Ev sinemasında bu hafta: Sistemik adaletsizlik; “Metresi 6.5”

Mehmet Erduğan Independent Türkçe için yazdı

Hafta başında yapılan kabine toplantısından çıkan karar neticesinde sinema salonlarının 1 Temmuz’dan itibaren açılması haberi ekonomi açısından bir hareketlilik beklentisi taşıyorsa da halk içinde yapılan bir nabız yoklaması hem mevsimin yaz olması hem de yaklaşık üç aydır kapalı ortamlardan insanların bunalması sebebiyle sinemaseverlerin sosyalleşmek için en azından bir süre daha sinemalara gitmeyi tercih etmeyeceğine işaret ediyor.

Ve film izleme ritüellerimize bir süre daha evlerimizde devam edecekmişiz gibi görünüyor.

Dolayısıyla açılım kararına paralel olarak çevrimiçi platformlar ve televizyon kanalları en yeni içeriklerle yayın kuşaklarını güncelleme konusunda hız kesmiyor.

Ay ortası olmasına rağmen yoğun bir film programıyla karşılaştığımız bu haftanın öne çıkan başlıca filmlerini sizin için bir araya getirmeye çalıştım.
 

Sistemik adaletsizlik; “Metresi 6.5”

Yönetmen: Saeed Roustayi / Oyuncular: Payman Maadi, Navid Mohammadzadeh, Parinaz Izadyar, Farhad Aslani, Houman Kiai, Maziar Seyedi, Ali Bagheri, Marjan Ghamari / Süre: 131 dakika
 


“Ev Hayat Dolu” sloganıyla yayın akışını güncelleyerek dünya sinemasının en prestijli filmlerini ekrana getiren Türkiye’nin kültür sanat kanalı TRT 2’nin 13 Haziran tarihli yayın kuşağında yer alan ve ilk defa televizyonlarda gösterilecek olan Metri Shesh Va Nim (Just 6.5), İran sineması tarihinde en çok gişe geliri elde eden, katıldığı pek çok festivalde övgüyle karşılanan ve Venedik Film Festivali’nde ayakta alkışlanan sürükleyici bir polisiye gerilimi.

Filmin orijinal ismi basit ve alçakgönüllü bir başlık gibi görünüp, Türkçe çevirisi her ne kadar kafa karıştırıcıysa da aslında işaret ettiği şey oldukça önemli ve acımasız.

Ülke sınırları içinde uyuşturucuyla teması olan vatandaşlarının sayısına atıfta bulunan filmin adı; 83 milyon İran nüfusunun 6,5 milyonunun ara sıra uyuşturucu kullandığına dair acı veren ve dikkat çeken istatiksel bir bilgi.
 


Dünyanın en büyük afyon üreticisi Afganistan’a olan yakınlığı, yüksek işsizlik ve sefalet gibi önüne geçilememiş başlıca sorunlar nedeniyle bu, İran’da giderek yaygınlaşarak uyuşturucu bağımlılığına yol açan ve haliyle sorunla mücadelenin kapsamı da aynı oranda yaptırımlarını artıran bir konu.
 


Uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklama sayesinde sınırsızmış gibi görünen bir zenginlik elde eden ve bir noktadan sonra işler ters gitmeye başlayıp tepetaklak olduklarında tüm karizmalarını kaybeden uyuşturucu baronlarının tasvirlerini ve bu narkotik ağlarıyla mücadele eden yetkililerin kovalamacasını ele alan sayısız film nedeniyle eminim zaten bu konuya oldukça aşinasınızdır.
 


Ancak Batılı bir bakış açısıyla çekilen bu filmlerin çoğu her geçen gün giderek yaygınlaşan bu soruna yol açan çeşitli sosyal dinamikler üzerinde durma noktasında çok da tatmin edici değillerdir.
 


Filmin hem senaryosunu yazan hem de yönetmen koltuğuna oturan Saeed Roustayi, kariyerinin ikinci uzun metrajlı bu filminde, tüm bu sosyal dinamikleri hasıraltı etmeden İran’daki uyuşturucu savaşının her iki tarafını da ele alarak olayları hem kahramanın hem de kötü adamın yükselişini ve düşüşünü her iki karakterin penceresinden ele alarak eşit derecede aktarıyor ve seyirciye empati kurmanın kapılarını aralıyor.

Gerilimli aksiyon ve bol tartışmalı sorgulama sahneleri ve klostrofobik iç mekân hapishane tasarımlarıyla da seyirciyi oldukça sarsıcı bir sona doğru sürüklüyor.
 


Bir polisin anatomisi

İran kolluk kuvvetlerinin ülkenin gelişen narkotik ticareti ile uğraşma girişimlerinin kasvetli bir resmini çizen film, bu tür hikayelerin olmazsa olmazı bir ev baskını ve mahalle aralarındaki kovalamaca sahneleriyle başlıyor ve olaylar bu noktada gelişiyor.
 


Tahran’da güçlü bir uyuşturucu tacirini yakalamak için düzenlenen operasyona liderlik eden polis memuru Samad, düzenledikleri bu baskın sonucunda şüpheliyi ellerinden kaçırdıklarında canı iyice sıkılıyor.

Çünkü bu olayın onun siciline işlenecek bir başka başarısızlık olarak kayda geçmesini istemiyor.
 


Operasyonda birlikte çalıştığı; oğlunun kaçırılmasından ve ölümünden sorumlu bir uyuşturucu patronundan intikam almaya odaklanan ve bunu hayatının amacı haline getiren dedektif Hamid de dahil olmak üzere Samad’ın iş arkadaşları, Samad için örtbas ettikleri evrak miktarını artık hatırlamıyorlardır.

Ama bu olayı öyle kolayca örtbas edebilmeleri de şimdilik pek mümkün görünmüyor.
 


Samad, mesleğinde ilerleyebilmek için erkeklerin evlenmesini şart koyan kuralları eşinden boşanması söz konusu olduğu için yerine getiremediğinden terfi edebilmek için ancak bu operasyonu kısa süre içinde başarıyla sonuçlandırması gerektiğine inanıyor.
 


Uyuşturucu satıcılarını yakalamak İran’ın yargı sisteminin bir önceliği olduğundan ve devam eden davalarda hakimler ceza ile ilgili her an kararlarını değiştirebileceğinden Samad’ın bu operasyonda kendisini çabucak kanıtlaması gerekiyor.

Haliyle hem kendi evliliğindeki sorunlar hem de daha fazla statü ve güç elde etmesini sağlayacak olan tüm bu koşullar onu bu süreçte daha hırslı ve acımasız bir hale dönüştürüyor.
 


Böylesi bir operasyonda yasalar Samad’ın tarafındaysa da onun bu süreci yönetme gayreti insanlık dışı eylemlerin sınırında dolaşıyor.

Hatta karakteri, biraz üzerine gidilse bu işte rüşvet kabul edebileceğine bile işaret ediyor.


Hayata dönüş operasyonu

Uyuşturucu fiyatları düşüp, çocukların hapse atılmayacağı yanılgısıyla hapları çalmak ve dağıtmak için çocukları bu yönde eğiten suçlular, yasadışı maddeleri hemen hemen herkese satmaya başladığında, polis memuru Samad patlayan bu ticaretin ana kaynağı olan Naser Khakzad’ı bulmak için büyük bir çaba sarf ediyor.
 


Samad’ın peşinde olduğu bu uyuşturucu baronunu ele geçirme takıntısı onun tüm ahlaki duruşunu dışa vururken biraz tahmin biraz da şans eseri nihayet lüks bir çatı katı dairesinde Naser polislerin ağına düşüyor.
 


Fakat, polisler onu bulduğunda Naser neredeyse ölüdür; planladıklarının aksine bir hayata döndürme operasyonuna dönüşen bu baskınla onu bir intihar girişiminden kurtaran ekip istediklerini elde etmeden ona bu ölüm fırsatını vermeyecek gibi görünüyor.
 


Ancak ölüm cezaları İran’ın adalet sisteminde yaygın olduğu için Naser her ne kadar yeniden hayata dönmüş olsa da işlediği suçlar nedeniyle bir ölüm cezasıyla da karşı karşıya kalıyor.

İran sistemindeki bu ölüm cezaları yüzünden suçlular hayatta kalmak için ne kadar istekliyse, polisler de darağaçlarını bir pazarlık aracı olarak kullanmakta bir o kadar özgürce hareket ediyor.
 


Bu yüzden uyuşturucu ticaretindeki başarısıyla Tahran’ın güvenliğini ve sosyolojisini bozduğu iddia edilen Naser, polisin bu sorgulama sürecindeki suçlamalarından tüm imkanlarını kullanarak kurtulmaya çalışıyor.
 


Samad ve Naser arasındaki bu gergin sorgulama süreci ikilinin hararetli tartışmalar yaşadığı anlara dönüşüyor.

Her ikisi de bu tartışmalar sırasında kendilerinin birer çark olduklarını anlıyorlar.
 


Ama çabalarının, yoksulluğun yaygın olduğu bir şehirde uyuşturucu talebini artırmak veya azaltmak için pek bir etkisi olmayacağı gerçeği de bir noktadan sonra kendini açık ediyor.
 


Sinemanın amacı başka ne olabilir ki? Empati kurmak her şeydir. Nihayetinde bu tartışmalar seyirciyi kime, neden inanacağı noktasında emin olamayacağı bir ikilimde bırakıyor.
 


Doğu ve Batı’nın ustalıklı bir sentezi

Yoğun diyaloglarıyla neredeyse tamamı ateşli bir tartışmanın içinde geçen, hızlı başlangıcıyla bir Hollywood aksiyon filmi kadar heyecan veren, ancak İran sistemine ilişkin sistemik adaletsizlik ve geniş kapsamlı yoksulluk gerçeğine karşı suç, ceza ve rehabilitasyon kavramlarına yönelik keskin eleştirileriyle filmi başka bir noktaya taşıyan Saeed Roustayi, İranlı usta Asghar Farhadi gibi Doğu ve Batı sinematik geleneklerini en iyi şekilde harmanlamayı başarıyor.
 


Sorunların katman katman ortaya çıktığı filmde yönetmen İran toplumuyla ilgili mesajı hakkında hiçbir şeyden ödün vermeden, ülkesinin dışında nadiren anlaşılan belirli bir İran yaşamı kesitini hem teknik hem de sinematografik ustalıkla aktarıyor.
 


Haftanın diğer filmleri

4. Cumhuriyet

Yönetmen: Ishaya Bako / Oyuncular: Kate Henshaw, Bimbo Manuel, Enyinna Nwigwe, Sani Mu’azu, Linda Ejiofor, Yakubu Mohammed, Jide Attah / Süre: 119 dakika
 


Nijerya’nın bağımsızlık sonrası siyasi tarihinin en önemli günlerinden olan 12 Haziran Nijerya Demokrasi Günü’nden bir gün sonra, yani 13 Haziran itibariyle Netflix yayın programına girecek olan 4th Republic, ülkenin seçim süreçleri ve gerçekliğine bakış atan bir siyasi gerilim filmi.

1960 yılında bağımsızlığını ilan eden Nijerya, art arda gelen askeri ve sivil yönetimlerden sonra 1999 yılında “Dördüncü Cumhuriyet” ile günümüze kadar sürecek olan yeni bir demokrasi sürecine girmişti.

1999 yılından bugüne, her seçim öncesi yaşanan şiddet olaylarında bir azalma gözlemlense de 2011 seçimlerinde 800’e yakın insan hayatını kaybederken bu oran 2015 seçimlerinde düşmüş ve nispeten daha barışçıl bir seçim süreci yaşanmıştı.

Yıllar geçtikçe ülkenin demokratik gelişiminde atılımlar yaşanırken, 2019 seçimleri, coğrafyanın en kalabalık yerleşkesi, Batı Afrika ülkesi Nijerya’da yıllarca mücadele verilerek inşa edilmiş olan demokrasi sürecinde yeniden bir geriye dönüşe sebep olmuştu.
200 milyona yaklaşan nüfusu ve 84 milyon seçmeni olmasına karşın seçimlerin son dakikada başka bir tarihe ertelenmesiyle birlikte ülke siyasi tarihinin en düşük seçmen katılımıyla sonuçlanan süreç, Nijerya hükümeti ve kurumlarında halkın güvensizliğinin arttığını gözler önüne sermişti.

Bu kamu güvensizliği, seçim şiddeti ve tahrikleriyle ilgili tarihsel meselelerle birleşince, demokratik sürecin güvenliğini ve meşrutiyetine zarar vererek Afrika’da ortaya çıkmak için fırsat kollayan diğer seslerin yankılanmasını tetiklemişti.

İşte, Ishaya Bako çektiği bu üçüncü uzun metrajlı kurgusal film ile Nijerya’nın demokratik gelişiminin merkezindeki bu gibi sistemsel sorunları sorguluyor.

Kampanya yöneticisi Sikiru’nun ölümüyle sonuçlanan şiddetli ve hileli bir seçimin ardından yolsuzluk iddialarını araştıran valilik adayı Mabel King’in hikayesini anlatıyor.

Katiller aranırken, Mabel görevdeki Vali Idris Sani’yi seçimin galibi ilan eden karara itiraz etmeye devam ediyor ve film, kadınların siyasetteki rolünü, patronaj sistemlerin etkisini, seçimlerin sindirilmesi zor sonuçlarını ve Nijerya’daki yargı sisteminin düzensizliğini araştırıyor.


Bir Kedi Bıyığı Uzaklığında

Yönetmen: Junichi Sato, Tomotaka Shibayama / Seslendirenler: Mirai Shida, Natsuki Hanae, Hiroaki Ogi, Kōichi Yamadera, Ayako Kawasumi, Daisuke Namikawa, Kensho Ono, Minako Kotobuki, Sayaka Ohara, Susumu Chiba, Eri Kitamura, Shin-ichiro Miki, Rei Sakuma, Oolongta Yoshida, Fukushi Ochiai / Süre: 104 dakika
 


18 Haziran’da Netflix’in Fantastik Animeler kuşağında yayınlanması beklenen Studio Colorido’nun ikinci uzun metrajlı filmi Nakitai Watashi wa Neko o Kaburu (A Whisker Away), okulundaki bir çocuğa âşık olan bir kızın ona yaklaşmak için bir kediye dönüşme hikayesini anlatıyor.

Genç yaşta annesi tarafından terk edilen Miyo insanlar içinde her zaman enerjik ve neşeli görünüyorsa da yalnız kaldığında sık sık ağlama nöbetleri geçirir.

Üstelik bu da yetmezmiş gibi sınıf arkadaşı olan Kento’ya platonik bir şekilde aşıktır, ancak onun umutsuz çabalarının farkında bile olmayan Kento, Miyo’yla çok ilgili değildir.
Miyo günün birinde bir kediye dönüşmesine yardımcı olabilecek bir maske satıcısı keşfettiğinde, bunun hem depresyonuyla başa çıkmak hem de Kento’nun dikkatini çekmek için harika bir yol olduğuna karar verir.

Kento karşısına apansızın çıkan bu kediye hemen hayran olur ve onu yanından hiç ayırmaz. Fakat zamanla kedi ile Miyo arasında benzerlikler keşfeder.

Bu sırada Miyo, bu seçiminin bazı sonuçlarıyla da yüzleşmeye başlar ve nihayetinde kedi ile insanı bölen o aradaki çizgi gittikçe ortadan kalkar.


BNK48: Tek Çekim

Yönetmen: Manatsanun Panlertwongskul / Oyuncular: BNK48 / Süre: 85 dakika
 


Netflix’in Asya Yapımı Filmler kuşağında yer alan BNK48: One Take adlı bu belgesel; Japonya’da bir idol olduktan sonra ülke sınırlarını aşan ve yaklaşık 150’ye yakın üyesi olan AKB48 müzik grubunun Tayland’daki alt grubunun genel seçime hazırlanan üyelerinin bu süreçteki iniş ve çıkışlarını kadrajına alıyor.

Tokyo’da “Akihabara” adlı şehirden ismini alan ve başta Sakae (SKE48), Nanba (NMB48), Niigata (NGT48) ve Hakata (HKT48) olmak üzere Japonya’nın dört bir yanında kardeş grupları olan AKB48 ülke sınırlarını aşarak ilham verdiği gençler sayesinde Çin’de (SHN48), Tayvan’da (TPE48), Jakarta’da (JKT48), Filipinler’de (MNL48) ve Tayland’da (BNK48) alt gruplarıyla da çok popülerdir.

Yılda bir kez tüm üyelerin bir araya gelerek genel bir seçim yaptığı ve alınan oylar neticesinde bir albüm için şarkı söyleyecek kişilerin kararlaştırıldığı bu idol müzik grubunun kuruluş dönemini inceleyen başarılı ilk belgesel BNK48: Girls Don’t Cry’dan sonra gelen bu yeni belgesel, BNK48 üyeleri arasında yeni ikinci kuşağın yarattığı değişimleri ve artan rekabeti takip ediyor.


Büyükanne Igna

Yönetmen: Eduardo Roy Jr. / Oyuncular: Angie Ferro, Yves Flores, Maria Isabel Lopez, Meryll Soriano, Soliman Cruz, Royce Cabrera, Jojo Riguerra, Peewee O’Hara, Armand Reyes, Joel Saracho, Rener Concepcion, Chamyto Aguedan, Sarah Pagkalinawan-Brakensiek / Süre: 122 dakika
 


Lola Igna 118 yaşında, huysuz ve yaşlı bir kadındır. İlerlemiş yaşına rağmen de hayata umutla bağlıdır.

Ancak, pirinç tarlalarının ortasında, gözlerden uzak bir kulübede sessiz sedasız, sakin bir yaşam sürerken komşularının onu Dünyanın Yaşayan En Yaşlı Büyükannesi olarak Dünya Rekorları’na kayıt etmesi sonucu hayatı aniden değişen ve bir dünya rekoru olmanın insanlık dışı etkilerine maruz kalan Lola Igna, bu değişikliklerin ortasında büyük torunu Tim ile tanışır.

Tim şimdi ünlü olan büyükannesiyle takılmak isteyen hevesli bir Vlogger’dır.

Birlikte vakit geçirmeye başlayan büyükanne ile torun bu süre içinde çözülmemiş sorunlara, pişmanlıklara ve şikayetlere cevap ararken kendini bulma ve başkalarına yardım etme yolculuğuna dönüşen film, Filipinliler halkının iç gerçeğinden yola çıkan vizyonuyla insanlığın içsel ve görkemli gerçeğine dokunan bir yaşam hikayesi aktarıyor.

Geleceğin ne getireceğini bilemesek de günümüzde yaşamanın çok daha önemli olduğuna dikkat çeken Lola Igna, bir karakter ve bir film olarak, sadece daha fazla yaşayarak ve çevremizdeki insanları sonuna kadar severek yaşamdaki mücadelelerimizin üstesinden gelebileceğimizi vurguluyor.

Yaşadığımız bu dünyada herkes ve her şey geçip giderken, bizden geriye kalanın sadece sevgi olduğunun altını çizen bu dokunaklı film bize hayatın ne kadar değerli olduğunu ve her gün bunun için müteşekkir olmamız gerektiğini söylüyor ve hayattaki amaçlarımızı yeniden gözden geçirme şansı veriyor.

Gelecek nesiller ve diğer aktörler için de mihenk taşı bir performans ortaya koyan Angie Ferro başta Filipinli sinemacılar olmak üzere hepimizin öğrenmesi gereken önemli yaşam dersleriyle bağlantı kurmamızı amaçlıyor.


Da 5 Bloods

Yönetmen: Spike Lee / Oyuncular: Delroy Lindo, Jonathan Majors, Norm Lewis, Clarke Peters, Isiah Whitlock Jr., Chadwick Boseman, Mélanie Thierry, Paul Walter Hauser, Jasper Pääkkönen, Jean Reno, Veronica Ngo, Giancarlo Esposito, Johnny Tri Nguyen / Süre: 154 dakika
 


Yılın merakla beklenen yapımları arasın yer alan ve 12 Haziran itibariyle Netflix’in Dramalar kuşağında gösterilecek olan Da 5 Bloods adlı film; Afro-Amerikalı dört gazinin, savaştan onlarca yıl sonra manga komutanlarının cesedini ve gömülü bir altın zulasını bulmak için Vietnam’a dönüş hikayesini anlatıyor.

Otis, Eddie, Paul ve Melvin büyük kayıpların yaşandığı Vinetman Savaşı’nın gazilerindendir. Paul’un oğlunun da aralarına katıldığı bu serüvende ekip bir yandan karşılarına çıkan insanlar ve doğayla mücadele ederken bir yandan da Vietnam Savaşı’nın neden olduğu yıkımla yüzleşir.

Oscar ödüllü yönetmen Spike Lee’nin yönetmen koltuğuna oturduğu film, ülkeleri için feda edebilecek kadar değersiz görülen hayatlarını sorgularken gazilerin kendi masumiyetlerini bulmak için vahşi hayata geri dönüşlerini konu edinir.


Sınırları Aşma Macerası

Yönetmen: Juan José Campanella / Oyuncular: Jean Maggi / Süre: 47 dakika
 


Yürüme engeli olmasına rağmen birisinin dünyanın en yüksek dağına tırmandığını düşünmek biraz imkânsız görünebilir.

Ancak inanılması ne kadar zor olsa da bu, Arjantinli sporcu Jean Maggi’nin sadece kollarıyla harekete geçirdiği bir bisikletle gerçekleştirdiği başarılarından biri.

Yaşamının ilk yıllarında çocuk felcine yakalanan ve bacaklarındaki hareketliliği kaybeden Jean Maggi 37 yaşında kalp krizi geçirince kendini spora adamaya karar verir.

Bunun üzerine Maggi, New York, Roma ve Madrid gibi pek çok yerde maratonlara katılır. Ülkesini Vancouver’daki Paralimpik Kış Oyunları’nda temsil eder. Ve nihayetinde pek çoğumuz için imkânsız görünen bir zirveye; Himalaya Dağları’na tırmanarak büyük bir başarıya imza atar.

Ancak kendisi için en büyük başarının, sakatlığını odak dışı bırakmış olması olduğunu söyleyen sporcunu bu mücadelesini kadrajına alan El Limite Infinito adlı bu kısa belgesel gazeteci Carlos Marcó tarafından yazılan “Sınırları Aşma Macerası” adlı kitabından esinlenerek çekilmiş.


Milea

Yönetmen: Pidi Baiq, Fajar Bustomi / Oyuncular: Iqbaal Dhiafakhri Ramadhan, Vanesha Prescilla, Ira Wibowo, Bucek Depp, Happy Salma, Farhan, Yoriko Angeline, Debo Andryos, Zulfa Maharani, Gusti Rayhan, Omara N. Esteghlal, Giulio Parengkuan, Andovi Da Lopez, Jerome Kurnia, Tike Priatnakusumah / Süre: 102 dakika
 


Her bölümüyle milyonlarca kişi tarafından seyredilerek gişe rekorları kıran Dilan adlı film üçlemesinin son halkası olan ve Netflix’in bu haftaki yayın kuşağına girmesi beklenen Milea: Suara dari Dilan önceki iki filmde anlatılmayan şeyleri bu defa Dilan’ın perspektifinden anlatan bir aşk hikayesi.

