Finans sistemi ekonomi sisteminin olmazsa olmazı değildir

Prof. Dr. Mete Gündoğan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Bazen ikisi bir arada, bazen de üçü bir arada diye ifade edilen şeyler vardır. 

Örneğin bir ürün elde edeceksinizdir. İki ayrı şeyi ardışık veya eş zamanlı olarak gerçekleştirirsiniz. Böylece ikisi bir arada olan ürünü elde etmiş olursunuz. Bir zaman sonra mucidin veya girişimcinin biri çıkar ve size üçüncü bir nesneyi göstererek neden onu ayrı bir işleve tabi tuttuğunuzu sorar. Maksadı öğrenmek değil, kendi bulduğu üçü bir arada formülünü takdim etmektir. Sonra da kendisine sizin ürününüzün yanında bir pazar oluşturur gider. 

Tutar mı? Bilemeyiz. 

Ama artık pazarda yalnız değilsiniz demektir. 

Biliyorum, hemen aklınıza kahve geliyor. Kahve ve krema ikisi bir arada veya kahve, krema ve şeker üçü bir arada formüller var. Ancak iyi bir kahve içicisi iseniz, damak tadınız bunların üçünün de ayrı ayrı oranları sayesinde oluşur. Hatta bu tadı belki de sıralaması dahi etkiliyordur. Elbette bu damak tadına çok da önem vermeyen yüzlerce kahve içicisi vardır. Standart bir karışımda üçünü de bir poşete koyup bunlara verirseniz içerler. Poşeti bir liradan on tane içiciye bu kahveyi içirebilirsiniz ama damak tadına önem veren birine bir tane bile içiremezsiniz. O size on beş lira verir ve damak tadına hitap eden bir tane kahve içer. 

Şimdi bu örneği zihnimizin bir köşesine koyup farklı bir alana geçelim.

Bugün, genel olarak insanların zihninde ekonomi deyince, ekonomi sistemi ve finans sistemi diye ayrı ayrı iki ifade değil, tam tersine ikisi bir arada bir ifade doğuyor. 

Halk için zihinlerde böyle bir ifade doğmasında bir sorun yok. Neticede onlar süreçlere değil sonuçlara bakarlar. Sonuçta onun ekonomisi yaşadığı hayat standartlarını ifade eder. O standartları düzenleyen veya yükselten her şey onun için iyidir. Düşüren her şey de onun için kötüdür. 

Ancak idarecilerin zihninde de ekonomi deyince bu şekilde ikisi bir arada bir ifade varsa işte orada bir sorun var demektir. Şimdi bu sorunu biraz daha detaylı anlatalım.

İlmin tariflerinden biri “sınıflandırma”dır. Sınıflandırmak detaylandırmak demektir. Her detayı ayrı tanımlamak ve isim vermek demektir. 

Günümüzde ekonomi, en geniş anlamda, iki ayrı sürecin bileşik ifadesidir. Ekonomi dediğimiz zaman genel olarak iki ayrı kümenin bileşimine işaret ediyoruz demektir. Bunlardan biri finans sistemi, diğeri ise reel ekonomi sistemidir. Reel ekonomi sistemine üretim sistemi de diyebiliriz. Kısacası ekonomi ifadesi her ikisini de kapsayacak şekilde kullanılıyor. Ancak müstakil olarak her ikisinin de kendi içerisinde farklı oluşumu ve kuralları vardır. Ayrı ayrı olarak değerlendirilmesi gerekir. Örneğimizdeki kahve ve krema gibi. 

Kahve, bitki dünyasının bir ürünüdür. Kendi içerisinde bütüncül bir sistematiği vardır. Üretim süreçleri, maliyetleri ve fiyatlandırması vardır. Krema ise hayvansal ürünler dünyasının bir parçasıdır. Farklı şekilde üretim süreçleri, maliyetleri ve fiyatlandırması vardır. Her ikisinin de farklı ekonomik etkileri ve etkileşimleri olur. 

Örneğin, siz et üretimini artırarak krema fiyatlarını etkileyemezsiniz. Çünkü üretim sistemi süreçleri ve etkileşimleri oldukça farklıdır. Önemli olan krema üretim süreçleri ile kahve üretim süreçlerini birlikte etkileyen iş ve işlevleri tespit ederek onları yönetmektir.

Benzer şekilde tek başına finans sisteminde yapacağınız bazı değişiklikler ekonomiyi etkileyecek diye bir şey yoktur. Kendi içerisinde farklı bir sistemdir. Farklı kuralları ve etkileşimleri vardır. Önemli olan bu iki sistemin ortak kesişim noktasındaki iş ve işlevleri tespit edip onları yönetmektir.

Peki, bu ikisi bir arada sistem ne zaman yerleştirildi dersiniz?

Evet. İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılan Bretton Woods toplantılarında bütün dünyada ortak bir finans alt yapısı oluşturuldu. Genelde varsayımlardan ibaret bir altyapı. Bu altyapı zamanla gelişti, değişti ve günümüze kadar geldi. Çok büyük sıkıntıları var ve hala da çözülebilmiş değil. Ancak kendi içerisinde bir mantığı ve bir çeşit tutarlılığı var. Bu alt yapıya paralel olarak da bir üretim süreci var. Bu süreç de sürekli gelişim ve değişim içerisinde. 

Biz, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan bu ikisi bir arada olan yapıya Ortodoks ekonomi diyoruz. Ortodoksluğu İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan kural ve varsayımlara dayanıyor. Günümüzde hala geçerlidir ve büyük sıkıntıları vardır.

Bir şey daha.

Ülkeler ve dünya ticareti altın ve gümüş gibi mal paralardan itibari paralara geçince böyle bir finans sistemi oluşturulması gereği ortaya çıktı. Yoksa değeri kendinden menkul paralar için böyle bir finans sistemine ihtiyaç yoktu. 

Peki, ekonomi sistemi veya finans sisteminden hangisi önceliklidir?

Buna cevap, hangi parayı ağırlık merkezine aldığınıza göre değişir. Eğer mal paraları esas alacaksanız farklı, ama itibari paraları esas alacaksanız çok daha farklı bir sistem kurgulamanız gerekiyor. Lakin her iki durumda da finans sistemini düzenlemek birincil önceliğe sahiptir. 

Bunu şu şekilde bir örnekle açıklayalım. Bir bina yapmak isteyenin metre kalibrasyonu yapması birincil önceliği olmalıdır. Eğer çalışan herkesin elindeki metre diğerinden farklı ise sizin bir bina yapma şansınız yoktur. Öncelikle herkesin elindeki metrenin aynı olması gerekir. 

Bunun gibi, ekonomi deyince öncelikle finans kısmını halletmeniz gerekiyor. Sonra üretim kısmı o finans sistemi üzerinde kendisini yapılandırır. Finans sistemini halletmeden üretim sisteminde başarı beklemek ham hayal olmaktan öteye gitmez.

Günümüzde, belki de hükümetteki üyeler işe buradan başlamalıdırlar. Bazen, finans bakanının bir anlatımından sonra bir icracı (üretime yönelik) bakanın anlatımı ortaya karmakarışık bir tablo çıkarıyor. Finans bakanı tasarruftan bahsediyor, icracı bakan ise tam gaz üretimden! Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Kahve ve krema gibi ikisi bir arada değil de kahve ve acı sosu ikisi bir arada gibi bir şey oluyor. Aslında olmuyor. Olamıyor.

Tamam, aynı kelime ve kavramları kullanıyoruz ama onların zihinlerimizde ayrı ayrı anlamlar ifade ettiği konusunda şüphelerim var. 

Sonunda anlaşamıyoruz tabi.

Anlaşmak için aynı kelime ve kavramları kullanmamız yetmiyor. Bunların zihinlerimizde aynı anlamları da ifade etmesi gerekir. 

Öyle değil mi sevgili bakanlarım?
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU