Sudan'da anlaşma sonrası sürecin tuzakları

Zamanlamanın, muhtemel etkileri olduğu gibi, çoğu zaman belli anlamları da vardır

Başkent Hartum'daki Sudanlılar, Arapça "özgürlük, barış, adalet ve insan" yazısının yazıldığı duvarın önünden geçiyor / Fotoğraf: Reuters

Zamanlama tamamen tesadüf olabileceği gibi planlanmış da olabilir. Geçtiğimiz hafta, Afrika Birliği (AfB) ve Etiyopya arabulucularının, haftalar sonra, Askeri Geçiş Konseyi (AGK) ile Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) arasındaki ilk doğrudan toplantı için 3 Temmuz'u özellikle seçmelerinin şaşırtıcı bir seçim olduğunu yazdım.

Zira bu tarih, 3 Haziran’da ordu genel karargAhı önünde oturma eylemi yapan eylemcilere yapılan müdahale sırasında yaşanan katliamın birinci yıldönümüne denk geliyordu. Bu tarih Sudanlıların kalbinde kolayca iyileşmeyecek derin yaralar bırakmıştır.

AGK ile ÖDBG arasındaki anlaşmanın zamanlaması da manidar. Zira 3 Haziran'dan bu yana Sudanlıların erişim sağlayamadığı ve AGK tarafından "ulusal güvenlik tehdidi" olarak nitelendirilen internet servisi, AGK’nın emriyle bu tarihte yeniden sağlandı.

Halk, meseleyi o dönemde, oturma eylemlerini kırma girişimi esnasında olanları gizleme hamlesi ve oturma eylemi sona erdirilebildiği takdirde devrimi destekleme adına insanlar arasında oluşabilecek iletişimi engelleme girişimi olarak yorumlamıştı.

İnternet servisinin kademeli olarak dün öğleden sonra mahkeme kararı ile geri sağlanması ile beraber, bu üzücü günde yani 3 Haziranda olanları belgeleyen videolar dolaşıma girdi.

Bu kayıtlar insanlar arasında dolaşıma girmesiyle beraber, esasında insanların üzerinde fikir birliğine varmadığı anlaşmayı duyurmak adına oluşturulan şenlikli atmosferin yerini kızgın bir atmosfer aldı.

Bazıları, internet hizmetinin yeniden sağlanması ile AGK ile ÖDBG arasındaki nihai anlaşmanın duyurulmasının aynı ana denk gelmesini, anlaşmanın yürürlüğe girmesini istemeyen tarafların anlaşmayı feshetme teşebbüsü olarak yorumladı. Bunu gerekçelendirme adına ise, müzakereler her ne zaman anlaşma aşamasına gelse, barışçıl süreçlere yönelik ani olumsuz gelişmelerin ve şiddet eylemlerinin meydana geldiğini, bunun da her defasında yapılan anlaşmayı işlevsiz kıldığını yani en başa dönüldüğünü ifade ediyorlar.

Bu yorumun elbette ki bir takım dayanakları var. Zira düşen rejimin kalıntıları, İslamcıların gizli organları, silahlı kuvvetler de dahil olmak üzere hemen hemen tüm devlet kurumlarına sızmış asalak gruplar ve fırsatçılar faal durumdadır.

Ayrıca, devrimi etkisiz kılmak için şiddet kullanımı da dahil olmak üzere her yolu deniyorlar ve devrim dalgasının içindeymiş gibi görünerek devrimi içten çökertmeye çalışıyorlar.

Medya üzerinden psikolojik savaş yürütüyorlar. Bu konuda gayet bilinçli çalıştıkları söylenebilir.

Ömer el-Beşir ve İslamcıların rejimi, 30 yıl boyunca iktidardaydı, devletin tüm eklemlerine nüfuz ettiler, kaynaklarını kontrol altına aldılar ve söz konusu kaynakları, ülkesinin ve halkının ödediği bedele bakmaksızın, yönetimlerinin ve politikalarının devamı adına yağmaladılar.

Söz konusu rejimin henüz tamamen düşmediği, 30 yıl önce iktidara geldikleri darbeye benzer başka bir darbeyle de olsa geri dönmek için çeşitli şekillerde mücadele ettikleri tartışmasız bir gerçektir.

İlk darbede kimlikleri konusunda insanları yanıltmışlardı, aynı şeyi şimdi de yapabilirler.

İnsanlar, İslami Hareketin lideri olarak adlandırılan Ali Osman Muhammed Taha'nın imalarını çok iyi hatırlıyordur. Bu hareketin iktidara gelmesine yol açan 1989 darbesinin planlayıcısıdır.

Şimdiki halk devrimi henüz doğma aşamasındayken “gölge taburları” ve diğer İslamcı milisleri söz konusu halk devrimini bastırmak için kullanabileceğini ima etmişti.

Bu gölge taburlar şu ana kadar hala aktif durumdalar, göstericilerin öldürülmesinde ve oturma eylemini kırma girişiminde rol aldılar, dolayısıyla tüm bu gelişmeler, düşen rejimin İslamcı liderlerinin rollerinin devam edip etmediği yönünde birçok soru işareti yaratıyor.

Diğer bazı kesimler, internet servisinin şu anda yeniden sağlanmasının, oturma eylemini kırma girişimlerine dair videoların özellikle yayınlanması için yapıldığını düşünüyor.

"AGK ile ÖDBG arasındaki nihai anlaşmanın yarattığı atmosferin gölgede kalmasını amaçlamış olabilirler" deniliyor. İnsanların kaçınılmaz olarak anlaşmanın içeriğini analiz etmek ve maddelerini tartışmakla meşgul olacağı, ÖDBG ve askerlerden oluşacak Ortak Egemenlik Konsey üyelerinin ve Bağımsız Teknokratlar Hükümeti adaylarının adlarının duyurulmasının dikkatlice takip edileceği tahmin edildi ve bu istenmedi şeklinde yorumlar var.

Diğer tek olasılık, zamanlamanın sadece bir tesadüf olduğudur. Hiç kimsenin, oturma eylemini kırma girişimlerine dair videoların geniş kitlelere yayılmasının etkileri üzerinde durmadığı söyleniyor. Hatta bastırılmış öfkeyi yeniden canlandırmanın olumsuz sonuçları olabileceğini düşünüyorlar. Zira devrime yakın olanların bir kısmı öfke patlamasından endişe duymaya başladılar. Bu durumun devrimin başarısız olmasını isteyenlerin ekmeğine yağ sürebileceğini varsayıyorlar çünkü onlar da nihai anlaşmanın bozulmasına neden olacak bir öfke patlamasını arzu ediyorlar.

Bu ağır atmosfer, ÖDBG ile AGK arasındaki anlaşmanın karşısına çıkacak birçok engel ve zorlukların sadece bir parçası. Anlaşmanın nihai halinin dağıtılmasından önce yazdığım için, içeriğindeki herhangi bir tuzak veya boşluktan bahsetmeyeceğim. İçeriğinin nihai halinin yayınlanmasından ve insanlara dağıtılmasından sonra ancak objektif bir analiz yapılabilir.

Ancak, anlaşmanın içeriğine bakılmaksızın, benim tahminime göre, bugünlerde oluşacak yeni geçiş hükümetinin karşı karşıya kalacağı en büyük zorluklardan biri tek kelimeyle özetlenebilir: güven. İmzalayan taraflar arasında güven neredeyse yok gibi veya çok düşük.

Bu durum, Egemenlik Konseyi'ndeki siviller ve askeri personel arasındaki ilişkiye de yansıyacaktır. Aynı güvensizlik bu konseyin askeri kanadı ile tamamı ÖDBG üyelerinden oluşacak olan sivil hükümet arasında da yaşanacaktır.

Güven atmosferi olmadan, yeni hükümetin çalışması zor olacaktır. Hükümeti bekleyen, ekonomik darboğazdan kurtulmak, düşen rejimin devlete nüfuz eden kurumlarını ve unsurlarını söküp atmak, eski rejim tarafından yağmalanan fonları ve devlet mülklerini yeniden devlete kazandırmak gibi pek çok karmaşık dosyayı da etkileyebilir.

Sadece bununla da sınırlı değil, düşen rejimin liderlerinin yargılanması, işkence, yolsuzluk ve adam öldürme gibi olaylara karışmış tüm unsurların yargılanması, silahlı kuvvetler ve güvenlik aygıtının yeniden yapılandırılması, barış dosyasının etraflıca ele alınması, barışçıl protestocuları hedef alan cinayetler ve diğer katliamlara yönelik bağımsız soruşturmaların başlatılması gibi dosyaları da etkileyebilir.

Bu alandaki bir diğer önemli şey, geçtiğimiz aylarda çok fazla şeylerle karşı karşıya kalan ve pek çok acılar çeken halkın güvenini yeniden kazanmaktır.

Bu halk, özellikle de devrime önderlik eden ve en büyük bedeli ödediği için de motive olmuş ve öfkeli gençlik, anlaşmaya ihtiyatlı yaklaşıyor, devrimin amaçlarının ve ortaya çıkan yüksek beklentilerin gerçekleşmesini talep ediyor. Bu beklenti yalnızca Askeri Geçiş Konseyi üyelerine yönelik değil, aynı zamanda ilan edilen hedeflere ulaşmaya istekli olup olmadıkları sınanacak olan ÖDBG üyelerine yöneliktir. Zira iktidarı ele geçirdikten sonra kendi partizanca hedeflerini gerçekleştirme dışında bir hedefe kilitlenmeyebilirler.

Güven önemli bir imtihan olacak, bu sağlanabildiği takdirde olumlu bir atmosfer hakim olacak ve daha fazla kazanım sağlanacaktır.

Güven kaybı devam ederse veya taraflar arasındaki uçurum genişlerse, Sudan daha başka imtihanların eşiğinde olacak demektir.

Dolayısıyla da bir süre sakinleşse dahi sönmeyen bir devrim döngüsünde kalabilir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şarku'l Avsat'tan Independent Türkçe için çeviren: Yahya Yaşar

DAHA FAZLA HABER OKU