğu, Müslümanlardan yönetim tarzındaki değerler arka plana itildi, yanlış yorumlandı" ifadelerini kullandı.
Tarihteki sorunla maalesef bugün de karşılaşıldığı dile getiren Mustafa Baş, "Sadece Türkiye'de de değil, diğer İslam ülkelerin birçoğunda da benzer sıkıntıyı görüyoruz" diyerek sözlerini noktaladı.
"AK Parti'de farklı düşünceler var"
Eski AK Parti MKYK ve Konya Karatay Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mazhar Bağlı ise bunun, AK Parti'nin bütünü için değerlendirilmesinin doğru bir okuma olamayacağı görüşünde.
AK Parti'nin içerisinde ümmet anlayışını gücün ve bütün varlığının önünde tutan bir kesimin olduğunu söyleyen sosyolog Bağlı, "Ama bunun aksini düşünenleri de biliyorum" dedi.
"Sorduğunuz soru bağlamında söylüyorum; güç ve ümmet taraftarlarının AK Parti içinde bir rekabeti var" diyen Prof. Bağlı, "Birisinin egemen olduğunu söylemek haksızlık olur. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu konuyla ilgili kaygılarını, hassasiyetlerine bizzat şahit olan biri olarak söylüyorum" değerlendirmesini yaptı.
"Toptancı bir yaklaşımla doğru okuma yapılmaz"
Prof. Dr. Mazhar Bağlı, şunları kaydetti:
"Onun dışında belki başka aktörler için söylediğiniz gücü her şeyin üstünde görmek ve güç üzerinden daha faydalı olacağını varsaymak isteyen bir lobi, bir kesim var. Mesele bir bütün olarak değerlendirilmeli. Toptancı bir bakışla torbanın içerisine koyarsak hem sosyolojik olarak doğru bir okuma hem de hakkaniyetli bir değerlendirme olmaz. Yekpare bir AK Parti'nin varlığından bahsetmek zor. Çünkü yüzde 50'den fazla oy almış bir siyasi yapıya oy vermiş insanlar farklı düşünebilirler. Ama bu kaygısı ümmet ve memleket olanların etkinliği veya yetkinliği görece daha azaldığı ya da azalma eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz."
© The Independentturkish