HDP ile birlikte AYM'de kapatma davası açılan Kürt parti sayısı 5'e çıktı... Kürtler için "Düz ovada siyaset" hayal mı oluyor?

Türkiye'de siyaset yapan birçok Kürt partisi kapatılırken, HDP hariç 4 partinin davası AYM'de devam ediyor. Kürt siyasetine yönelik bu tutum legal siyaset engellenmek mi isteniyor sorularına yol açtı

Kürtler için “Düz ovada siyaset” hayal mı oluyor? / Fotoğraf: Twitter

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Halkların Demokratik Partisi'ne (HDP) kapatma davası açmasının yankıları sürüyor. 

Savcılığın HDP'nin kapatılması için girişimde bulunması farklı yönleriyle tartışılıyor.  

Özellikle 687 kişinin siyasi yasaklı hale getirilmesinin talep edilmesi, "Kürtlerin legal siyaset yapılması istenmiyor mu?" sorusunu akla getirdi. 

Oysa çok gerilere gitmeye gerek yok. Milliyetçi kimliğiyle tanınan Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, "Düz ovada siyaset" yapması gerektiğini ifade etmişti.

Üstelik Ağar, bu çağrısını dağda elinde silah olanlara yapmıştı. Gelinen noktada bırakın dağdakinin siyaset yapması, silahın çözüm olmayacağını savunanlara bile siyaset yasaklanmak isteniyor. 

Çözüm sürecinde ise bilindiğini gibi bambaşka bir sayfa açılmıştı. Ancak gelinen noktada 55 vekili olan parti kapatılmak istendiği gibi aynı 687 kişinin de siyasi yasaklı konuma düşürülmesi talep edilmiş durumda.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


"Terör örgütünü kınamıyor" eleştirilerine muhatap olan HDP dışındaki bazı partiler de kapatma ile karşı karşıya. 

Bunlar, HDP dışında parti kurup siyaset yapmak istedikleri halde engelleniyorlar. 

Kurulmak istenen partiler aylardır bakanlığın önünde bekliyor

Kürt Demokrat Partisi (KDP) ile İnsan ve Özgürlük Partisi (İÖP) bunun en bariz örneği. 

Her iki parti, kuruluş dilekçesini vermek için aylardır İçişleri Bakanlığı'nın önünde bekliyor. 

Partilerin dilekçeleri "Burada yetkili kimse yok" veya "Yetkili izinde" gibi bahanelerle alınmıyor.

Bunun dışında kuruluşlarını tamamlayarak çalışmalarına devam eden Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK), Kürdistan Komünist Partisi (KKP), Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (PDK-T) ve Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) hakkında da kapatılma davası açılmış durumda.

Şubat 2019'da Kürt partileri hakkında açılan kapatılma davası Anayasa Mahkemesi'nde (AYM) devam ediyor.

Bu 4 partiden biri olan PAK, kuruluşunu ilan ettiği Aralık 2014'den yaklaşık üç ay sonra başsavcılık tarafından uyarıldı. 

Uyarı gerekçesi ise PAK'ın tüzük ve programında Kürtçe'nin eğitim dili olması gibi konulara yer vermesi gösterildi.

PAK 2015'te savcılığın ilgili bölümlerin değiştirilmesi uyarısına karşı yaptığı itiraza bunun hukuki olduğunu savundu.

Başsavcılık 2019'da tüzük ve programlarında anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'nun bazı maddelerine aykırı ifadeler yer aldığı gerekçesiyle PAK, KKP, PDK-T ve PSK'nin kapatılması için AYM'ye başvurdu.

"Kapatılma ve engellemelerle şiddete teşvik edilmek mi isteniyor?"

Dava süreciyle ilgili Independent Türkçe'ye konuşan PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik, parti isimlerinde "Kürdistan" olduğu için 4 parti hakkında kapatılma davasının açıldığını söyledi.

 

Mustafa Özçelik
Mustafa Özçelik / Fotoğraf: PAK Basın

 

Kapatılma davasının hukuki olmaktan çok politik olduğunu belirten Özçelik, "2019'da ilk savunmamızı yaptık. Savcı mütalaasını okudu. Tüzük ve programımızda Kürtçe anadilde eğitim ve kendi kaderini tayin hakkı gibi konulara yer verildiği için bölücülük, ayrılıkçılık ve ırkçılık ile suçlandık. Mütalaaya karşı Haziran 2019'da hem siyasi hem de hukuki savunmamızı yaptık. O günden sonra bir gelişme yaşanmadı. 2 yıldır bekliyoruz" diye konuştu.

4 parti gibi HDP hakkında açılan davayla ifade ve örgütlenme özgürlüğünün çiğnendiğini ve bunun çözümsüzlüğü derinleştireceğini kaydeden Özçelik, şu ifadelere yer verdi:

"KDP ve İÖP gibi partilerin ne tür uygulamalara maruz kaldıklarını görüyoruz. Devletin Kürt partilerini fiilen engellenmeye karar verdiği görülüyor. Acaba kapatma ve engelleme girişimleriyle siyasal, sivil, demokratik yol ve araçlar yerine, şiddete dayalı bir yöntem mi teşvik edilmek isteniyor? Bilinsin ki biz bu tuzağa düşmeyeceğiz ve şiddetin her türlüsüne hayır diyeceğiz. Ancak uygulanan keyfi uygulamalara son verilmeli ve hiçbir parti görüşünden dolayıkapatılmamalı."

"Davalar siyaset mühendisliğine imkan tanımayı amaçlıyor" 

Anayasanın 68. maddesinin 3'üncü fıkrasına göre siyasi partilerin önceden izin almadan kurulabileceğini hatırlatan anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı, İçişleri Bakanlığı'nın gerekli koşulları taşıyan partilerin kurulmasına engel olamayacağını söyledi.

 

Serap Yazıcı
Serap Yazıcı / Fotoğraf: Twitter

 

Türkiye'de parti kapatma yaptırımının Almanya, İtalya ve İspanya'da olduğu gibi çoğulcu demokrasiyi koruma amacı taşımadığını belirten Yazıcı, "Türkiye'de kapatılma davaları siyaset mühendisliğine imkan tanıyan bir vesayet aracı olarak karşımıza çıkıyor. Böyle olunca da kapatma davasının böylesine sık açılması şaşırtıcı bir sonuç değil" değerlendirmesinde bulundu.

Kürt sorununun Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olduğunu ve çözüm yerinin Meclis olması gerektiğini kaydeden Yazıcı, devamında şu ifadelere yer verdi:

"Adından da anlaşılacağı üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tüm ülkenin Meclis'i. Şu halde Meclis, vatandaşlar arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin her tür iktisadi, siyasi, sosyal ve hukuki sorunu çözmesi gereken en önemli kurum. Öte yandan Kürt sorununun çözümü, sadece etnik bakımdan Kürt olan vatandaşlarımızın derdi ve tasası olamaz. Bizler Türkiye'yi bir büyük aile olarak kabul edip tüm sorunlarımızı sağduyu ile anayasanın sınırları içinde çözmek zorundayız."

"Bir siyasi parti üç sebepten dolayı kapatılabilir"

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mustafa Kamalak da kanunen kişilerin gerçek ve tüzel olmak üzere ikiye ayrıldığını, insanların gerçek ve hukukun kendisine şahsiyet verdiği gerçek kişi dışındaki varlıkların da tüzel kişi olduğunu hatırlattı.

 

Kamalak -AA
Mustafa Kamalak / Fotoğraf: AA

 

Anayasaya göre tüzel kişiliğe sahip siyasi partinin üç sebepten dolayı kapatılabileceğini söyleyen Kamalak, "Birincisi tüzüğün 68. Maddesinin 4'üncü fıkrasına aykırı olması, ikincisi programın yine aynı maddeye aykırı olması ve üçüncüsü de partinin aynı fıkrada belirtilen fiillerin işlendiği bir merkez (odak) haline gelmesi halidir" dedi.

HDP'nin tüzük ve programının anayasaya aykırı olduğunun ileri sürülemeyeceğini belirten Kamalak, "Çünkü yeni kurulmuş bir parti değildir. Eğer aykırı bir durum olmuş olsaydı çoktan dava açılmış olması gerekirdi. Geriye kalıyor üçüncü hal. Anayasanın 15. Maddesinin son cümlesine göre haklarında kesinleşmiş yargı kararı bulunmadıkça hiç kimse suçlu sayılamaz. HDP bünyesinde yargı kararıyla suçluluğu sübut bulmuş insanlar var mı? sanmıyorum. Bir kişinin suç işlemiş olması bir partiyi odak hale getirmez" ifadelerini kullandı.

Siyasi partilerin tüzel kişi olarak suç işleme kabiliyetlerinin olmadığına kaydeden Kamalak, ancak gerçek kişilerin suç işleyebileceğini belirterek, şunları söyledi:

"Bir siyasi parti mahkeme kararıyla suçluluğu sabit olan kişilerin toplandığı bir liman haline geldiyse o zaman odaklıktan söz edilebilir. Bir kişinin işlediği suçtan dolayı parti kapatılmamalı. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı da yakın zamana kadar ‘suç işleyen kişiler cezalandırılmalı' diyerek partilerin kapatılmasına karşı olduğunu belirtmişti. Bende aynı kanaatteyim. Suç işleyenler cezalandırılmalı, partiler değil."

"Siyasi parti kapatma davaları bir etki doğurur olmaktan çıkmış durumda"

Anayasa hukukçusu Doç. Dr. Tolga Şirin ise davanın esasına ilişkin değerlendirme için erken olduğunu söyledi.

 

Tolga Şirin
Tolga Şirin / Fotoğraf: Twitter

 

İddianamenin sunulmuş olmasının dava açıldığı anlamına gelmediğini aktaran Şirin, "Öncelikle AYM Başkanı'nın bu iş için atayacağı raportörün ilk inceleme raporu hazırlaması gerekir. Rapordan sonra iddianamenin kabulü yönünde karar alınırsa o zaman dava açılmış olur" dedi.

Siyaset yasağı konusuna da açıklık getiren Şirin, "Bir siyasi partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyete sebep olan üyeleri, AYM'nin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmi Gazete'de gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi ve yöneticisi olamaz. Bu durum, o kişilerin siyaset yapamayacakları anlamına gelmez; bağımsız milletvekili olarak faaliyetlerine devam edebilirler" şeklinde konuştu.

AYM'nin 2010 yılında iptal ettiği Siyasi Partiler Kanunu'nun 108 maddesini hatırlatan Şirin, HDP'nin kendini feshetmesi durumunda kapatılma kararının boşa düşeceğini belirterek, şunları kaydetti:

"Karar uyarınca bir siyasi parti eğer kendini feshedip kapanma kararı alırsa o dava artık görülmeye devam etmez. Yani HDP'nin kapanma kararı alıp üyelerin başka bir partiye geçmesi durumunda AYM, hazine yardımından yoksun bırakma veya kapatma gibi kararlar veremez. Parti üyelerine de az önce değindiğim beş yıllık yasak yaptırımları bile uygulanamaz. Türkiye'de fiilen siyasi parti kapatma davaları bir etki doğurur olmaktan çıkmış durumdadır. Bu dava, hukuksal sonuç doğurma olasılığı düşük olan fakat siyasal bir mesaj niteliği taşıyan bir davadır. Ben HDP'nin kapatılma davasının sonuçlandırılamayacağını düşünüyorum."

Davanın esastan incelenmesi durumunda yaptırım kararı için AYM'nin 15 üyesinden 10'unun bu yönde oy kullanması gerektiğine dikkat çeken Şirin, 5-6 üyenin yargısal tutumları uyarınca bu yönde oy kullanma olasılığının kesin olmadığını düşündüğünü sözlerine ekledi.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU