Avrupa'nın son zorbası

Belarus kendi kendine yeten ama neredeyse tamamen içine kapalı bir Sovyet ülkesine dönüştü. Rus ayısı Putin durumu, Belarus'taki müttefikiyle yakından takip ediyor. Belarus'un, Rusya'dan askeri destek istemesi de Putin'in dehasının bir eseridir

Fotoğraf: Reuters

Avrupa'da tek adam yönetiminin son temsilcisi Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko ya da Batılıların tabiriyle 'Avrupa'nın son zorbası'nın koltuğu bu günlerde ülkesindeki yoğun gösterilerle beraber halkın yükselen demokratik dönüşüm talepleri nedeniyle sallantıda.

Muhalif rakipleri, diktatör başkanda Franco'nun zorbalığını, Çavuşesku'nun asiliğini, Ali Salih'in açık gözlüğünü, Castro'nun sarsılmazlığını ve Kuzey Kore Başkanı Kim Jong-un'un yalnızlığını görüyor.

Bu tanımlamalar bazı gözlemcilerin görüşüne göre biraz abartılı; çünkü ülkede protestolar, gösteriler ve muhalif faaliyetler ve de şeklen de olsa seçimler var.

Bunların hiç biri çeyrek asırdır Lukaşenko'nun değişiminde bir rolü olmasa da, bu liderin Kaddafi ile veya Kim Jong-un ile ya da Esad ve Çavuşesku'nun kanlı hükümdarlıklarıyla ve diktatörlükleriyle kıyaslanamaz.

Ülkeyle ticari ilişkisi olan Suudi bir iş adamının bana anlattığı izlenimlere göre, ülkede güven ve istikrar var. Sağlıktan eğitime, ulaşımdan güvenliğe sağlam bir alt yapıya sahip.

Temel gıdada ucuzluk olmasına karşın bazı lüks tüketim mallarına civar ülkelerle kıyasla daha zor ulaşılabiliyor. Bu başkanın devrinde Belarus hiçbir zaman Romanya, Bulgaristan ya da Bosna ile kıyaslanamaz.

Lukaşenko, komünist Sovyet selefiliğine inanıyor ve hiçbir gelişim ya da değişime inancı yok. O yüzden Kruşçev döneminde bile geçen özelleştirme ve ferdi mülkiyet programını reddetti.

Gorbaçov'un önünü açtığı ekonomik ıslah ve şeffaflık yasası 'Perestroyka'yı bile kabul etmedi.

Sovyet selefiliğine olan bağlılığının bir yansıması olarak istihbarat servisi KGBC'nin agresif özelliklerine her zaman sahip çıktı ve korudu. Öyle ki ismini bile değiştirmeyi kabul etmedi.

Bu tutucu liderin seneler boyunca seçim dönemlerinde ezici bir çoğunlukla kazandığı seçimler üçüncü dünya ülkelerindeki yüzde 99 gibi zaferler olmasa da daha mantıklı görünebilmesi açısından yüzde 80'lere çekildi.

Evet, baba Lukaşenko 90'ların başlarında, mafyanın devlet organlarına kadar sızdığı dönemde yürüttüğü temizleme operasyonlarıyla büyük sempati topladı; ancak bu başarısı ona çeyrek asır boyunca tek adam sistemiyle ülkeyi yönetme ehliyetini vermez.

Ülke kendi kendine yeten, ama neredeyse tamamen içine kapalı bir Sovyet ülkesine dönüştü.

Rus ayısı Putin ise durumu, Belarus'taki müttefikiyle yakından takip ediyor.

Belarus'un dış tehditler bahanesiyle Rusya'dan askeri destek istemesi de Putin'in dehasının bir eseridir.

Buna göre Belarus her zaman askeri ve ekonomik işbirliği çerçevesinde Rusya'nın etrafında olmalıdır ki bu Lukaşenko'un devrilmesiyle sonuçlansa bile.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU