Dünyanın en önemli sorunlarının başında açlık ve yoksulluk geliyor.
Dünyayı sarsan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ile beraber açlık krizi, daha çok insanı etkisi altında bırakıyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, koronavirüs salgınından önce açlık sınırının altında olanların sayısı ise 135 milyondu.
Koronavirüs pandemisinin ardından ortaya çıkan rakamlara göre, 820 milyon insan açlık sınırında yaşıyor.
FAO'nun araştırmalarına göre, bu rakama 130 milyon insan daha eklenecek ve toplamda 265 milyon kişi açlık sınırının altında kalacak.
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), açlık ve yoksullukla mücadelede uluslararası düzeyde yürütülen çabaların önderliğini yapan bir Birleşmiş Milletler kuruluşu.
FAO’nun amacı herkes için gıda güvenirliliğini sağlamak ve insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için yeterli, yüksek kaliteli gıdaya düzenli olarak erişebilmelerinden emin olmak.
Dünyada 53 ülkede insanların akut açlıkla boğuştuğunu ifade eden FAO Türkiye Temsilci Yardımcısı Dr. Ayşegül Selışık, dışarıdan gıda desteğine ihtiyaç duyan ülke sayısının ise 44 olduğunu söyledi.
Eğer acil tedbirler alınmazsa dramatik sonuçlarla karşı karşıya kalabileceğine dikkat çeken Selışık, “Aslında Birleşmiş Milletler'in altını çizerek belirttiği gibi bu kriz insanlığın İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana karşılaştığı en ciddi küresel sorun” dedi.
Bu sorunu aşabilmek için küresel mücadeleninn önemi vurgulayan Selışık, “Ülkeler tabii ki öncelik olarak ulusal sınırlar içinde bazı önleyici adımlar atıyor. Ancak bu adımların küresel ihtiyaç ve dengeleri gözetmesi gerekiyor” diye konuştu.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye Temsilci Yardımcısı Dr. Ayşegül Selışık, Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
"Krizin bir gıda krizine dönüşmesini önlemek için başından itibaren işi sıkı tuttuk"
- FAO, koronavirüs sürecinde neler yaptı?
Öncelikle şunu belirtmekte fayda görüyorum. Kovid-19 yakın tarihte karşılaşılan herhangi bir krize benzemiyor. Birleşmiş Milletler'in kayıtlarına göre İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en yaygın ve büyük kriz ile karşı karşıyayız.
Bu küresel çapta bir sağlık ve gıda sorunu; dolayısıyla tarımsal üretim ile tedarik zincirlerine etkisi de kaçınılmaz olarak yıkıcı oluyor.
Gıda tedarik zincirine baktığımızda üretimden son tüketiciye ulaşana kadar karmaşık bir silsile olduğunu görüyoruz. Bazı dağıtım kanalları uluslararası nitelikli değilmiş gibi görünseler de, özellikle paketleme ve diğer girdiler açısından dünyadaki tüm ülkeler diğerleriyle ticaret yapmak durumunda.
Bu nedenle, “küreselden yerele geçiş” biraz da söylem düzeyinde kalıyor. Tarımsal faaliyet için gerekli olan girdilerin tedarik edilmesinden üreticilere ve perakende satışa kadar gıda arz zincirlerinin, daha geniş bir ifadeyle gıda sistemlerinin dünya çapında çalışır tutulması, içinde bulunduğumuz kriz ortamında en önemli konulardan birini oluşturmakta.
Krizin başından itibaren FAO olarak bu konudaki ısrarımızı hemen her türlü platformda ve ülkelerle birebir temaslarımızda en üst makamlara taşıdık ve taşımaya da devam ediyoruz.
Bu ısrarlı politika savunuculuğu yaklaşımımız sonucunda, krizin ilk aşamalarında ihracatçı ülkeler tarafından uygulamaya konulan ihracat kısıtlaması kararlarının yumuşatılması ve 2008-2009 ekonomik krizindeki gibi veya Ebola salgını yasaklarının neden olduğu gibi gıda krizine yol açmaması sağlandı.
Geleneksel gıda ithalatçısı ülkelerin gıda tedarikini güvence altına aldığı kontrollü bir ticaretin devamlılığını temin etmek ve sağlık temelli bu krizin bir gıda krizine dönüşmesini önlemek için başından itibaren işi sıkı tuttuk.
AB’nin ‘Yeşil Hat’ ve Türkiye’nin uyguladığı ‘Temassız Ticaret’ uygulamaları
Gıda arz zincirlerinin çalışır tutulmasına yönelik önemli adımlar atıldı. Bunların arasından önemli iki örnek olarak lojistik ve ulaştırmada, Avrupa Birliği’nin ‘Yeşil Hat’ ve Türkiye’nin uyguladığı ‘Temassız Ticaret’ uygulamalarını gösterebiliriz.
Bu uygulamalardan da görüleceği üzere, karmaşık yapısı olan gıda sistemlerini küresel ya da yerel ikilemine sokmadan, sistemin, arz zincirlerinin çalışır halde riskler ve krizlere karşı dayanaklı tutulmasına yönelik tedbirlerin, sadece ticarette değil, sezonluk işçilerin çalışma ve barınma koşullarından evlerde sofradaki israfın önlenmesine kadar, bütüncül tüm yönlerinin gözetilmesine odaklanılmasında fayda bulunuyor.
Hatta, belki de bazı ülkeler için, arz zincirlerindeki riskleri gidermek üzere, tedarik kanallarının çeşitlendirilmesi ve kimi piyasa ve ürün grupları için uluslararası ticaretten daha fazla yararlanmak durumunda kalınması da söz konusu olabilecek.
Bu çerçevede, salgına karşı alınan tedbirlerin süresinin uzamasıyla, sebze ve meyve üretiminden hayvancılığa ve etin arzına kadar tüm tarımsal üretim ve gıda tedarik zincirinde bu alanlarda ciddi sınamalarla karşı karşıyayız.
Hükümetler, alınan tedbirlerden etkilenen ürün gruplarında ilgili üretici ve arz zinciri aşamalarının yeni koşullara uyumu için, krizin seyri doğrultusunda çeşitli önlemler almakta. Benzer şekilde, insanların sosyal alışkanlıklarının da değişmesini öngörüyoruz.
Örneğin karantinalar ve güvenlik riski nedeniyle dışarıda yeme alışkanlığı evde yeme yönünde güçlü bir değişim gösteriyor. Bu da hem gıda arzı ve talebinde hem de gıda tüketiminde kayda değer değişimlere neden olacak.
Ancak, tüm bu değişimler için belirleyici unsur: salgın ve buna yönelik tedbirlerin ne kadar süreceği. Bu aşamada, gıda sistemlerinin açık ve çalışır tutulması hayati önemde.
Tarladan sofraya, arz zincirlerinde önemli girdi kullanımı etkinliği ve diğer kazanımlarla beraber, tüm gıda sisteminde sürdürülebilirliği sağlamanın büyük öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Dünyada 53 ülkede insanlar akut açlıkla boğuşuyor"
- Koronavirüs sonrası dünya kıtlıkla mücadele edecek mi?
Dünyada zaten bir açlık krizi yaşanıyor. 820 milyon insan açlık sınırında yaşıyor. Salgından önce açlık sınırının altında olanların sayısı 135 milyondu. Bizim yaptığımız projeksiyonlara göre, bu rakama 130 milyon insan daha eklenecek ve toplamda 265 milyon kişi açlık sınırının altında kalacak.
Dünyada 53 ülkede insanlar, akut açlıkla boğuşuyor. Dışarıdan gıda desteğine ihtiyaç duyan ülke sayısı ise 44. Eğer acil tedbirler alınmazsa gerçekten dramatik sonuçlarla karşı karşıya kalabiliriz.
Aslında Birleşmiş Milletlerin altını çizerek belirttiği gibi bu kriz insanlığın İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana karşılaştığı en ciddi küresel sorun. Bu sorunu aşabilmek için de küresel mücadele çok önemli.
Ülkeler tabii ki öncelik olarak ulusal sınırlar içinde bazı önleyici adımlar atıyor. Ancak bu adımların küresel ihtiyaç ve dengeleri gözetmesi gerekiyor.
"Salgınla birlikte evde yemek tüketimi daha da arttı"
Kovid-19, üretim ve tüketim alışkanlıklarında ciddi dönüşümlere neden oluyor. İnsanlar artık daha uzun raf ömrü olan gıdalara yöneliyor.
Özellikle restoran, otel vb. hizmet sektörü işletmelerinin kapatılması sonucunda taze meyve, sebze ve diğer bozulabilir ürünlere olan talep azaldı. Bu da fiyatların düşmesine ve satışların yavaşlamasına yol açtı.
Salgınla birlikte evde yemek tüketimi daha da arttı. Evde yemek hem gıda arzı ve talebinde hem de gıda türlerinde radikal değişimlere neden olacak. E- teslimat ve e-ticarette daha büyük bir pazar oluşması bekleniyor.
"Dünyadaki tüm göstergeler şu an için tarımsal üretimde ciddi bir düşüş olmayacağını gösteriyor"
Daha fazla oku
Salgın sonrası dönemde gıda talebinde ve gıda türlerindeki değişime, özellikle sağlıklı beslenme ile ev tüketimine uyarlanmış hazır gıdalara yönelik araştırma ve yenilikler, gıda sanayii için kritik rol oynayacak.
Küçük ve orta ölçekli üretici ve işletmelerin e-ticaret kanallarının geliştirilmesi de önemli konulardan olacak. Tabi Kovid-19 ile birlikte, 2015 yılında daha sürdürülebilir bir dünya için 193 ülkenin taahhütte bulunduğu Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına (SKA) ulaşmak için uluslararası arenada koordineli iş birliği daha da önem kazacak.
IMF’nin yayımladığı Nisan 2020 öngörüsünde dünyayı bekleyen küresel ekonomik durgunluk gözler önüne serilerek, özellikle kalkınmakta olan ülke ekonomilerinin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşabilmeleri için acil ekonomik desteğe ihtiyaçları olacağının altı çizildi.
Tüm bu gelişmeler SKA’ları önümüzdeki süreçte hem uluslararası kamuoyunun hem de FAO’nun öncelikli gündem maddesine taşıyacak. Türkiye’nin de tüm bu öngörüleri not ederek kendisini bu yönde geliştirmesi, sonraki olası krizlere karşı yanıt imkanlarını daha dayanıklı kılacak.
Dünyadaki tüm göstergeler şu an için tarımsal üretimde ciddi bir düşüş olmayacağını gösteriyor.
Yakın zamanda gıda krizi yaşamayız; ancak az önce belirttiğim gibi eğer ülkeler gerekli tedbirleri almazsa, serbest ticaretin kapıları açılmazsa, üretime destek paketleri açıklanmazsa orta vadede özellikle az gelişmiş ülkelerde çok ciddi bir kriz kapıda. Oldukça trajik sahnelerle karşılaşabiliriz.
"Türkiye’nin 10,1 milyon doları bulan desteğiyle 28 proje gerçekleştirdik"
- FAO Türkiye, ne gibi çalışmalar yapıyor?
FAO Türkiye’deki ülke ofisini 1982’de Ankara’da açtı. 2007 yılında Türkiye hükümetinin operasyonel desteğiyle imzalanan “Ev Sahibi Ülke Anlaşması” ile Orta Asya Alt Bölge Ofisi (SEC) kuruldu.
Orta Asya Alt Bölge Ofisimizle, Türkiye’ye ek olarak alt bölgede yer alan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın ulusal ihtiyaçlarına ve bölgesel önceliklerine cevap verme yetimiz daha da güçlendi, Türkiye ile iş birliği içinde hayata geçirilen projelerin bölgesel etkisi de gittikçe arttı.
FAO Türkiye olarak oldukça önemli programlar yürütüyoruz. Bu çerçevede, aynı zamanda FAO’nun stratejik amaçları da olan; açlık, yetersiz beslenme sorunlarının ortadan kaldırılmasına yardımcı olan, tarım, ormancılık ve balıkçılık faaliyetlerini daha verimli ve sürdürülebilir hale getiren, kırsal yoksulluğu azaltan, kapsayıcı, verimli ve sürdürülebilir gıda sistemlerinin geliştirilmesine olanak sağlayan kritik programlar yürütüyoruz.
Bu programları özellikle bilgiyi ulaşılabilir kılarak, kapasite geliştirerek, politika desteği sağlayarak, uluslararası toplantılar düzenleyerek, teknik bilgi, beceri ve tecrübe paylaşımı yaparak sağlıyoruz.
Bu programlardan iki tanesi Tarım ve Orman Bakanlığı iş birliğinde yürüttüğümüz FAO-Türkiye Ortaklık Programı (FTPP) ve FAO-Türkiye Ormancılık Programı (FTFP)’dır.
FAO-Türkiye Ortaklık Programı çerçevesinde Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkiye, Türkmenistan ve Özbekistan'da gıda güvenliği ve kırsal yoksulluğun azaltılması konusunda çalışmalar yürütüyoruz.
Türkiye Hükümeti’nin 10,1 milyon ABD dolarını bulan bütçe desteğiyle programın ilk safhasında 28 proje gerçekleştirdik.
2016-2020’yi kapsayan programın ikinci safhasında ise gıda güvenliği ve beslenme, tarım ve kırsal kalkınma, doğal kaynakların korunması ve yönetimi, tarım politikaları ve gıda güvenilirliği konularına yoğunlaşan çalışmaları ilgili proje paydaşlarımızla yürütmekteyiz.
FAO-Türkiye Ormancılık Programı kapsamında ise Tarım ve Orman Bakanlığı iş birliği ile özellikle sürdürülebilir arazi ve ormancılık yönetimi, ormanlık ekin alanları ve iyileştirme, orman ürünleri ve ekosistem hizmetleri, orman ve çevre, ormancılık politikaları ve kurumsal kalkınma, kuraklığın etkilerinin azaltılması ve arazi bozunumunun değerlendirilmesi, dağlar ve su havzaları, orman dışındaki ağaçlar, şehir ve şehir çevresindeki ormancılık, tarımsal ormancılık gibi ortak konular üzerinde projeler yürütüyoruz.
Bir diğer önemli programımız Tarım ve Orman Bakanlığı ile beraber yürütülen Teknik İş birliği Programı (TCP). Bu program kapsamında oluşturulan projeler FAO’nun uluslararası bilgisini ve teknik uzmanlığını sunmak için oluşturuldu.
"Aile çiftçiliği konusuna özel bir önem veriyoruz"
TCP projeleri, mahsul üretimi, hayvancılık, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği, ormancılık, beslenme, gıda güvenilirliği ve kırsal kalkınma gibi alanlarda teknik sorunların çözümlenmesine yardımcı olmak.
Doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilir arazi yönetimi çerçevesinde biyoçeşitlilik, arazi bozulumu, iklim değişikliğinin etkilerinin azaltımı üzerinde ayrıca çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Aynı zamanda, sosyoekonomik, çevresel ve kültürel bir öneme sahip aile çiftçiliği konusuna özel bir önem veriyoruz. Aile boyu yapılan küçük ölçekli çiftçilik tarımsal biyoçeşitliliği korumakta ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak.
Bu bağlamda, FAO olarak, özellikle sosyal koruma ve toplulukların refahını amaçlayan spesifik politikaların geliştirilmesine yardımcı oluyoruz. Böylece, aile çiftçiliği ile yerel ekonomileri de destekliyoruz.
- Kimlerle ne gibi projeler yürütüyorsunuz?
FAO Türkiye 2006 yılından beri Türk Hükümeti ile Küresel Çevre Fonu (GEF) desteği ile ortak projeler yürütüyor. Konya havzasında uyguladığımız ‘Sürdürülebilir Arazi Yönetimi ve İklim Dostu Tarım Projesi’ ile Türkiye’de ilk defa Uygulamalı Çiftçi Okulları yaklaşımını (UÇO) geniş ölçekte uyguluyoruz.
Bu okullar aracılığıyla çiftçilerimiz kendi ekosistemlerini analiz etme, sorunlarına çözüm bulma ve karar verme becerisi kazanıyor. Çiftçilerimizin aynı zamanda iklim değişikliği ile mücadelede biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir arazi yönetimi konularında da farkındalıkları artıyor.
Böylece, Konya havzasında bozulmuş tarım, orman ve mera alanlarının yönetimini güçlendirmeyi hedefliyoruz. Projenin uygulamaya geçtiği günden beri yaklaşık olarak bin 500’e yakın çiftçinin eğitimini gerçekleştirdik.
"Türkiye’nin bozkır ekosistemlerinin korunmasının güçlendirilmesini hedefliyoruz"
“Türkiye’nin Bozkır Ekosistemlerinin Korunması ve Sürdürülebilir Yönetimi” Projesini, Şanlıurfa İli'nde Tek Tek Dağları Milli Parkı, Kızılkuyu Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ve Karacadağ bozkırlarında uygulamaya devam ediyoruz.
Bu proje ile bozkırlarda etkili bir korunan alan yönetimi sağlayarak ve üretim peyzajlarını yaygınlaştırarak Türkiye’nin bozkır ekosistemlerinin korunmasının güçlendirilmesini hedefliyoruz.
Bu yıl yeni başladığımız ve Yukarı Sakarya Havzası’nda uygulayacağımız “Arazi Tahribatının Dengelenmesi (ATD) Yaklaşımının Ulusal Düzeyde Yaygınlaştırılması” projesi ile bölgede ATD hedeflerinin oluşturulması ve planlanması için Karar Destek Sistemi kuracağız.
Böylece bu izleme sistemi ile Yukarı Sakarya Havzası'nda arazi kullanımı ve yönetiminin iyileştirilmesini ve topraktaki organik karbonun ve arazi verimliliğinin artırılması ile yöre halkının yaşam koşullarının geliştirilmesini hedefliyoruz.
"FAO, gıda sistemlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması için kilit rol oynuyor"
FAO olarak, gıdayı bir sistem olarak düşünüyoruz ve bu kapsamda gıda güvenliğini de “Gıda Güvenliği ve Beslenme” olarak ele alıyor, bu konuyu “Tüm insanların, aktif ve sağlıklı bir yaşamı sağlayacak şekilde, her zaman fiziksel, sosyal ve ekonomik olarak yeterli, sağlıklı ve besleyici gıdaya erişimi” şeklinde tanımlıyoruz.
Bu kapsamda, sadece gıda arzının miktar olarak bulunabilirliği değil, herkesin yeterli ve besleyici gıdaya erişimi; yaşadığımız salgın döneminde çok kritik olan gıda sisteminde arz zincirlerinde istikrarın ve sürdürülebilirliğin sağlanması, hayati öneme sahip.
Gıda kaybı ve israfı ise sadece ürünün kendisinin değil, yetişmesi esnasında tüketilen emek, enerji, su ve diğer doğal kaynakların da fayda sağlamadan boşa harcanması demek.
Bu kapsamda FAO, bir yandan tarladan tedarik zincirleri ve perakendede gıda kayıpları, diğer yanda israfın azaltılması ve gıda sistemlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması için kilit rol oynuyor.
"İsrafı önleme ve azaltmada değişimin parçası olmalarını hedefliyoruz"
Tüm bunları detaylı ele almak ve somut bir yol haritası üzerinden gitmek için geçtiğimiz mayıs ayında Tarım ve Orman Bakanlığı iş birliğiyle “GIDANI KORU” kampanyasını başlattık ve bir ilki gerçekleştirerek “Türkiye’nin Gıda Kayıpları ve İsrafının Önlenmesi, Azaltılması ve Yönetimine İlişkin Ulusal Strateji Belgesi ve Eylem Planı”nı yayımladık.
Başta FAO teknik uzmanları, bakanlık uzmanları ve kamu kurumlarından özel sektöre, akademiden, sivil toplum kuruluşlarına 100’ü aşkın kurumun görüşü alınarak hazırlanan belge ve beraberindeki eylem planı ile ana amacımız bireylerde gıda israfı ve kaybı hakkında farkındalık yaratmak ve davranış değişikliğine gitmelerini sağlamak.
İlgili alanlarda faaliyet gösteren gıda, otel, restoran ve kafe hizmeti veren tüm firmaların da israfı önleme ve azaltmada alınacak aksiyonları sahiplenmelerini ve değişimin parçası olmalarını hedefliyoruz.
"Bu sene 'Gıda Kaybı ve İsrafı hakkında Uluslararası Farkındalık Günü' ilk kez kutlayacak"
Bu sene Birleşmiş Milletler’in de 29 Eylül’de ilk kez kutlayacağı “Gıda Kaybı ve İsrafı hakkında Uluslararası Farkındalık Günü” kapsamında, ülkemizde 30 Eylül’de düzenlenecek ve FAO Genel Direktörümüz Qu Dongyu’nun da katılacağı SAVE FOOD Bölgesel Konferansını gerçekleştirmeyi planlıyoruz.
Bir diğer önemli projemiz de Avrupa Birliği tarafından desteklenen Syrian Refugee Resilience Plan (SRRP) programı altında sürdürülen, Geçici Koruma Altındaki Suriyelilerin Tarımsal İstihdam Yoluyla Sosyal Entegrasyonunun Sağlanması.
Adana, Bursa, Gaziantep, Hatay, İzmir, Kilis, Manisa, Kahramanmaraş, Şanlıurfa ve Van’da planlanan çalışmalar kapsamında toplamda 6 bin 500 kişiye tarımda istihdam sağlamayı hedefliyoruz.
Bu projenin ana hedeflerinden biri de kadınların dayanıklılığının artırılması. Katılımcılarda yüzde 50 kadın kotası uyguluyoruz. Kurulan ve kurulması projelendirilen kooperatifler aracılığıyla da bu üretimlerin kalıcı hale gelmesini amaçlıyoruz.
Yine aynı program kapsamında Japon hükümetinin desteğiyle üçüncü fazına giren projede de Şanlıurfa, Bursa ve İzmir’de toplamda bine yakın Geçici Koruma Altındaki Suriyeli ve ev sahibi topluluk üyesinin istihdamı sağlandı.
© The Independentturkish