Casus Lawrence, İngiliz istihbaratı tarafından mı öldürüldü?

Thomas Edward Lawrence'ın yaşamı kadar ölümü de şaibelidir. Lawrence'ın ölümü öylesine şaibeliydi ki ne ailesi ne de kendisini tanıyanların hiçbiri buna tam anlamıyla inanmamıştı

Kolaj: Independent Türkçe

İngiltere'nin Dorset iline bağlı Moreton köyünde, 19 Mayıs 1985'de sessiz bir törenle Lawrence, mezarı başında anılmıştı.

Kalabalık dağıldıktan sonra mezarın başına asılan notlar, tesadüfen orada bulunan The Guardian muhabirinin dikkatini çekmişti.

Müellifi belli olmayan bu not, gazetenin kültür-sanat bölümünde yayımlandı:

Biz Araplar için büyük düşleriniz (rüya) vardı ve biz de, sizin ve yönetiminizin yardımlarıyla, yalnız Osmanlıdan özgürlük kazanmakla kalmayıp, aynı zamanda, 500 yıllık işgalden sonra, bir ulus olarak kendi hüviyet ve gururumuzu yeniden sağlayacağımızı umut etmiştik. Heyhat, Aurens, ölümünüzden 50 yıl sonra, bugün Arap dünyası, savaşlarla, komplolarla ve bölünmelerle kaynıyor ve geleceğimiz karanlık görünüyor…
 

Thomas Edward Lawrence  1.jpg
Thomas Edward Lawrence / Fotoğraf: Wikimedia Commons

 

Aslında Lawrence, yaptıklarından sonraları pişman olmuştu. Araplara özgürlük vaadi ile gelmiş; ama yaptıklarının onların felaketine sebep olacağını geç fark etmişti.

Ülkesinin, Arap coğrafyasını acımasızca yağmalayacağını anlayınca kendisine bahşedilen tüm rütbelerden ve hatta şövalyelik unvanından feragat edecekti.

Lawrence'ın iddiası oydu ki kendisi de kandırılmıştı. Yoksa Arap halklarına verdiği tüm vaatlerde samimiydi.

Bu iddiasını "Hikmetin Yedi Sütunu" ismini verdiği eserinin önsözüne koymuş; fakat kitap yayımlanmadan bu önsözü kaldırma ihtiyacı duymuştu:

… Kazandığımız başarı sonunda yeni dünya doğunca, eski adamlar yine meydana çıkarak, zaferimizi ellerimizden aldılar ve onu, yeniden, bildikleri eski dünyanın biçimine soktular …

Yeni bir ulus yapmak; dünyaya, yitirilen bir etkiyi geri getirmek; Sami'lerden oluşan 20 milyonluk kitleye, ulusal düşünceleri adına, esinlenmiş bir hayalhane kurmaları için temel sağlamak amacını güttüm.

Böyle yüksek bir amaç, onların akıllarında var olan asalete başvurdu ve onları, olaylarda cömert bir rol oynamaya zorladı ama kazandığımız zaman, Mezopotamya (Irak)'daki İngiliz petrol imtiyazlarının kuşkulu bir duruma girdiği ve Levant'taki Fransız sömürge çıkarlarının tahrip edildiği özürüyle itham edildim…

Doğu'ya biraz onur, bir amaç ve idealler iade etmişsem; beyazın kırmızıyı yönetmekle ilgili ölçüyü daha gerekli yapmışsam; o halkları, bir dereceye kadar, yeni uluslar topluluğuna (commonwealth) yerleştirmiş bulunuyorum.

Orada, tahakküm edici soylar, zorbalıkla sağlamış oldukları başarılarını unutacaklar ve beyaz, kırmızı, sarı, kahverengi ve siyah, hep birlikte dik duracak ve hiç bir yan-bakış olmadan dünyaya hizmet edecektir.

 

Thomas Edward Lawrence 6.jpg
Thomas Edward Lawrence / Fotoğraf: Türk Tarih Kurumu

 

Öyle ki Lawrence 1920 yılında Times'a gönderdiği bir yazıda, Türklere isyan eden Arapların Türk yönetimi altında daha güçlü olduğunu söyleyerek Batı'nın Arap halklarını oyalamasını eleştirecekti: 

Araplar, Türk yönetimi oldukça kötü olduğu için değil, bağımsızlık istedikleri için Türklere karşı savaş sırasında ayaklandılar. Efendilerini değiştirmek, İngiliz uyruğu veya Fransız vatandaşı olmak için değil, kendi haklarını kazanmak için yaşamlarını Savaşta tehlikeye koydular…

İki yıldan sonra sabırlarının tükenmiş olmasına şaşmamak gerek… Kurduğumuz yönetim, İngiliz yönetimidir ve İngiliz dilinde yürütülmektedir. Bu yönetimi çalıştıran 450 İngiliz yönetici vardır. Onlar arasında Mezopotamya'da (Irak) tek bir sorumlu yoktur.

Türklerin günlerinde, hükümet hizmetinde bulunanların yüzde 70'i yerel kişilerden oluşuyordu. Oradaki 80 bin kişilik ordumuz, hudutları korumakla değil, polis görevi yapmakla uğraşıyor. Halkı, baskı altında tutuyorlar. Türklerin günlerinde, Mezopotamya'daki iki ordunun yüzde 60'ını Arap subayları ve yüzde 95'ini öteki rütbelerdeki Araplar oluşturuyordu…

 

Thomas Edward Lawrence 5.jpg
Thomas Edward Lawrence / Fotoğraf: Türk Tarih Kurumu

 

Lawrence ölümünden önce bir gazeteciye verdiği son demeçte şunları söylüyordu:

… Politikadan, Doğu'dan ve entelektüellikten usandım. Yarabbi, o kadar yorgunum! Ölmek en iyisidir, çünkü borazanın sesi duyulmaz. Kendi günahlarımı ve dünyanın yorgunluğunu unutmak isterim.
 

Thomas Edward Lawrence  3.jpg
Fotoğraf: Wikipedia

 

Lawrence'ın şaibeli ölümü

Lawrence'ın yaşamı kadar ölümü de şaibelidir. 

İlk şaibe görgü tanıklarının ifadesiyle başlar. Olaya şahit olanların bazıları "Kazaya bisikletli bir çocuk sebep oldu" derken, bazıları da "siyah bir arabanın adeta pusuya yatmış bir şekilde Lawrence'ın gelmesini beklediğini" söylüyordu.
 

Lawrence moturunda.jpg
Lawrence moturunda

 

New York Times'ın hemen ertesi gün geçtiği haber kazayı daha da şaibeli bir hale getirecekti:

Tüm dünyaca Arabistanlı Lawrence olarak bilinen Albay Thomas E. Lawrence'in dün bir motosiklet kazasında yaralandığı ve Bovington Kampı'ndaki bir askeri hastanede ölümün eşiğinde olduğu bildirilmektedir.

I. Dünya Savaşı sırasında Arap isyanının kahramanı yolda bir çocuğa çarpmamak için direksiyonu kırarak bir kaza geçirdi. Kazada çocuk yaralanmazken, Lawrence şuurunu kaybetmiş bir şekilde bulundu. Bu durumu onun muhtemelen çok hızlı olduğunu göstermektedir.

Kaza, Lawrence'in yaşadığı yer olan Clouds Hill yakınlarında gerçekleşti. Ambulans Lawrence'ı hastaneye götürdükten sonra kafasında bir çatlak olduğu tespit edildi. Akrabalarına haber verildi. Ancak bu sabah iyileşme umudu kalmadığı belirtiliyor.

Lawrence'in anne-babası Londra'dan havayoluyla Bavington Kampı'na geldiler. Dünkü kaza, Thomas Hardy'nin yaşadığı yerin yakınlarında meydana geldi. Lawrence saatte 85 mil/hız yapıyordu.

Ayrıca Lawrence sık sık 1931'de ölen yaşlı romancı Mr. Hardy'i ziyaret ederdi. Albay Lawrence uzun süren emeklilik hayatından sonra savaştan sonra bıraktığı aktif hayatına geri dönmeyi planlıyordu.

Ayrıca, İngiliz edebiyatında çoktan yer etmiş bir yazar olarak daha aktif bir şekilde edebiyatla ilgilenmeyi düşünüyordu. 'Revolt in the desert' kitabından kazandıklarının önemli bir payını askeri yardım kuruluşlarına bağışlayan Lawrence'in yılda 200 ila 300 paund geliri bulunmaktaydı.

(New York Times)
 

Thomas Edward Lawrence.jpg
Thomas Edward Lawrence / Fotoğraf: Reuters

 

Öncelikle Lawrence'ın anne babası birlikte gelemezdi, çünkü babası ölmüş annesi de hemen gelemeyecek kadar uzak bir bölgede, Çin'deydi.

Üstelik haberin içeriğinde yaralanmış denilen Lawrence için başlıkta hayatını kaybettiği yazılıyordu.

Bu haberden sonra Lawrence uzun süre komada kalmasına rağmen başta Türk medyası olmak üzere neredeyse her gün öldüğüne dair haber yapılıyor, ertesi gün tekzip yayımlanarak hala hayatta olduğu söyleniyordu.

Lawrence'ın ölüp ölmediği tüm dünya medyasında büyük bir muammaya dönüşmüştü.

İlerleyen günlerde Lawrence'ın hayatını kaybettiği anlaşılacaktı.

Daha sonra Lawrence vasiyeti üzerine sade bir törenle gömülmüştü. Cenazesine Churchill, Irak Kralı Faysal'ın kardeşi Emir Abdullah gibi önemli isimler katılmıştı.

Görgü şahitlerinin tutarsız ifadeleri ölümünü şaibeli hale getirmiş, birçok kişinin Lawrence'ın öldürüldüğünü iddia etmesine sebep olmuştu.
 

 

Elbette ölümünün şaibeli hale gelmesinin tek nedeni görgü tanıklarının ifadesi değildi.

Lawrence'ın uzun süreden beri İngiliz istihbaratı tarafından izlendiği biliniyordu. Bunun sebebi Lawrence'ın hatıraları konusundaki ısrarcı tutumuydu.

"Hikmetin Yedi Sütunu" daha evvel yayınevleri tarafından maddi sorunlar gerekçe gösterilerek basılmamıştı; ama asıl gerçek, eserin bazı kısımlarının sorunlu olmasıydı.

Lawrence, özellikle İngiliz istihbaratını zora sokabilecek bilgileri vermekten çekinmemesi sorun oluşturuyordu.
 

Thomas Edward Lawrence  4.jpg
George Bernard Shaw / Fotoğraf: Wikipedia

 

George Bernard Shaw'un tavsiyesi üzerine sıkıntılı bölümleri revize etmişti; lakin bu bilgileri yeniden yayımlama riski hala vardı.

Lawrence'nin motorunu inceleyen görevli olan George Brough isimli şahıs, yıllar sonra bir aracın Lawrence'ın motoruna sert şekilde çarptığını söyleyecekti.

Raporunu bu yönde hazırladığını iddia eden Brough, birilerinin bu raporu iptal edip normal bir kaza olarak zorla yayımlattığını iddia edecekti.


Lawrence sahtekârları

Lawrence'ın ölümü öylesine şaibeliydi ki ne ailesi ne de kendisini tanıyanların hiçbiri buna tam anlamıyla inanmamıştı.

Birçok kimse Lawrence'ın yeni bir göreve tayin edildiğini; bu sebeple böyle bir ölüm haberinin uydurulduğunu düşünüyordu.

Bir istihbarat elemanı için fazla popüler olan Lawrence, ancak bu şekilde güvende olabilirdi.

Bu şaibeli ölüm sonrası İngiltere'de ve dünyanın farklı bölgelerinde bazı kimseler Lawrence olduğu iddiasıyla ortaya çıkmaya başlamıştı.

Bunlardan en ilginci İtalya'da bir boşanma davasında ortaya çıkmıştır. Çift eşlilikle mahkemede yargılanan Ernest Harper isimli şahsın gerçekte kendisinin İngiliz Casus Edward Lawrence olduğunu iddia etmesi oldu.

Lawrence son derece benzeyen Harper'in gerçekte Lawrence olup olmadığını teyit ettirmek için İngiltere'den cenazesine katılan yakın dostu Ronald Strorrose davet edildi.

Storrose, "Lawrence'ın cansız bedenini gördüğünü, bu adamın yalnızca Lawrence'a benzediğini ve o olamayacağını" söyledi.

Harper ise "Ben Albay Lawrence'ım ve ölene kadar öyle kalacağım" ısrarını sürdürdü.

İşin tuhafı ise Ronald Strorrose, kesin bir şekilde karşısındaki kişinin Lawrence olmadığını söyleyememesiydi.

Sesin, fiziki özelliklerin her şeyin benzediği kişinin Lawrence olamayacağına dair öne sürdüğü tek kanıt cansız bedeni görmüş olmasıydı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU