İşsizliğin azalmadığı, refahın artmadığı durumda büyüme nasıl gerçekleşti?

2001 krizinde yüzde 5,75 daralan Türkiye'nin işsizlik oranı yüzde 8,38'di. İşsizliğin yüzde 12,9'a çıktığı 2020 Türkiye'sinde hayat pahalılığı yüzde 15'e dayanmış durumda. Pandemi yılındaki büyümesi ise yüzde 1,8

Fotoğraf: Unsplash.com/@hicetinkaya

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre Türkiye ekonomisi, pandemi yılı 2020'de yüzde 1,8 büyüdü. 

TÜİK, gayrisafi yurtiçi hasıladaki (GSYH) değişimi üç yöntemle hesaplıyor: 

- Üretim yöntemi
- Harcama yöntemi
- Gelir yöntemi 

Bir ekonomideki üretici birimlerin belli bir dönemde, ekonomik faaliyetleri sonucu yaratmış oldukları tüm mal ve hizmetlerin değerleri toplamından, bu mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılan girdiler toplamı çıkartıldığında üretim yöntemiyle hesaplanan GSYH’a ulaşılıyor. 

Üretim yöntemiyle gayrisafi yurtiçi hasıla hesabında sanayi, büyümenin lokomotifi oldu. 

Yüzde 5,9’luk son çeyrek büyümesinin yaklaşık 2 puanı son üç ayda yüzde 10,3 büyüyen sanayiden geldi. 

İmalat sanayindeki büyüme de yüzde 10,5 olarak belirlendi. 

İmalat sanayindeki büyümenin en önemli nedeni, insanların evde kalmaya devam ettikçe mobilyadan elektronik eşyaya olan siparişlerinin de artmaya devam etmesi. 

2020’nin son çeyreğinde yüzde 4 büyüyen tarım sektörünün ekonomik büyümeye katkısı 0,21 puanda kaldı. 

İnşaat sektöründe ise yüzde 12,5 daralma kaydedildi. Yıllık kayıp ise yüzde 3,54. 

Pandeminin en sert vurduğu hizmetler sektörü, üçüncü çeyrekte bir miktar rahatlasa da kasım ayında gelen kapanmalarla yeniden sıkıntıya girdi. Buna rağmen son çeyrekteki büyüme yüzde 4,6, tüm yıldaki daralma ise yüzde 4,34 oldu. 

Üçüncü çeyrekteki kredi genişlemesi, sıkı para politikaları ile geçen bir yılı yüzde 22,4 büyüme ile kapatan finans sektörünün finans sektörünün son çeyrekteki yükselişi de yüzde 9,2. 

Pandemide artan tüketim...

Gayrisafi yurtiçi hasıla, harcama yöntemiyle de hesaplanıyor. 

Ana bileşenlerimi hane halklarının nihai tüketimi, devletin nihai tüketimi, sabit sermaye yatırımları ve net mal ve hizmet ihracatının oluşturduğu bu yöntemde de: 

2019’da 2,4 trilyon lira civarında olan yerleşik hanehalklarının tüketimi 2 trilyon 845 milyar 859 milyon 138 bin lira oldu. Hanehalkı nihai tüketim harcamalarının GSYH’taki payı yüzde 56,4 oldu. 

Geçen yıl 670 milyar 808 milyon lira olan devletin nihai tüketim harcamaları ise 769 milyar 460 milyon liraya çıktı. 

14 yılın en düşük kişi başına düşen milli geliri

GSYH’ın gelir yöntemiyle hesaplaması ise ekonomideki üretici birimlerin elde ettiği maaş, ücret gelirleri, işletme karı ve devletin elde ettiği çeşitli vergi gelirlerinden oluşuyor. 

Buna göre kişi başına düşen milli gelir, 2020’de 60 bin 537 lira, ABD doları cinsinden 8 bin 599 dolar oldu. Ki bu değer, 14 yılın en düşük seviyesi.
 

Yıllara Göre Kişi Başına Düşen GSYH
  TL cinsinden Dolar cinsinden
2006 11 484 7 971
2007 12 653 9 735
2008 14 113 11 018
2009 13 970  9 044
2010 15 964 10 629
2011 18 928  11 289
2012 21 037 11 675
2013 23 946 12 582
2014 26 624 12 178
2015 30 056 11 085
2016 33 131 10 964
2017 39 019 10 696
2018 46 167 9 792
2019 52 316 9 213
2020 60 537 8 599


2013'ten bu yana kişi başına düşen milli gelir Türk Lirası cinsinden yüzde 152 artsa da dolar cinsinden yüzde 31 geriledi. Bu süreçte Türk Lirası'nın dolar karşısındaki değer kaybı ise yüzde 307. 

Milli gelirdeki düşüşü BloombergHT’ye değerlendiren Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, döviz kurundaki artışla beraber milli gelirin dolar bazında da gerilediğini söyleyerek şöyle devam etti: 
 

Bu durum orta vadede alım gücünü ve iç talebi düşürür. Ülkenin yatırım çekmesi konusunda belli handikaplar yaratır. 

10 bin dolardan gerilemeye başlayan kişi başına milli gelirdeki resim, önemli bir yapısal değişim ihtiyacını gösteriyor. 

Krediyle büyüme çalışıp kısa süreli bir artı elde ederken cari açık kur artışına, bu da enflasyona yol açıyor. Ardından gelen faiz artırımıyla sürdürülemeyen büyümeye doğru gidiyoruz. 

Türkiye’nin büyümeyle ilgili ciddi bir değişime gitmesi gerekiyor. Öncelik enflasyonla ve cari açıkla mücadele olmalı. 

Hızlı büyüme hedefiyle değil, önceliği cari açık ve enflasyonla mücadeleye veren, bu sürede makul ve yavaş büyüyen, daha sonra sürdürülebilir hızlı büyümeye geçmeye çalışan bir ülke olmalıyız. 


İşsiz sayısı en az 4 milyon

Ekonomi literatüründe büyüme, kişi başına düşen milli gelirdeki sürekli artış olarak tanımlanırken, bu artışın kaynağı olarak üç faktör sıralanıyor: İşgücü, sermaye ve teknoloji. 

Bir ülkedeki çalışan nüfus ile işsiz nüfusun tamamını açıklayan işgücü, bir yandan büyümenin kaynağını oluştururken, diğer yandan büyüme sonuçlarından direkt etkilenen bir yapıya sahip. 

Yani büyüme, genel kabul gören tanımda, “üretim kapasitesinin artması, dolayısıyla yeni istihdam alanlarının yaratılması” sonucunu doğurabiliyor. 
 

istanbul
Fotoğraf: Unsplash.com/@juneandrei​​​​​​


Ancak Türkiye'ye bakıldığında mevcut işsizlik rakamları, daralmanın yaşandığı dönemlerdekiyle benzerlik gösteriyor. 

Son olarak kasım için açıklanan işsizlik oranı yüzde 12,9. İşsiz sayısı ise 4 milyon 5 kişi. Geniş tanımlı işsizlikte bu sayı, 8 milyonu geçiyor. 

İstihdam edilenlerin sayısı 2020 yılı kasım döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 103 bin kişi azalarak 27 milyon 66 bin kişi, istihdam oranı ise 2,7 puanlık azalış ile yüzde 42,9 oldu.

2001 krizinde daralma yüzde 5,75, işsizlik yüzde 8,38'di

Türkiye’nin tarihindeki en büyük daralmayı yaşadığı iki ekonomik kriz tarihi 2001 ve 2009’a bakalım: 

2001 krizi sonrası yüzde 5,75 daralan Türkiye’de işsizlik oranı, Dünya Bankası verilerine göre yüzde 8,38'di. İşsiz sayısı ise 2 milyon civarındaydı. Yüzde 42,9’luk istihdam oranı, istihdam edilen 19 milyon 742 bin kişiye denk geliyordu. 

Küresel krizin yaşandığı 2008 sonrası ise Türkiye, 2009’da yüzde 4,82 küçüldü. 

Bu dönemde 3 milyonu geçen işsizliğin oranı, yine Dünya Bankası verilerine göre yüzde 12,55'ti. 

İstihdam edilenlerin sayısı 21 milyon 277 olduğu bu yılda istihdam oranı ise yüzde 41,2 seviyesinde açıklanmıştı. 

Makroekonomik performans, büyümenin altında

Merkez Bankası'nda 1999-2003 yılları arasında Araştırma Departmanı Direktörlüğü, 2017'ye kadar ise danışmanlık yapan Zafer Yükseler, 1 Mart tarihinde yayımladığı, son çeyrek değerlendirmesinde Makroekonomik Performans Endeksi’ni (MPE), büyüme verisiyle kıyasladı. 

MPE, büyüme, enflasyon, istihdam, cari işlemler dengesi ve bütçe dengesi göstergelerinin ağırlıklı ortalaması alınarak hesaplanıyor. 

Büyümenin yüzde 30, enflasyonun yüzde 20, işsizliğin yüzde 20, cari işlemler ve bütçe dengelerinin yüzde 15’er ağırlığa sahip olduğu MPE’de, büyüme pozitif işleme tabi tutulurken, diğerleri negatif alınarak hesaplanıyor. 
 

halil-ibrahim-cetinkaya-iErO34xWx5Y-unsplash (1) (1).jpg
Fotoğraf: Unsplash.com/@hicetinkaya​​​​​​


Kısa çalışma ve ücretsiz izin uygulamasının, salgındaki işsizlik oranını ve istihdamı önemli ölçüde sınırladığını hatırlatan Yükseler, Ekim-Aralık 2019’da yüzde 13,3 olan işsizlik oranının 2020’nin aynı döneminde yüzde 12,9’a gerilediğini belirtti. 

İşsizlik gerilerken istihdamın da yüzde 3,9 düştüğünü söyleyen Yükseler, “Salgının etkisiyle fiilen iş başında çalışan sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8,1 oranında azalmış, geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 31,1’e yükselmiştir” dedi. 

2020’nin son çeyreğinde enflasyonun yüzde 13,5’e çıktığını ifade eden Zafer Yükseler, cari dengenin ise GSYH’ın yüzde 3,55’i oranında açık verdiğini söyledi. Bu oran, 2019 son çeyrekte yüzde 0,02’ydi. 

2020’nin son üç ayında ihracattaki artış yüzde 6,6, ithalattaki artış ise altın ithalatı nedeniyle yüzde 12 oldu. 

Bütçe açığının GSYH’a oranı ise yüzde 3,1’den yüzde 2,1’e geriledi. 

Bu veriler ışığında 95,6 seviyesinde hesaplanan MPE, 203 seviyesindeki büyüme endeksinin çok altında. 

"'Aşı geldi her şey bitti' diye bir şey yok; Etkiler 1-2 yıl devam edecek"

Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu da Yükseler gibi makro göstergelerle olan korelasyonun kaybolduğunu söylüyor. 

Aslanoğlu, Bloomberg HT canlı yayınında yaptığı açıklamada büyüme yüzde 7-8 seviyesinde gerçekleşmişcesine bir ısınmanın oluştuğunu ve bu durumun cari açık ve enflasyon gibi yan etkilerinin ortaya çıktığını söyledi. 

Haziran ayında başlatılan ve tüketimi tetikleyen kredi büyümesinin etkilerinin hâlâ devam ettiğini söyleyen Aslanoğlu, “Bu etkiler 1-2 içinde daha da azalmış olacak. Bir baz etkisi ortaya çıkacak. İşsizlik, ücretsiz izinde olanlar, kısa çalışma ödeneğinde olanlar, birçok sektör maalesef bu istihdamı yaratamayacak. Kalıcı olarak işten çıkarmalar da göreceğiz” dedi. 

Normal koşullarda “Yüzde 4-5 büyürsek, işsizlikte düşüş görebiliriz” denildiğini söyleyen Aslanoğlu, “Şimdi onu unuttuğumuz bir dönemdeyiz. Önümüzdeki 1-2 yıl bu dinamiklerden çok uzakta olacağız. Simetrik olmayan bir yapıyla gidiyoruz. K şeklinde sektörlerin çok ayrıştığı bir yapıdayız” ifadelerini kullandı:
 

İmalat sanayi iyi siparişlere yetişemiyor. Ancak turizm ve esnaf ciddi sıkıntı yaşıyor. 

Aşıların etkisiyle ‘dünya toparlıyor, bu iş bitti’ gözüyle bakmamız lazım. Özellikle birçok KOBİ’nin ayakta kalmasında zorlu bir dönem 1-2 yıl bizi bekliyor. Daha mikro bazda, sektör bazında politika oluşturmakta fayda var. 


"Kimse maça bakmaz, üç sene üst üste yüzde 3 altı büyüdü'ye bakar"

Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Emre Alkin ise YouTube kanalında yaptığı açıklamada kredi genişlemesiyle gelen büyümeyi şu şekilde açıkladı: 
 

İlk kredi hamlesi tam hedefini bulmamıştı. Fakat ondan sonra kamu bankaları nokta atışı krediler vermeye başladı. Doğrudan sanayi, ticarete ve hizmetlere destek vermeye çalıştılar. 

Büyüme rakamı olumlu geldi ama üç sene üst üste yüzde 3’ün altında büyüdü. Türkiye için yüzde 3’ün altındaki büyüme, durma anlamına geliyor. 

Yüzde 3 ile yüzde 5 arası “idare eder” demek. Yüzde 5 civarı iyi anlamda bir büyüme, yüzde 7’ye doğru giden bir büyüme ise ısınma anlamına geliyor. Biz ısınmayı sevmiyoruz pek. Yüzde 5 üzerindeki büyümelerde ahlakımız bozuluyor. Zenginleşme, köşeyi dönme hevesleri ortaya çıkıyor. Yüzde 5, Türkiye için sağlık bir büyüme. 

Kimse maçı hatırlamaz, maçın skorunu hatırlar. Geriye dönüp bakıldığında kimse Türkiye için “pandemide bile yüzde 1,8 büyüdü” demeyecek, üç sene üst üste yüzde 3’ten daha düşük büyümüş diyecek. 


Türkiye’de ithalatın yüzde 85’inden fazlasının hammadde, yatırım malı ve ara malı olduğunu hatırlatan Alkin, “Türkiye büyürken bu nedenle cari açık veriyor. Keşke Türkiye üretebileceği ara mallarının önemli bir kısmını üretebilse, keşke sanayiciyi küstürmese. Yine de sanayici direniyor. Makine, tesisat yatırımları yüzde 38,7 artmış. Bu ciddi bir performans” dedi ve ekledi: 
 

Enflasyonun neden arttığını, faizin enflasyon sebebiyle yükseldiğini ve bütün bunların arkasında ekonomiye olan güvensizlik sebebiyle döviz kurlarındaki artışın olduğunu, gıda fiyatlarında bir çarpıklık olduğunu, bu çarpıklığın nihai mal satıcıları ya da üreticilerinden kaynaklanmadığını anlayıp doğru zamanda doğru müdahaleleri yapmak gerekiyor. 


Yeni Ekonomi Programı’nın hedefleri neydi?

Yeni Ekonomi Programı (YEP), her yıl eylül ayında açıklanan, Türkiye’nin yıl sonunda ve gelecek üç yılda enflasyonunun, büyümesinin, işsizliğinin, cari dengesinin ne olacağı hakkında tahminleri içeren bir yol haritası. 

Buna göre son üç yılda açıklanan YEP’lerin 2020 için büyüme hedefi şu şekildeydi: 
 

  O yılda gerçekleşen büyüme (%) 2020 için büyüme hedefi (%)
2018 3,8 3,5
2019 0,5 5
2020 1,8 0,3


2020’de yüzde 4,5 büyüyen Türkiye ekonomisi, ikinci çeyrekte yüzde 9,9 daralmıştı. Büyüme, üçüncü çeyrekte yüzde 6,3, dördüncü çeyrekte yüzde 5,9 seviyesinde gerçekleşti. 

Uluslararası kurumların tahmini neydi?

Uluslararası para otoritelerinin Türkiye için büyüme tahminleri, pandeminin seyriyle birlikte değişiklik gösterdi. 

Örneğin haziranda ve ekimde yayımladığı raporunda Türkiye için yüzde 5 daralma öngören Uluslararası Para Fonu (IMF), bu tahmini yüzde 1,2 büyümeye revize etmişti. 

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü, haziran raporunda Türkiye için yüzde 4,8 küçülme tahmininde bulunmuş ancak eylülde “ABD ve Çin'deki toparlanma nedeniyle küresel ekonominin önceki tahminlere kıyasla daha hızlı toparlandığı" gerekçesiyle küresel beklentilerde revizyona gitmişti. Revizyonla Türkiye ekonomisinin 2020'de yüzde 2,9 küçüleceği belirtilmişti. 

Daha sonra bu tahmin önce yüzde 1,3 daha sonra yüzde 0,2 küçülme şeklinde değiştirildi. 

Haziran ayında Türkiye ekonomisinin yüzde 3,8 daralacağını öngören Dünya Bankası'nın ise ocaktaki son raporunda açıklanan tahmin yüzde 0,5 büyüme şeklindeydi. 

New York merkezli uluslararası yatırım bankası JP Morgan, 12 Şubat'ta tahminini yüzde 1,9'a yükselmişti. Önceki tahmin ise yüzde 1,1 büyüme şeklindeydi. 

Uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch de 14 Ocak 2021'de yayımladığı raporunda Türkiye ekonomisi büyümesini yüzde 0,2 seviyesinde açıkladı. Fitch'in ilk tahmini ise yüzde 3,9 daralma şeklindeydi. 

 

 

DAHA FAZLA HABER OKU