Görüşmede Suriye, SDG, yasal düzenlemeler, İsrail gibi pek çok konunun gündeme geldiğini belirten Koçyiğit; Öcalan'ın "Keşke CHP de gelseydi" dediğini aktardı.
Mezopotamya Ajansı'na konuşan Koçyiğit; görüşmenin öncesine dair şu bilgileri verdi:
Görüşmenin öncesinde neler yaşandı?
Komisyon toplantısı Cuma günü yapılmıştı ve o gün karar alındı. Ardından bize hazırlıkların yapılacağı söylendi. Sonuçta gerekli izin prosedürleri vardı. Yetkili kurumların bu izin prosedürlerini gerçekleştirmesi gerekiyordu çünkü Adalet Bakanlığı’na başvuru yapılması gerekiyordu. Meclis Başkanlığı bu prosedürleri gerçekleştirdi ve ardından Pazar günü bize, Pazartesi günü bu ziyaretin gerçekleşeceğine dair bilgi gelmiş oldu. Pazartesi sabah çok erken bir saatte kalktık. Üç heyet üyesi olarak Ankara’da buluştuk ve daha sonra İstanbul’a hareket ettik.İstanbul’dan hava yoluyla adaya gittik. Tabii ki bize eşlik eden kurumdan güvenlik görevlileri de vardı ve adada bizi ilgili yetkililer karşıladı. Hızlı bir şekilde adanın içerisinde bulunan İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin içerisine geçtik. Ne yolculuk boyunca ne yolculuktan sonra ne de adada herhangi bir olumsuzluk yaşamadık. Gayet normal, prosedüre uygun bir şekilde heyetimiz karşılandı ve biz cezaevine geçtik. Ardından zaten görüşme odasına geçtik. Biz heyet olarak görüşme odasına geçtik ve yerlerimizi aldık. O sırada yetkililer bize kısa bir bilgilendirme yaptılar. Birkaç dakikalık bir hazırlık süreci oldu. Kısa bir süre sonra da Sayın Öcalan odaya girdi ve her birimizle tek tek merhabalaştı, tokalaştı. Daha sonra hep beraber oturduk ve görüşme başladı. Görüşme görüntülü olarak kayıt altına alınmadı. Tutanak açısından yalnızca ses kaydı alındı. Sayın Öcalan, her bir üyeye konuşurken ismiyle, “Fethi Bey, Hüseyin Bey” şeklinde hitap etti. Biz heyet olarak da Sayın Öcalan ile konuşurken “siz” diye hitap ettik.
"Keşke CHP de gelseydi"
Öcalan'ın görüşmede PKK'nın tarihsel serüvenini ve Kürtlerle Türklerin tarihsel ittifakını anlatarak sözlerine başladığını belirten Koçyiğit; CHP'nin temsilci göndermemesine ilişkin şu yorumu yaptığını söyledi:
Cumhuriyetin kurucu partisi olarak CHP'yi önemsediğini, CHP'nin bu sürecin içerisinde mutlaka olması gerektiğine dair değerlendirmeleri kamuoyunun malumu. Bu görüşmede özel olarak CHP’nin gelmemesine dair bir değerlendirmesi oldu ve “Keşke CHP de gelseydi” dedi.
"Yasal düzenleme ihtiyacına dikkat çekti"
Öcalan'ın barış çabalarına vurgu yaptığını da anlatan Koçyiğit; bir yıllık sürece ilişkin de şu yorumu yaptığını aktardı:
Bu süreç içerisinde PKK’nin bütün çağrılara uyduğunu, ateşkesin hızlı bir şekilde devreye girdiğini ve o günden beri hiçbir şekilde bir şehit haberinin gelmediğini söyledi. Bunu çok önemsediğini, çok anlamlı bulduğunu ifade etti ve meselenin sadece silah bırakma meselesi olmadığını, temel sorunun bir inşa sorunu olduğunu belirtti. Bu anlamıyla demokratik bir dönüşümün ve inşanın kendisini merkeze alan bir bakış açısına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Sayın Öcalan, 11 Temmuz’daki silah yakma törenini ve yine 26 Ekim’de Türkiye’den PKK güçlerinin çekilmesini çok önemsediğini ifade etti. Yine 1 Mart’tan beri süren ateşkes ve hiçbir can kaybının olmamasının memnuniyet verici olduğunu, bunun çok önemli olduğunun altını çizdi. Silah bırakıp, yakanların Türkiye’ye dönmemiş olmasının yasa eksikliğinden kaynaklandığını söyledi ve yine orada Bahçeli’ye atfen, ‘Sayın Bahçeli de bunu söylemişti. Keşke gelebilselerdi’ dedi. O anlamıyla gelmelerinin koşulunu oluşturmak için de bir yasal düzenleme ihtiyacı olduğunu belirtti.
Entegrasyon ve Suriye başlıkları: Yerel demokrasi vurgusu
Öcalan'ın entegrasyon meselesine de değindiğini ve bunun Suriye bağlamında daha çok değerlendirildiğini anlatan Koçyiğit; heyet üyelerinin Suriye ile ilgili daha fazla soru sorduğunu açıklayarak sözlerini şöyle sürdürdü:
Suriye bağlamında da şunu çok açık ve net bir şekilde söyledi: 'Çok uzun bir süre Esad yönetimi vardı ve Esad yönetiminin karakteristik özelliği en nihayetinde bir diktatörlüktü ve yıllarca da böyle yaşadılar. Bugün bir Şara yönetimi var. Eğer gerçekten demokratikleşme olmazsa en nihayetinde bu da bir diktatörlüğe gidecektir” diye ifade etti. O anlamıyla olmazsa olmaz diye ifade ettiği en temel şeylerden birisinin yerel demokrasi olduğunun altını çizmemiz gerekiyor.
Demokrasi, toplumun örgütlenmesi, komün, meclis, kendi sivil toplumunu oluşturması, Suriye bağlamında örneğin Bayırbucak Türkmenleri, Kürtler, Çerkez topluluklar için söylediği gibi herkesin kendi topluluğunu, komününü, meclisini, sivil toplumunu inşa etmesi ve bu şekilde de kendi öz varlığıyla sisteme katılması gerektiğine değindi. Bunun için de bir demokrasiye ihtiyaç olduğunu söyledi ve demokrasi olmazsa Suriye’de yeniden bir diktatörlük olacağını ve bunun da aslında Suriye halklarına hiçbir şekilde huzur, refah, mutluluk getirmeyeceğini belirtti. Cümle cümle değil ama kaba haliyle böyle ifade ettiğini söyleyebilirim. Hem Türkiye açısından hem Suriye açısından hem Kürtlerin yaşadığı bütün ülkeler açısından Kürtlerin varlık olma hakkını koruyan, gören bir yaklaşımın esas alınması gerektiğini ifade etti.
"SDG'nin Suriye ordusuna nasıl katılabileceğine dair öneriler yaptı"
Öcalan'ın SDG ile ilgili de yorumlar yaptığını söyleyen Koçyiğit açıklamalarına şöyle devam etti:
Silah bırakma başlığı açısından şunu söyledi; 10 Mart mutabakatını önemsediğini ve uygulanması gerektiğini söyledi. Belki Suriye bağlamında en temel, altı çizilmesi gereken vurgunun bu olduğunu söylemek gerekiyor. 10 Mart mutabakatı, SDG yönetimi ile oradaki geçici hükümet arasında yapılan mutabakatın, yani Mazlum Abdi ile Şara arasında imzalanan mutabakatın uygulanması gerektiğini, bunu önemsediğini belirtti.
Bu anlamıyla özellikle silahlı güçlerin orduya entegrasyonu ama aynı zamanda yerel asayiş güçlerinin olması gerektiğini dile getirdi. Birini İçişleri Bakanlığı, diğerini Millî Savunma Bakanlığı olarak ifade etti. ‘İkili düşünebilirsiniz’ dedi. Biri Millî Savunma Bakanlığı’na ordu olarak entegre olacak. Yerel asayiş güçleri ise İçişleri Bakanlığı’na bağlı yerel asayiş olacak. ‘Onun gibi düşünülebilir’ denildi. Bu konunun etraflıca tartışılması gerektiğinin altını çizdi.
Suriye konusundaki tutumunun çok yapıcı olduğunu ifade etmem gerekir. Oradaki sorunların diyalogla aşılabileceğine inanıyor Sayın Öcalan. Ve kendisinin de bu konuda çok etkili olacağını da açık ve net bir şekilde söyledi. Zaten bu soru kendisine de sorulduğunda ‘Evet, oradakiler de beni dinlerler’ dedi… Ama bunun için tabii ki ‘koşulların oluşması gerektiğinin’ altını çizdi. Sonuçta koşullar oluşursa, diyalog zeminleri gelişirse, görüşebilirse birçok sorunu aşabileceğini, birçok sorunun çözülmesine katkı sunabileceğini özel olarak ifade etti.
"Komisyonun diğer iki üyesi ikna oldu"
Hüseyin Yayman ve Fethi Yıldız'ın soruları arasında YPG'nin silah bırakması, Suriye'deki petrol gelirleri gibi soruların da yer aldığını dile getiren Koçyiğit şöyle konuştu:
İkna oldular. Tatmin olduklarını düşünüyorum. Bu süreç açısından Sayın Öcalan’ın kararlılığını, 27 Şubat çağrısının arkasında durduğunu, sadece Türkiye açısından değil, bölge açısından Kürt sorununun demokratik çözümü perspektifine sahip olduğunu, bir Türkiyeli Kürt yurttaş olarak Kürt sorununun demokratik çözümü için elinden gelen bütün çabayı harcamaya hazır olduğunu ve harcadığını bizzat gördüler. Bu konuda çok ikna olarak döndüklerini ifade edebilirim. Ben bunu bizzat gözlemledim. Bu görüşmenin sonucunda adaya giden Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu heyeti olarak Sayın Öcalan’ın bu süreci yürütme iradesini, 27 Şubat çağrısının gereklerini yerine getirme konusundaki çabasını, kararlılığını bizzat gözlemleme şansına sahip olduk ve komisyon üyeleri olarak ikna olmuş halde döndüğümüzü söyleyebilirim.
"İsrail bir Kürt gücüne yaslanmak istiyor"
Öcalan'ın "İlk defa Kürt sorununu idam sehpasından masaya taşıdık" dediğini belirten Koçyiğit; İsrail'in de görüşmede gündeme geldiğini söyledi:
İsrail’in Ortadoğu’da yapmak istediğine dair belli vurguları oldu. Özellikle Abraham Anlaşmaları üzerinden nasıl Ortadoğu’yu dizayn etmek istediklerini, nasıl bölgesel bir güç olmak istediklerini anlattı. İsrail’in bir Kürt gücüne yaslanarak bundan sonra var olmak istediğini ifade etti. Bu anlamıyla bütün bölgesel gelişmeleri iyi okumak gerektiğine dair bir değerlendirmesi oldu ve tarihsel akış içerisinde Kürtlerin üzerine sürekli hesap yapan birçok gücün olduğunu da ekledi.
"Tutanak basına açık olmalı"
Koçyiğit bundan sonra olacaklara ilişkin de şu bilgileri verdi:
Biz üç komisyon üyesi olarak ses kaydından oluşturulmuş tutanağı imza altına aldık ve Meclis Başkanı'na teslim ettik. Bu tutanağın imza altına alınmış hâlinin, yani olduğu gibi komisyona mutlaka aktarılması gerektiğini düşünüyorum. Bizce bu tutanak basına da açık olmalıdır. Mutlaka bütün kamuoyu tutanağı bilmelidir ki herhangi bir spekülasyona yer kalmasın. Sayın Öcalan’ın Kürt sorununun demokratik çözümüne dair komisyona aktarımlarını bütün kamuoyunun bilmesi, Türkiye halklarının bilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. O tutanaklar açılırsa Sayın Öcalan’ın çözüm perspektifinin Türkiye ve bölge halklarını nasıl önemsediğini, Kürt sorununun demokratik çözümündeki bakışını herkes çok daha açık şekilde görecek ve bu anlamıyla bütün spekülatif tartışmalar da geride kalacaktır.
Komisyonun diğer bir görevi de çalışmasının sonucunda hazırlayacağı rapordur. 28 Kasım’a kadar bütün partiler raporda yer alacak genel çerçeveyi, genel başlıkları hızlı bir şekilde Meclis Başkanına vereceklerdi. O anlamıyla biz de hazırlıklarımızı yapıyoruz. Perşembe günü, raporda yer alması gereken genel başlıkların müzakeresi olacaktır.
Daha sonra da genel raporun nasıl yazılacağı, nasıl kaleme alınacağı tartışılacak ve ardından da hızlı bir şekilde rapor tamamlanarak Genel Kurul’a gönderilecek ve yasal yapım sürecine başlanmış olacak.
Mezopotamya Ajansı