Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Pullman Hotel'de düzenlenen Uluslararası Yerel Yönetimlerde Kadın Zirvesi'nde konuştu.
Erdoğan şunları söyledi:
Şurası bir gerçek ki, kırsaldan kentlere doğru göçün artmasıyla birlikte tüm dünyada kadın odaklı şehircilik politikalarına duyulan ihtiyaç her geçen gün kendisini daha fazla hissettiriyor. Daha önce de ifade ettiğim gibi, kadınların omuzlarındaki yük giderek daha da ağırlaşıyor. Kadınlardan bir taraftan geleneksel sorumluluklarını yerine getirmeleri, diğer taraftan da çalışma hayatının içinde bizzat yer alarak aile bütçesine destek olmaları bekleniyor.
Kadınlar, eskiden olduğu gibi hem aileyi çekip çevirmeye çalışırken hem de çalışma hayatının zorluklarını, sıkıntılarını omuzlamak zorunda kalıyor. Aynı şekilde savaşların, çatışmaların, ekonomik krizlerin, sosyal ve siyasal huzursuzlukların yükünü herkesten fazla kadınlar çekiyor. Dolayısıyla değişimi, teknolojiyi, aşırı ve sağlıksız şehirleşmenin getirdiği sorunlarla üç boyutlu şehircilik tasarımını konuştuğumuz bir dönemde tertiplenen bu zirveyi çok ama çok isabetli buluyorum. Zirvenin ufuk açıcı tartışmalara ve somut sonuçlara vesile olmasını canı gönülden temenni ediyorum.
Burada şu hususun altını dikkatle çizmek istiyorum. İdeal ve adil bir toplumsal hayat, ancak kadınların söz ve hak sahibi olmalarıyla mümkündür. Toplum hayatında olduğu gibi şehir hayatı ve yerel yönetimlerde de kadınların etkili olmaları kritik önemlidir. Çünkü her şehir, insanların topluluk hâlinde yaşadığı her yerleşim birimi, aynı zamanda o insanların evi, yuvası mesabesindedir.
"Kadının olduğu yerde barış olur"
Kadının olduğu yerde barış olur. Kadının olduğu yerde birlik olur. Kadının olduğu yerde dirlik olur. Kadın elinin değdiği yerde huzur ve düzen olur. Kadının güçlü olduğu yerde gelişme olur. İlerleme olur. Tıpkı medeniyetimiz gibi şehirlerimizin de anaç karakterde olması işte bu hakikatin tezahürüdür.
Bakınız, kadınların kurucu aklı o kadar kıymetlidir ki bunu gündelik hayatta eşlerden birinin vefat ettiği ailelerde çok net görebiliriz. Eşlerden evin erkeği rahmetli olmuşsa, kadın dirayetiyle, metanetiyle, şefkatiyle aileyi kanatları altına alarak tüm bireylere sahip çıkar. Eşi vefat ettikten sonra o ocak sönmüyorsa, başında kadın olduğu içindir. O aile dağılmıyorsa, kadının kurucu ve kuşatıcı fıtratı sayesindedir. Toplumun çekirdeği olan aile, evvel emirde nasıl kadınların fedakârlıkları, gayretleri, emekleri sayesinde ayakta duruyorsa; toplumsal hayatta da şehirler, ülkeler, milletler kadınlar sayesinde ayakta durur.
Kemal Tahir’in ifadesiyle devletimizi “devlet ana” yapan kadınlardır. Sizlerin şahsında, siyasi hayatım boyunca beraber yol yürüdüğüm tüm hanım kardeşlerime, dava ve mücadele arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Yine buradan, 81 vilayetimizde yerel yönetimlerde çalışan tüm kadınlara, siyasete ve belediyelere kadın eli değdiren tüm hanım kardeşlerime en kalbi selamlarımı, muhabbetlerimi gönderiyorum.
Değerli yol ve dava arkadaşlarım, saygıdeğer misafirler, bugün ülkemizde kadın hakları açısından önemli bir düzenlemenin doksan birinci yıl dönümüdür. 1930 yılında önce belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı elde eden kadınlar, dört yıl sonra, 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerle milletvekili seçme ve seçilme hakkı kazanmıştır. Böylece ülkemizde kadınlar, Avrupa’daki hemcinslerinden çok daha evvel seçme ve seçilme hakkına kavuşmuşlardır. 1935 yılında gerçekleştirilen ilk genel seçimlerde de 17 kadın milletvekili Meclis’te temsil hakkına sahip olmuşlardır. Temel hak ve özgürlüklerin kullanımında eşit muamelenin önünü açan bu önemli düzenlemenin 91. yıl dönümü kutlu olsun diyor, buradaki hanım kardeşlerimin şahsında ülkemizdeki tüm kadınların 5 Aralık Kadın Hakları Günü’nü canı gönülden tebrik ediyorum.
Burada şunu da ifade etmek isterim, değerli kardeşlerim, kadınlar, milletimizin kadim tarihinde hep müstesna bir konumda oldular. Uygur dönemine ait yazıtlara bakıldığında “ana” sözcüğünün her zaman “baba” sözcüğünden önce geldiği görülür. Tabiri caizse, çift başlı kartalın biri kadın, diğeri erkektir. Kartalın bir başı hakan ise diğer başı hatundur. Tarihimizde Ertuğrul Gazi’nin annesi Hayme Ana gibi, Osman Gazi’nin eşi Bala Hatun gibi, Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun gibi, Ankara’da metfun Melike Hatun gibi nice öncü ve örnek kadın şahsiyetler vardır. O fedakâr, o cefakâr, o özgüven ve azim sahibi kadınları hep şükranla, minnetle yâd ediyoruz. Bugün de bir kez daha rahmetle anıyoruz.
Kadınlar, İstiklal Harbimizde de son derece mühim roller üstlenmişlerdir. Şehir şehir dolaşarak Kuvay-i Milliye’yi ve Millî Mücadele’yi halka anlatan, bebeği kucağında olduğu hâlde cepheye mermi taşıyan; “Ben cephe gerisinde değil, cephede erkeklerle birlikte savaşacağım” diyerek işgalcilere kök söktüren yiğit kadınlar, erkeklerle birlikte bu topraklar için can verdiler. Bize üzerinde özgürce yaşayacağımız bir vatan bıraktılar.
Cumhuriyetimizin kuruluşu ve yükselişinde de kadınlar her zaman ön safta yer aldılar. 1930 ve 1934’te yapılan düzenlemelerle kadınların bu mücadelesi onurlandırılmış, bir nevi hakları teslim edilmiştir
Gazi Mustafa Kemal bu hakkın verilmesinin ardından şöyle demişti: “Medeni memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak bugün Türk kadınının elindedir ve onu selahiyet ve liyakatle kullanacaktır.” Evet, bizzat kendi ifadesiyle kadınların liyakat ve selahiyetle kullanmaları için verilen bu hak, Gazi’nin vefatından sonra gelenler tarafından sabote edilmiş, çeşitli kısıtlamalar ve yasaklarla aşındırılmıştır.
"Kadınlar başörtüleri dolayısıyla seçilme hakkından mahrum bırakıldılar"
Sevgili dostlarım, doğrusu kadınlar bu anayasal haklarını uzun yıllar selahiyetle, liyakatle ve özgürce kullanamadılar. Görünür görünmez birçok engelle karşılaştılar. Mesela başörtüleri dolayısıyla seçilme hakkından mahrum bırakıldılar. Mesela üniversiteyi kazandıklarında karşılarında ikna odalarını buldular. Mesela kimi zaman kılık kıyafetlerinden, kimi zaman mezun oldukları okullardan ötürü ayrımcılığa uğradılar. 28 Şubat’ın baskıcı atmosferinde binlerce kadın eğitim, çalışma, kamuda istihdam haklarından feragat etmek zorunda kaldı. Kadınlar yıllarca inanç değerleriyle okulları, eğitimleri, meslekleri arasında çok travmatik tercihler yapmak mecburiyetinde bırakıldı. Bunların hepsini beraber yaşadık. Biliyorum ki şu an bu salonda bulunan bütün arkadaşlarımın da önemli bir kısmı bu ayrımcılığı iliklerine kadar yaşadı.
"Yürütülen cadı avlarını unutamayız"
Şimdi ben buradan soruyorum, Meclise başörtüsüyle girdi diye adeta linç edilen kadınları hangimiz nasıl unutabilir? Okullarda, üniversitelerde yürütülen cadı avını nasıl unutabiliriz? Unutmayın, “411 el kaosa kalktı” manşetinin temsilcisi olduğu karanlığı nasıl unutabiliriz? Başörtüsü yasağının sürmesi için Anayasa Mahkemesinin kapısında nöbet tutan CHP ve özgürlük düşmanı zihniyetini nasıl unutabiliriz? Bugün sesleri eskisi kadar çok çıkmasa da medyada, sosyal medyada, iş dünyasında, siyasette, bürokraside varlığını hâlen devam ettiren kadın hakları cellatlarını nasıl unutabiliriz? Bunları unutmadık, unutmuyoruz ve hiçbir zaman unutmayacağız. Değerli misafirler, çok değerli yol arkadaşlarım, her ne kadar kadınlar seçme seçilme hakkını 91 sene önce elde etmiş olsalar da maalesef bu haklarını hiçbir kısıtlama olmadan kullanmaları uzun, sancılı, zorlu ve bedellerle dolu bir mücadeleyi gerekli kılmıştır. Burada şu gerçeği büyük bir gururla ifade etmek arzusundayım: Türkiye, kadın hakları konusunda kelimenin tam manasıyla altın yıllarını bizim dönemimizde yaşıyor. Yıllarca bu meselenin edebiyatını yapanlar hiçbir adım atmazken biz, hanım kardeşlerimizin sosyal hayatta, kamuda, ticarette ve en önemlisi siyasette hak ettikleri yere gelmeleri için yoğun bir gayret içindeyiz. Sadece 23 yıl gibi kısa bir sürede işte bütün bunları başardık. Mahkeme kapılarından ayrılmayan muhalefete, kadın hakları meselesini marjinal ideolojilerine paravan yapan çeşitli yapılara rağmen başardık. Bu mücadeleyi sonuna kadar sizlerle birlikte sürdüreceğiz.
Independent Türkçe