Sedat Peker, konuştukça 1990'lar akla geliyor… Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Üyesi Korkutata, o dönemi anlattı

TBMM'de 1993'te kurulan Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Üyesi Hüsamettin Korkutata, Sedat Peker'in anlatımlarıyla hatırlanan geçmiş hakkında bilgi verdi. Korkutata, "Veli Küçük ve birçok insan faili meçhul olaylarda yer aldı" dedi

Faili meçhullerin simge aracı olarak tanınan beyaz toroslar / Fotoğraf: Twitter


Milli Görüş geleneğinden gelen Hüsamettin Korkutata, Refah ve Fazilet ve Saadet partilerinde üç dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) temsil edilmiş bir isim.

Korkutata, 1993-1995 yılları arasında Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Üyeliği görevini yürütmesiyle tanınan bir siyasetçi.

Mafya-siyaset-devlet ilişkilerinin tartışıldığı bir dönemde Korkutata'nın 1990'lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlere ilişkin "Ne acı ki kurumlar hatta devlet bu cinayetlerin içindeydi. Mafya ve ajanlar cirit atıyordu" şeklindeki paylaşımı dikkat çekti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Allah 90'lı yıllardaki acı ve umutsuzluğu bir daha milletimize göstermesin" temennisinde bulunan Korkutata, şu paylaşımı yaptı:

"Allah 90'lı yıllardaki tabloyu, acıyı ve umutsuzluğu bir daha bu millete göstermesin. Gençler lütfen araştırsın. Ben araştırma komisyonu üyesiydim. Ne acı ki kurumlar hatta devlet bu cinayetlerin içindeydi. Mafya ve ajanlar cirit atıyordu. Faili Meçhul Siyasi Cinayetler raporunu lütfen okuyun değerlendirin, slm."

Peki 1990'lı yıllarda neler yaşandı? İşlenen faili meçhul cinayetlerinin arkasında kim veya kimler vardı?

İşlenen faili meçhul cinayetler aydınlatılabildi mi? Neden yıllar sonra hatırlatma ihtiyacı hissedildi?

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Kalkınma Vakfı Başkanı olan Korkuta, bir dönem Halkın Sesi Partisi (HAS PARTİ) Genel Başkan Yardımcılığı görevinde de bulunan Korkutata, günümüzde tekrar gündeme gelen faili meçhul cinayetler ve karanlık döneme ilişkin Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

 

Hüsamettin Korkutata
Hüsamettin Korkutata / Fotoğraf: Twitter

 

1990'lı yılları hatırlatarak gençlere bir uyarıda bulundunuz. Ne olmuştu 1990'larda?

Gördüğüm, konuştuğum gençler, 1990'larda yaşananları bilmediği için Türkiye'nin hep böyle olduğunu düşünüyor. Ben de onlara diyorum ki: Türkiye'yi tanımıyor ve bilmiyorsunuz. Hakikaten tanısalardı son 15-20 yılda ülkenin ne kadar düzeldiğini görürlerdi. Hala aksaklıklar var ama o dönem ile şimdi arasında çok büyük farklar var. 

90'larda 2 yıl Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Üyeliği yaptım. Bölgeyi yakından tanıdığım için üyeleri ben dolaştırdım. ‘Kimin eli kimin cebinde' olduğu çepten de öte eller ve ayaklar birbirine karışmıştı. Bölge JİTEM, mafya ve ajanlarla kaynıyordu. Tespitlerimize göre farklı ülkelerden, JİTEM, kaçakçı ve JİTEM gibi görünenler dahil 10 binlerce ajan vardı. Hepsi iç içeydi. Vatandaşların kendilerini koruma ve kollama imkanı bile yoktu. Vatandaş bir yere dilekçe veriyor, o dilekçe birkaç gün sonra ya PKK'da ya da başka birinin eline geçiyordu. Güvenlik güçleri içinde bazı şahıslar Şırnak, Lice, Kulp… gibi bölgelerde terör olayları artsın diye özellikle gayret gösteriyorlardı. Çok ciddi sıkıntılar vardı. Tabii bugünün gençleri bunu bilmiyor.
 
"İhale satan, iş takibi yapan mafya grupları vardı"

Neden hatırlatma ihtiyacı hissettiniz?

Şimdiki gençler sürekli mafyayı ve yaptıklarını konuşuyor. Elbette mafya kötü ve savunulacak hiçbir tarafı yok. Eskiden çok daha kötüydü. O döneme nazaran çok düzelme var. Mesela Ankara'daki köşe başlarında ihale satan ve iş takibi yapan mafya grupları vardı. Mahkemeye gitmeyen insanlar mafyaya gidip alacaklarının tahsilini yaparlardı. Bu alabildiğince yaygındı. Şimdiki gençler bunu bilmez. 

"MİT'in birçok olaydan haberi vardı"

Bölgede olaylar neden kontrol edilemedi?

Bir gün Süleyman Demirel'e ‘Sayın Cumhurbaşkanım, özel timin güvenlik için yaptığı faaliyetler terörü artırıyor ve daha çok hadisenin yaşanmasına neden oluyor' dedim. Demirel bana ‘Tabii ki olacak, çünkü bunlar yangına gidiyor. Yangına giderken ayağı sağa sola takılıyor" dedi. Bende cevaben ‘Evet, haklısınız ama ayaklarının takılması yüzünden çıkarılan yangın, söndürmeye gittikleri yangından kat be kat daha büyüktür' dedim. 

 

Faili meçhullerin simge aracı olarak tanınan beyaz toroslar
Faili meçhullerin simge aracı olarak tanınan beyaz toroslar / Fotoğraf: Twitter

 

Faili meçhullerde JİTEM ile beraber Hizbullah'tan bir grubun devlet ile iç içe kullanıldığını biliyorum. Mesela bir gün MİT Bölge Başkanı'nı bilgi vermesi için çağırdık. Hizbullah ile ilgili soru sorduğumda ‘Onları avucumuzun içi gibi biliyoruz. Kim ne yapıyor ne ediyor hepsini biliyoruz. Onları geçin, diğerlerini sorun' deyip onlarla iç içe çalıştıklarını ima etti. Olayların içinde olan bir diğer örgüt de FETÖ'ydü. Yabancı ajanlarla işbirliği yaparak istedikleri gibi at koşturuyorlardı. O zaman olduğu gibi şimdi de çoğu insan bunu bilmez.

"Dönemin DGM Başsavcısı bilgi ve belge verilmemesi için resmi yazı yazdı"

Olayları araştırırken baskıları maruz kaldığınız oldu mu?

Evet, çok oldu. Mesela dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcısı Nusret Demiral, tüm bölgeye araştırma komisyonuna bilgi ve belge verilmemesi için resmi yazı yazdı. Şırnak'tan Diyarbakır'a tek başıma geldim. Jandarma ve polis ‘size eşlik edemeyiz' diyerek güvenliğimizi sağlamadılar. Biz zor şartlarda çalışmalar yürütürken korucular helikopterlere binip dolaşabiliyorlardı.

"Günlerce anlatsam bitmez"

Size göre 90'ların Türkiye'sinde işlenen faili meçhul cinayet ve karanlık dönemin arkasında kim veya kimler vardı?

Dediğim gibi o dönem 10 binlerce ajan vardı ve her yerde cirit atıyorlar. Ayrıca PKK'nin en etkili olduğu yıllardı. Yani birçok yerde devlet gibiydi PKK. Sivil mahkemeler kurup yargılamalar yapıyor, hak ve hukuk dağıtmaya çalışıyordu. Kendine göre hiyerarşik bir düzen kurmuştu. Günlerce anlatsam bitmez. O döneme ilişkin hazırladığımız rapor Meclis'te var. Okuyup araştırmak isteyen herkes ulaşabilir. Bir diğer önemli mesele de benim dışımda komisyonda yer alan üyelerin hiçbiri bir daha milletvekili adayı gösterilmedi. Ne Doğru Yol Partisi ne de Cumhuriyet Halk Partisi aday gösterdi. 10'larca defa tehdit edildim. Yolumu kesip hakaret ettiler ama aldırmadım. Kimin lehine ve aleyhine bakmadan doğrusu neyse onu yazdım, onu söyledim.

 

Faili meçhul cinayetlerle hayatını kaybedenlerin yakınları yıllardır faillerin bulunması için her cumartesi oturma eylemi düzenliyor
Faili meçhul cinayetlerle hayatını kaybedenlerin yakınları yıllardır faillerin bulunması için her cumartesi oturma eylemi düzenliyor / Fotoğraf: Twitter

 

"Meclis lojmanlarına kadar gelip tehdit ettiler"

Sizi kim veya kimler tehdit etti?

Meclis lojmanlarına kadar gelip evime girmeye çalıştılar. Yolda bile yürürken ‘vatan haini', ‘nasıl böyle şeyler söyler ve yazarsınız' şeklinde tehdit ve hakaretlere maruz kaldım. Bir kısmı istihbarat elemanı bir kısmı da istihbaratçı olarak görünmek isteyenlerdi. Tehdit ve hakaretlerden sonra komisyonda üye arkadaşların hiçbiri bir daha televizyon programlarına çıkamadılar. Yeşil'in (Mahmut Yıldırım) Çankaya Köşkü ve Genelkurmay Başkanlığı'nda yetkililer ile görüştüğü söylediğim için devlet ve askere hakaret iddiasıyla beni idam ile yargıladılar.   

"En çok Veli Küçük'ün ismine rastladık"

Verdiğiniz bir röportajda o dönem yapılan işlerin başını JİTEM kurucusu Veli Küçük'ün çektiğini, Küçük'ün bir taraftan itirafçıları kullanırken diğer taraftan da gizli köy korucularına faili meçhuller yaptırdığını söylemişsiniz. Bunu biraz açar mısınız?

Yaşanan olaylar ve Veli Küçük'ün yaptıklarına ilişkin konular raporda yer alıyor. Küçük ile beraber birçok insanın yaşanan olayların içinde olduğu kesin. Üzerinden çok uzun yıllar geçtiği için şu an birçok şeyi hatırlamıyorum ama olayların kimler tarafından tertip edildiğine, kimin kimlerle bağlantıda olduğuna ve kimin kimlerle görüştüğüne bakıldığında çoğu yerde Veli Küçük'ün ismine rastlıyoruz. Onun birçok olaydan haberi vardı. Çok insan öldürüldü. Birileri bunu tezgahlıyordu. Komisyon olarak kanaatimizi yazdık ama o raporu 3-4 defa suyla yıkadık da ancak öyle yazabildik. Hatta Meclis'te yaptığım bir konuşmada ‘bazı şeyleri anlatmaya çalışsam bana inanmayacağını biliyorum. Bunları hanımıma söylesem o bile inanmaz' demiştim. Gerçekten bölgede utanılacak çok şey gördük. Ama raporda bunların çoğunu ayıklamak zorunda kaldık. Buna rağmen birtakım siyasi parti komisyondaki üyelerine ‘bunu nasıl imzaladınız' diye baskı yaptılar. Zamanında önlem alınsa ülke bu kadar gerilmezdi.

"Kürt halkı yıllarca dışlandı"

Nasıl bir önlem alınmalıydı sizce?

Bir kere baştan Kürt halkı yıllarca dışlandı. Çok itildi, kakıldı. Öyle bir dönem yaşandı ki ‘Kürt'üm' demeye korkar oldu. Dış güç ve PKK da bunu kullandı. Özellikle PKK bölgenin sosyolojik yapısını değiştirip kendine uydurmaya çalıştı. Dolayısıyla Kürt meselesi ciddi şekilde ele alınsaydı, Kürt, Türk, Arap… fark etmez denilseydi ve herkes aynı haklara sahip olup birtakım yasaklamalar olmasaydı bu kadar sıkıntı olmazdı. Kürtlerin Türkler ile birlikteliği ta Osmanlı İmparatorluğu'na dayanıyor. O dönem bile çok anlaşmalar yapılmış ve bölge eyalet olarak tanınmış. AK Parti'li değilim ama ilk defa Recep Tayyip Erdoğan'ın sorunun çözümü için ‘gerekirse baldıran zehri içerim' demesi çok önemliydi. Hatta Türk halkını buna razı etti ve ‘ülke hepimize yeter' dedi. Erdoğan o dönem iyi niyetle ciddi bir şey yapmak istedi ama dış ve PKK bunu hazmetmedi.

"Savcılar olayların üzerine çok gitmedi veya gidemedi"

Türkiye'de işlenen faili meçhul cinayetlerin aydınlatacağını düşünüyor musunuz?

Hazırladığımız o rapordan sonra faili meçhullerin yüzde 80-90 azaldı diyebiliriz. Devletin bazı kurumlarının parmağı olduğunu ve Veli Küçük gibi isimlerle bunu örnekledik. Maalesef bazı olaylar aydınlatılamadı. Çünkü savcılar olayların üzerine çok gitmedi veya gidemedi. Hakim ve savcılar bu işi yapmayan ve olayların dışında kalan isimleri yargıladılar. Binlerce hakim ve savcının FETÖ'cü çıktığını da unutmamak lazım. Yine bir gün Batman'ın bir ilçesinde ziyaret ettiğimiz bir savcı kulağıma eğilerek ‘yalnız kalabilir miyiz, size bir şey söyleyeceğim' dedi. Herkes çıkınca adam hüngür hüngür ağlayarak ‘Elimiz, kolumuz bağlı. Jandarma veya istihbarat elemanı geliyor bize şunu yapın diyor, bizde yapmak zorunda kalıyoruz. Burada can güvenliğimiz yok. Bir savcı olarak utanıyor, yerin dibine giriyorum. Karşı koymaya gücümüz yok' dedi. 

"Tayyip Bey'den önce kimse neşter vuramadı"

Kaymakama istediğini yaptırmak için evlerinin bombalandığını yapılan itiraflarda okuduk. Neler oldu neler. Söylenemeyecek o kadar çok şey var ki… Çok karanlık bir dönemdi. İlk defa komisyon bunlara şahit oldu. Susurluk Komisyonu'nda yer alan bilgilerin çoğu bizim rapordan alındı. Sonra o dönem yavaş yavaş atlatıldı ve yeni bir döneme girildi. Tayyip Bey'den önce maalesef kimse o karanlık döneme neşter vuramadı. Birçok şey yapılmaya çalışıldı ancak hala bittiği kanaatinde değilim. Hala bölgede ajanlar var. Devletin bu konuya eğilip ciddi bir şekilde çalışmalar yürütmesi lazım. Demokrasi ve insan hakları alanında daha fazla çalışmalar yürütülmeli. 

"Videoların izlenmesi yanlış"

Bugün yaşanan siyaset-mafya-devlet ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Siyasetin mafya ile yan yana gelmesi kesinlikle yanlış bir şey. Şimdi de millet bir mafya liderinin videolarına merak salmış. Elbette videoları izleyen herkesin tasvip ediyor anlamı çıkmaz. Videoların izlenmemesi gerektiğini düşünenlerdenim. Şahsen hiçbirini izlemedim. Videolarla ilgili bilgim televizyon programlarında rastladığım yorumlardan ibaret. Ayıp değil mi? Düşmanımız olan biri CIA ve MOSSAD'ın üssüne gitmiş, oradan ha bire saldırıyor. Bizde burada söylediklerini tekrarlıyoruz. Bunun gündem olması çok yanlış.

"Devletin savcıları bunu araştırmalı"

Organize suç lideri olduğu ifade edilen şahsın iddialarına ilişkin neler söylemek istersiniz?

İddialarının doğru olduğunu düşünmüyorum. Ancak devletin savcıları bunu araştırmalıdır. Bugün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu düşürse yarın öbür gün bir başkasını indirmeye çalışır. Amacı da belli, yıkıp ve yakmak.
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU