Cumhurbaşkanlığının ilk adaylarından Aktaş: Hedefim doğrudan 100 bin imza toplamak

Cumhurbaşkanlığına adaylık niyetini ilk açıklayan Ali Aktaş, aday olabilmek için gerekli 100 bin imzayı toplayacağını söyledi

Ali Aktaş, 2023  seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olmak istediğini kamuoyuna duyurdu / Fotoğaf: Independent Türkçe

Ali Aktaş, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylık niyetini net bir şekilde kamuoyuna açıklayan ilk isim oldu. Saadet Partisi saflarında siyaset yapan Aktaş, Antalyalı bir avukat. Daha önce, ByLock kullanmadığı halde kullanmış gibi gözüken binlerce kişinin yer aldığı "Morbeyin listesinin" deşifre edilmesini sağlayan isimlerden biri. Görüş ve düşüncelerini büyük oranda sosyal medyadan duyuruyor. Aktaş ile 2023'te yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve adaylık düşüncesini konuştuk.


Cumhurbaşkanı adaylığına nasıl karar verdiniz? 

Cumhurbaşkanı adaylığımı Türkiye'ye dair tahayyül ve tasavvurlarımı daha güçlü ifade edebilmek için ilan ettim. Bir süredir zaten sosyal medya üzerinden ve e-söyleşiler yoluyla "Ortak iyi" adını verdiğimiz bir çalışmanın içerisindeydim. Gönüllülerle beraber amacımız hangi siyasi ve sosyal görüşten olursak olalım Türkiye için "Ortak İyi Değerleri" anlatmak ve özümsemekti. 
Evet, Türkiye'nin bir siyaset ve sistem sorunu var, bu doğru. Lakin en temelde görünmeyen sorun kurucu değerler üzerinde bile ittifak edemeyişimizdir. Biz bir milletiz ama devleti paylaşamıyoruz. Her gelen geçmişe dair bir devr-i sabık oluşturuyor ve üstelik Türkiye her siyasi dönemde "Türkiye Rövanş Cumhuriyeti"ne dönüşüyor. Benim hedefim cumhurbaşkanlığı adaylığı kürsüsünü kullanarak sürekli kendini tekrar eden bir girdap gibi içinden çıkamadığımız "Türkiye Rövanş Cumhuriyeti" sorununu anlatmak ve bunu aşmak için "Ortak İyi Değerler" etrafında buluşmaya toplumu çağırmaktır. 

Aslında aday olmak için belirli şartlar var. Ya milletvekillerinin sizi aday göstermesi gerekiyor ya da 100 bin imza toplamanız lazım. Hangi yöntemi deneyeceksiniz? Mesela Saadet Partisi ve HAS Parti'de siyaset yaparken beraber yol yürüdüğünüz bazı isimler şimdi parlamentoda. Adaylık noktasında destek bekliyor musunuz?

Hedefim doğrudan 100 bin imza toplamaktır, bunu başaracağıma inanıyorum. Saadet Partili kimliğimi devam ettiriyorum. Sair siyasi partilerde de elbette dostlarım var. İfade buyurduğunuz gibi halen gerek bakan gerekse milletvekili olarak eskiden beraber yürüdüğümüz, arkadaşlığımız olan insanlar var. Ancak onlardan herhangi bir destek talep etmem etik değildir. Tabi ki her partinin tabanından destek istiyorum. Lakin bu zamana daha çok var. Bu sürede önce görüşlerimi en yaygın şekilde anlatmak istiyorum. Unutmayınız ki "sözün gücü" her türlü siyasi gücün üzerindedir. Doğru sözün, ortak iyiliğe çağıran sözün, bana değil bize çağıran sözün, mesihçi değil sistem kurma odaklı çağrının karşılık bulacağını düşünüyorum. Yapmak istediğim şeyi bir tür sosyal ve düşünsel değişim hareketi gibi de değerlendirebiliriz. 2 yıl sonra başlayacak imza sürecindeki cumhurbaşkanlığı adaylığı bu hareketin sonunda başaracağımız bir aşama olacaktır. 

 

Aktaş3.jpeg
Ali Aktaş, 2019 seçimlerinde Saadet Partisi Antalya Büyükşehir Belediye Başkan Adayıydı / Fotoğraf: Twitter (@aliaktas7)

 

Dış politikada ''Diyarbakır İttifakı''

Projelerinizi hazırladınız mı? Seçmene ne vaat edeceksiniz? Güvenlik, Kürt meselesi, dış politika, ekonomi gibi girift sorunlara yönelik bir yol haritanız var mı?

Türkiye'nin "planlı" bir kalkınma dönemine girmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu çerçevede ilk yapmak isteklerim; eğitim, ar-ge ve tarım alanında daha öncelikli planlı kalkınma projeleri tatbik etmektir. Ova bazlı tarımsal üretim planlaması, kooperatifleşme odaklı arazi toplulaştırması, çiftliklerin gelecek kuşaklara özgülenmesine imkan veren aile vakfı kurulmasını sağlanması, ar-ge'ye yıllık milli gelirin yüzde 4'ünün ayrılması ve bu alandaki tahsis ve dağıtımların yandaş peşkeşine maruz kalmaksızın sıhhatli yürümesi için muhalefetten ve üniversitelerden seçilmiş üyelerce denetlenmesi gibi projelerimiz var. 

Dış politikada "Diyarbakır İttifakı" adını verdiğim bir çalışmam var. Bölgemizin en acil ve en yakıcı sorunlarından ikisi Kürt meselesi ve mezhep çatışması sorunudur. Bu iki sorunun daha büyük ve kitlesel çatışmalara gebe olduğunu görüyorum. İslam dünyasının bu kısmında mikro-devletçikler çağını başlatabilecek bir risk bu. Bu riskin aşılması güvenlikçi ve tek tipçi politikalarla değil mesela AB benzeri bir siyasi ve idari yapılanma ile çözülebilir. Bu çerçevede önce merkezi Diyarbakır'ın Sur ilçesi olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye'nin katıldığı bir AB nüvesi oluşturmak istiyorum. Kolay olmadığı açık, hele ki Suriye'nin durumunu düşününce. Ama bir yerden başlamalıyız. Bu İslam coğrafyasının AB'sine daha sonra Ermenistan ve Azerbaycan, Gürcistan ve Lübnan'da katılabilir. Bunu şunun için ifade ediyorum; din bazlı değil hukuk bazlı bir ittifak projesidir bu. AB 1957'den beri bugünkü aşamaya geldi. Bizim kendi iç çatışmalarımız aşmanın yolu daha büyük ve herkesin sınırlarına saygı duyan, koruyan; sınırlar arasında insan ve sermaye akışkanlığını kolaylaştıran, üst ve gelişmiş hukuk normları ile korunan bir projedir. Bunu başarırsak daha az güvenlikçi politikaya ihtiyaç duyarız. Daha güçlü dış politik atılımlara da imkan buluruz. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Öncelikli hedefi 50 yaş altı seçmen kitlesi

Ağırlıklı olarak hangi seçmen kitlesine hitap edeceksiniz?

Öncelikli hedefim 50 yaş altı kuşağıdır ve onlara Türkiye'nin son 50 yılını sık sık hatırlatmak istiyorum. 1971 muhtırası ile başlayan ve bugüne kadar gelen dönemde Alevi-Sünni çatışması yaşadık, laik-dindar çatışması yaşadık, Türk-Kürt çatışması yaşadık, devletin sahipliği konusunda çatışmalar yaşadık, ideolojik gettolaşmaların devlet ve topluma hakim olma mücadelesini yaşadık. Bunların bonusu olarak darbeler, ekonomik krizler, terör gördük. Neden? Çünkü tarihten ders alamıyoruz. Benim çağrım en azında hala hafızalarda canlı olan son 50 yıl üzerinden Türkiye'nin "kurumsallaşmış bir demokrasi"ye sahip olması için sistem odaklı değişim programının gerçekleştirilmesidir. "Kim ne vaat ederse ben ondan 5 lira daha fazla veririm" denilen "Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz" denilen, "Türk tipi" denilip dünyada eşi benzeri olmayan padişahlık rejiminden daha ağır tek adamlık yetkileri içeren düzenin tekrar yaşanmaması gerekiyor. 

Yunan mitolojisindeki yılanın kuyruğunu ısırması gibi dönüp dönüp kendi canımızı yaktığımız, bizim çayın kuşlarını bizim çayın taşlarıyla vurduğumuz bu rövanşizm cehenneminden çıkıp adil bir ekonomik düzen, ehliyet ve liyakata dayalı bir kamu personel rejimi, kamu ahlak yasasına uymak zorunda olan siyaset ve bürokrasi, kurumsallaşmış bir demokrasi, gerçek bir hukuk devleti inşa etmek zorundayız. İdeolojik ya da teokratik devlet değil kimliği sadece "adalet" olan bir devlet var etmeliyiz. İşte genç kuşaklara bunları anlatacağım. Bana imza ya da oy verip vermemelerini değil bunları konuşabilmesi ve bunlar üzerinden ortaklaşabilmeyi önceliyorum.

Kürt meselesinde ''abi-kardeş'' ilişkisi değil hukuklu bir yurttaşlık gerekiyor

Türkiye'nin çözülmesi gereken öncelikli sorunu nedir?

Hiç kuşkusuz son 40 yılın en yakıcı sorunu Kürt meselesi. Sadece "terör faaliyetleri" diye geçiştiremeyeceğimiz bir konu olduğu yıllar içinde herkes tarafından da tespit edilmiş bir konu bu. Herkesin bu konuya eski retorik üzerinden bakmayı bırakıp yeni şartlar üzerinden bir değerlendirme yapması gerekiyor. 80 sonrasında ülkenin her yerinden yoğun bir iç göç yaşadık. Bugün İstanbul'da Diyarbakır'dan daha fazla Kürt kökenli yurttaşımız yaşıyor. Bu nedenle bölgesel özerklik, öz yönetim, öz savunmaz gibi birtakım safsataların bırakılıp memleket gerçeklerine uygun gerçek bir hukuk devleti inşa etmeye çalışmamız lazım.  "Biz Müslüman kardeşiyiz" gibi sloganları da bir yana bırakmalıyız. Abi-kardeş ilişkisi değil hukuklu bir yurttaşlık gerekiyor. Herkesin kendini birinci sınıf vatandaş hissettiği, kendini tanımladığı şeylerin devlet tarafından baskılanmadığı bir adalet devleti üzerinde ittifak edersek bu sorunu aşacağımıza inanıyorum.

Gençliğin geleceği diye bir başlık açarak Türkiye'nin en büyük sorununu da ifade edebilirim. Bugün 30 yaş altı genç kuşağın yarısı sandığa gitmek istemiyor, üç gençten ikisi ya yurtdışında yaşamak ya da okumak istiyor, üniversiteli gençlerin önemli kısmı işsiz, ekonominin geleceğinden umutsuzluk duygusu büyüyor.  

Bizim bu sorunu çözmek için mesleki yönlendirmeli kaliteli eğitim, betona değil ar-ge'ye tahsisat odaklı bir planlı ve hızlı kalkınma modeline geçmemiz gerekiyor. Akdi takdirde hem beyin göçü ve hem de genç kuşağın büyüyen umutsuzluğu ile beşeri sermayemizi donuklaştırma riskimiz vardır. Bu ülke için en büyük korkularımdan biri de budur. Zira dikkat ederseniz gitgide ortalama yaşı büyüyen bir toplum haline geliyoruz. 

 

 

"Sistem, cumhurbaşkanının yetkileri daraltılarak devam etmeli"

Aday olup da seçilirseniz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nden geri dönüş için mi çalışacaksınız yoksa mevcut yetkilerle cumhurbaşkanlığı mı yapacaksınız?

Kişisel görüşüm parlamenter sisteme dönmemektir. Öte yandan mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi de bir tür padişahlık rejimidir. Bana göre sistemin adının ne olduğuyla değil nasıl olduğuyla ilgili konuşmalıyız. Fren ve denge mekanizmaları olmayan bir yapı şimdiki. Parti genel başkanı aynı zamanda yürütmenin de başı. Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasalarının verdiği imkanla milletvekillerini listeleyip halka "bunları seçin" diyenle yürütmenin başı aynı. Seçildikleri zaman denetleyecekleri kişi tarafından seçiliyor milletvekilleri. Böyle saçma bir düzenek olabilir mi? Bunun değiştirilmesi ve hakim denetiminde önseçim mecburiyeti getirmemiz gerekiyor. Yargı üzerinde cumhurbaşkanının atama yetkisinin sınırlandırılması, cumhurbaşkanının kararname çıkartma yetkisinin daraltılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) bütçe hakkı ve denetim imkanın arttırılması, bakanların meclis onayı olmadan tayin edilememesi, bürokrasinin meclis komisyonlarında da hesap vereceği yeni düzeneklerin kurulması gerekiyor. Bunları sağlayabilirsek cumhurbaşkanlığı sistemi ile devam edebiliriz. Çünkü sistemin ittifakları mecbur hale getiren ve dolayısıyla partiler arasında çatışmacı ve bölünmüş tabloyu azaltan bir özelliği var. Bu çok değerli. İkiye ayrılıyormuşuz tablosu ürkütücü ama bunun nedeni izah ettiğim fren-denge mekanizmalarının olmaması. Eski sistemde ikiye değil daha fazla sayıda ayrışan bir Türkiye oluyordu. Mevcut düzeneğin demokratikleştirilmesini daha doğru buluyorum.  

 

Aktaş2.jpeg
Ali Aktaş / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Adaylık niyetinizi açıkladıktan sonra nasıl tepkiler aldınız? Aileniz nasıl karşıladı?

Annem tabi her zamanki gibi. Sınıf başkanlığına aday olsam "aman oğlum başına dert açma" modunda. Eşim ve çocuklarım ile iş arkadaşlarımdan destek aldım. Bu süreci farklı illerdeki arkadaşlarımla istişare ederek olgunlaştırmıştım. Gerekçelerimi ve yapmak istediklerimi anlatınca hemen hepsinin destek verdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Sosyal medya üzerinden, Whatsapp ya da telefon aracılığıyla çok sayıda destek mesajı aldım. 

Türkiye'nin meselelerinin çözümüne katkıda bulunmak için tek yol siyaset mi? Sanki açıklamanızda öyle bir ton vardı? Başka yollar mümkün değil mi? Sivil toplum gibi?

Bu çocukluğumuzda beri tartışıldığına şahitlik ettiğimiz "Siyaset ile mi insan yetiştirme ile mi?" sorusunu hatırlattı bana. Elbette sivil toplum faaliyetleri çok çok önemli. Lakin Türkiye'nin en temel sorunu siyasettir. İktidarların kurallı bir devlet inşa edemediği, yandaş dayanışmasının hakim olduğu dönemlerde dünün dindarlarının nasıl bir çürüme ile bu topraklardaki İslam algısına büyük zarar verdiklerini hep beraber görmedik mi? İslami sivil toplumun nerdeyse tümü iktidarın yancısı olmuş ve kamu malları üzerinden sivil toplumculuğu yürütmeye çalışıyorken sorunun kaynağının bozuk siyaset düzeneği olduğu tespitini yapmamak mümkün değil. Önce burayı düzeltmemiz lazım. Ben böyle düşünüyorum.

Finansmanı nasıl sağlayacak?

Siyaset, seçim ve propaganda pahalı bir iş. Bunun finansmanını nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz. Avukatlık bu kadar kazandırıyor mu?

Doğrusunu söylemeliyim; paramız yok. 4 evladım var, ev kira, ofis kira ama dostlarım var. Onlarla beraber masrafları karşılamaya çalışacağız. Bir de gönüllükle. Videolar, web sitesi ve sair teknik konuları gönüllü genç arkadaşlar yapıyor. Birlikte omuzlayabileceğimize inandığımız bir süreç bu. Kabul etmeliyim ki orta halli bir büyükşehirde bile büyük partilerin her birinin 50 milyon TL harcadığının söylendiği seçimi daha yeni atlattık. Böylesi büyük bir mali güce ulaşmamız mümkün değil. Bu açığı sosyal medya, zoom, meet gibi imkanlarla aşacağız. Ben yörüğüm; meşhur sözümüzdür "göç yolda düzülür". Daha geçenlerde Alevi bir avukat arkadaşım -ki sürekli fikri destek verir- 100 bin imzayı bulmak için bin dolar vereceğini yazmış bana. Bu dostumuz gibi çok sayıda arkadaşımız var. Yetersiz de olsa belli sayıda bir bütçe oluşturacağımı biliyorum.  Sahi dolar da artıyor değil mi?

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU