Çin bu yüzden dünya kervanının önüne geçti

Fotoğraf: Reuters

Daha önce adı "Sovyetler Birliği" olan Rusya'nın yakın zamana kadar askeri, siyasi, ekonomik ve her açıdan dünyanın en önemli ve büyük ülkesi olduğuna inanılıyordu.

Hâlihazırda ülkenin lideri olan Vladimir Putin, devlet başkanlığı makamını üstlenen 11'inci isim. Vladimir Lenin ve Joseph Stalin'den sonrakilerin adlarının bilinmediği, söz konusu iki ismin ardından başa geçen Rus devlet başkanları şöyle sıralanıyor:

Nikita Kruşçev, Leonid Brejnev, Anastas Mikoyan, Nikolai Podgorny, Vasily Kuznetsov, Yuri Andropov, Andrei Gromyko, Mikhail Gorbaçov, Boris Yeltsin ve son olarak da halihazırda bu makamda bulunan ve "demokratik!" olan bu ülkede ne zamana kadar yerini koruyacağı bilinmeyen Vladimir Putin.


Vladimir Ulyanov'dan (Lenin) sonra göreve gelen Joseph Stalin iktidara komünist yoldaşlarının, hatta Rus halkının tamamının Avrupa, Asya ve her yerdeki komünist liderlerin göğsüne 30 yıldan fazla bir süre çöreklendi.

Bu alanda, yani uzun süreli başkanlık konusunda tek rakibi mevcut Devlet Başkanı Vladimir Putin.

Hayatta olduğu sürece herhangi bir seçimi kazanmamasının mümkün olmadığı Putin'in Stalin'in önüne geçeceği ve onu geride bırakacağı açık ve net.

Joseph Stalin'in 10 bin 636 gün yönetimde kaldığı biliniyor.


Rusların itirazı olmadığı müddetçe bu bizi ilgilendirmez. Daha önce Joseph Stalin ve Nikita Kruşçev'i de kabul etmişlerdi. Bu iki isimden sonra bu emaneti (devlet başkanlığını) yukarıda saydığımız isimler taşıdı. Ta ki sıra Mihail Gorbaçov'a gelene kadar.

Gorbaçov kendisinden sonra göreve gelen Boris Yeltsin'e başkanlığın yanı sıra herhangi bir şekilde büyük ve süper bir güç olmadığı kanıtlanan "Sovyetler Birliği'nin çöküşünü" de devretti.  

Bu devir teslim dizisinden sonra emanet nihayetinde Vladimir Putin'e ulaştı. Putin'in görev süresi "beşikten mezara" olarak tanımlanabilir. Kendisinden önce bu yetkili makama gelenleri geçeceği açık.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu nedenle gözler (ki bunların şaşı oldukları kanıtlandı) bir büyük güç olarak Hindistan'a çevrilmişken daha sonra elbette artık uzak olan bir zamanda imparatorluk olan, toprakları üzerinde güneşin batmadığı Birleşik Krallık'a odaklandı.

Birleşik Krallık'ın (BK) toprakları bir zamanlar doğuda Çin sınırlarından batıda, daha sonra ABD olarak bilinen topraklara kadar uzanıyordu.

Ama bu yüzyılın (21'inci yüzyıl) başlarında çok geçmeden öz konusu büyük ülke bugünkü durumuna ulaşana kadar küçülmeye devam etti.

Şimdi Erdoğan Türkiye'si onunla rekabet ediyor. Fransa, bilhassa Avrupa dairesinden ayrılmasından sonra artık kendisini takdir etmiyor.

Kökenlerinin Türk olduğu söylenen bir başbakan tarafından yönetilen bu Fransa dünyadaki en önemli ve güçlü ülke konumundayken bugünkü hale geldi.


Aslında Fransa da uluslararası standartlara göre büyük bir güç addedilemez. Şansölye Angela Merkel'a duyduğumuz tüm saygı ve takdire rağmen Almanya da…

Aynı şekilde ne İspanya, ne Arap ve İslam ülkeleri ne de Afrika ve Latin Amerika ülkeleri de büyük güçler değiller. Bunun tek istisnası Muammer Kaddafi'nin lideri, komutanı, devriminin ve dünyadaki tüm devrimlerin yol göstericisi olduğu günlerdeki büyük Libya Cemahiriyyesi olabilir. Ama onun da sadece adı büyüktü.


Gerçek durum bu.  ABD Başkanı Joe Biden, Afganistan sınavında başarısız olmasına rağmen başkan olduğu sürece dünya ülkelerinin en önemli lideri olduğunu yineleyebilir.

ABD'nin en güçlü ve önemli dünya ülkesi olduğuna şüphe yok. Sovyetler Birliği dahi karşısında duramazdı. Aynı durum nüfusu 1 milyarı geçen Hindistan için de geçerli.

Hindistan'ın her ne kadar nüfus bakımından Çin ile rekabet etmesi mümkünse de mevcut haliyle ekonomik, teknolojik ve siyasi açıdan onunla kesinlikle rekabet edemez.

Halbuki bilindiği gibi Çin'in nüfusu Hindistan'dan sadece birkaç yüz milyon kişi fazla. Üstelik Pekin son yıllarda nüfus artışını sınırlamaya çalıştı.

Bu ülkenin herhangi bir alanda karar aldığında mutlaka yerine getirildiği biliniyor. Çünkü bu, halihazırda Şi Jinping'in üstlendiği ve her kararı uygulanan Çin Komünist Partisi'nin liderinin kararıdır.


Çinli lider Mao Zedong daha erken bir dönemde vasıflılar devletini kurmaya başlamış ve daha ilk andan itibaren ülkesini zamanla bir yarışa sokmuştu.

Batı'da ve bazı Doğu ülkelerinde kendisine karşı yürütülen karalama kampanyalarının aksine, başlangıçtan beri bu ülkeyi birkaç yıl içinde ulaştığı konuma ulaştıran bir siyasi ve ekonomik metot izledi.  

Erken dönemlerde başlayan ekonomik "niteliksel sıçrama", nüfusu 1 buçuk milyarı aşan ülkeyi bugün ulaştığı noktaya getirdi.


Kaldı ki bunca yıldan, bu zorlu ve meşakkatli yolculuktan sonra Çin'e karşı yürütülen tüm iftira ve karalama girişimlerinin Pekin'i etkilemediğini söylemek gerekir.

Aynı şekilde aralarında tabii ki ABD, Rusya ve Japonya'nın da bulunduğu dünyanın belli başlı ülkeleri arasında ekonomik ve siyasi olarak ön saflarda yerini almasını engellemediğini de.
 

 

Ekonomi siyaseti değil, siyaset ekonomiyi takip eder. Bu da başta ABD ve elbette Rusya, uzak bir zamanda büyük bir imparatorluk olan BK, Fransa, dilerseniz Almanya ve İtalya başta olmak üzere gelişmiş ve ilerlemiş sayılan büyük ülkelerin durumu incelendiğinde hepsinin Çin'e korku ve belki de "kıskançlık" ile baktığını göreceğiz anlamına geliyor.

Çin ile halen geçmişlerini ve kadim zaferlerini mırıldanan bu ülkelerin çoğu arasındaki mesafenin çok uzak hale geldiği net, hatta kesindir.


Çin sadece net değil, kesin olarak adı geçen tüm bu ülkelerin önünde ilerlemeye başladı.

Bunlardan biriyle herhangi bir askeri çatışmaya çekilmezse, kendisinin ve yukarıda anılan ülkelerin kendisine yöneltmedikleri herhangi bir siyasi kötü sözün kalmadığı liderinin istediği her şeyi elde edecek.

Çin, bu ülkelerin tüm kötülemelerine rağmen güvenle çabaladığı ve azmettiği, Mao Zedong'un ülkesi için hayal etmekle kalmayıp ulaşması için ısrar ettiği konuma ulaştı.

Çin ve lideri, ABD ve ekonominin yanı sıra siyasette ve her alanda öncü olduğunu öne süren tüm ülkelerin itirafıyla istediklerini elde ettiler.


Bir zamanlar alay ve incitici kelimeler sözlüğünün içindeki tüm kusurlarla nitelenen bu ülke, başta ekonomi olmak üzere tüm alanlarda öncü hale geldi.

İşler olduğu gibi ilerlemeye devam eder ve Çin konvansiyonel bir yana, nükleer bir askeri çatışmaya çekilmezse durum böyle kalmaya devam edecek. Bu durumda Çin'in rakiplerinin kendisine kurduğu tuzağa düşebileceğini düşünenler var. Ama bu uzak bir ihtimal.

Arap ülkelerinin çoğu ile büyük ve süper addedilen ülkelerin yaktığı ateşlerde yanan üçüncü dünya ülkeleri Çin için sadece en iyisini temenni ediyorlar.

Nitekim bu ülkeler Çin, hatta onları küresel ilerleyişte öncü konuma ulaşmaya yaklaştıran bir kalkınma gerçekleştirdikleri bilinen bazı üçüncü dünya ülkelerinin arkasında yürümeye yaklaştılar.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU