Emekli Büyükelçi Halil Akıncı: Özerk bölgeler tehdit olarak kullanılmaya devam edecektir

Mayis Alizade, Independent Türkçe için Emekli Büyükelçi Halil Akıncı ile konuştu

Türk Konseyi kurucu Genel Sekreteri, Delhi ve Moskova eski Büyükelçisi Halil Akıncı Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

Bölgeyi iyi bilen diplomat "Özerk bölgeler tehdit olarak kullanılmaya devam edecektir" dedi.


"Rusya, eski SSCB döneminde başarısı kanıtlanmış siyasetleri canlandırıyor"

- 10 Kasım 2020'de Rusya-Azerbaycan-Ermenistan arasında imzalanmış 'Barış Anlaşması'ndan sonra Azerbaycan'ın Hankendi bölgesine yerleşen Rusya 'barış gönüllüleri'nin orada fiili bir devlet yapısı oluşturduğunu görmekteyiz. Azerbaycan ise kendi sınırları içinde olmasına rağmen duruma müdahale edememektedir. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir devletin topraklarında farklı bir devlet kurulması mı söz konusudur?

Burada şaşırmak pek yerinde değildir. Rusya, eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri içindeki azınlıklara yönelik ve bunun yanı sıra başarısı ispatlanmış diğer siyasetleri canlandırıyor.

1920'lerde başlayan özerk bölgeler kurdurma ve gerektiğinde onları diğer Cumhuriyetlere karşı bir terbiye edici alet olarak kullanma politikası düşünülmüştü.

Çünkü o topluluklar içinde bulundukları cumhuriyetlere nazaran uzaktaki Moskova'ya kendilerini daha yakın hissediyorlardı. Ayrı bir özerk yapıya kavuşturulmuş azınlıklar buna sımsıkı sarılıyorlardı.

Özellikle Kafkasya'da ve Moldova'da kurulan o özerk bölgeler Sovyetlerin dağılma sürecinde Moskova'nın himayesine girmeyi tercih ettiler.

Rusçayı resmi dil olarak kullanmayı kabul eden Dağlık Karabağ Ermenileri gerek Ermenistan'a ve gerekse Azerbaycan'a karşı bir koz olarak elde tutulmaktadır.

Hukuki durumu daima reel politikayı tercih eden Rusya için resmi statüler önemli değildir. Fiilen orayı denetim altında tutacak ancak hukuken bağımsızlığını ilan etmesine izin vermeyecek, onu bir tehdit aracı olarak kullanacaktır.

Mevcut güç dengesi çerçevesinde Azerbaycan'ın silahlı güç kullanmaya kalkması zor ve gereksizdir. Azerbaycan, Karabağ'ı kendi toprağı saymakta ısrar etmeli ancak eylülde yaptığı gibi şartlar uygun olduğunda harekete geçmelidir.


"Türk askerinin gözlem noktasında bulunması bugün için yeterlidir"

- Türkiye Cumhurbaşkanı 16 Kasım 2020'de Azerbaycan'a asker gönderilmesine ilişkin TBMM'ye yasa tasarısı sevk etti, ertesi gün Meclis, Azerbaycan'a askeri güç göndermek için yasa çıkardı. Fakat Bakü'nün en üst düzeyden defalarca açıklamasına rağmen Türk askerinin bölgedeki varlığı sadece Türk-Rus ortak gözlem merkeziyle sınırlı kaldı. Gözlem merkezi'nin Azerbaycan ve Türkiye için hangi faydaları vardır? BM onayı ve parlamento kararları olmadan Rusya 'barış gücü'nün bölgede bulunması meşru mudur sizce? 

Türk askerinin bölgede bulunması 1990'lardan beri tartışılır. Çeşitli görüşmelerde ele alındı. Ama Güney Osetya'da sorunun alevlendiği 1992 sonrası gibi bir ortak barış gücü Karabağ'da kurulamadı.

Çünkü Türkiye hariç AGİT Minsk Grubu üyeleri Karabağ'daki emeni hakimiyetinden şikayetçi değillerdi. Bu bölgeyi Türk'ün egemenliğinden kurtarılmış ve öyle kalması gereken bir bölge olarak görüyorlardı.

Bugün Azerbaycan işgal altındaki birçok bölgesini kurtarmış ve bazı stratejik noktaları da eline geçirmiştir. Türk askerinin varlığına askeri bakımdan muhtaç değildir.

Türk askerinin Rus askeriyle fiilen ermeni nüfusun da yaşadığı arazide bulunması herhangi bir sorunu çözmez aksine yeni sorunlar çıkarır.

Türk askerinin gözlem noktasında bulunması bugün için yeterlidir. Ancak Türkiye Azerbaycan'a olan desteğini dünya kamuoyu önünde kesin ifadelere ilana devam etmeli, fiili yardımlarını da sürdürmelidir.


"Zengezur koridoru Türkiye açısından son derece önemlidir"

- Rusya Cumhurbaşkanının himayesinde, geçtiğimiz 11 Ocak tarihinde Kremlin'de gerçekleştirilen Putin-Aliyev-Paşinyan buluşmasında Sovyetler döneminden kalma ulaşım koridorlarının yeniden faaliyete geçirilmesine ilişkin anlaşmaya varıldı. Dışişleri bakanı Lavrov'un 10 Mayıs'ta Bakü'ye gerçekleştirdiği gezide de bu konunun üzerinde özellikle durulduğu açıklandı. İki güzergah mevcuttur: Rusya'dan gelecek olan yük trenlerinin Astara üzerinden İran topraklarına girmesi ve oradan Nahçıvan sınırını geçerek Erivan'a varması; ikincisi ise Türkiye'nin de üzerinde durduğu Zengezur tren ve karayollarının yeniden devreye sokulması. Sizce, hangisi daha gerçekçi ve hangisi daha ön plandadır?

Türkiye ile Azerbaycan'ın vakti  ile iki ülkeyi ayırmak için Ermenistan'a terkedilen  Zengezur koridoru üzerinden bağlanması son derece önemlidir.

Moskova ve Kars anlaşmalarıyla Azerbaycan'a bağlanan Nahçıvan'ın, anlaşmanın lafzı ile yorumlanması sonucunda ana ülke ile irtibatı kesik bir muhtar cumhuriyet haline düşürüldüğü tutsak durumdan kurtulması anlamına gelecektir.

Bu yolun işletmesinin 10 Kasım anlaşması ile Rusya'ya verilmesinin sonuçlarının ne olacağının değerlendirilmesinde acele edilmemelidir.

Zira bu Türkiye-Rusya-Azerbaycan ilişkileri ve Ermenistan'daki iktidarın yapısına ve İran'ın durumuna bağlı olacaktır.


"Son sınır anlaşmazlığında Moskova'nın harekete geçeceğini düşünmüyorum"

-  Azerbaycan'ın kendi toprakları olarak gördüğü Ermenistan sınırları içindeki Zengezur bölgesinin 3.5 kilometre derinliğine yerleşmesi Batı'nın tepkisi çekti: Fransa 'işgal' lafını etti, ABD tarafları 'sakin olmaya' davet ederek gelişmeleri izlediğini ifade ederken Ermenistan, üyesi olduğu Kolektif Güvenlik Paktı'nı devreye sokmak için Moskova'ya müracaatta bulundu. Rusya şimdilik serinkanlı yaklaşıyor. Neler baş veriyor, gelişmeleri siz nasıl okuyorsunuz?

Bu sorun Sovyetler zamanındaki öteki cumhuriyetlerin sınırlarının sonradan bağımsız olmuş devletler arasında da uygulanması ile ilgilidir.

Benim gördüğüm kadarı ile Ermenistan, Sovyet zamanında SSCB sınırları içerisinde bulunan Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarının önemli bir kısmını askeri bakımdan işgal etmiştir.

Bu işgali yıllardır hiçbir müdahale olmadan sürdürdüğünden oraları kendisinin olarak görmektedir.Asıl amacı da son savaşta Rusya'nın, 'operasyon alanının Ermenistan toprağı olmadığı' gerekçesiyle işletemediği Kolektif Güvenlik Antlaşması'nın bu kez 'Ermenistan'ın toprak bütünlüğünü ihlal edildiği' iddiasıyla uygulanmasıdır.

Büyük bir ihtimalle Moskova bu konuda bir harekette bulunmayacak ancak bu uyuşmazlığın ilerde kendisine hakimlik yapma fırsatını getirebileceği düşüncesiyle şimdilik donduracaktır.


"'Türk Birliği' yerine 'Türk İşbirliği'nden bahsetmek daha doğru olacaktır"

- Türk Konseyi'ni siz kurmuş ve önemli bir aşamaya getirmiştiniz. Azerbaycan'ın kendi topraklarını Türkiye'nin desteğiyle işgalden kurtarması sırasında ve daha sonra 'Türk Birliği' konusunun gündeme geldiğini ve özellikle Türkiye'nin buna önem verdiğini gördük. Çalışmaların durumundan memnun musunuz?

Türk Keneşi üyesi ülkeler Ermenistan'la olan hukuki bağlarına rağmen Azerbaycan'ın arkasında durmuşlardır. 'Türk Birliği' yerine 'Türk İşbirliği'nden bahsetmek daha gerçekçi olur.

Türkler arasında işbirliği Ekim 2009'da imzalanmış Nahçıvan Anlaşması'ndan buyana  çok yol kat etmiştir. Şu korona salgınında yapılan işbirliği bunun göstergesi olup işbirliğimizin yaygınlaşarak gelişeceği umudunu güçlendirecektedir.


"Gün diplomasinindir" 

- Türkiye Cumhurbaşkanı yaklaşık iki ay önce 'Ramazan bayramı sonrasında Şuşa'ya gidecekleri'ni ifade etmişlerdi. Daha önce ise MHP Genel başkanı Şuşa'da ilkokul yapacaklarını söylemişti. Karabağ'ı iyi bilen bir diplomat olarak söyler misiniz lütfen: Türkiye, Şuşa'da güçlü bir şekilde bulunmalı mı? Bulunmalı diyorsanız, neden sizce?

Azerbaycan son yıllarda Türk dünyasının en önemli zaferlerinden birini gerçekleştirmiştir. İşgal altındaki topraklarından çoğunu geri almış ve kurtaramadığı alan konumundaki Dağlık Karabağ'la ilgili geçtiğimiz yıllara nazaran daha yakın bir konum elde etmiştir.

Türkiye'nin bu savaşta Azerbaycan'a ettiği yardımı iki ayrı devlet arasındaki yardımlaşmaya benzetmek yanlış olur. Bu bir milletin kardeş bir devlete ait toprağının alınmasında üstüne düşen görevi yerine getirmesidir.

Askeri bir zaferin kalıcı olabilmesi için diplomatik zaferle tamamlanması gerekmektedir. Yoksa kırılgan olur. Gün diplomasinindir. Diplomasi günümüz dünyasında çok taraflı olarak yürütülen süreçtir.

Bu süreci uluslararası kuruluşlar, bölge devletlerini ve bölge dışı dünya devletlerini dışarda bırakarak sürdüremezler. Türkiye'nin bu konuda yapacağı her bir jest, atacağı her bir adam sürece yapacağı katkı açısından değerlendirilmelidir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU