Ev sinemasında bu hafta: Bir ayrılık hikayesi; “Brexit”

Mehmet Erduğan Independent Türkçe için yazdı

Premium İngiliz drama kanalı BBC First, Türkiye’deki televizyon seyircisinin sevdiği yapımlar düşünülerek hazırlanmış yenilikçi bir akışla 27 Mayıs günü Türkçe altyazılı bir konseptle Türkiye’de yayın hayatına başlıyor.

Üstelik ev sinemasının her geçen gün daha da önem kazandığı şu günlerde orijinal hikaye anlatımı ve yüksek prodüksiyon değerleriyle öne çıkan, benzersiz hikayeler ve unutulmaz karakterlerle o çok sevilen, ses getiren dünya standartlarındaki yapımlara yer vereceği zengin bir içerikle Tivibu üyelerine de Tivibu Go üzerinden sevdikleri yapımların setlerinde dolaşabilecekleri bir dijital erişim imkanı sunuyor.

Ödüllü yıldızları, en iyi yönetmenleri, yazarları ve oyuncuları tek bir yerde toplayarak izleyicisine birinci sınıf bir yayın programı hazırlayan BBC First’in ilk yayın kuşağında dikkatimi çeken filmlerden biri ise ödüllü yazar James Graham ve Emmy Ödüllü yönetmen Toby Haynes iş birliği ile ortaya çıkan kaba bir toplumsal savaş filmi; Brexit oldu.

Bir ayrılık hikayesi; “Brexit”

Yönetmen: Toby Haynes / Oyuncular: Benedict Cumberbatch, Rory Kinnear, Lee Boardman, Richard Goulding, John Heffernan, Oliver Maltman, Simon Paisley Day, Lucy Russell, Paul Ryan, Kyle Soller, Liz White, Kate O'Flynn, Nicholas Day, Tim McMullan, Richard Durden, Gavin Spokes, Aden Gillett, Mark Dexter, Mark Gatiss, Gabriel Akuwudike, John Arthur, Rakie Ayola, Jay Simpson, Heather Coombs, Kiran Sonia Sawar / Süre: 104 dakika


İngiltere yakın siyasi tarihinin önemli olaylarından 2016 Brexit referandumunu etkileme niyetiyle çalışan lobi gruplarının iki tarafını da kadrajına alan Brexit: The Uncivil War, herkesin kimin kazandığını bildiği ama nasıl kazanıldığı hakkında belki de ilk defa duyacağı şeyleri anlatan bir biyografik drama.

Film, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmasıyla sonuçlanan sürecin perde arkasına geçerek Birlik’te Kalma (Vote Remain) ve Ayrılma (Vote Leave) kampanyalarının liderlerini, onların stratejilerini ve kavgalarını yarı kurgusal bir şekilde ortaya koyuyor.

Yarı kurgusal bir şekilde diyorum çünkü her ne kadar bu film, gerçek olaylara ve olayda yer alan kilit kişilerle yapılan röportajlara dayansa da bazı diyalogların, karakterlerin ve sahnelerin hikayeyi dramatize etmek amacıyla yeniden düzenlendiği belirtiliyor.

 

Bu düzenlemeler ve kurgusal sahneler, elbette süreçle ilgili kendisine yöneltilen soruları cevaplamak için Parlamento karşısına çıkmayı reddederek sessizce köşesine çekilmiş görünse de aksine Dominic Cummings’in sessizliğini bozarak kendi bloğunda yaptığı paylaşımlarındaki detaylardan ilham alıyor.


Sonucun baş mimari

Sonucun baş mimarı Dominic Cummings, geçmişte politik danışmanlık yapmışsa da aslında İngiltere’de bile tam olarak tanınmayan, belirsiz bir figür.

Filmde de zihinsel olarak aklı oldukça yoğun ve biraz dağınık, karakter olarak da oldukça küstah ama kesinlikle şeytani bir şekilde mükemmel tasvir edilmiş.

Şahsını hiç görmedim, tanımadım, bilmiyorum; belki de gerçekten öyledir. Ayrıca tasvire göre karizmadan ve sosyal becerilerden yoksun, siyasetten kovulmuş bir adam.

Ancak siyasetin sağ kanadında yer alan ve yarım yüzyıllık bir konvansiyonu yıkma şansına sahip olabileceklerini gören bir grup umutsuz oyuncu tarafından yeniden sahaya çıkarılır.

Dominic’e göre küresel bir toplum olarak dünya daha önce görmediği bir dizi büyük ekonomik, kültürel, sosyal ve politik dönüşümlerden geçiyor olsa da yaşadığı topraklar epeydir gürültü çıkarıyor ve sızlanıyor; eğitimli insanlar her geçen gün aptallaşıyor, gelişmeler için kaynaklar tükeniyor, dini aşırıcılık yükseliyor ve genel olarak artık Batı’da kuşaklararası eşitsizliğin bir sentezi varlığını sürdürüyor.

Uğultuya dönüşmüş bu gürültüleri, sızlanmaları anlamak için ulusa sorulması gereken milyonlarca önemli soru varken kimsenin bu sorular ve cevaplarıyla ilgilenmediğini düşünüyor.

İşte film, birçok kişinin eski belediye başkanı Boris Johnson’ın İngiltere’nin Birlik’ten ayrılmasına yönelik sürdürülen bu kampanyanın yüzü ve sesi olduğunu düşünürken, onun arkasındaki gerçek kişinin, seçmeninin büyük çoğunluğunun katılımıyla gerçekleşen bir referandumdan çıkan ayrılma kararını besleyen kampanyanın lideri Dominic Cummings’in böylesi bir ortamda tarihsel olarak o sıralar kimsenin gündeminde olmayan süper muhafazakar bir konuyu cazip hale getirmek ve popüler kılmak için nasıl bir plan geliştirdiğini ve aksiyona dönüştürdüğünü gösteriyor.

 

Bir seçimin biyografisi

Gerçek seçimlere dayanan politik filmler çekmek her zaman zordur.

Çünkü üç aşağı beş yukarı doksan dakikalık bir filmin içinde gerçek insanları ve karmaşık kampanyaları tasvir etmek senaristleri ve yönetmenleri haliyle konuyu basitleştirmeye zorlarken filmin akıcı olması için başvurdukları kurgusallığı da düşününce ortaya batık bir iş çıkma riski yüksektir.

Ancak neyse ki, James Graham tarafından yazılan, Toby Haynes tarafından yönetilen, Dr. Strange, Sherlock, Patrick Merlose karakterleriyle geniş bir hayran kitlesine sahip olan Benedict Cumberbatch’ın yine göz dolduran bir performansına dayanan Brexit, bu işi oldukça güzel kotarıyor.

 

Ayrıca bu referandum sürecine zaten aşina olan ve politikayla yakından ilgilenen izleyici kitlesini de düşünerek onların bile bilmedikleri şeylere değinerek zekice bir hamle yapıyor.

Zaten bunun aksi hali bu olaya hâkim olan kişiler için bu haberlerin yıldızlarla süslenmiş bir yeniden pozlanması olurdu ki her iki taraf için de ne büyük bir kayıp.

Üstelik film ilk olarak bir İngiliz televizyon kanalına çekildiği için bizim gibi İngiltere dışındaki izleyicilerin tüm parlamentonun ve siyasi oyuncuların filmde kim olduğunu anlaması, parçaları tamamlaması zor bir puzzle olabilecekken filmin yapımcıları bu karmaşık operasyonu herkesin anlayabileceği sadelikte aktararak gündemden ve ülkesinden uzak olan seyircisini de yakalayabilecek bir iş ortaya koyuyor.

Nihayetinde film Batı dünyasında yankılanan siyasi kargaşa hakkında etkileyici bir fikir sunuyor.

 

Hayal edilmiş bir gelecek

Kampanyasına bir strateji belirlemeden önce kamuoyu yoklaması yapmak için kimi zaman barlarda insanlarla sohbet ederek, kimi zaman çeşitli haklarından mahrum edilmiş ailelerin evlerini ziyarete giderek onların kaygıları ve beklentileri hakkında fikir sahibi olmaya çalışan Dominic, bu görüşmelerden elde ettiği iç görülürle Avrupa Birliği mahkemesi kararları ile göçmen yasası ve ekonomi üzerinde durulması gerektiğine karar veriyor.

Görüştüğü tüm bu insanların korkularına dayanarak daha iyi bir gelecek hayaliyle umut vadeden çözümler üzerinde düşünmeye başlıyor. Kampanya mesajını oluşturabilmek için ofis duvarlarına çeşitli çizimler yapıyor.

Bu sırada baba olmak için gün sayan Dominic, bir gece uyumadan önce ebeveyn olacak kişiler için yazılmış bir kişisel gelişim kitabını okurken nihayet ona beklediği ilham geliyor.

 

Sonunda herkesin hoşuna gidecek, basit ve akılda kalıcı bir slogan ortaya çıkarıyor: Kontrolü geri al.

Bulduğu bu sloganla ateşi yakıp bir fikir olarak kampanyayı yönlendirecek olan Avrupa Birliği’ne üye olmanın haftalık maliyeti olarak öne sürdükleri 350 milyon sterline dikkat çekmek için bir otobüs üzerine kampanya reklamı giydirmesi yaptırıyor.

Böylelikle stratejik bir hamle ile halkın kendi cebinden çıkan bu bütçeyi her hafta Avrupa Birliği’ne aktarmak yerine kendi Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS)’ye fon sağlanabileceği yönünde kitleleri provoke etmeye başlıyor.

 

Sosyal medya sihirbazlığı

Diğer taraftan Birlik’ten ayrılmaya yönelik yürütülen kampanyanın destekçileri ile yönetim kurulunda olan kişilerin süreci telefon görüşmeleri ile sürdürme, etrafa posterler asma, el ilanları dağıtma gibi oldukça geleneksel bir yol izlenmesi konusunda Dominic’e yaptıkları baskıya rağmen o değişimin heyecan verdiğini savunuyor ve ona göre tüm bu dinozorlaşmış gerici fikirlere karşı direnç gösteriyor.

 

Çünkü onun planları artık günümüze cevap vermeyen tüm bu yollardan uzaklaşarak kampanyanın matrisini yeniden yazma üzerinde ilerliyor.

Daha da ötesi politik sistemi hacklemek ve her şeyi kökten değiştirmek istiyor.

Hatta Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana dünyanın gördüğü en büyük politik yıkım etkisini yaratmayı hedefliyor.

 

Dominic, planları üzerinde ilerledikçe ve amaca giden her yol mubahtır düşüncesiyle hareket ettikçe yolu, teknolojinin karanlık tarafında yer alan sosyal medya mühendislerini çatısı altında toplamış olan AggregateIQ ve Cambridge Analytica adlı teknoloji firmalarının CEO’suyla kesişiyor.

Gelişmiş veri analitiğine dayalı çalışmalarıyla herhangi bir siyasi partiye kayıtlı olmayan üç milyon seçmenin olduğunu belirten teknoloji ve sosyal medya mühendislerinin bu kampanya sürecinde kendisine düşündüğünden çok daha geniş bir perspektif kazandırmasına yönelik yapılan teklife ikna olan Dominic, mühendisler ile aralarındaki anlaşma sonrasında başlattıkları bir dizi internet operasyonuyla daha önce seçmen olmayanları da Brexit referandumu için harekete geçirmeyi başarıyor

 

Bu çerçevede Brexit referandum sürecinde ve şu anda neler olduğu hakkında daha iyi bir fikir edinmek isteyenlere tavsiye edeceğim film; veri madenciliği, sosyal medyanın gücü ve olta atan sahte haberler/reklamlar gibi son derece güncel konulara da değinerek, halk tarafından çok bilinmese de Dominic Cummings’in kampanya üzerinde ne kadar büyük etkisi olduğunu gözler önüne seriyor.

 

Haftanın diğer filmleri

Bizim Çağımız

Yönetmen: Carlos Reygadas / Oyuncular: Natalia López, Phil Burgers, Carlos Reygadas, Rut Reygadas, Eleazar Reygadas / Süre: 177 dakika

 

Başka Sinema ile sağladığı iş birliğiyle BluTV’nin yayın programına eklediği, Venedik Film Festivali’nin Altın Aslan için yarışan filmlerinden biri olan Nuestro Tiempo (Our Time); Meksika’nın kırsal bölgesinde yaşayan ve dövüş boğaları yetiştiren bir aileyi konu alıyor.

Başrollerinde yönetmen Carlos Reygadas ve aile üyelerinin yer aldığı filmde Esther, çiftliği işletmekle görevliyken dünyaca ünlü bir şair olan eşi Juan ise çiftlik hayvanlarını seçmektedir.

Meksika kırsalında geçimini boğa yetiştiriciliği ile sağlayan bu çiftin arasındaki dengeler, çiftliğe bir Amerikalının gelmesiyle sarsılır.

Birbirlerini seven, aynı zamanda açık ilişki yaşamaktan da yana görünen çiftin arası Phil adlı bir at yetiştiricisi çiftliğe gelip Esther onunla birlikte olmaya başladığında açılır, kocası Juan başlarda bu ilişkiye razı olmuş gibi görünse de sonrasında bu durum büyük problemleri de beraberinde getirir.

Esther karakterinin çiftliğe gelen at antrenörü ile aşk yaşamaya başlamasını ve bu ikircikli durumun yarattığı duygusal buhranıyla mücadele etme süreci filmin temel hikayesidir.


İçgüdü

Yönetmen: Alejandro Montiel / Oyuncular: Luisana Lopilato, Joaquín Furriel, Rafael Ferro, Maite Lanata, Juan Manuel Guilera, Abel Ayala, Sebastián Mogordoy, Delfina Chaves, Marita Ballesteros, Miriam Odorico / Süre: 116 dakika

 

28 Mayıs’ta Netflix yayın kuşağına girecek olan Arjantin yapımı gerilim filmi La Corazonada, yönetmenin 2018 yılında çektiği Kayıp (Perdida) adlı filmde yaşananların öncesini anlatıyor.

Hikayesi Arjantin’de geçen Perdida isimli filmde bir gün öğretmen öğrencileriyle birlikte geziye çıkar. Ancak bu gezide beklenmeyen bir şey olur ve öğrencilerden birisi kaybolur.

Patagonya adındaki ormanlık bir alanda kaybolan öğrenci için ise eski bir arkadaşı olaya dahil olur. Arkadaşının bulunması adına eski dostu yeni bir soruşturma başlatır.

Ancak olayın içine girdikçe kendisi de bu olaya iyice kapılıp gider. Ve nihayetinde onun hayatı da tehlikeye girer.

Bu olayların öncesine bir dönüş yapan bu yeni filmde polis memuru Pipa, bir yandan ilk kez büyük bir vakada çalışırken diğer yandan katil zanlısı patronu hakkında bir soruşturma yürütür.


Muhabbet Kuşları

Yönetmen: Michael Showalter / Oyuncular: Issa Rae, Kumail Nanjiani, Paul Sparks, Anna Camp, Kyle Bornheimer, Nicholas X. Parsons, Andrene Ward-Hammond, Catherine Cohen, Barry Rothbart / Süre: 87 dakika
 


Paramount Pictures’ın dünya prömiyerini South by Southwest’te yapmayı planladığı ancak film festivali koronavirüs pandemisi nedeniyle iptal edilince hem prömiyeri hem de sinemalardaki vizyon yolculuğu ertelenen The Lovebirds, Netflix’in devreye girmesiyle kendine dünya çapında çevrimiçi bir dağıtım imkânı bulan filmlerden biri oldu.

Romantik komedi türündeki filmde, bir cinayete tanık olan ve sonrasında karıştıkları bu gizemden kaçmaya çalışan Jibran ve Leilani, ilişkilerinde kritik bir dönüm noktasındalardır.

Ayrılmanın eşiğinde olan ve kendilerini bir anda gizemli bir cinayet vakasının içerisinde bulan çift bir gece boyunca bir yandan kendilerini aklayıp olayı çözmeye çalışırken bir yandan da ilişkilerini nasıl kurtaracaklarını bulmaya çalışacaklardır.


Tamamlanmamış Mekanlar

Yönetmen: Alysa Nahmias, Benjamin Murray / Oyuncular: Ricardo Porro, Vittorio Garatti, Roberto Gottardi / Süre: 86 dakika


Çevrimiçi programlarını düzenli olarak güncellemeye devam eden SALT bu hafta Alysa Nahmias ve Benjamin Murray’in on yılda tamamladığı; kapsamlı arşiv görüntülerinin yanı sıra Ricardo Porro, Roberto Gottardi ve Vittorio Garatti söyleşilerinin eşlik ettiği 2011 yapımı Unfinished Spaces adlı belgeseli gösterime sunuyor.

Küba Devrimi’nin ardından Fidel Castro ve Che Guevara, dönemin iddialı projelerinden Ulusal Sanat Okulları kampüsünün Havana’daki eski bir golf sahası arazisinde inşası için üç genç mimarı görevlendirir. Radikal bir tasarım anlayışına sahip yapılar henüz tamamlanmadan, ülkenin dört bir yanından gelen dansçı, müzisyen ve sanatçılar çalışmalara koyulur.

Ne var ki, 1961’de başlatılan inşaat, birtakım siyasi anlaşmazlıklar ve maddi sorunlar nedeniyle çok geçmeden yarım kalır; hâlen kısmen kullanımda olan kampüs çürümeye terk edilir.

40 yıl sonra Castro, beyhude bir çaba olarak görülen bu sıra dışı projenin yeniden hayata geçirilmesi için mimarları ülkeye davet eder.

Arşiv görüntülerinin yanı sıra oluşturmaya çalışılan yeni mimari dil ve tasarımlarının gözden düşme nedenlerine dair söyleşilerin eşlik ettiği bu belgesel filmi 29 Mayıs tarihine kadar Türkçe altyazılı olarak saltonline.org üzerinden izleyebilirsiniz.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU