Gülizar filminin yönetmeni Belkıs Bayrak: Kadının toplum için tehdit gibi algılanmasını tartışmalıyız

Zeynep Karaca, Independent Türkçe için Gülizar filminin yönetmeni Belkıs Bayrak ile konuştu

Yönetmenliğini Belkıs Bayrak'ın üstlendiği Gülizar filminden bir sahne

Gülizar filminin yönetmeni Belkıs Bayrak, taciz ve şiddetin yalnızca yaşanan bir travma olmadığını, aynı zamanda çevrenin suskunluğu ve toplumun görmezden gelişiyle ağırlaştığını vurguluyor.

Bayrak, "Film de bu yüzden büyük laflardan çok, o sessizlikleri, kırılgan anları ve görünmeyen acıları görünür kılmaya çalışıyor. Aslında gözden kaçan, toplumun konuşmaktan kaçındığı o anlar, gerçek travmanın en derin izlerini taşıyor" dedi.

Belkıs Bayrak ile Gülizar filmini ve kadın olma hallerini, Independent Türkçe için konuştuk.

Bayrak, kadınların toplumdaki yerinin tartışılması gerektiğini vurgulayarak, "Asıl tartışmamız gereken, kadınların varlığı değil; bu varlığın hâlâ bir tehdit gibi algılanması. Benim gözümde ‘kadının yeni rolü' diye adlandırılan şey aslında çok doğal bir süreç: kadın, zaten hep hayatın içindeydi, sadece görünmez kılınıyordu. Bugün bu görünmezliğin kalkması, yeni mağduriyetler değil, yeni yüzleşmeler doğuruyor" dedi.
 

Gülizar filminin Yönetmeni Belkıs Bayrak, Independent Türkçe için Zeynep Karaca'nın sorularını yanıtladı
Gülizar filminin Yönetmeni Belkıs Bayrak, Independent Türkçe için Zeynep Karaca'nın sorularını yanıtladı

 

Gülizar, hayatın içinden bir karakter; böyle bir tip oluştururken sizi etkileyen bir hikâye var mıydı?

Gülizar'ın hayatın içinden bir karakter olmasına özen gösterdim. Onu yaratırken tek bir hikâyeden değil, farkında olmadan belleğimde birikenlerden beslendim. Kadınlar kendi aralarında dertlerini paylaşırlar; en küçük sohbetin bile terapötik bir etkisi vardır. İşte o birikimler, çevremdeki kadınların deneyimleriyle birleşince Gülizar'ın dünyasını kurmamda yol gösterici oldu.


Kadın tacizi, cinayetler, intiharlar hepsi aslında iç içe konular, buraya dair söz söylemek isterken ne tür bir amaç belirlemiştiniz?

Benim için en önemlisi sessizliğe dikkat çekmekti, bütün katmanlarıyla. Çünkü bu meselelerde konuşmak çoğu zaman çok zor; bazen utanç, bazen baskı, bazen de toplumun bakışı insanın sesini kısıyor. Taciz ya da şiddet sadece yaşanan bir travma değil, aynı zamanda çevrenin suskunluğuyla, ailenin veya toplumun görmezden gelişiyle daha da ağırlaşıyor. Ben "o derindeki meselelere nasıl ulaşabiliriz, bu sessizliğin içinden nasıl bir ses çıkar" sorusunun peşindeydim. Film de bu yüzden büyük laflardan çok, o sessizlikleri ve kırılgan anları görünür kılmaya çalışıyor.
 

 

Bir kadın yönetmen olarak, kamerayı başka bir kadının hikâyesine çevirmek sizde nasıl duygular yarattı? Filmi çekerken de öğrendiğiniz şeyler oldu mu?

Ben kendimi "başka bir kadın hikâyesi anlatıyorum" diye ayırmıyorum. Bunun sebebi filmin aynı zamanda benim yazım olması; erkek bir karakteri de yazıp çekseydim aynı süreçten geçerdim. Çünkü kamera, önce yazdığınız dünyanın içine giriyor. Bu da hayatın içinde olmaktan bambaşka, çok daha samimi ve güçlü bir duygu süreci yaratıyor.

Film yapmak benim için hep bir okul oldu. Akademiden farkı yok; her yeni proje başka bir öğrenme süreci. Gülizar'ın seti hem mesleki açıdan hem de kişisel dünyamda bana çok şey öğretti.


Kadın olmak, dünyanın her yerinde farklı sorunlarla boğuşmak demek, bu durum Türkiye'de de değişmiyor. Sizin bu oluşa dair kendinizden söylemek istedikleriniz var mı?

Kadın olmak dünyanın her yerinde farklı sorunlarla boğuşmak demek ve bu durum Türkiye'de de farklı değil. Bu oluş çok katmanlı; çoğu zaman detaylarda beliriyor. Ama bu detaylar, kuşaktan kuşağa aktarılan ezberler nedeniyle fark edilmiyor, hatta zamanla normalleşiyor. Kadın cinayetlerinin dehşeti korkunç ve kabul edilemez. Fakat çoğu zaman sadece sonuca bakıyoruz; oysa kaynağa ve bütüne odaklanmadıkça, görünmeyen yükleri fark etmedikçe sorunun gerçek yüzüyle yüzleşemiyoruz.
 

Gülizar filminden bir sahne (2)
Gülizar filminden bir sahne

 

Gülizar'ın yüklendiği toplumsal bir kadın modeli var, aile evinde de sadece belirli sorumlukları olan biri, evlenince de yeni mecrasının ona bir kurtuluş gibi görünme durumu söz konusu. Toplumun büyük bölümünü etkileyen bu durumla ilgili sizin gözlemleriniz neler? Kadınlar sorunlardan kaçarak yeni bir hayat kurmayı başarabilir mi?

Bu illüzyon, aslında evliliğe yüklediğimiz anlamlar ve beklentilerle ilgili. Evliliğin hayatın tüm dertlerinden uzaklaştıracak bir alan gibi görülmesi, kadınların evliliği bir çözüm olarak düşünmesine yol açıyor. Oysa evlilik, yeni bir hayat kurmak için bir fırsat olabileceği kadar, yeni yükler ve sorumluluklar da getiriyor. Bu yüzden asıl mesele, kaçmaya çalıştığımız yer ile nereye "kaçtığımız" arasındaki farkı iyi görebilmek.


Gülizar'ın cinsel tacizden sonra yaşadığı süreçte zorlanması ve buna eşlik eden yeni hayat arkadaşı Emre'nin de zorlukları var. Bu konuda erkelerin üzerine düşen yargılara nasıl bakıyorsunuz? Erkekler daha özgür bir alandan mı, bu meselenin içinde var oluyorlar mı yoksa "erkeklik gururu" denen şey burada da devreye giriyor mu?

"Erkeklik gururu" dediğiniz şey, erkeklerin öfkelerini, korkularını ve duygularını bastırmalarına yol açıyor. Bu bastırma onları özgür kılmadığı gibi, şiddetin ve tacizin de kaynağına dönüşüyor. Emre karakterinde de bu sıkışmayı görüyoruz: toplumsal yargılar nedeniyle kendini ifade edemiyor. Bu suskunluk, çevrenin Gülizar'a dair sessizliğiyle paralel bir yerde duruyor. Yani mesele bireysel değil; toplumun tamamına yayılan bir suskunluk şiddeti yeniden üretiyor. Erkeklerin "gurur" diye adlandırdığı bu bastırma biçimi hem kendilerine hem kadınlara zarar veriyor. Benim için önemli olan, bu görünmezliği açığa çıkarmaktı. Çünkü insan başkasını anlamadan önce, kendi duygularıyla yüzleşmeyi öğrenmeli; aksi takdirde bu bastırma yeni şiddet biçimlerine dönüşüyor.
 

Gülizar filminden bir sahne (1)
Gülizar filminden bir sahne 

 

Gülizar'ın başından geçene karşı güçlü bir duruşu var, film boyunca bu ajite edilmiyor, bu bakışınıza dair ne söylemek istersiniz?

Gülizar'ın duruşu, kurban rolünü seçmemesinden geliyor. Başına geleni inkâr etmiyor ama onunla birlikte yaşamayı, kendi gerçeğini sahiplenmeyi tercih ediyor. Bu kabul, onu ajite etmeyen bir noktaya taşıyor. Benim için önemli olan, bir karakteri trajedinin içinde dramatik bir "kurban" olarak sunmak değil, kendi varoluşuna sahip çıkan bir insan olarak göstermekti. Çünkü bazen en güçlü duruş, bağırmak ya da isyan etmek değil, kendi sessizliğiyle, kendi seçimleriyle var olmaya devam etmektir. Gülizar da tam olarak bunu yapıyor. Bu nedenle filmdeki gücü, ajitasyondan değil, içsel bir direnişten kaynaklanıyor.
 

Gülizar filminin Yönetmeni Belkıs Bayrak
Gülizar filminin Yönetmeni Belkıs Bayrak

 

Günümüzde kadınları daha fazla sosyal hayatın içinde görüyoruz, erkeklerle daha yakın ilişkiler söz konusu, buralardan da farklı mağduriyetler doğuyor. Bir kadın yönetmen olarak kadının yeni rolü üzerine neler söylemek istersiniz?

Kadınların hayatın içinde daha fazla yer alması başlı başına bir kazanım. Ama mesele, bundan kimlerin ve neden rahatsız olduğunda. Çünkü kadınların görünürlüğü arttıkça, yerleşik dengeler de sarsılıyor. Asıl tartışmamız gereken, kadınların varlığı değil; bu varlığın hâlâ bir tehdit gibi algılanması. Benim gözümde "kadının yeni rolü" diye adlandırılan şey aslında çok doğal bir süreç: kadın, zaten hep hayatın içindeydi, sadece görünmez kılınıyordu. Bugün bu görünmezliğin kalkması, yeni mağduriyetler değil, yeni yüzleşmeler doğuruyor. Kadınlar daha fazla alanda olduklarında, erkeğin de kendi rolünü sorgulaması kaçınılmaz oluyor. Bence dönüşümün asıl kırılma noktası burada.
 

Son günlerde de gündemi meşgul eden konulardan biri ifşalar, kadınların başlarından geçen hikâyelerine tanık oluyoruz. Ama bu süreçler toplumda çok steril ilerlemiyor. Kadının suçlandığı ve dışlandığı bir alana bile kayıyor. Kadınların artık susmuyor oluşu üzerine neler söylemek istersiniz?

"Kadın beyanı esastır" ilkesinin arkasındayım, bu sürecin başlaması çok kıymetli. Ama uzun vadede ifşaların meşruiyetini koruyabilmesi için daha titiz ve adil ilerlemesi gerekiyor. Kolektif bir inisiyatifle hem kadınların sesini bastırmadan hem de sürecin güvenilirliğini zedelemeden yol alınabilir. Kadınların artık susmuyor oluşu, geleceğin toplumsal hafızasını belirleyecek en önemli dönüşümlerden biri.
 

 

Film çeşitli ödüller aldı, bu elbette emeğinizin görünür olması açısından mutluluk verici. Ödüllerle ilgili neler söylemek istersiniz? Bunlar yeni çalışmalar için cesaretinizi artırıyor mu, yoksa Gülizar'ın hak ettiği bir başarı mı?

Ödüller elbette bir filmin görünürlüğünü artırıyor ve yolculuğunu güçlendiriyor. Bu açıdan mutluluk verici. Ama benim için asıl değerli olan, Gülizar'ın kendi sesini duyurabilmiş olması. Çünkü filmin anlattığı meseleler yalnızca sinema diliyle değil, aynı zamanda izleyicinin kalbinde de bir karşılık bulduğunda anlam kazanıyor. Dolayısıyla ödülleri tek başına bir cesaret kaynağı değil, daha çok filmin hak ettiği bir yankı olarak görüyorum.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU