Doğrudan iletişimimizi kayıp mı ettik?

Neredeyse tüm ülkelerde sebep olduğu kapanmalar nedeniyle iletişimi kesintiye uğratan salgın; insanlar, aile, akrabalar ve arkadaşlar arasındaki doğrudan duygu alışverişini ve sevgi kaynaklarını azalttı

Almanya'nın Beckum şehrindeki bir okul. (AFP)

Koronavirüs salgını binlerce yıldır sahip olunan tokalaşma ve öpüp sarılma gibi birçok iletişim yöntemini insanların elinden aldı. Ayrıca insanların yakınlıktan ya da tek masa etrafında toplanma alışkanlıklarından mahrum kalmasıyla sosyal medya üzerinden gerçekleşen toplantılar da ön plana çıktı. Arkadaşlar ve akrabalar belki de kahvelerini de bu yolla içer hale geldi. Maske takmak ise insanların sempati, sevgi, kabul, ret veya söyleneni anlama gibi hislerini mimiklerle ifade etmesini engelledi.

Koronavirüs salgını, uçaklar birincil seyahat aracı olan uçaklayolculuğu en düşük seviyesine indirdi. Böylece insanlar evlerinden sanal geziler ve üç boyutlu ziyaretler yapmaya başladı.

Virüs mutasyonu elinde rehine

Neredeyse tüm ülkelerde sebep olduğu kapanmalar nedeniyle iletişimi kesintiye uğratan salgın; insanlar, aile, akrabalar ve arkadaşlar arasındaki doğrudan duygu alışverişini ve sevgi kaynaklarını azalttı. Evden çalışmanın norm haline, ofise dönüşün ise istisna haline geldiği iş dünyasında da aynı durum yaşandı. Uzaktan eğitimin tüm yaştan öğrencilerin eğitimlerine devam etmeleri yönündeki tek yol haline gelmesiyle öğrenciler sınıf arkadaşları ve okul arkadaşları ile iletişimin tüm pozitif yanlarını kaybetti. Nitekim öğrencilerin çoğu, uzaktan eğitimin yararsızlığından bahsediyor. Salgının yavaşlaması ve aşıların yaygınlaşması ardından birçok ülkenin pandemi öncesi hayata dönme girişimleri ise mutasyona uğrayan virüs tarafından başarısızlığa uğratılıyor. Brezilya, Güney Afrika ve şimdi de ilk tip koronavirüsten daha hızlı yayılan Hint mutasyonu patlak verdi.

“Hepimiz hayatımızı geri istiyoruz”

Sosyal medyada koronavirüse dair paylaşımları takip eden yazar Niall Ferguson, Bloomberg dergisindeki yazısında insanlığın koronavirüs salgını ve getirdiği kurallardan kurtulmak istediğini vurguladığı açıklamasında şunları söyledi:

“Sanırım hepimiz hayatımızı geri istiyoruz. Yaşımız kaç olursa olsun hepimizin bu duruma bir son vermek istediği kesin. Ancak o yöne doğru gitmiyor gibiyiz. 18 aylık ayrılığın ardından geçen hafta ailemi ve arkadaşlarımı görmek için Kuzey Kaliforniya'dan Güney Galler'e seyahat etmeye çalışırken yaşadığım zorluklara baktığımda, normal hayata dönmenin çoğumuzun düşündüğünden çok daha yavaş olacağına inanmaya başladım.”

İngiltere merkezli Ekonomik Araştırma Ulusal Ofisi tarafından yayınlanan bir çalışmaya göre koronavirüs salgınının neden olduğu karantina döneminde ‘kuşaklararası değiş tokuş’ gibi bir durum  gerçekleşti. Zira genç nesiller, salgını sınırlamak ve virüse karşı en savunmasız olan yaşlılar arasındaki ölüm oranlarını azaltmak için getirilen kısıtlamalar nedeniyle eğitimde ve ekonomide ciddi kayıplara uğradı. Büyük bir araştırmacı grubu, salgın hapishanesinden çıktığımızda dahi hükümetlerin getirdiği kurallarla ve kısıtlamalarla karşılaşmaya devam edeceğimiz görüşünde.

İletişimde yeni yollar bulmak

Bir dizi araştırma merkezinin hastalar ve aileleri ile iletişim süreci hakkında yayınladığı yakın tarihli rapora göre en az tanı hakkında bilgi vermek kadar önemli olan duygularla iletişim, doktorlar ile hemşireler arasında güven ve ‘terapötik ittifak’ oluşturmayı sağlıyor. Yoğun bakım personeli ile hasta aileleri arasındaki iletişim de acil kritik bakımda zaruri bir başlık sayılıyor.

Hastalar ile akrabaları arasındaki iletişim virüs enfeksiyonu nedeniyle kaybolmaya başladığında bu durum, duygularını sevdiklerine iletemeyen akrabaların korku, üzüntü ve endişeye kapılmasına neden oldu.

Koronavirüs salgını sırasında insanlar arasındaki iletişim biçimleri yüz yüze görüşmelerden çevrimiçi iletişime, video konferans, telefon, e-posta aracılığıyla görüşmelere kayıyor. Ayrıca iç mekanlarda sosyal mesafenin mümkün olmadığı durumlarda maske takılıyor. Bu yeni normale uyum sağlamaya devam etmemiz gerekecek.

Sözsüz işaretlere güven

Columbia Üniversitesi ve New York Üniversitesi'nde iletişim stratejisi araştırmacısı Cheryl Dixon, pandemi sırasındaki iletişimin en az yüzde 90'ının sözsüz olduğunu, deneyimlerin sözel olmayan iletişim ipuçlarına sözlü dilden daha fazla güvenme eğiliminde olduğumuzu göstermiş olabileceğini hatırlatıyor. Bu alışkanlığın sözlü etkileşimlerimizde büyük bir boşluk yaratabileceğine işaret eden Dixon, örneğin duygularımızı ifade etmek için emoji kullandığımıza dikkat çekiyor. Sözel olmayan işaretlerin bizi bunları kaçırmamaya ittiğini, bunların başında el hareketlerinin ve jestlerin geldiğini de ekleyen Dixon, online görüşmelerde beden dilinin belirli yönlerini göremediğimizi, maske taktığımızda ise tüm yüz ifadelerini yorumlayamadığımızı vurguluyor.

Maskenin ardından iletişim kurmakta en çok zorlananlar arasında duyma ve konuşma engelliler yer alıyor. Zira bu kişiler için işaret dili ve mimikler oldukça önemli bir rol oynuyor. Bu kişiler üzerine araştırmalar yürüten Alan Gilliland, şu anki iletişim kurma şeklimizi geçmişteki iletişim kurma şeklimizle karşılaştırmayı bırakmamız gerektiğini söylüyor. Gilliland konuya dair şu değerlendirmede bulunuyor:

“Yeni bir iletişim sistemine ve toplumsal yaşama girdik. Yeni, kullanışlı ve kolay iletişim yolları tasarlama yönünde her türlü çabayı göstermeliyiz. Mevcut iletişim çağı, bildiğimizden tamamen farklı.”

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Elif Turan

https://www.independentarabia.com/node/239341/

DAHA FAZLA HABER OKU