KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman devir-teslim töreninde yaptığı konuşmada, "iki devletli çözüm ve federasyon" tartışmasına değinerek, "kavramlardan değil, içerikten yana" olduğunu belirtti. "Federasyon diyen de iki devlet diyen de bu adada Kıbrıs Türk halkının eşit egemenliğinde hemfikirdir" değerlendirmesinde bulundu. Erhürman, "Bugüne kadar hiçbir Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti ile istişare etmeden müzakere yürütmemiştir. Bu benim dönemimde de değişmeyecektir" dedi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Cumhuriyet Meclisi Genel Kurul Salonu’nda yemin eden Erhürman, daha sonra Cumhurbaşkanlığı makamında düzenlenen devir-teslim töreniyle görevi Ersin Tatar’dan devraldı. Erhürman, törende yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
Değerli konuklar, seçim döneminde, Cumhurbaşkanlığı Kıbrıs Türk halkının evidir demiştik. Öncelikle hepinize evinize hoş geldiniz diyorum. Bugün burada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 6’ıncı Cumhurbaşkanı olarak bu görevi ve sorumluluğu devralırken beni ve sevgili eşimi yalnız bırakmadığınız için hepinize yürekten teşekkür ediyorum.
Öncelikle liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ü, kıymetli eşleri Süheyla Küçük’ü, kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş’ı ve kıymetli eşleri Aydın Denktaş Hanımefendi’yi rahmetle ve minnetle anıyorum. İkinci Cumhurbaşkanımız Sn. Mehmet Al Talat’a, kıymetli eşleri Sn. Oya Talat’a, Üçüncü Cumhurbaşkanımız Sn. Dr. Derviş Eroğlu’na, kıymetli eşleri Sn. Meral Eroğlu’na, Dördüncü Cumhurbaşkanımız Sn. Mustafa Akıncı’ya, kıymetleri eşleri Sn. Meral Akıncı’ya ve bugün görevi kendisinden devralmakta olduğum Beşinci Cumhurbaşkanımız Sn. Ersin Tatar’a ve kıymetli eşleri Sn. Sibel Tatar’a, ülkemize ve halkımıza verdikleri hizmetlerden dolayı yürekten teşekkür ediyorum.
Aramızdaki sarsılmaz kardeşlik ilişkilerinin nişanesi olarak bugün Türkiye Cumhuriyeti adına burada bizlerle birlikte olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sn. Cevdet Yılmaz’a hoş geldiniz diyorum.
Siyasi hayatım boyunca da seçim sürecinde de sürekli halkımızı, yurttaşlarımızı dinledim. Bundan sonra da kulağım hep sizlerde olacak. Bu güzel ülkede, insanlarımızın daha mutlu, daha umutlu, daha müreffeh bir yaşam sürmeyi hak ettiklerini düşündüm hep. Annelerimizin, babalarımızın, ninelerimizin, dedelerimizin verdikleri varoluş mücadelesinin sonrasında, çocuklarımıza ve torunlarımıza çok daha güzel, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi muasır medeniyet seviyesinde, insan onuruna yaraşır bir hayat sürecekleri bir ülkeyi bırakmanın borcumuz, yükümlülüğümüz olduğunu yüreğimin en derinlerinde hissettim.
"Kendisi nerede doğmuş olursa olsun, bu topraklarda yaşayan her çocuk benim çocuğumdur"
Biliyorum ki Kıbrıs Türk halkını siyasi görüş, parti gibi ayrımlar gözetmeksizin birleştiren en önemli unsur çocuklarıdır. Bilinmesini isterim ki benim gözümde, annesi, babası, kendisi nerede doğmuş olursa olsun, bu topraklarda yaşayan her çocuk benim çocuğumdur ve Cumhurbaşkanı olarak benim birinci görevim çocuklarımızın eşit, özgür, sağlıklı ve mutlu büyümeleri, yaşamaları için gece gündüz demeden çalışmaktır.
Şampiyon meleklerimiz ve bu ülkede kaybettiğimiz tüm çocuklarımız yüreklerimizde yaradır ve ben bu yaranın hayatım boyunca kapanmayacağının bilinciyle yaşıyorum. Gazze’de öldürülen binlerce çocuğumuzun da Kıbrıs Türk halkının yürek yarası olduğunu buradan bütün dünyaya duyurmak istiyorum. Kaybettiğimiz çocuklarımıza borcumuzun ödenmesi mümkün değil, biliyorum ve bu bilgi bana çocuklarımız için çok daha fazla çalışmamız gerektiği bilincini aşılıyor.
Bu ülkede varoluş mücadelesini çok ağır şartlarda, ağır bedeller ödeyerek veren büyüklerimize ve üzerlerine titrediğimiz çocuklarımıza karşı en önemli borcumuz, bu ülkeyi, bu halkı dünyada hak ettiği yere taşımak, dünyayla buluşturmak, çocuklarımıza müreffeh ve gelişmiş ülkelerin çocuklarına sağladığı olanakları sağlamaktır.
"Kıbrıs Türk halkı bu Ada'daki iki eşit kurucu ortaktan biridir"
Bunun için Kıbrıs Türk halkının bu ülkedeki hak ve çıkarlarını korumak ve gelecek nesillere aktarmak birinci vazifedir. Bütün dünya bilmelidir ve bilecektir ki Kıbrıs Türk halkı bu Ada'daki iki eşit kurucu ortaktan biridir ve bu Ada'nın üzerinde, etrafında her ne varsa onda ortaktır. Bu Ada'da güvenlik, enerji, hidrokarbonlar, deniz yetki alanları, ticaret yolları, AB yurttaşlığı gibi alanlarda Kıbrıs Türk halkının iradesi olmaksızın karar alınması, Kıbrıs Türk halkının yok sayılması mümkün değildir.
Çözüm ve müzakere süreci: İki devletli çözüm mü federasyon mu?
Kıbrıs Türk halkının bu adadaki egemenlik haklarına sahip çıkmak, hem bu halkın bu adadaki statüsünün gereği, hem de varoluş mücadelesini veren büyüklerimize ve bu ülkeyi devredeceğimiz çocuklarımıza karşı yükümlülüğümüzdür. Bir hukukçu olarak benim derdim sözcükler ve kavramlardan ziyade içeriktir ve biliyorum ki insanlarımızdan 'federasyon' diyenler de 'iki devlet' diyenler de az önce söylediklerim konusunda hemfikirdir.
Yukarıda sıraladıklarım ortak yetki alanlarıdır ve yalnızca Kıbrıs Rum halkının egemenlik ya da yetki alanında sayılması mümkün değildir. Kıbrıs Rum halkı bu Ada'da ne kadar egemense, Kıbrıs Türk halkı da o kadar egemendir. Bu Ada'daki bir Kıbrıslı Rum çocuk hangi haklara sahipse, bir Kıbrıslı Türk çocuk da aynı haklara sahiptir. Hidrokarbonlar üzerinde Kıbrıslı Rumların ne kadar hakkı varsa, Kıbrıslı Türklerin de o kadar hakkı vardır. Hiç kimsenin bu Ada'da Kıbrıs Türk halkı yokmuş gibi davranmasını asla kabul etmeyiz. Herkes bilecektir ki Kıbrıs Türk halkı bu Ada'da hep vardı, bugün vardır ve hep var olacaktır.
Türkiye-KKTC ilişkileri
Kıbrıs Türk halkı çözüm iradesini, bu Ada'nın tamamının garantörü olan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte defalarca bütün dünyanın gözü önünde ortaya koymuştur. Kıbrıs Türk halkı çözümden, müzakereden, masadan hiçbir zaman kaçmamıştır. Ama bilinmelidir ki bunca yaşanmışlıktan sonra, dostlar alışverişte görsün diye müzakere etmek benim halkımın kabul edebileceği bir şey değildir. Benim halkım müzakere olsun diye müzakere değil, çözüm olsun diye müzakere istemektedir.
Bu nedenledir ki Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğinin pazarlık konusu haline getirildiği, zaman sınırlaması içermeyen, sonuç odaklı olmayan, müzakerelerin bir kez daha Kıbrıslı Rum liderliğinin masayı terk etmesi sonucu sona ermesi durumunda bugünkü statükoya dönülmeyeceğinin baştan güvence altına alınmadığı bir metodoloji, çözümü getirmeyeceği baştan öngörülebilir olduğundan, müzakere masasına oturmaya engeldir.
"Kalıcı barış, Kıbrıslı Türkler ve garantör ülke Türkiye görmezden gelinerek sağlanamaz"
Bu bölgede çözüm, kalıcı barış ve istikrar, bu adada Kıbrıslı Türkler ve bölgede garantör ülke Türkiye görmezden gelinerek, hak ve yetkileri ihlal edilerek sağlanamaz. O nedenle diğer garantör ülkelere, Kıbrıs Rum halkına, Kıbrıs Rum Liderliğine ve bütün dünyaya çağrım, herkesin kazanacağı çözüme, kalıcı barışa ve istikrara odaklanmaktır.
Ancak bilinmelidir ki, bizi çözüme ulaştıracak müzakere masasının kurulmasını sağlayacak koşullar oluşmadığı takdirde, Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesi bu kez de görüşme masasında olacaktır. Yeni geçiş noktalarından var olan geçiş noktalarının rahatlatılmasına, Yeşil Hat Tüzüğü çerçevesinde ihracatta karşımıza çıkan sorunlardan mülkiyet konusunda gündeme getirilen davalara, hala yürürlüğe girmemiş olan Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nden turizm konusunda karşımıza çıkarılan engellere, karma evliliklerden doğan çocuklarımızın AB vatandaşlığı hakkından, adadaki dolaşım özgürlüğüne kadar pek çok konunun ele alınması, yeni ve yaratıcı güven artırıcı önlemlerin gündeme getirilmesi ve yurttaşlarımızın ihlal edilen haklarının korunması bizim için son derece önemlidir.
Bu ve benzer konular yalnızca Kıbrıs Rum Liderliği ile değil, AB, BM, Türk Devletleri Teşkilatı, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlarla da ele alınacak, bu amaçla elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişte olduğu gibi açılmasına yardımcı olacağı tüm diplomatik kanallardan yararlanılacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler başka herhangi iki devlet arasındaki ilişkilerle kıyaslanamayacak derecede özeldir. Bugüne kadar hiçbir Cumhurbaşkanımız, müzakere süreçlerini ve Kıbrıs sorunu ve dış politikayla ilgili diğer süreçleri Türkiye Cumhuriyeti ile istişare etmeden yürütmemiştir. Bu elbette benim Cumhurbaşkanlığım döneminde de değişmeyecektir. Benim görevim, Türkiye Cumhuriyeti-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilişkilerini çok daha iyi bir seviyeye taşımak olacaktır.
İç politikada öncelikler: Hukukun üstünlüğü, liyakat ve mülkiyet
Hep söylediğim gibi, Cumhurbaşkanlığı makamının yalnızca dışarıda değil, Anayasa ve mevzuat çerçevesinde içeride de görevleri vardır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bir nüfus politikasının geliştirilmesi, kamu yönetimiyle ve başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamu hizmetleri ile ilgili şikayetlerin ve güvenlikle ilgili endişelerin azaltılması, kamu görevlerinde liyakatin esas alınması, beyin göçünün engellenmesi, göç eden gençlerimizin ülkemize dönüşünün teşvik edilmesi, hukukun üstünlüğüne saygı gösterilmesi, nicelik değil nitelik odaklı yükseköğretim, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun sürdürülebilir, mülkiyet düzeninin öngörülebilir kılınması, Cumhurbaşkanı olarak benim üzerlerinde hassasiyetle çalışacağım konuların bir kısmıdır.
Cumhurbaşkanı’nın bu konuların bazılarında Anayasa ve mevzuatın diğer kısımlarından kaynaklanan doğrudan yetkileri varken, diğerlerinde dolaylı ya da 'sorunların çözümüne ön ayak olmak' şeklinde ifade edilebilecek yetkileri vardır. Benim açımdan önemli olan, halkımızın yaşadığı sorunların gailesini çekmek, halkın derdiyle dertlenmek ve çözüm için çaba sarf etmektir.
Bu noktada bir kez daha söylemeliyim ki, Anayasa’da Cumhurbaşkanı’na yüklenen tarafsız olma, Kıbrıs Tük halkının bütününü temsil etme ve halkın tamamını kucaklama görevi benim için en önemli görevdir. Beni yakından tanıyan halkımızın, hükumette hangi siyasi parti ya da partiler olursa olsun hükumetle yarışa veya çatışmaya girmeksizin sorunların çözümü için azami gayret göstereceğim, insanlarımız arasında asla ayrımcılık yapmayacağım ve yaptırmayacağım, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm insanlarımızın hak ve özgürlüklerine sahip çıkacağım konusunda kuşku duymayacağından eminim.
Demokrasi ve birlik mesajı...
Konuşmamı bitirmeden Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin kısa bir değerlendirme de yapmak isterim. Seçim sürecinde de seçim sonucunda da söyledim. Kıbrıs Türk halkı demokrasiyi içselleştirmiş bir halktır. Farklı siyasi görüşlerdeki yurttaşlarımız en yoğun siyasi tartışmaları yaptıktan sonra oturup birbirileriyle sohbet edip gülebilecek demokratik olgunluğa sahiptir ve bunlar asla kaybetmememiz, üzerine titrememiz, hassasiyetle korumamız gereken, dünyaya örnek olabilecek hasletlerimizdir.
Bu seçimin kaybedeni yoktur. Kazanan Kıbrıs Türk halkıdır, çocuklarımızdır ve kardeşliğimizdir. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra Cumhurbaşkanlığı makamında da bölünmemize, parçalanmamıza, kardeşliğimizin zedelenmesine asla izin vermeyeceğimi yüreğimden gelerek söylemek isterim.
Evinize hoş geldiniz diyerek başlamıştım konuşmama. Evet, halkın evi olacak Cumhurbaşkanlığı. Bizim en büyük zenginliğimiz, nüfusumuzla kıyaslanamayacak yetişmiş insan kapasitemiz, beşeri sermayemizdir. Sanatçılarımız, bilim insanlarımız, sporcularımız, üreticilerimiz, emekçilerimiz, iş insanlarımız, engellilerimiz, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarımız, sendikalarımız, sivil toplum örgütlerimiz, gençlik, kadın, çevre örgütlerimiz, en fazla da gençlerimiz ve çocuklarımız…
Hepimiz burada kendimizi evimizde hissedecek, birlikte çalışacak, birlikte üretecek, halkımızı, ülkemizi yurt dışında hep birlikte temsil edecek, bu güzel ülkeyi daha güzel günlere hep birlikte taşıyacağız.
Sevgili eşim Nilden ve canımız oğlumuz Toprak ile birlikte büyük bir sorumluluk üstlendik ama bilin ki müsterihim. Müsterihim çünkü bu yolu halkımla birlikte, sizlerle birlikte yürüyeceğimden, çocuklarımız, torunlarımız için hep birlikte çalışacağımızdan, haklarımız için hep birlikte mücadele edeceğimizden, yol arkadaşı olacağımızdan eminim.
Halkımla, sizlerle yol arkadaşlığı yapmak benim için onurdur. Bu halkın bir mensubu olmak benim en büyük gururumdur. Ve sizlere, bu halkın kendisiyle, ülkesiyle ve kurumlarıyla gurur duymasını sağlamak için sizlerle birlikte gece gündüz demeden çalışma sözü veriyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle kucaklıyor ve bir kez daha evinize hoş geldiniz diyorum…
Ersin Tatar: Onurlu bir görevi başarı ile tamamlamanın elbette gururu içerisindeyim
Erhürman’dan önce sözü alan Ersin Tatar da kısa konuşmasında, "Tabii çok duyguluyum. Çünkü çok önem verdiğim ülkemizde, vatanımızda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde böylesine onurlu bir görevi başarı ile tamamlamanın elbette gururu içerisindeyim. Ama tabii ki önemli olan makamlar değil, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kalıcılığıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bir devlet olarak mavi vatanda Doğu Akdeniz'de egemenlik hakları ile halkımızın her türlü mücadelesinde aynı azim ve kararlılıkla bu mücadeleyi sürdürebilmemizdir" ifadelerine yer verdi.
ANKA