Pidi Baiq’in gençlik romanlarından uyarlanan filmin bu bölümünde, Dilan, lise sırasında Milea ile çıkma zamanlarını hatırlıyor ve lise sevgilileri olan Dilan ve Milea’nın Dilan 1990 ve Dilan 1991 versiyonlarında yaşadığı çoğu olayı bu defa Dilan’ın perspektifinden yeniden kadrajına alıyor.

Ayrıca Dilan’ın Milea’ya âşık olmadan önceki aile hayatı ve çocukluğuna da değinen film bir önceki bölümlerde açıkta kalan boşlukları da tamamlamayı amaçlıyor.

90’lı yılların başlarında Bandung’da bir motosiklet çetesinin lideri olan Dilan, Jakarta’dan Milea adında yeni bir öğrenci ile ilişki kurar. Dilan, Milea ile birlikteyken her zaman mutludur, ancak motosiklet çetesindeki arkadaşları, Dilan’ın Milea yüzünden gruptan uzaklaştığını düşünür.

Bu sırada ürkütücü bir olay yaşanır ve çete üyelerinden biri olan Akew, başka bir gruptaki kişiler tarafından dövülerek öldürülür. Ve olay Dilan’ı arkadaşlarıyla birlikte yetkililerin markajına sürükler.

Bu süreç Milea’yı Dilan’ın güvenliği konusunda endişelendirir ve Dilan’ın motosiklet çetesinden uzak durması için onu uyarır ve ayrılmakla tehdit eder.
Milea için sadece bir blöf olan bu uyarı, o üniversiteden mezun olana kadar süren gerçek bir ayrılık haline döner.

Yıllar sonra yeniden bir araya geldiklerinde her ikisi de birbirine karşı ilk günkü gibi hala aynı duyguyu taşıyorsa da artık her ikisinin de hayatında başka birileri vardır.


The Show Must Go On: The Queen + Adam Lambert Story

Yönetmen: Christopher Bird, Simon Lupton / Katkıda Bulunanlar: Anastacia, David Bowie, Jared Braverman, Paul Cambaccini, Nick Carter, Chris Connelly, Simon Cowell, Roger Daltrey, Spike Edney, Joe Elliott, Lady Gaga, Guns N’ Roses, Taylor Hawkins, Elton John, Joe Jonas, Adam Lambert, Eder Lambert, Rami Malek, Nelson Mandela, Brian May, Freddie Mercury, George Michael, Liza Minnelli, Lyndsey Parker, Katy Perry, Robert Plant, Queen, Paul Rodgers, Seal, Roger Taylor / Süre: 84 dakika
 


Efsanevi rock grubu Queen’in Freddie Mercury’siz bir Queen denemesi projesi olan The Show Must Go On: The Queen + Adam Lambert Story, Adam Lambert’in American Idol yarışmasından ikonik rock grubuna katılmaya kadar uzanan kariyerini ve Queen’in öncüleri Brian May ve Roger Taylor ile birlikte nasıl üne kavuştuğunu kadrajına alan bir belgesel.

Belgesel, dünyanın dört bir yanındaki arenalarda ve stadyumlarda gerçekleşen, ünlü isimlerin de katıldığı nadir konser görüntüleri ve röportajları içeriyor.


Umut Çiftliği

Yönetmen: Paco Aguilar / Oyuncular: Grace Van Dien, John Schneider, T.C. Stallings, Marisa Brown, Naomi Koningen, Carter Roy, Jimmy Deshler, Nadja Sofi, Tess Porter, Joe Chacon, Gretchen Dickason, Dorinda Townsend, Jack Emmel / Süre: 81 dakika
 


Netflix’in bu haftaki yayın programına girmesi beklenen Hope Ranch, karakterleri ve gerçekçi hikayesiyle seyircisini motive ederek umut ve ilham veren bir aile filmi.

Uzun süre şehir yaşamı süren Mike, eşi Rebecca ve kızı Grace ile birlikte hayatlarının geri kalanında yaşayacaklarını söylediği yeni bir çiftliğe taşınıyor.

Ailesi onu çok seviyor. Mike bu arada çiftliğe hoş geldin hediyesi olarak kızı Grace’e “Faith” adında güzel bir at hediye ettiğinde Grace mutluluktan havalar uçuyor.

Bu sevgi dolu aile sadece taşındıkları çiftliği güzelleştirmekle kalmayıp aynı zamanda yaşadıkları kasaba için de bir şeyler yapmayı ihmal etmiyor ve Mike bakımsız bir yapıyı onararak kasabaya bir kilise kazandırıyor.

Ancak her şeyin güzel gittiği bu süre içinde ne yazık ki, daha önce orduda rütbeli bir asker olan Mike, ikinci bir görev için geri çağrıldığında kader bu mutlu ailenin arasına giriyor.

Ülkesine yardım etmek zorunda olduğunu düşünen Mike bu çağrıyı kabul ederek ailesinden ayrılıyor.

Mike uzaklardayken Rebecca ve Grace, hayatlarının bir daha asla aynı kalmamasına neden olacak trajedilerle karşı karşıya kalıyor. Ancak Rebecca inancını ve Tanrıya olan güvenini hiçbir zaman kaybetmiyor.

Kiliseye gitmeye devam ediyor ve Rahip Williams bu süre içinde onun en büyük cesaret kaynağına dönüşüyor.

İnanç, umut ve sevginin işler tepetaklak olduğunda neler yapabileceğini gösterme konusunda dikkat çeken bir hikâye ortaya koyan film, sadece keder dolu sahnelerle değil aynı zamanda zor koşullar altında bile insana umut verecek anlarıyla da ilham veren bir seyir vadediyor.


Uzun Kız

Yönetmen: Kantemir Balagov / Oyuncular: Viktoria Miroshnichenko, Vasilisa Perelygina, Konstantin Balakirev, Andrey Bykov / Süre: 130 dakika
 


Her yaşa ve zevke uygun özel kanalları ile birbirinden farklı yapımları izleyicileriyle buluşturmaya devam eden Digitürk’te bu hafta gösterime girecek olan Dylda (Beanpole), beIN Connect Festival kategorisinde izleyicilerle buluşuyor.

Birçok festivalden ödülle ayrılan ve en son Rusya’nın 2020 Oscar adayı olarak seçilen film, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Leningard’da normal bir hayat kurmaya çabalayan iki genç kadının hikayesini anlatıyor.

1945 yılında sonlanan II. Dünya savaşı, sadece şehirdeki binaları değil, insanları da hem fiziksel hem de mental olarak paramparça etmiştir.

Tarihin en büyük kuşatmalarından biri sonunda bitmiş ama enkazın ardında kalan insanların ölüm kalım savaşı devam etmektedir.

Savaşın üzerinden ayların geçmesine rağmen, etkilerinin oldukça taze olduğu bu dönemde yaşayan Iya, cepheden dönen arkadaşı Masha ile birlikte hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışır.

Görüntü itibari ile diğer insanlardan ayrılan Iya, Masha’nın otoritesi altında yaşamaya başlar ve bu durum iki kadının ilişkilerinin farklı boyuta taşınmasına neden olur.

Uzun Kız, hayatlarını sürdürebilmek için bir anlam ve umut bulma peşinde olan Iya ve Maşa adlı iki genç kadının mücadelesini anlatır.


Wira

Yönetmen: Adrian Teh / Oyuncular: Hairul Azreen, Fify Azmi, Ismi Melinda, Dato’ Hilal Azman, Dain Said, Yayan Ruhian, Henley Hii, Josiah Hogan, Zizan Razak, Jack Lim, Nam Ron, Bront Palarae / Süre: 109 dakika
 


Geçen yılki gişe başarısından sonra Netflix’in yayın haklarını satın aldığı ve 15 Haziran itibariyle çevrimiçi dijital platformun Aksiyon kuşağında gösterilecek Malezya yapımı bir film olan Wira, ailesinin hayatını acımasız bir gangsterden kurtarmak için ölümcül savaş becerilerine başvurmak zorunda kalan eski bir askerin hikayesini anlatıyor.

Hassan ailesini genç yaşlarda terk etmiş, aklını çelen şeytani fikirlerden ve toplumdaki adaletsizlikten kaçmak için asker olmayı tercih etmiştir.

Fakat ailesinin hayatını tehdit eden Raja adındaki gangster tarafından işlenen suçları önlemek ve ailesine yardım etmek için geri dönen Hassasn bu mücadelede kız kardeşi Zain ile birlikte Raja’nın çocukları olan Vee ve Reyyan ile bir rövanşla savaşmak zorunda kalacaktır.


Yesterday

Yönetmen: Danny Boyle / Oyuncular: Himesh Patel, Lily James, Joel Fry, Ed Sheeran, Kate McKinnon, Sanjeev Bhaskar, Meera Syal, Harry Michell, Sophia Di Martino, Sarah Lancashire, Justin Edwards, Alexander Arnold, Lamorne Morris / Süre: 116 dakika
 


Her yaşa ve zevke uygun özel kanalları ile birbirinden farklı yapımları izleyicileriyle buluşturmaya devam eden Digitürk’te bu hafta gösterime girecek olan Yesterday, beIN MOVIES PREMIERE kanalında izleyicilerle buluşuyor.

Dünyada kendisinden başka kimsenin efsanevi müzik grubu The Beatles’ı bilmediğini fark eden bir adamın hikayesini konu eden filmde Jack Malik, küçük bir İngiliz kasabasında yaşayan ve ünlü olma hayalleri yavaş yavaş suya düşen bir şarkıcı ve söz yazarıdır.

Ancak her şey kötü gitse bile çocukluğundan beri yanında olan en yakın arkadaşı Ellie onu sonuna kadar desteklemeye devam etmektedir.

Tüm dünyada elektriklerin gittiği gizemli bir olay sırasında bir kaza geçiren Jack uyandığında şoke edici bir gerçekle yüzleşir: Dünyadaki kimse The Beatles grubunun varlığından haberdar değildir.

Durumdan faydalanmaya karar veren Jack gelmiş geçmiş en iyi müzik grubunun şarkılarını kendisininmiş gibi söylemeye başlar.

Amerikalı bir temsilci olan Debra’nın da yardımıyla şöhret basamaklarını hızla çıkar. Ancak yıldızı parladıkça, her zaman ona inanan Ellie’yi kaybetmeye başlar.

Eski hayatından uzaklaşan Jack, geç olmadan ait olduğu yere geri dönmeli ve tek ihtiyacının aşk olduğunu kanıtlamalıdır.


Zalim Peter

Yönetmen: Christian Bisceglia, Ascanio Malgarini / Oyuncular: Angelica Alleruzzo, Antonio Alveario, Aran Bevan, Alessio Bonaffini, Terence Booth, Claudio Castrogiovanni, Arcangelo Ciulla, Matteo De Gregori, Henry Douthwaite, Rosie Fellner, Elisabetta Fusari, Lorella Galvani, Gabriele Greco, Katia Greco, Giuseppe Marino / Süre: 95 dakika
 


16 Haziran’da Netflix’in Korku kuşağında gösterilmesi beklenen Cruel Peter’in hikayesi Akdeniz’in zamanında en zengin ticaret şehirlerinden biri olan Messina’da, 1908 senesinin Noel zamanında başlıyor ve günümüze dek uzanıyor.

Zengin bir İngiliz ailesinin 13 yaşındaki oğlu Peter, çocuklara, hayvanlara ve hizmetçilere karşı yaptığı zulmü ile ünlüdür. Bir gece ansızın annesinin hizmetçilerinden biri olan bir çocuk tarafından yaptığı duygusuzca şeylere bir misilleme olarak pusuya düşürülür ve kendini kentin Gotik mezarlığında bir tabutun içinde gömülü bir şekilde bulur.

Güçlü bir deprem Messina’yı yok ettiğinde Peter oraya hapsolur ve nerede olduğu hakkında ortada hiçbir bilgi kalmaz. Fakat bir İngiliz Arkeolog ve kızı yüz yıl sonra şehre geldiklerinde bazı şeyler tamamen değişecek ve her şey yeniden gün yüzüne çıkmaya başlayacaktır.


Flashback

Vakti zamanında kimi sinemalarda kimi de televizyon ekranlarında seyirciyle buluşan ama şimdi hem çevrimiçi platformlarda hem de televizyon kanallarında bu hafta seyirciyle yeniden buluşacak diğer filmler şöyle:

Digiturk ve beIN CONNECT:

  • Küçük Esnaf (2016)

İstanbul Modern Çevrimiçi Gösterim Programı:

  • Yuva (Home, 2008)

Netflix:

  • Addicted to Life (2014)
  • Alexandria… Why? (1979)
  • Alexandria: Again and Forever (1989)
  • An Evening with Beverly Luff Linn (2018)
  • Baby Mama (2008)
  • Charlie St. Cloud (2010)
  • Frost/Nixon (2008)
  • Hereditary (2018)
  • Last Flight to Abuja (2012)
  • Okko’s Inn (2018)
  • Return of the Prodigal Son (1976)
  • Roll Red Roll (2018)
  • The Blazing Sun (1950)
  • The Darkness (2016)
  • Underdogs (2013)

TRT 2:

  • Savaştan Sonra (Mudbound, 2017)
  • Zamanın Tozu (The Dust of Time, 2008)
  • Tornavida (Screwdriver, 2018)
  • Kaçak Prenses (A Royal Night Out, 2015)
  • Kardeşler, Operadaki Hayalet (The Phantom of the Opera, 2004)

Türk Telekom’un dijital televizyon platformu Tivibu:

  • Arif v 216 (2018)
  • Bir Kadın Zaferi (The Conductor, 2018)
  • Yakalandın (Tag, 2018)

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU