Viyana'da arabulucu, Ukrayna'da hasım Putin

Görünen o ki, Rus kurnazlığı, yerinden saymanın Avrupa tiyatrosuna yerleşmesini, birçok olasılığa açık ABD-Avrupa-Rusya geriliminin yayılmasını sağlayacak

Fotoğraf: Reuters

Kendisi dışındaki neredeyse tüm meseleleri örten Ukrayna krizinde tansiyon yükselirken, Viyana'da nükleer anlaşmaya dönülmesine ilişkin müzakerelerin atmosferi, beyaz dumanın yükselmek (sonuca ulaşılmak) üzere olduğunu gösteriyor.

Pek çok gözlemci, müzakerelerde mutlu sonun yakın olmasına seviniyor. Avrupa'da ortaya çıkan krize kendisini veren Washington, Rusya, Çin ve İran ile aynı anda üç yönlü bir çatışmadan kaçınmak için müzakerelerin hızını artırmayı ve bir sonuca ulaşılmasının kendi çıkarına olduğunu düşünüyor.

ABD yönetiminin geçtiğimiz cuma günü deklare ettiği İran'ın sivil nükleer programına katılan ülkeler ve şirketler için yaptırımların hafifletilmesi gibi atılan adımlar da bu beklentileri pekiştirdi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İran bu adımı soğuk bir şekilde karşılasa da, İran'ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani, ülkesinin Viyana müzakerelerinde bir anlaşmaya varmaya 'her zamankinden daha fazla' yakın olduğunu vurguladı.

Bu pozisyona, İranlı yetkililerinin açıklamalarında, tüm yaptırımların kapsamlı ve eksiksiz bir şekilde kaldırılması talebinden geri adım atma yönünde görülen bir yumuşaklık eşlik etti.

Zira ekonomisi kan kaybeden, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'deki bölgesel etkisinin kırılmasından korkan İran'ın uzun süre nazlanma lüksü yok.


Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden sonra Bağdat'ta artan İran nüfuzu, bugünlerde önemli bir gerilemeye tanık oluyor.

Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani'nin, Mukteda es-Sadr'ı İran destekli 'Fetih İttifakı'nı içeren bir uzlaşma hükümeti kurmaya ikna edememesi ve Sadr'ın 'ulusal çoğunluk' hükümeti üzerinde ısrar etmesi buna bir kanıt olarak gösterilebilir.

Hizbullah'ın her düzeyde üstün olduğu Lübnan'da, Hizbullah hegemonyasını reddeden sesler yükseliyor ve büyüyor.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın hamlelerine ve turlarına, son olarak Hizbullah'ın füzelerinin hassas füzelere dönüştüğü ve insansız hava araçları üretmeye başladığını söylemesine rağmen İran işgalinin kalkması talebinde bulunanların sesleri yükseliyor.

Yemen'de Husi grubu sahada birden fazla mevzi ve mevki kaybetti. Suriye'de Rusya ile nüfuz paylaşımı, Tahran'ın arzuladığı mutlak kontrolü zorlaştırıyor.


Buna ilave olarak, geçen hafta bir anlaşmaya yaklaşıldığını gösteren iki gelişmeye tanık olduk:

Birincisi, Tel Aviv'in İsrail Dışişleri Bakanlığı Stratejik Daire Başkanı Joshua Zarka'yı Amerikalı müzakerecilerle görüşmek üzere Viyana'ya göndermesidir.

Müzakerelerin başlamasından bu yana türünün ilki olan bu adım, son günlerde müzakerelerin seyri konusunda İsrailli yetkililer arasında yükselen endişelere bağlanıyor.

ABD ve diğer dünya güçlerinin 2015 nükleer anlaşmasını eskisinden daha kötü bir versiyona dönüştürecek daha fazla taviz vermelerinden duyulan korkularıyla ilişkilendiriliyor.

Kaldı ki İsrail Başbakanı Naftali Bennett, daha önce Bahreyn ziyareti sırasında anlaşmaya dönüşü 'stratejik bir hata' olarak nitelendirmişti.


İkinci gelişme, Washington'da nükleer anlaşmayla ilgili tartışmaların yoğunlaşmasıdır. Tarihi anlaşmanın yeniden canlandırılmasına karşı çıkan seslerin yükselmesi, Cumhuriyetçiler ve muhafazakar Demokratların, Başkan Joe Biden'ı anlaşmaya geri dönmemesi konusunda uyarmasıdır. Bunlar da bir uzlaşıya varmanın yakın olduğunun göstergesi olabilir.


Yukarıdaki verilere rağmen, bu iyimserlik coşkusunu frenleyen başka stratejik göstergeler de var. ABD yönetiminin, bazıları tamamen içsel, bazıları da dışsal olmak üzere çeşitli nedenlerle hızla bir anlaşmaya varılmasına ihtiyacı olduğuna şüphe yok.

İçeride, Başkan Biden anlaşmayı bir an önce, kendisinin ve partisinin kredisine zarar vermemesi için önümüzdeki Kasım ayında yapılması beklenen ara seçimlerden çok daha erken bir tarihte tamamlayabilecek mi?

Biden, milletvekilleri ve seçmenler olsun Cumhuriyetçiler ile Demokratların bir bölümünün şiddetli muhalefetiyle karşı karşıya olan bir anlaşmanın yüküyle seçimlere girmemek için, nükleer anlaşmaya dönüşün seçimlere yakın bir döneme kadar sarkmasını istemiyor.

Hele de anlaşmanın bir önceki versiyonunun aynısı, yani İran'ın füze programını ve sınırları dışındaki yayılmacı faaliyetlerini ele almayıp nükleer programı meselesiyle sınırlı kalması halinde.

Anlaşmanın hatıraları canlıyken seçimlere girmek, Demokrat Parti'yi Kongre'nin her iki kanadında da çifte kayba maruz bırakabilir. Bu gerçekleri İranlı yetkililer de biliyor.


Öte yandan, Kongre'nin İran ile herhangi bir anlaşma yapmayacağı neredeyse kesin.

Bu durumda Biden, İran'a gelecekte herhangi bir ABD başkanının Donald Trump'ın yaptığı gibi anlaşmadan çekilmeyeceğinin garantisini nasıl verebilir?
 


Dış nedenlere gelince, Washington ve Moskova arasındaki büyük gerilimin, başat taraflar olarak Rusya ve ortağı Çin'in Viyana müzakere masasındaki rolleri üzerindeki etkisini göz ardı etmek zor.

Rusya ve Çin'in anlaşmaya dönüş yolunu kolaylaştıran veya zorlaştıran etkilerini yok saymak kolay değil. Aslında Ukrayna krizinin bu dosya üzerindeki yansımaları göz ardı edilmemeli ve yok sayılmamalı.

Moskova'nın Viyana müzakerelerini Washington'un bileğini bükmek için kullanmayacağına, Ukrayna cephesinde kendi lehine bir çözüm için bastırmayacağına inanmak zor.

Moskova'nın petrol ve gaz çıkarları bilhassa istikrarsız veya sakin olmayan bir iklim gerektirdiğinden, Rusya'nın her zaman sürdürülebilir çözümler ve stratejik pozisyonlardan ziyade krizleri yönetmekten ve taktikler benimsemekten hoşlandığı artık bir sır değil.

Nitekim Rus Müzakereci Mihail Ulyanov'un Viyana'da İran'ı kızdıran İsrail elçisi ile görüşmesi, olası bir Rus aksatması ve engellemesinin işaretlerini verdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da nükleer anlaşmayı yeniden canlandırma yolunun henüz uzun olduğunu belirtti.

Moskova'nın engelleme gücü, ortağı Çin'i anlaşmaya geri dönüş yolunu karmaşıklaştırmak ve Tahran'ı daha da sertleşmeye itmek konusunda zorlama gücüyle de bağlantılı.


Burada İran'ın bölgede ve ötesinde Rusya ile olan çıkarlarının önemine işaret etmek gerekiyor. Bilhassa yoğun ve yükselen gerilimlerin yaşandığı bu aşamada, her iki taraf da daha önemli rakip olan ABD ve genel olarak Batı ile yüzleşmede diğerinden faydalanıyor.

Sahneye dair bu okuma, Ukrayna dosyasının Viyana'daki müzakerelerin ilerlemesini hızlandırabileceğine dair yukarıda zikrettiğimiz beklentileri yalanlıyor.

Görünen o ki, Rus kurnazlığı, yerinden saymanın Avrupa tiyatrosuna yerleşmesini, birçok olasılığa açık ABD-Avrupa-Rusya geriliminin yayılmasını sağlayacak.


Müzakerelerde mevcut olmayan en büyük taraf ise hala sonuçlarından en çok etkilenecek olan Ortadoğu.

Özellikle de İran'ın nükleer silah sahibi olma 'eşiğinde bir devlet' olma başarısı, aynı anda bir anlaşmaya ulaşma, yaptırımları kaldırma, nükleer bomba sahibi olma, bir yandan da bölgedeki genişlemesini sürdürme çabası arka planında, anlaşmanın İran'ın bölge ve dünyadaki konumunu ve jeostratejik rolünü belirleyeceği göz önüne alınırsa.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU