Kovid-19 pandemisi en çok kadınları mı mağdur etti?

COVID-19 salgınının başlangıcıyla birlikte günlük hayattaki değişimler kadınları daha çok etkiliyor. Kadınlar Covid-19 pandemi sürecinde neden mağdur oluyor? Kadınların hakları nasıl savunulmalı?

COVID-19 salgınının başlangıcıyla birlikte günlük hayattaki değişimler kadınları daha çok etkiliyor. Kadınlar Covid-19 pandemi sürecinde neden mağdur oluyor? Kadınların hakları nasıl savunulmalı?

TÜSİAD, TÜRKONFED ve Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) Türkiye iş birliğinde, toplam 339 şirketin katıldığı "Covid-19 Salgınının Kadın Çalışanlar Açısından Etkileri[1]" araştırmasının sonuçlarına göre; kadınların yüzde 99’unun artan ev işleri ve bakım sorumluluğu, yüzde 97’sinin uzaktan ya da evden çalışma ile artan iş yükü, yüzde 95’inin ise endişe, psikolojik stres ve tükenmişlikten bahsettiği kaydediliyor. Araştırmada, kadın ve erkek çalışanların yaşadığı sorunlarda en büyük farkın ev-iş dengesi ve artan ev içi şiddet bağlantılı olduğu görülüyor.

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) Türkiye ofisinin liderliğinde gerçekleştirilen "Türkiye’de COVID-19 Etkilerinin Toplumsal Cinsiyet Açısından Değerlendirilmesi[2]" araştırma sonuçlarına göre,  COVID-19 salgınının başlamasıyla birlikte ücretli çalışan kadınların üçte biri, erkeklerin ise dörtte biri işlerinden izin aldığını bildiriyor.  Ayrıca araştırma, COVID-19 salgınının olumsuz duygusal ve psikolojik etkileri olduğunu da gösteriyor. Kadınların yüzde 54’ü ve erkeklerin yüzde 49’u salgının başlamasıyla birlikte stres ve endişe gibi sorunlar yaşadıklarını dile getiriyor.

Covid-19 döneminde sosyal mesafe nedeniyle kadınların yaşadığı zorlukları araştıran Northeastern Üniversitesi'nden Asst. Prof. Bilge Erten, Amerika’da günlük ortalama 31 şehirdeki polis birimlerini kadınların aile içi şiddet nedeniyle arayarak yardım istediğini söylüyor.  Karışık demografik yapıya sahip gruplar içerisinde karşılaştırma yaptıklarında ABD vatandaşı olmayanlarda daha çok olduğunu belirten Erten, yaptıkları çalışmanın aile içi şiddetle mücadelede sosyal güvenlik ağı programlarına erişimin iyileştirilmesinin önemine dikkat çekiyor.  Ertan, bazı istatistiklere[3] göre, günlük ortalama 20 bin kadının aile içi şiddet yardım hatlarını aradığını kaydediyor. 

Bilge Erten.jpg
Prof. Bilge Erten

 

"Pandemi döneminde kadınların iş gücüne katılımı azaldı"

Pandemi sürecinde iş hayatında kadınların etkilenmesini ve kadınların güçlenmesi çalışmasını yürüten Northeastern Üniversitesi'nden Asst. Prof. Bilge Erten, "Covid-19 pandemisinin yarattığı ekonomik kriz kadınları erkeklere göre daha olumsuz etkiledi. Bunun temel nedeni kadınların daha fazla temasın yoğun olduğu hizmet sektörlerinde, örneğin, eğitim, sağlık, restoran ve turizm gibi alanlarda çalışmaları ve bu sektörlerde daha çok yarım zamanlı ve informal işleri yapmaları. Pandemi sırasında bu sektöre olan talepte gerileme olduğu için kadınlar işlerini daha çok kaybettiler; buna ek olarak yarım zamanlı ve informal işlerde çalışanları işten çıkarmak daha kolay olduğu için bu grup işlerini daha çok kaybetti.  Kadınların iş gücüne katılımı azaldı. Bunun nedeni de okul ve kreş gibi çocukların bakımını sağlayan kurumların ya tamamen ya da kısmen kapalı olması. Çocukların bakımı kadınların üstüne daha çok düştüğü için kadınlar iş gücüne katılmayı azalttılar. Bu nedenlerden ötürü kadınların erkeklere göre olan geliri düştü ve bu da kadınların ev içindeki erkeklere göre pazarlık gücünü azalttı" diyor.

"Pandemi başından beri aile içi şiddette artış görüldü"

Erkeklerin evdeki söz hakkı ve karar verme gücünün arttığına dikkat çeken Erten, "Hane halkı seviyesinde gelirin genel olarak düşmesi ayrıca finansal geçim zorluğunu ve stresi artırdı. Bunun genel ruhsal sağlık üzerine olumsuz etkileri oldu. Tüm bu iş gücü piyasasındaki olumsuz gelişmeler ve bunun ruh sağlığına olan kötü etkileri nedeniyle pandemi başından beri aile içi şiddette artış görüldü. Bu artış özellikle pandeminin ilk aylarında yoğun olarak görüldü ve daha sonradan bazı ülkelerdeki devlet transferleri ile finansal zorlukların azalması sonucu ve kısmen de iş piyasalarının biraz daha toparlanması sonucu Mart ve Nisan aylarındaki artış Mayıs’tan itibaren eski seviyelerine indi" şeklinde yorumda bulundu.  

"Kurumların ve yasaların değişmesi kadınların haklarını korumada atılabilecek en önemli adım"

Kadınların haklarını korumak için birçok reform yapılabileceğini vurgulayan Erten, "Aile içi şiddeti önlemek amacıyla şiddet uygulayanı daha çok cezalandıran kanunlar olabilir. Ayrıca şiddet gören kadını daha etkili koruyan kanunlar geçirilebilir. İş piyasalarında işten çıkarılanlar için işsizlik ödemeleri yapılabilir ve bunların kapsamı genişletilebilir. Bunun dışında kadınların toplumdaki yerinin ve algısının değişmesi sosyal normların değişmesiyle mümkündür. Bunların bir kısmı okullarda verilen eğitimle etkilenebilse de toplumsal hareketlerin ve genel olarak toplumda olan diğer sosyo-ekonomik değişikliklerin genel olarak etkisine uzun vadede bağlı olacaktır. Yine de kısa vadede kurumların ve yasaların değişmesi kadınların haklarını korumada atılabilecek en önemli adımlardandır" şeklinde öneride bulunuyor.

"Biz kadın hekimler bazı hastalarımız ve bazı çalışma arkadaşlarımız tarafından şiddete maruz kalabiliyoruz"

24 bin kadın doktorun üyesi olduğu Kadın Hekimler Eğitime Destek Vakfı (KAHEV) Başkanı Dr. Demet Başer, "Biz kadın hekimler özellikle kadın olduğumuz için bazı hastalarımız ve bazı çalışma arkadaşlarımız tarafından daha kolay sert davranılıyor ve şiddete maruz kalabiliyoruz. Özellikle erkeğe özgüymüş gibi görünen cerrahi branşlarda erkek meslektaşlarımız tarafından "bu bölüm kadın için zor" gibi imalarla karşılaşabiliyoruz. Bazı meslektaşlarımız hamilelik, doğum ve süt izni zamanlarında nöbet tutamadığı için, çalışma arkadaşları tarafından mobbing görebiliyor. Özellikle kadınlar aile hayatında aktif olmak zorunda olduğu için erkek meslektaşlarına göre kariyer yaparken bir tık daha dezavantajlı oluyor. Aynı yere gelmek için çok daha fazlasını yapmak zorunda kalabiliyor. Aynı zamanda özel hayatında da eksik kalmamak adına kendini zorlayıp yorulabiliyor. Özellikle yurt dışı kariyer şanslarını, annelik nedeniyle erkek meslektaşlarına vermek durumunda kalabiliyor. Mesela, eşi de çalışan kadın doktorlar, "İhtiyacın yok neden çalışıyorsun?" gibi basit bir sözle bile psikolojik baskı yaşayabiliyor" şeklinde anlatıyor.

KAHEV başkanı Dr. Demet Başer (1).jpeg
KAHEV başkanı Dr. Demet Başer

 

"Çocukluktan itibaren toplumun kadına ve erkeğe biçtiği kalıpların değişmesi gerekiyor"

"Çözüm olarak düşündüğümüz, toplumun kadını gördüğü yerin kökten değişmesi" diyen Başer, "Kadının annelik ve ev içindeki görevlerinin eşi ile eşit dağılımı ile iş hayatında en az erkek meslektaşları kadar aktif olabilmesi adına toplumun eğitilmesi önemli. Bunun için sürekli farkındalık çalışmaları yapılması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle çocukluktan itibaren toplumun kadına ve erkeğe biçtiği kalıpların değişmesi için bu konuda eğitimler yapılması gerekir" şeklinde öneride bulunuyor.

 

"İş başvurusunda genç kadının evlenme ve çocuk doğurma programı hakkında bilgi istenebiliyor"

"Üniversiteden mezun olduktan sonra genç kadın meslektaşlarımız istisnalar olmakla birlikte, genel olarak özel sektörde iş başvurularında ve işe alımlarda dezavantaj yaşıyorlar" diyen   Mühendis ve Mimar Kadınlar Derneği (MÜKAD) Başkanı Esma Sarıaslan Divrikli, "Belki de çok iyi niyetle hazırlanan bazı yasalar nitelikli, teknik eğitim donanımlı kadının iş yaşamına başlarken avantajına değil, aksine dezavantajına bir durum oluşturuyor. Örneğin kadının lehineymiş gibi görünen uzun doğum izinleri, evlendikten sonra bir yıl içerisinde tazminat hakkını da alarak işten ayrılabilme hakkı gibi kadına tanınan sözde avantajlar kadını özel sektörde işe alımlarda dezavantajlı hale getiriyor. Aynı pozisyona bir erkek ve bir kadın mezun başvuruda bulunduğunda erkek meslektaşının işe kabul şansı daha yüksek oluyor. İş başvurusu esnasında genç kadının evlenme ve çocuk doğurma programı hakkında bilgi istenebiliyor. Erkeklerden talep edilmeyen bu bilgilerin kadından talep edilmesi de ayrıca incelenmesi gereken bir başka başlık. Teknolojinin bu kadar hızlı geliştiği günümüzde mühendislik ve mimarlık gibi teknik bilgi ve donanımımızın sürekli güncellenmesi gereken mesleklerde uzun süreli işten ayrı kalmalar kadını mesleki açıdan da geride bırakmakta, bu da kadının kariyer planlarında aynı şartlarda işe başladığı erkek meslektaşına göre dezavantajlı durumda olmasına neden olmaktadır" şeklinde konuşuyor.

Esma Sarıaslan.jpg
Esma Sarıaslan

 

"Toplumsal önyargılar nedeniyle kız öğrencilerin tercih etmediği bu bölümlerde çok başarılı kadın mühendisler görev yapıyor"

Divrikli, şu önerilerde bulunuyor: "Kadına verilen uzun doğum izinlerinin kaldırılıp Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, kadın ve erkeğe sıralı olmak üzere eşit sürelerde doğum izinleri verilmesi bu sorunları ortadan kaldıracak.  Ayrıca özellikle makina, elektrik, inşaat mühendisliği gibi bazı mühendislik alanlarında kadınların sayı olarak daha az olması kurum ve kuruluşlardaki temsiliyet oranlarının da az olmasına neden oluyor ve kadın meslektaşlara ait sorunlar platformlara çok fazla taşınamıyor. Bu mesleklerin icra edilemsinin cinsiyetle hiç alakası yok. Tamamen toplumsal önyargılar nedeniyle kız öğrencilerin tercih etmediği bu bölümlerde çok başarılı kadın mühendisler görev yapıyor. Fen ve matematik alanında başarılı olan kızların bu mesleklerde çoğalması da olan ve olması muhtemel olan haksızlıkların önüne geçilmesi açısından çok önemli. Kadın mühendis ve mimarlar çalıştıkları her alanda en az erkekler kadar başarı gösteriyor ve mesleklerini büyük bir titizlikle , özveri ile yapıyor. Ancak kadından beklenen yazılı olmayan görevler ve toplumsal baskılar nedeniyle mühendis ve mimar kadınlar da çok yoruluyor. Tüm kadınlarımızın olduğu gibi mühendis ve mimar kadınların da  özel hayatından gelen sorumluluklarını paylaşılmaya ve bagajının azaltılmasına ihtiyacı var. Bu konularda toplumsal farkındalığın oluşturulması için çok fazla çalışma yapılması, konunun özellikle ilgili bakanlıklar nezdinde sürekli gündemde tutularak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması yönünde gerekli çalışmaların yapılarak toplumda kadın ve erkek cinsinin barış ve huzur içerisinde iş birliği yaparak çalışmasının alt yapısının oluşturulması gerekiyor."

"Şiddeti ortadan kaldırmanın en temel yolu, annelerin çocuklarını sevgi ile bilinçli bir şekilde yetiştirmesi"

"Hepimizin idrak etmesi gereken şuur kadının toplumun mimarı olduğu hakikatidir" diyen Tekstil İhracatçıları ve Çalışanları Derneği (TİHCAD) Yönetim Kurulu Üyesi Kadın Komitesi Başkanı Birsen Şehirli Tor, "Yüzyıllar boyu süregelen düzende, bedensel güce karşılık kadının sessiz kalması, gördüklerini çocuklarına aynen uygulayarak zinciri devam ettirmesi üzerinde durulması gereken en önemli nokta olduğunu düşünüyorum.  Şiddeti ortadan kaldırmanın en temel yolu, annelerin çocuklarını sevgi ile bilinçli bir şekilde yetiştirmesi sonucu inşa edilebilir. Aslında yapılması gereken, kadınların haklarını elde etmek için çabalamak, savunmak değil, ülkemiz için konuya "sahip çıkmak" olmalı. Bu nedenle bugüne kadar toplumun her katmanında erkeği ile birlikte çalışan kadının haklarını değil, insan olarak haklarımızı savunmamız ve bilinçlenmesi gereken kesimi de bu konuda eğitmemiz gerekiyor.  Günümüzde televizyon başta olmak üzere yapılan tüm yayınlarda, bu bilinçlendirme hareketine sahip çıkılarak, kadın-erkek ayrımı olmadan, engin kültürümüzü devam ettirebilecek sağlıklı insanları ülkemize kazandırabilmek, hepimizin temel amacı olmalı" diyor.

Birsen Şehirli Tor.jpg
Birsen Şehirli Tor

 

[1] https://eca.unwomen.org/en/digital-library/publications/2020/12/covid-19-impacts-on-women-in-the-workplace-corporate-responses-good-practices-and-way-forward

[2] https://www2.unwomen.org/-/media/field%20office%20eca/attachments/publications/2020/07/rga_executive_summary_turkish.pdf?la=en&vs=4720

[3] Statistics (ncadv.org)

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU