Zenginin yastık altını şişirmek, ekonomiyi dibe çakar

İsmail Çetin Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Twitter

Adaletin olmadığı bir toplumda diğer olgulardan söz etmek havanda su dövmekten ibarettir.

Adaletini sağlam temeller üzerine oturtmuş bir toplumda ise; barış, huzur ve kardeşlik içinde, refah seviyesi yüksek olarak yaşamanın yolu da ekonomik olgunluk seviyesini üst düzeye çıkararak orada tutma ile doğru orantılıdır.

Keseri hep kendi tarafına vurmadan eşitlik ve adaletli bir paylaşımın sağlandığı toplumlarda açlık, yokluk, sefalet gibi kelimelerden söz etmek de mümkün değildir.

Doğruluğu ve dürüstlüğü ilke edinmiş her fert, sağlıklı ve huzurlu bir toplumu meydana getirmekte öncü kuvvet görevi görür.

Bundan dolayı, adaleti, doğruluğu, dürüstlüğü empati yaparak merkezine koyan her yönetici yönettiği toplumu bereketli bir şekilde bolluk içinde mutlu ve huzurlu yaşatır.

Buradan hareketle ülkemizde bu olgular sağlanabilirse işte o zaman sıkıntı yerini kartopu gibi büyüyen bir refaha bırakır.

Şayet bu olgular sağlanamaz ise tam tersi olur. Sıkıntılar hiçbir zaman başımızdan eksik olmaz. Bir gölge gibi bizimle dolaşır.

Buradan hareketle ekonomimizi masaya yatırıp inceleyecek olursak, orta ölçek ve alt kesim merkezli bir siyaset yürütülmesi gerekirken zengin merkezli yürütülen ekonomi anlayışıyla ekonomimiz çamurlu ve bulanık sularda fırtınalı bir havada bir tarafı delik yüzmeye çalışan gemi misali olduğunu gözlemlemekteyiz.

Bu anlayışla ülkemiz çok zor duruma sürüklenirken zengin parasına para katarken, fakir ise karnına taş bağlamaya devam etmektedir. 

Buradan hareketle zenginin paralarını çoğaltması hiçbir işe yaramazken fakirin para bulamaması çok anlam ifade etmektedir.

Üzerinde rakam yazılı olan kâğıt parçası yastık altına girdiği zaman, kenarda duran üzerinde rakam yazmayan herhangi bir kâğıt parçasından farkı olmadığı gibi piyasayı da daraltmaktadır. 

Ayrıca, zenginin parasına para katması hayat standartlarında zerrece değişiklik yapmazken, yastık altını şişirerek yük olmaktan ve kişiyi tedirgin etmekten başkada bir işe yaramaz.

Lakin madalyonu ters çevirip üzerinde rakam yazılı bu parayı fakirin cebine koyarsak çok anlam ifade ettiğini, hayat standartlarını yükselterek piyasayı hareketlendirdiğini, ülkemize huzur, refah, mutluluk, birlik, dirlik, barış ve kardeşlik ortamını tesis ederek, kartopu gibi büyüttüğünü topyekûn gözlemleriz. 

Ülkemizdeki izlenen yanlış politikalar paranın tekelleşmesini sağladığı için krizlerin oluşmasında en büyük etken, ana damar olduğu aşikârdır. 

Buna ek olarak ülkemizde çok fazla servet edinenler bu parayı ülke içinde tutmayarak ülke dışına götürdüğü için ülke içinden çekilen parada vücudu canlı ve diri tutan kanın çekilmesi misali çok büyük krizlere sebebiyet vermekte, ülkemizi uçuruma sürüklemektedir.

Ekonomi dümeninin başındaki zihniyet, "Ekonomi politikalarımızın tasarlanma aşamasında asla göz ardı etmediğimiz temel konulardan biri de dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın gelir düzeyini artırmak, refah seviyesini yükseltmek ve bu doğrultuda gerekli uygulamalarla tedbirleri ivedi bir şekilde hayata geçirmektir" sözleri sadece kulakların pasını silerken, gözlerin görmemesi ülkemizi hengâmeye sürükleyen en büyük etkendir.

Diğer taraftan ise, faize karşı olduğunu her ortamda bağırarak dile getiren ülkeyi yöneten iradenin bu söylemine rağmen bankaların çok büyük kâr açıklaması bu söylemin eyleme dönüşmediği gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Bir ülkede bankalar en fazla kâr eden kurumlar durumuna gelmiş ise o ülke faiz batağına batmış, para tekelleştiği için ülke ekonomisi hareket kabiliyetini kaybederek dibe vurmuş ve vatandaşında çok büyük bir kısmı borç batağı içinde bocalıyor manasına gelir.

Başka bir facia olarak da özelleştirmelere göz atacak olursak, halkımıza hizmet edecek kurumların yabancının eline geçmesi cabası özelleşen kurumlarda fahiş fiyatların halkımıza yansıması altından kalkılmaz bir hal almıştır.

Diğer bir taraftan "devlete borç binmiyor" denilerek yap-işlet-devret (YİD) mantığı ile bütün yükü halkımızın omuzlarına bindiren bu mantalite vatandaşımızı presleyerek geçinemez hale getirmiştir. 

Fakirin cebinde olmayan parayı bankalara borçlandırarak faiz batağına sürükleyerek, zenginin yastık altına yığan bir sistem ve bu sistemi işleten bir anlayışla ekonomik göstergeler çakılmaya, halkımız perişan olmaya mahkûmdur. 

Bundan dolayı perişan durumdaki ekonomik gidişatı masaya yatırarak düzeltmek istiyorsak, akıl baliğ düşünüp mantığımızı ortaya koyarak artık bu sistemlerin ekonomik göstergeleri yukarıya taşımayacağını, halkımıza çare olamayacağını görmeliyiz.

Ardından lafta değil icraatta çözüm olacak, ayağı yere basan, vatandaşımızın derdine derman olacak "Milli Ekonomi Modeli"ni ülkemizde devreye koymak kaçınılmaz bir hâl almıştır.

Ülkemizin ve insanlığın kurtuluşu için başkada çaremizin kalmadığı gerçeğinin farkına vararak hareket kabiliyeti belirlemek zorundayız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU