"Suriye ve Türk halkı dini açıdan birbirine benzer" diyen Koru: Ayetlerde çatışan tarafların aralarını düzeltmek gerektiği açıkça belirtiliyor

Fehmi Koru, bugünkü yazısında Suriye’deki çatışmayı sona erdirmenin tarihi ve dini açıdan yolları olduğunu kaleme aldı

Fotoğraf: AFP

Gazeteci yazar Fehmi Koru, Türkiye'nin Suriye'de başlattığı Bahar Kalkanı operasyonunu köşesine taşıdı.

Yazısına "Biz Suriye'de kiminle savaşıyoruz?" ifadeleriyle başlayan Koru, yekililerin bu soruya ısrarla "Suriye'de Rusya ile savaşmıyoruz" dediğini aktardı.

Koru, "Buradan çıkan sonuç, bizim yalnızca Suriye ile savaştığımız oluyor ve bu da benim aklımı karıştırıyor" düşüncesini dile getirdi.

Yazısının son kısmında üç aylara girildiğini hatırlatan Koru, Suriye ile Türk halkının dini açıdan benzer özelliklere sahip olduğuna dikkat çekerek, "Ne yapılacağı, Hucurat suresinin 9 ve 10. ayetleriyle belirlenmiş durumda. Ayetlerde çatışan tarafların aralarını düzeltmek ve bu konuda adaletli davranmak gerektiği açıkça belirtiliyor" değerlendirmesini yaptı.

Suriye ile 1957 ve 1988'de yaşanan krizleri hatırlatan Koru şunları yazdı:

Soğuk Savaş’ın en soğuk olduğu bir dönemde, 1957 yılında, ABD ile birlikte hareket eden DP Türkiyesi Suriye sınırına asker yığınca, arkasına Sovyetler Birliği ile Varşova Paktı ülkelerini almış olmasına rağmen, Şam yönetimi, Ankara’nın taleplerini yerine getirmek zorunda kalmıştı.


Konuyu ele alan bir kaynaktan özet olarak aktarayım: "Soğuk savaş dönemi krizlerinden olan 1957 Suriye krizi, Türkiye’nin algısal güvenlik krizi olarak nitelendirilmektedir. Suriye ile iki taraflı olarak yaşanan bu krizde dönemin baskın aktörleri de dahil olmuş ve kriz gelişerek devam etmiştir. Tetikleyici eylem olarak Suriye’nin SSCB ile yakınlaşması ve silahlanması Türkiye ve diğer bölge ülkelerini endişelendirmiş, tehdit algısı hisseden Türkiye’yi askeri/siyasi/diplomatik önlemler almaya itmiştir. Türkiye kriz yönetim stratejisi olarak sınırlı tırmandırma seçeneğini kullanmıştır. Şiddet içermeyen askeri eylemler dolayısıyla tetiklenen bu krizde askeri hareketlilikler, manevralar, sınıra kuvvet yığma durumları yaşanmıştır. ABD’nin ve İngiltere’nin desteğini alan Türkiye şiddet içermeyen arabuluculuk gibi çözüme ulaştıracak eylemlerden faydalanmak istemiştir"

1988'de yaşanan bir başka gerilime değinen Koru, Abdullah Öcalan'ın Şam'da barınmasının Türkiye için nasıl bir sorun hale geldiğini kaleme aldı.

Sürecin sonunda Şam yönetiminin Öcalan'ı ülke dışına gönderdiği ve Adana Mutabakatı'nın imzalandığını hatırlatan yazar, Suriye ile "savaşmadan" sonuç almanın yollarını yazdı:

Rejimde ipler kimin elinde bulunursa bulunsun, Suriye’nin kendi başına -hatta güçlü bir başka devleti arkasına da alsa- diplomasiyle Türkiye karşısında başarılı olması mümkün değildir.

Özellikle de, 2011’de başgösteren ve halen sürmekte olan ‘iç-savaş’ ile ülkenin pek çok bölümünde hakimiyetini devam ettiremeyen, ordusu bu yüzden zayıflamış bir halde bulunan bugünkü Suriye’nin…

Lafı fazla uzatmayayım: “Biz Suriye’de Rusya ile savaşmıyoruz” açıklamalarının akla düşürdüğü “Biz orada Suriye ile savaşıyoruz” sonucunun aklımı karıştırmasını sizlerin de anlayışla karşılamanız lazım.

Olayın bir de dini yönü var. 

Üç aylara girdik, iki aydan daha kısa bir süre sonra Ramazan’la müşerref olacağız. Bazılarımız daha şimdiden nafile oruçlarla Ramazan’a hazırlanmaya başladı. 

Sorunlu olduğumuz ve savaştığımız ülke Rusya olsaydı hadi bir derece, ama muhatap Suriye olunca halkı dini açıdan benzer özelliklere sahip iki ülke arasında ihtilaf çıktığında ve hele bir de ihtilaf silahlı bir çatışmaya dönüşmüşse, ne yapılacağı, Hucurat suresinin 9 ve 10. ayetleriyle belirlenmiş durumda. Ayetlerde çatışan tarafların aralarını düzeltmek ve bu konuda adaletli davranmak gerektiği açıkça belirtiliyor. 

Bendeki kafa karışıklığının bir sebebi de bu.

Fırsat tamamen kaçmış değil.

 

fehmikoru.com, Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU