Sudan’da gençler devrim treninden indirildi mi?

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Sudan’da protestoların başladığı Atbara’dan Hartum’a giden tren (17 Ağustos 2019) / Fotoğraf: Osama Elfaki/Wikimedia Commons

Sudan’ın devrim trenini bekleyen zorlu yokuşlar” başlıklı yazımızı Alex De Waal’ın bir sözüyle bitirmiştik.

De Waal mealen, 30 yıldır iktidarda olan El-Beşir’i deviren darbenin gerçek anlamda demokrasiye doğru bir adım olabilmesi için, ülkedeki demokratların askerleri karşılarına alması gerektiğini ifade etmişti. 

11 Nisan 2019’da ordunun yönetime el koymasının ardından geçen süreyi dikkate aldığımızda, esasen bu karşı duruşun ilk raundunun, geçtiğimiz yıl dün meydana gelen 3 Haziran katliamı ve hemen akabinde gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

Bu bağlamda gençler, maruz kaldıkları katliama rağmen meydanları terk etmemişler, aksine daha büyük kalabalıklar halinde demokrasi taleplerinin arkasında durmuşlardı.

Tarihçiler büyük ihtimalle bu şekilde yazmayacak olmakla birlikte, 3 Haziran protestoları/katliamının, Sudan siyasi tarihi ve demokratikleşme süreci için El-Beşir’in yönetimden uzaklaştırıldığı 11 Nisan’a kıyasla daha önemli bir gün olduğunu söyleyebiliriz. 

Zira o tarihe kadar sivillere yönelik tehdit dilini gittikçe artırdığı görülen darbeci generaller, 3 Haziran protestoları ve takip eden kararlı duruş üzerine Özgürlük ve Değişim Güçleri ile 17 Ağustos 2018 tarihinde bir anlaşma imzalamak durumunda kaldı.

Üç yıllık bir geçiş dönemi öngören bu anlaşmaya istinaden sivil ve askerlerden oluşan Egemenlik Konseyi kuruldu ve Abdullah Hamduk başkanlığında keza sivil ve askerlerden oluşan hükümet göreve başladı. 

Ancak bu anlaşma, devrimin gerçek sahibi olan gençlerin siyaset sahnesinde geri plana atılmalarının da başlangıcını teşkil etti.

Dahası, Sudan’ın demokratikleşme yönündeki bu üçüncü halk devriminin, ilk ikisine benzer şekilde akim kalması riskini beraberinde getirdi.

Zira 1964 ve 1885 devrimlerinde gençlerin öncülüğündeki halk, askeri yönetimleri barışçıl gösterilerle koltuğundan etmiş, ancak her iki devrimden kısa süre sonra Sudan’ın yeniden otoriterliğe kaymasına şahit olunmuştu.

Ülkede bugün de benzer bir durumun gerçekleşme ihtimalinin gittikçe güçlendiğini söyleyebiliriz. 

Tarihi arka plan

Sudan’ın siyasi tarihinde gençler her zaman önemli rol oynayageldi.

Ülkenin bağımsızlığını kazanmasından sadece iki yıl sonra, yani 1958’de ordu yönetimi devraldığında, Hartum Üniversitesi Öğrenci Birliği, ülke yönetimini acilen sivillere teslim etmesi için orduya çağrıda bulunmuştu.

Öğrencilerin siyasi faaliyetlerini kontrol altına almak isteyen askeri yönetim, 1963 yılında üniversiteleri Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlamış, ancak bu kararın meydana getirdiği aksülamel, 1964 devriminin önemli tetikleyicilerinden biri olmuştu. 
 

ap.jpg
1985 Devrimi sırasında gençler / Fotoğraf: AP


Merkezinde Hartum Üniversitesi Öğrenci Birliği’nin bulunduğu gençlerin siyasi aktivizmi, El-Beşir’in yönetimi ele geçirdiği 1989 darbesine kadar devam etti.

Ancak, öğrencilerin siyasi faaliyetlerini tehdit olarak gören yeni yönetim, kampüslerdeki öğrenci yurtlarını kapatarak öğrencilerin kolayca organize olmalarını engellemeyi, devlet desteğinden mahrum bırakılan öğrencilerin kendi maddi sıkıntılarına odaklanmalarını, bu sorunu aşmak için hükümet kontrolündeki İslami vakıfların desteğine bağımlı hale gelmelerini ve nihayetinde siyasi faaliyette bulunmalarının önüne geçmeyi hedefledi.

Askeri rejim bu hedeflerinde büyük oranda başarılı oldu. Bahsekonu dönemde öğrenci birlikleri de rejim taraftarı gençlerin kontrolüne geçti veya yasaklandı. 

1990’lı yıllar siyasal İslamcı rejimin tahkimatıyla geçerken, 1999 yılında ihraç edilmeye başlayan petrolün meydana getirdiği görece refah ve temel tüketim mamullerinin bu sayede sübvanse edilmesi, halkın mağduriyetlerinin gün yüzüne çıkmasını ve dolayısıyla rejime yönelik tepkileri ertelemiş oldu.

Ancak, otoriter patrimonyal rejimlerin sonunu hayat şartlarındaki kötüleşmeden kaynaklı kitlesel protestoların getireceğine dair Amerikalı siyaset bilimciler Michael Bratton ve Nicholas Van de Walle’nin tezinin Sudan bağlamında da doğrulanması için 2019 yılını beklemek gerekecekti.

Öte yandan, her devrim gibi 2019 yılı devrimi de bir günde meydana gelmedi ve devrime giden yolun taşları “Arap Baharı” süreciyle döşenmeye başladı.

Ülkede 35 yaş altı gençlerin tamamı sahici bir çok partili siyaset tecrübe etmemiş olmakla birlikte, artan internet ve sosyal medya kullanımı dolayısıyla demokrasi taleplerini artırdılar.

Arap Baharı’yla eş zamanlı olarak Sudan’da da “Girifna” ve “Change Now” gibi sosyal medya platformları kurulmuştu. 

Buna ek olarak muhalefet partileri demokratik dönüşüm konusunda gençlere ümit vermekten gittikçe uzaklaşmıştı.

Ulusal Ümmet Partisi ve Demokratik Birlik Partisi gibi ülkenin en köklü siyasi partileri yaklaşık yarım asırdır aynı kişiler tarafından yönetiliyor ve El-Beşir’e karşı etkin muhalefet edemiyorlardı.

Ayrıca, Demokratik Birlik Partisi 2012 yılında iktidar partisi ile bir anlaşma imzalayarak “sözde” koalisyon ortaklarından biri haline gelmişti.

Ulusal Ümmet Partisi’nin müstakbel lideri olarak görülen Sadık El Mehdi’nin oğlu da rejimin Bakanlık teklifini geri çevirmeyerek iktidarın saflarına katılmıştı. 
 

Hasan El-Turabi ve üEl-Beşir  AFP.jpg
Hasan El-Turabi ve Ömer El-Beşir / Fotoğraf: AFP​​​​​​​


Turabi’nin ölümünün ardından toparlanamayan Ulusal Kongre Partisi de gerekli tepkileri veremiyordu.

Üstelik Turabi ve ekibi, 1999 yılında El-Beşir tarafından tasfiye edilinceye kadar geçen 10 yıllık süre zarfında ülkede meydana gelen tüm anti demokratik gelişmelerde pay sahibi oldukları için geniş halk kitleleri nezdinde itibarını çoktan yitirmişti.

Bu şartlar altında otoriter bir rejim ile etkisiz muhalefet arasında çaresiz kalan gençler, kendi kaderlerini ve ülkenin geleceğini tayin adına meydanlara kararlı bir şekilde çıkarak El Beşir’in tek adam yönetimine son verdiler. 

Diğer faktörler

Ancak, El-Beşir’in devrilmesinde rejim içi ve rejim dışı bazı faktörleri de analize dahil etmek gerekiyor.

Öncelikle, Güney Sudan’ın bağımsızlığının ardından petrol gelirlerinden mahrum kalınması, rejimin kurduğu ekonomik ve siyasi arenadaki ahbap-çavuş ilişkilerine dayalı çarklarının tıkanmasına yol açtı.

2012 yılından itibaren artan altın üretimi üzerinde rejim etkin kontrol sağlayamıyor ve altın üretiminden kaynaklı gelirler aracı ve kaçakçıların cebine giriyordu.

Dolayısıyla El-Beşir’in en yakın çevresinden başlamak üzere rejim içerisinde rant dağıtma ve dolayısıyla sadakat satın alma kapasitesi düşmüştü.

İkincisi, El-Beşir’in dört ay boyunca koltuğunu bırakmamakta direnmesi, muhalefete organize olma fırsatı tanıdı.

Zira 30 yıllık süre zarfında karikatüre dönüştürülmüş olan örgütlü sivil toplum, protestoların ilk haftalarında organize olmaktan uzak bir görüntü vermişti.

Bu süre içerisinde tepkilerin tamamı şahsına yönelmiş olan El-Beşir istifa etse veya başka şekilde iktidardan uzaklaşsaydı, muhalefet, örgütlü olmadığı için muhtemelen kaos içinde dağılıp kaybolacaktı.

Dolayısıyla El-Beşir istifasını isteyen protestolara karşı direnmesi, hem kendi sonunu hazırladı, hem de gençlerin taleplerinin El-Beşir’in gitmesinin ötesine taşınmasını sağladı.

Sonuncusu ise, El-Beşir’in Mısır-Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri merkezli Arap cephesinin desteğini yitirmesi, bunun karşısında Türkiye-Katar Bloku’nun El-Beşir’in arkasında durmak için yeterli motivasyon ve kapasitesinin bulunmaması, adı geçenin koltuğundan olmasında önemli rol oynadı.

Nitekim, Associated Press’de yayımlanan bir haber-analizde1 Sudanlı generallerin Arap cephesi tarafından El-Beşir’i devirmeye teşvik edildiği ve generallerin özellikle Mısır’ın yeşil ışık yakmasından sonra harekete geçtiği iddia edilmişti.

Sonuç

Nihayetinde El-Beşir devrildi, ama ülkede demokratikleşme treni önemli mesafe kaydedemedi.

Askeri Geçiş Konseyi ile Özgürlük ve Değişim Güçleri arasında anlaşma imzalandıktan bu yana sesi gittikçe kısılan ve siyasi alanın dışına itilen gençler, devrim treninden de indirilmiş izlenimi veriyor.

Önümüzdeki dönemde ülkede ne gibi gelişmelerin olacağını şimdiden kestirmek güç olmakla birlikte, El Beşir’in gitmesinin ardından eski rejimin kan tazelediği veya en azından eski gücünü koruduğu anlaşılıyor.
 

Abdullah Hamduk.jpg
Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk / Fotoğraf: Khartoumstar


Mesaj verme/uyarı niteliği belirgin olan bir “suikast girişimine” maruz kalan Başbakan Hamduk, generaller karşısında gittikçe daha zayıf bir aktör haline gelirken, Özgürlük ve Değişim Güçlerini oluşturan siyasi parti ve diğer oluşumlar, birçok konuda kendi aralarında dahi mutabakat sağlayamadıkları için ülkenin demokratikleşme gündemine de katkıda bulunamıyorlar.

Daha da önemlisi, 2019 Kasım ayında çalışmaya başlaması öngörülen ve demokratikleşme süreci için hayati önemdeki yasaları çıkarması gereken Parlamento, isyancı örgütlerle anlaşma sağlanmadığı için henüz oluşturulabilmiş değil. 

Bu şartlar altında Sudan, gençlerin canları pahasına açtıkları demokratikleşme çığırı ile otoriter rejimin şekil değiştirerek devamı arasındaki yol ayrımında bulunuyor.

Elitler halihazırda devlet gemisini yüzdürüyor, ama geminin geçmişte yaptığı kazaların nedenlerine samimi olarak eğilme niyeti pek gözlemlenmiyor.

Bu itibarla, devlet-toplum ilişkilerinin ve demokratik olması beklenen yeni rejimin mahiyetinin, başta gençler olmak üzere Sudan halkının tüm kesimlerinin sürece dahil edilmesiyle yeniden müzakere edilmesi ve bu konular üzerinde olabilecek en geniş toplumsal mutabakat sağlanması zorunluluk arzediyor.

Aksi takdirde Sudan’da gençlerin, neticesinden bağımsız olarak, dördüncü bir devrime daha liderlik yapması gerekecek gibi duruyor. 

 

 

1 Samy Magdy, “As Sudan uprising grew, Arab states worked to shape its fate”, 08.05.2019, https://apnews.com/e30e894617cf4dfb9a811af2df22de93

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU