Gazze savaşı sonrası?

Dördüncü Gazze savaşı, savaş zincirlerinde bir sayı olmamalı, aksine barış halkalarında biri olması için bir katalizör olmalı. Bu nasıl olur, asıl mesele bu

Fotoğraf: Reuters

Gazze Şeridi cephesinde silahlar sustu, uçakların vızıltısı ve roket sirenleri durdu, sükunet sağlandı. Savaş günlerinden sonra analitik televizyon stüdyolarında ve günlük gazetelerin sütunlarında çatışmaya ayrılan pay azaldı. Sosyal medyada birbirlerine girenler, kışkırtıcı başka sorunlar buldular. Şimdi her bir taraf çatışmalar nedeniyle ara verdikleri meselelerine geri dönmek zorunda.

Geri dönüşün başlangıcına şu ya da bu türden tarihsel bir zafer bahsi egemendi. Ölülerin, yaralıların sayısı ya da yıkımın boyutu önemli değildi. Ortaya çıkan kronik çelişkiler, geçip gitmiş zannedilen tarihi meselelere dönüş veya İsrail şehirlerinde Araplarla Yahudilerin bir arada yaşamalarının, eşitliğin olmadığı ve tarihi adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir ortamda asılsız bir söylentiden başka bir şey olmadığının ortaya çıkması da mühim değildi. Ne hesap sorma ve soruşturma komisyonu ne de savaşın gidişatının gözden geçirilmesi yoktu. Çatışmanın önlenip önlenemeyeceğine ya da gerçekleştikten sonra yeni bir barış arayışına olanak sağlayıp sağlayamayacağına dair tek bir soru yoktu. Bölge ve çatışma tarihinde, Ekim 1973 savaşından sonra olduğu gibi, barış görüşmelerinin ve müzakerelerin kapısını açan savaşlar oldu.

Arap-İsrail çatışmasıyla ilişkili olmayan Kuveyt'in kurtarılması savaşı dahi Madrid Konferansını ve ardından Ürdün ile İsrail arasındaki barış anlaşmasını dayattı. FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü), İsrail ile Oslo Anlaşması'nı imzaladı ve bunu müteakip Filistin topraklarında ilk Filistin ulusal otoritesi kuruldu. Camp David'deki müzakereler başarısız olunca her şey çöktü ve ardından bu sefer silahlı İkinci Filistin İntifadası patlak verdi. Bundan sonra, savaşlar ve çatışmalar bedelsiz, pazarlıksız hale geldi ve barışı aramaktan başka bir seçeneğin olmadığı anlaşılamadı. Son, dördüncü savaştan önce Gazze'de 3 savaş yaşandı ve sağlanan ateşkeslerden sonra yol arayışları hep boşa çıktı ve sonuçsuz kaldı.

Tamtamına 10 yıl boyunca Filistin davası kâğıtlarda kayıtlı kaldı, ama onun dışında unutuldu. Mısır, daha önceki savaşlarda olduğu gibi bu kez de Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinin desteğiyle ateşkes, ardından da ateşkesin sağlamlaştırılması, savaşları ya da yeniden imarı sanki yazılı bir döngü, kaçınılması mümkün olmayan bir yazgıymış gibi olmaktan çıkaran bir çözüm arayışı için uzun bir yolculuğa çıkmış bulunuyor. Savaş alanının yeni faktörü, sözde Arap Baharını ve onu takip eden Müslüman Kardeşler, terörizm ve korkunç iç savaş rüzgarlarını yaşayan bölgenin, tüm bölgenin barış ve refah limanına ulaşması için ilk adımın derin bir iç reform ve modernleşme süreciyle atılması gerektiğini öğrenmesiydi.

Ulusal devlette temel koşul, çeşitli zenginliklerin geliştirilmesi adına, tüm mezhep, etnik köken ve ırktan vatandaşlara katılım kapısının açılmasıdır. Bu, bazen “2030”, bazen de “2035” vizyonuyla gerçekleşti. Zaman periyodu, kendisinden önce ve sonra gelenleri ölçmek için bir çerçeveden başka bir şey değildi. Daha önce aynı yolu takip eden dünyanın geri kalanıyla karşılaştırmanın bir yoluydu. Bunun ayrıntıları başka bir zaman ele alınmalı, ama burada bizim için gerekli olan nokta, “Gazze sonrasına” yeniden imar ve onarım açısından giriş yapmanın “jeopolitik” olduğu kadar kalkınmacı bir düşünceyi de ifade ediyor olmasıdır.

Joe Biden iktidara geldikten birkaç hafta sonra, sıcaklık ve nabzı ölçmek için bölgeye bir keşif heyeti gönderdi. Sonuç, Kahire ve Riyad dahil olmak üzere heyetin ziyaret ettiği başkentlerin, tamamen iç yapılanma süreciyle meşgul olduklarıydı. Daha sonra yaşananların ve ABD Başkanı’nın Gazze savaşı sırasında Arap ülkelerinin Gazze'deki yoğun çatışmalara ilişkin güvenilirliğini takdir etmeye başlamasının nedeni de belki buydu. Dürüst olup dış politikaların iç politikaların bir uzantısı olduğunu söyleyecek olursak; savaş sırasındaki Arap tutumunun, öncelikle bu savaşın savaşların sonuncusu olması gerektiği, ikinci olarak da Gazze'nin yeniden inşasını sürdürülebilir bir süreç haline getiren barış arayışı olmadan birbirini izleyen döngüler içinde yeniden imarın mümkün olmadığı gerçeğine dayandığı belirtilebilir.

Aslında Mısır, zaman içinde edindiği, saygın kurumlar tarafından korunan ve uygulanan birçok deneyim sayesinde barış süreçlerinin nasıl yönetilebileceğini çok iyi biliyor. Ancak deneyim, konuşmanın ilk koşulunun, çatışmanın her iki tarafının da tek bir başlığı olması gerektiğini de söylüyor. Önceki Gazze savaşlarının tümünde sorun, "Filistinli fraksiyonların" iki siyasi birime bölünerek Filistin devletini kurma çalışmalarına başlamalarıydı. Meselede yeni olan husus, belki de İsrail'in de sözde yeni bir hükümette toplanmış olan ve hiçbirinin barışta önemli bir payı olmayan “İsrailli hiziplere” bölünmüş olabileceği. Gerçekte, Netanyahu bir barış savunucusu değildi, ama reddetme veya kabul etmenin tek adresiydi. Bu kez tek adres, çoğu sağda, bazıları solda olmak üzere birden fazla adres haline geldi ve tarihte ilk kez Mansur Abbas liderliğindeki "Birleşik Arap Listesi" partisi de bu adreslere katıldı. Karmaşa kapsamlı hale geldi, seçimlerin tam anlamıyla taşıdığı bölünme ve iç çatışmalarla Filistin'de gerçekten bir seçim ve İsrail'de beşinci bir seçim yapılmadığı sürece, bu karmaşayı düzeltmek ve çözmek için belki de tek çözüm, tamamen dağıtmak.

Tüm bunlara rağmen, bu misyondan vazgeçilemez. Nedeni de bölgesel istikrarın iç inşa süreçlerinin önemli bir parçası olmasının yanı sıra, bölgenin başka savaşları kaldırma lüksüne sahip olmaması. Gerçek şu ki, bölgede uzlaşma, yatıştırma, etkileşim için diplomatik araçlar arayışında olan bir aktivizm görülüyor. Ateşler içindeki Libya krizinin bir yol haritası doğrultusunda ilerleyen bir siyasi sürece evrilmesi, bu yeni etkileşim yollarının bir işareti. Sonuçta kriz, Mısır ile Türkiye arasında uzlaşı, hatta patlayabilecek bir çatışmadan kaçınmanın bir yolu oldu. El-Ula Bildirgesi uyarınca çeşitli cephelerde Katar ile gerçekleşen uzlaşı, iş birliği ve takdir türleri ile sona erdi. Irak'ın son zamanlarda coğrafi çıkmazından çıkış çabaları, bölgeyi Amerikan varlığı veya yokluğunun rehini olmaktan çıkaracak bölgesel anlayışların önünü açıyor. Ancak gerek Filistin gerekse İsrail meselesi diğer bütün meseleler gibi değil, onları daha karmaşık hale getiren şey, yakın zamanda Müslüman Kardeşler tarafından temsil edilen İslami radikalizm ve Hamas ile İran arasındaki mevcut ilişkilerle iç içe geçmesi. Bu iç içe geçiş, yeni bölgesel ve uluslararası ittifaklar yarattı.

ABD Kongresi içinde dahi Demokrat Parti’nin Filistinlilere gösterdiği güçlü sempatiye rağmen, Almanya ve Avusturya'nın pozisyonları, yalnızca son 10 yılda Avrupa'nın tanık olduğu terörün gücü altında yapılmış bir değerlendirmeden geliyordu. Bu tür bir yeni karmaşıklık, barışı, reformu ve bölgesel güvenliği tek bir bağda birleştiren bir süreci sürdürmek için gerekli çabadan alıkoymuyor. Savaşların ardından gelen fırsatlar sadece savaşa katılan halklara, devletlere ve oluşumlara değil, aynı zamanda yaşadıkları bölgeyi de kapsar. Dördüncü Gazze savaşı, savaş zincirlerinde bir sayı olmamalı, aksine barış halkalarında biri olması için bir katalizör olmalı. Bu nasıl olur, asıl mesele bu.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU