Çin; Batı'yı zor durumda bırakmayacak, Rusya'dan da vazgeçmeyecek!

Görünen o ki Pekin iki kötü tercih arasında seçim yapmak zorunda olduğu bir konumda

Kolaj: Independent Türkçe

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geçen hafta perşembe günü Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile özel bir video uygulaması aracılığıyla görüştü.

Görüşme bir buçuk saat sürdü ve Rusya Devlet Başkanı, Fransa ve genel olarak Avrupa'nın ülkesine karşı tutumunu şiddetle kınadığını ifade etti.

Sözleri sertti ve NATO'nun güvenli bölgeler oluşturmak için herhangi bir şekilde uçuşa yasak bölgeler oluşturmaya kalkışması durumunda Avrupa halklarının başına gelecekler konusunda tehditler savurdu.

Macron, Putin'in öfkesinin yatıştırmak ve kendisini anlamak için çaba göstererek görüşmenin büyük bir bölümünde sözünü kesmeden onu dinledi. Ancak bu çabasında başarısız oldu.

Rus Çarı'nın öfkesi ve eleştirileri devam etti. Ta ki Fransa Cumhurbaşkanı sert bir şekilde sözünü kesip onunla görüşerek ülkesinin birçok çıkarını ve kişisel geleceğini riske attığını söyleyene kadar.

Macron, bunu sert ve uygunsuz sözleri dinlemek için yapmadığını, aksine hiç kimsenin feci sonuçlarından kaçamayacağı krizden bir çıkış yolu bulmak için böyle bir teşebbüste bulunduğunu da sözlerine ekledi.

Putin, Rusya'daki çocukların dahi taleplerini bildiği ve bunları tekrarlamaya gerek olmadığı karşılığını verdi.

Kendisine son derece hakim olduğunu ve kendisini tuttuğunu, aksi takdirde daha ilk günden başkent Kiev'i yerle bir edebileceğini, nerede olduğunu, hatta uyuduğu odaları bildiği Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'yi öldürebileceğini ama bunu istemediğini söyledi.

Görüşme, iletişim hattının açık tutulmasına ilişkin mutabakat dışında herhangi bir sonuç elde edilemeden sona erdi.

Cumhurbaşkanı Macron'a yakın olanlar, yüzünde hayal kırıklığının izlerinin açıkça görüldüğünü, Elysee'deki dairesine çekilerek o gün için kalan randevularının ve görüşmelerinin iptal edilmesini istediğini söylüyorlar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Macron ile yapılan görüşmede Putin'in sözleri ve eylemleri bir şeye işaret ediyor; o da Putin'in geri dönüşü olmayan bir noktayı geçtiğini.

Mevcut tüm askeri araçları kullanma hakkına sahip olduğunu düşündüğü varoluşsal bir savaş yürüttüğü ve hiçbir uluslararası hukuk, teamül veya uzlaşının onu engellemeyeceğini.


Rusya Devlet Başkanı Putin, uluslararası topluma hata yapıp pişman olmuş bir evlat olarak dönmeyeceğini çok iyi biliyor.

Tercihi, ülkesinin ABD ve Çin ile birlikte üçüncü bir kutup olacak şekilde 1945'ten beri yürürlükte olan uluslararası sistemi değiştirmek veya planlarını gerçekleştiremeyen ve sonları dışlanmak, küçük düşmek veya öldürülmek olan eski başkanlar listesine katılmak olacak.

Peki, Putin'in planı ne?

Birincisi, Ukrayna'nın NATO'nun dışında kalmasını, hatta esasında Kremlin'den emir alan kollar aracılığıyla Moskova tarafından yönetilen silahsızlandırılmış bir devlet olmasını istiyor.

Ayrıca Ukrayna'yı geçmişte Sovyetler Birliği'ni oluşturan ve gelecekte baş kaldırmayı veya Rusya'nın kontrolünden çıkmayı düşünebilecek her cumhuriyet için bir derse dönüştürmek istiyor.

Böyle bir durumda kaderlerinin yıkım, halklarının yerinden edilmesi ve öldürülmesi olacağını göstermeyi hedefliyor.


İkincisi, Sovyetler Birliği'nin bir kısmını eskisi gibi ama birliğin bileşenlerine yönelik mali taahhütler yüklenmeden geri döndürmeyi planlıyor.

Dahası tam tersinin geçerli olduğu yani bileşenlerin Rusya için mali taahhütler yüklendiği bir birlik tasarlıyor.

Nitekim liderliği altında, altı eski Sovyet ülkesini içeren bir askeri ittifak kurdu. Bu ülkeler: Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan.

Bir sonraki aşamada Ukrayna'yı da bu ittifaka dahil edebilir. Putin, Büyük Buhran'dan itibaren dünyada gerilemeye başlayan nüfuzunun güç kaynağının halen nükleer askeri gücü olduğunun farkında.

Ancak nükleer güçten daha önemli ve etkili bir güç kaynağı daha olduğunu biliyor. Moskova, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından ve Rusya'nın Batı'ya tamamen açılmasından bu yana yüzde 80'i Rus doğalgazına bağımlı Almanya gibi dev Avrupa sanayi ülkeleri için en büyük enerji kaynağı haline geldi.

Bunun yanı sıra Avrupa petrol tüketiminin yaklaşık yüzde 65'ini, küresel tüketimin ise yüzde 7'sini karşılar oldu.

Bir de Avrupa ve dünyaya yaptığı ve küresel tüketimin yüzde 17'sini karşılayan buğday ihracatı var ki bu da Rusya'yı buğday ihracatında bir numaralı ülke yapıyor.

Rusya'nın dışa açılmasının bir diğer sonucu bugünlerde oligarklar olarak adlandırılan Rusya Devlet Başkanı'na yakın isimler tarafından Avrupa'nın en önemli ekonomilerine 6,3 trilyon dolardan fazla olduğu tahmin edilen Rus finansal yatırımlarıydı.

Sovyetler Birliği ideoloji ihracatına dayandıysa Putin Rusyası enerji ve ekmek, ekonominin temel dayanağı ve borsaların lokomotifi para ihracatına dayanıyor.

Buradan yola çıkarak; Rus doğalgazının çoğu topraklarından geçerek Avrupa'yı beslediği için Ukrayna'nın Putin için önemini anlayabiliriz.

Buna dayanarak Putin kim ne derse desin Rusya'nın dünyanın üçüncü kutbu olduğuna, tüm dünyayı karşısına alıp bir numaralı düşman haline gelse bile son sözü duyguların değil ülkelerin çıkarlarının söyleyeceğine inanıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un kendisine karşı ağır ve ihtiyatlı davranması da bunun açık bir kanıtı.


Büyük ülkelerde olup bitenleri takip edenler, siyasi liderlerin yaşadıkları kafa karışıklığının boyutunu fark edeceklerdir.

Ne Ukrayna'da Ruslarla doğrudan bir askeri çatışma istiyorlar ne de ellerinde Putin'i caydıracak ciddi seçenekler var.

Açıklanan ekonomik yaptırımlar, popülist sloganların ötesine geçmeyen Rus enerji kaynaklarını boykot etme çağrısı gibi ürkek ve etkisiz.

Rus gazı ve petrolü yerine alternatif kaynaklar bulmak için zamana ihtiyaç var. Ama bu, şu an Batı'nın sahip olmadığı bir lüks.

Başkan Putin, doğalgaz ithalatını durdurmaya yönelik herhangi bir icraatın kaçınılmaz olarak petrol ihracatının kesilmesine yol açacağını, kesintinin daha da genişleyerek Rusya'nın diğer temel ihracat kalemlerini de (buğday) kapsayacağını açıkladı.

Batı, Putin'in Gürcistan, Kırım ve Kazakistan'da yaptıklarını iyi okumadı. Kendisine sağladığı enerji, para ve buğdayın genişleme planlarını hayata geçirirken yine kendisine karşı kullandığı bir silah olduğunu düşünmedi.


Dünyanın "koronavirüs" pandemisinden çıkmaya başladığı ve küresel ekonomi üzerindeki etkileriyle baş ettiği bir dönemde, önemli bir tarihi dönüm noktası oluşturması gereken Ukrayna savaşı patlak verdi.

Araştırma merkezleri, Ukrayna krizi ve enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle enflasyon oranlarının hızla yükseleceğini ve bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 8'e, yıl sonunda da yüzde 10'un üzerine çıkacağını tahmin ediyor.

Söz konusu kaynaklar, bu durumun küresel bir ekonomik gerilemeye, işsizlik oranlarında önemli bir artışa, birçok ülkede sosyal güvenlik kaybına ve bu ülkelerdeki siyasi eğilimlerin daha aşırı ve radikal hale gelmesine yol açacağını da öngörüyorlar.


ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'e yakın bir Amerikalı araştırmacı, Batılı demokratik dünyanın, özellikle de Avrupa'nın iki seçeneği olduğunu söylüyor:

Birincisi, Putin'in yayılmacı planları karşısında yenilgiyi ve onunla siyasi ilişkilerinde safça davrandığını kabul etmek.

Bu durumda yaralara tuz basarak, Rusya'ya Çin ve ABD ile eşit düzeyde büyük bir dünya gücü muamelesi yapılmalı.


İkinci seçenek, Ukrayna ve başka yerlerde uzun bir çatışmaya girmesini sağlayarak Rusya'yı tüketecek bir soğuk savaşa girişmek.

Nitekim İngiltere Başbakan Yardımcısı ve Adalet Bakanı Dominic Raab pazar günü BBC'ye verdiği röportajda Ukrayna savaşının 10 yıl sürebileceğini ve herkes için maliyetli olacağını söylediğinde bunu ima ediyordu.


Çin'in bu noktada kilit bir rolü var. Çünkü tüm gözler ona çevrilmiş durumda.

Son haftalarda Çin ile Rusya arasındaki stratejik uyumun derinliği hakkında çok fazla tahmin yapıldı.

Moskova ve Pekin'in sadece müttefik değil, aynı zamanda ABD ve Batı'ya karşı aleni bir ittifak içinde oldukları argümanı ivme kazandı. Çin ile Rusya'nın ilişkileri son yıllarda derinleşti.

Putin'in Pekin ziyareti sırasında Rusya'nın doğusundan Çin'e ek petrol ve doğalgaz tedariki için 117 milyar dolar değerinde bir anlaşma imzalandı.

İki ülke yaptırımlara karşı siyasi ittifakın yanı sıra askeri iş birliğini de artırdı. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Pekin'i rahatsız edici bir seçimle karşı karşıya bırakmış gibi görünüyor.

Pekin için "Rusya ile stratejik ortaklık" ile "toprak bütünlüğü ve müdahalede bulunmama gibi uzun süredir sürdürdüğü dış politika ilkelerine bağlı kalma, AB ve ABD yaptırımlarından kaynaklanan ikincil zararları en aza indirme” arzusu arasında dengeyi sağlamak, büyük bir meydan okuma oluşturuyor.


ABD istihbaratının Çin'e Rusya'nın askeri hazırlıkları hakkında bilgi verdiği de bildirildi. Washington bu bilgileri, Pekin'i Rus askeri harekatının neden olacağı gerçek tehditler konusunda ikna etmek için sundu.

Bu arada Batılı istihbarat servisleri, her ne kadar istihbari bilgilerin işgalle ilgili görüşmelerin Rus ve Çin devlet başkanları düzeyinde gerçekleştiğini göstermese de Pekin ile Moskova arasında işgalden önce Rusya'nın planları hakkında bir tür istişarenin gerçekleştiğine inanıyorlar.
 


Pekin işgalden sonra Rus buğday ve soya fasulyesi ithalatı üzerindeki ticari kısıtlamalarını hafifletti.

Çin'in artan Rus petrol ve doğalgaz alımlarıyla birlikte bu adım, Moskova'ya ABD ve Avrupa'nın ekonomik yaptırımlarına karşı belirli bir düzeyde hareket alanı sağlayabilir.

Pekin'in Rus işgaline ilişkin resmi açıklamaları, devletlerin egemenliğinin dokunulmazlığı ve müzakere edilmiş bir çözüme duyulan ihtiyaç konusunda uzun süredir devam eden tutumunu yineliyor.

Ama aynı zamanda Moskova'nın, savaşın nedeninin NATO'nun doğuya doğru genişlemesi olduğu yönündeki tutumunu da destekliyor.

Aynı şekilde Pekin'in bizzat kendisinin Putin'in macerasının yan zararlarından olma ihtimalinden rahatsız olduğuna dair bazı işaretler var.

Çin, Rusya Merkez Bankası'nı hedef alan son ABD ve Avrupa yaptırımları ile küresel işlem ağı SWIFT'den ihraç edilmesi yaptırımdan Rusya'nın kaçmasına yardımcı olacak adımlar atmadı.

Bu önemli. Çünkü Rusya Merkez Bankası'nın 2020 yılı yıllık raporuna göre, döviz rezervlerinin yüzde 14'ü Çin'de tutuluyor.

Rusya, Çin ile işlemlerinde ABD doları yerine Çin para birimi yuanı kullanarak yaptırımların etkisinden kurtulmaya çalışabilir.

Raporlar, iki Çin devlet bankasının aslında Rus malları alımları için tahsis edilen fonları kısıtladığını bildiriyor.

Ukrayna'daki yaklaşık 6 bin Çin vatandaşının akıbeti de ikili ilişkileri etkileyebilecek potansiyel bir sıcak başlık olarak ortaya çıkıyor.


Pekin'in hesaplarına göre Rusya'ya askeri yardım sağlamadığı sürece siyasi ve ekonomik desteği nedeniyle en fazla ikincil derecede yaptırımlardan zarar görürken diğer yandan ABD ve Avrupa'nın gözlerini Asya'dan başka bir yere çevirmesinden yararlanabilecek. Böylece kendi çevresinde daha özgür hareket edebilecek.

Çin, ABD ve AB'nin ayaklarına basmaktan kaçınarak Rusya'yı duygusal ve manevi olarak desteklemek niyetinde.

Böylece gelecekte kendisi de Tayvan sorununu kesin olarak çözmek için ABD ile mücadeleye giriştiğinde Rusya'nın anlayışına ve desteğine güvenebilecek.


Bu arka plan göz önüne alındığında, görünen o ki Pekin iki kötü tercih arasında seçim yapmak zorunda olduğu bir konumda.

Birincisi, "dünyanın en zehirli adamını" alenen desteklemek. Bu, yalnızca onu Avrupa'dan tecrit etme ve Washington ile ihtilaflarını derinleştirme riskini taşımıyor. Aynı zamanda Çin'i siyasi ve ekonomik yaptırımlara da maruz bırakabilir.

Ancak ikinci bir seçenek olarak Moskova'dan uzaklaşmak da neredeyse tüm diğer büyük güçlerle ilişkilerinin gergin olduğu bir dönemde Pekin'in muhtemelen ihtiyaç duyduğu bir ilişkiye darbe indirebilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU