Sırrı Süreyya Önder için 'hak ihlali' kararı veren AYM, gerekçeli kararı açıkladı: Çözüm sürecinin önemli aktörüydü

2013’te yaptığı bir konuşmadan dolayı verilen hapis cezasının ‘hak ihlali’ olduğuna hükmeden Anayasa Mahkemesi, gerekçeli kararında “Sırrı Süreyya Önder’in çözüm sürecini başarılı şekilde yürütmeyi amaçladığını” belirtti

Fotoğraf: Twitter

HDP'li Sırrı Süreyya Önder'e, 2013'te yaptığı konuşmadan dolayı verilen hapis cezasının hak ihlali olduğuna hükmeden Anayasa Mahkemesi, gerekçeli kararını açıkladı.

T24’ten Gökçer Tahincioğlu’nun haberine göre mahkeme, Önder'in, o tarihte devam eden çözüm sürecinin önemli aktörlerinden olduğuna dikkati çekerek, konuşmasının da hangi dil ve üslubu kullanırsa kullansın, sürecin başarılı şekilde yürütülmesi ve sonra erdirilmesi talebini amaçladığını vurguladı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) gerekçeli kararında, konuşmasından dolayı 3 yıl 6 ay hapse mahkum edilen ve 10 aydır cezaevinde bulunan Önder'in ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği vurgulandı. Oybirliği ile alınan kararda, Önder'in, terör olaylarının sona erdirilmesi amacıyla başlatılan ve demokratik açılım olarak adlandırılan süreçte aktif rol oynadığına dikkat çekildi. Önder'in HDP heyetinin sözcüsü olduğunun anımsatıldığı kararda, bu süreçte İmralı'da Abdullah Öcalan'la görüştüğü, hemen ardından 17 Mart 2013'te Zeytinburnu'ndaki Nevruz'da konuşma yaptığı anlatıldı.

"Diyarbakır'da Öcalan'ın mektubunu okudu"

Bu konuşmadan dört gün sonra Önder'in, Öcalan'ın kaleme aldığı mektubu Diyarbakır'daki Nevruz toplantısında okuduğunun da anımsatıldığı kararda, "PKK'nın silah bırakması ve şiddetin sona erdirilmesi amacıyla yürütülen çözüm süreci devam ederken PKK terör örgütü 2015 yılının Haziran ayından itibaren şiddeti tırmandırarak çözüm sürecinin devam ettirilmesi çabalarını sonuçsuz bırakmıştır" denildi.

Kararda, şöyle denildi:

"Başvuruya konu konuşmanın yapıldığı tarihsel bağlam, başvurucunun kullandığı ifadelerin nesnel anlamı ve konuşmanın tamamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun sözlerinin PKK terörünün övülmesi, terörizme destek gösterisi, şiddet kullanımını, silahlı direnişi ya da başkaldırıyı doğrudan veya dolaylı teşvik olarak nitelendirilmesi mümkün görünmemektedir. Başka bir deyişle başvurucunun başkalarınca aynı suçların işlenmesi amacıyla terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini savunduğu değerlendirilmemiştir."

Kayda değer etkisi yok

Düşünce açıklamalarına yönelik değerlendirme yapılırken, şiddete yol açma potansiyelinin değerlendirilmesi gerektiğinin anlatıldığı kararda, konuşmanın İstanbul'da düzenlenen büyük bir mitingde yapılmasının, basın yayın organlarında yer almasının ve video sitelerinde yayınlanmaya devam etmesinin devlet ve toplum hayatında olumsuz sonuçlar doğurduğu, devletin terörle mücadele faaliyetleri üzerinde kayda değer bir etkisi olduğunun gösterilemediğine işaret edildi.

"Sürecin başarısı için..."

Kararda, Önder'in konuşması için "güvenlik güçleri ile çatışmaya giren örgüt üyelerini övdüğü, terör örgütünü yücelttiği, çatışmalara doğrudan katılan güvenlik gücü mensuplarına karşı özellikle bir nefret aşıladığı veya şiddete başvurmayı cesaretlendirdiği" şeklinde değerlendirmelerin de yapılmadığına dikkat çekildi. Kararda, şu ifadeler kullanıldı:

"Hangi dil ve üslup kullanılırsa kullanılsın başvuruya konu konuşmada nihai olarak o tarihlerde yürütülmekte olan çözüm sürecinin başarılı bir şekilde yürütülmesi ve sona erdirilmesi talebinin baskın olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun konuşmasının bir terör örgütünün siyasi veya sosyal etkinliğini artırmak, sesinin kitlelere duyurulmasını sağlamak, örgütün başa çıkılması imkansız bir güç olduğu ve amacına ulaşabileceği kanaatini toplum üzerinde oluşturmak, halkın örgüte sempatisini artırmak ve giderek aktif desteğini sağlamak amacıyla yapıldığı kabul edilmemiştir."

Milletvekili için "dar takdir aralığı"

Kararda, Önder'in milletvekili kimliğine dikkat çekilerek, "seçmenlerini temsil eden, onların taleplerini, endişelerini ve düşüncelerini politik alana aktaran ve çıkarlarını savunan seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu açıktır. Zira milletvekilleri gibi seçilmiş kimselerin görüş ve düşüncelerini serbestçe ifade edebildikleri ölçüde seçmenlerini temsil edebilmeleri, yasama ve denetim faaliyetlerine gereği gibi katılabilmeleri mümkün olacaktır. Olay tarihinde seçilmiş bir milletvekili ve yürütülmekte olan çözüm sürecinin önemli bir aktörü olan başvurucunun açıklamalarına müdahalede kamusal yetki kullanan makamların çok dar bir takdir aralığı olduğu ve çok daha titiz değerlendirmeler yapılması gerektiği açıktır" ifadeleri kullanıldı.

"Hangi surette yaptığı belirsiz"

Kararda, Önder'e ceza veren mahkemenin, düşünce açıklamasının hangi surette terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterdiğine veya övdüğüne ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik ettiğine dair bir değerlendirme yapmadığına da işaret edildi.

Hakkı ihlal edildi

Kararda, "Tüm bu bilgiler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkumiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir" denildi.

Bakanlık görüşü: "Öcalan'ı övdü"

Kararda, Adalet Bakanlığı'nın davayla ilgili görüşüne de yer verildi. Kararda, Adalet Bakanlığı'nın yaptığı savunma şöyle aktarıldı:

"Başvurucunun konuşmasını miting şeklinde düzenlenen bir nevruz kutlamasında yaptığı, bu kutlamalar sırasında PKK terör örgütünü ve bu örgütün liderini övücü nitelikte pankartların açıldığı ve sloganlar atıldığı, başvurucunun konuşmasını A.Ö.nün fotoğrafının ve "Abdullah Öcalan'a özgürlük-Kürtlere statü" yazısının bulunduğu bir sahne alanında gerçekleştirdiği ifade edilmiştir. Başvurucunun konuşma yaptığı sırada bir milletvekili olduğu hatırlatılmıştır. Bu konumu gereği birleştirici ve bütünleştirici bir sorumluluk sahibi olduğu belirtilen başvurucunun ulusal ve uluslararası alanda terör örgütü olarak kabul edilen PKK'nın lideri hakkında "Kürt halkı önderi Sayın Öcalan'ın selamını getirdim" şeklinde övücü ve yüceltici nitelikte bir açıklama yaptığı, devlet görevlilerine karşı şiddete başvuran teröristlere yönelik olarak "Onun onurlu evlatlarıyla onur duyuyoruz" şeklinde beyanda bulunduğu, bu açıklamaların ifade özgürlüğünün korumasından yararlanamayacağı belirtilmiştir.

Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'ne atıf yapılmış ve bu Sözleşme gereği doğrudan veya dolaylı yollardan terör suçunun işlenmesi tehlikesine yol açacak bir mesajın kamuoyuna yayılmasının cezalandırılmasının hedeflendiği belirtilmiştir. Bu Sözleşme'nin açıklayıcı raporuna göre ise Sözleşme'nin temel özgürlüklerinin sınırlandırılması yönündeki muhtemel riskin dikkatli bir şekilde analiz edilmesi için AİHS'in 10. maddesinin uygulanmasına ilişkin AİHM içtihatlarına ve terörizmi övme ve/veya terörizme teşvike ilişkin ulusal hükümlerin uygulanması hususunda devletlerin deneyimlerine özel bir dikkat gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu açıklamaların yanında açıklayıcı raporun şiddet içeren terör suçlarına doğrudan veya dolaylı teşvik oluşturacak mesajlara yönelik belirli sınırlamaların AİHS'e uygun olduğunu hatırlattığı savunulmuştur. Siyasi partilerin muhalefet görevini yerine getirebilmek için hükûmetleri eleştirebilecekleri hatta bu konuda sert bir dil de kullanabilecekleri belirtildikten sonra siyasi parti temsilcilerinin demokrasiye ve insan haklarına karşı en büyük tehdit olan terörü, terör örgütlerini ve bu örgütlerin terörist faaliyetlerini kınamalarının, bunlarla aralarına mesafe koymalarının, AİHM içtihatlarıyla vücut bulan uluslararası standartların bir gereği olduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun yasalara aykırı bir nitelik taşıyan, devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya yönelik söylemlerinin ifade özgürlüğü kapsamında korunmasının mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Son olarak ilk derece mahkemesinin kararında ilgili ve yeterli bir gerekçeye yer verdiği belirtilerek yapılan müdahalenin kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi için demokratik bir toplumda gerekli olduğu ileri sürülmüştür."

 

T24

DAHA FAZLA HABER OKU