Koronavirüs tecridinde neden sürekli yemek yeme isteği doğuyor?

Bireylerin salgın nedeniyle korku ve güvensizlik duyup kendilerini yemek yemeye verebileceği uyarısı yapan Doç. Dr. Demirkaya, “Güvende hissedip mutlu olmak için yiyoruz. Yaşananların nedeni duygusal açlık” dedi

Doç. Dr. Demirkaya: Gerçeklerden kaçıp, savunma ihtiyacı duyduğumuz için şu dönemde ihtiyaç duyduğumuzdan çok daha fazlasını yiyoruz / Fotoğraf: AA

Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını nedeniyle evlere kapandığımız şu günlerde pek çok kişi kendisini yemek yemeye verdi.

İştahının kapandığını söyleyenler olsa da, toplumun büyük bölümü iştahın açılmasından şikayet etti.

Whatsapp grupları yemek tarifleriyle dolarken, sosyal medyada sık sık hünerli ellerin mutfak görüntüleri paylaşılır oldu.

 

Börek yemek Pixabay.jpg
Fotoğraf: Pixabay

 

Tecrit sürecinde normal düzeninde yediğinden çok daha fazla gıda tükettiğinden yakınanlar, yemek yeseler de gözünün bir türlü doymadığından dert yandı.

Aslında tüm bu yaşananlar, psikolojik olarak anlam ifade ediyor.

Zira bireyler, koronavirüs tecridi altında geçen günlerde yiyerek doyum sağlamaya, bazı duygularını bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.

 

köfte et yemek Pixabay.jpg
Fotoğraf: Pixabay

 

Güvensizlik duygusu ve duygusal açlık ilişkisi

Bu süreçte yaşanan açlık hissini “duygusal açlık” olarak tanımlayan Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya’ya göre durum tamamen psikolojik.

 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

 

Karantina günlerinde yemek yemekteki amacın açlığı gidermek değil, güvende hissetmek olduğunu belirten psikiyatrist Demirkaya, “Aslında açlık diye bir şey yok, karın acıktığı için yenilmiyor. Birden bire başlıyor. Birden tıkanırcasına yeme, tüketme şeklinde sürüyor. Anksiyete, kızgınluk, depresyon gidi dönemlerde duygusal yeme atakları daha fazla olur. Sonrasında yeme bozukluğuna dönerse işte o zaman çok dikkat etmek gerekir” diyor.

 

Poğaça yemek Pixabay.jpg
Fotoğraf: Pixabay

 

“Dünya sandığımız kadar güvenilir bir yer değilmiş”

Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya’ya göre yaşananların nedeni güvensizlik hissi:

Oral doyum (ağızdan beslenerek haz alma) bizim bebeklik dönemimizden gelen bir durum. Regresyon denilen zor ve içinden çıkılamaz durumlarda geriliriz. Hastalanınca annemizin bakımını isteriz. Buna  regresyon deniliyor. Biz dünyaya ait güven duygusunu aslında bebeklikte, bir yaş döneminde elde ediyoruz. Şu anda öğrendik ki dünya sandığımız kadar güvenilir bir yer değilmiş! Ve herkes eşitmiş...

 

Coronavirus Turkey Reuters.jpg
Fotoğraf: Reuters

 

“Yemek yiyerek kaybettiğimiz dengemizi sağlamaya çalışıyoruz”

Yemek yemenin güven, bağlanma, kaçma ve doyum sağlama duyguları ile bire bir ilişkili olduğunu belirten Demirkaya, şu ifadeleri kullandı:

Yemek hem denge (homeostas) ile hem de haz alma ile ilgili. Şuan dengemiz bozulduğu için yemek yiyerek, kaybettiğimiz dengemizi sağlamaya çalışıyoruz. Buna kaçış teorisi de deniliyor. Gerçeklerden kaçma, bir yandan da savunma ihtiyacı. Eskiden sahile inip çay içip, bir yerlere gidip, arkadaşlarla sosyalleşebilecekken şu anda hiçbirini yapamıyoruz. Evden yapılacak şeyler kısıtlı ama online kurslar var, bireysel sporlar da yapılabilir. Pek çok kişinin kendini yemeye vermesinin nedeni psikolojik.

 

Psikiyatrist Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya Independent Türkçe.jpg
Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Duygusal açlık ile mücadele

Bu durum ile nasıl baş edebileceğimizi sorduğumuz psikiyatrist Sevcan Demirkaya, eskiden zorlanıp üstesinden geldiğimiz olayları düşünmenin, başarabildiğimizi ve baş edebildiğimizi hatırlamanın faydalı olduğu görüşünde. Demirkaya, "An'da kalalım, geçmiş sorunları ve gelecek kaygısınan kurtulalım. Yerken bunu aç olduğumuz için yemediğimizi düşünelim" dedi.

 

Şişman erkek mezura yemek Pixabay.jpg
Fotoğraf: Pixabay

 

Genel güvenlik tehdidi olarak koronavirüs

Asıl korkunun başkaları güvenlik tehdidi yaşadığında değil, bireylerin kendi başlarına geldiğinde ortaya çıktığını belirten Psikiyatr Demirkaya, "Deprem olduğunda, deprem olan yerdekileri düşünüp üzülüyorduk ya da mültecileri gördüğümüzde onlar için üzülüyorduk. Terör saldırısı olan yerde bulunanlara üzülüyorduk. Ama bunların bizim başımıza geleceğini düşünmüyorduk! Oysa şimdi tüm dünya hastalık tehdidiyle mücadele ediyor. Köyde de kulelerde (residence) de bu böyle. Koronavirüs tehdidi nedeniyle şimdi hepimiz genel güvenlik tehdidi altındayız" dedi.

 

psikoloji ve koronavirüs ilişkisi Pixabay 2.jpg
Fotoğraf: Pixabay

 

“Şu an tek kontrol edebildiğimiz şey yiyecek depolamak, o yüzden depoluyoruz”

İnsanların neden paket paket makarna, konserve gibi ihtiyacının kat be katı gıda stokladığını da sorduğumuz Demirkaya, bunun kıtlık psikolojisi ve kitle psikolojisi ile ilgili olduğunu anlattı:

Ölümden çok korkuyoruz ama açlıktan öleceğiz gibi bir durum ortada yok! Kuraklık da yok! Amaç yeterli ve dengeli beslenmek de değil. Olan şu, şu an olup bitenleri kontrol edemiyoruz, virüsü kontrol edemiyoruz, dışarı çıkamıyoruz. Tek kontrol edebileceğimiz şey, yiyecek depolamak. Ona karışan yok. O yüzden de depoluyoruz. Kıtlık psikolojisi ve kitle psikolojisi ile ilgili. Kutu kutu makarna alanları görünce gidip sen de alıyorsun. Grup nasıl hareket ediyorsa sen de öyle ediyorsun. ‘Sürüden ayrılanı kurt kapar’ sözündeki gibi, kitleye uygun hareket etmek daha yaşamsal görülüyor, içgüdüsel olarak gruptakiler gibi hareket ediyorsun. En az tehlike herkesin yaptığı diye düşünüp sürüyle hareket ediyorsun. Geçmişte de kabilelerle, cemaatlerle hareket etme yine bir gruba ait olma, bağlanma psikolojisiyle ilgili bir durum.

 

Market4.jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Sofranın birleştirici rolü

Sevcan Demirkaya’ya göre ailelerde sofranın birleştirici gücünü de göz ardı etmemek gerekli. Öyle ki yemek yedirmek, aile içi çatışmalardan da kaçış yolu olarak görülebiliyor ve ev içinde anlaşmazlık yaşansa da sofraya oturularak bir şekilde barış sağlanabiliyor.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU