Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, tahliye edilmesinin ardından düzenlediği ilk basın toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Özdağ, ocak ayında "halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme" suçlamasıyla tutuklu bulunduğu Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'ndan 17 Haziran'da tahliye edilmişti. Özdağ, bugün sabah saatlerinde gözaltına alınan CHP'li belediye başkanlarına ilişkin, "Herhalde yakında dışarıda hiçbir Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanı kalmayacak" dedi.
AK Partili belediye başkanlarının yargıya iletilen dosyalarının incelemeye alınmadığını kaydeden Özdağ, eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mehlik Gökçek hakkındaki yolsuzluk suçlamalarını hatırlattı. Özdağ, "Bu şekilde yapılan politikleşmiş ve düşman ceza uygulamalarıyla sürdürülen, tek parti yargısı algısı oluşturan uygulamalar Türkiye'de hepimizin arzu ettiğini düşündüğüm ve Türkiye'nin ihtiyacı olan iç cepheyi güçlendirmeyecek, aksine iç cepheyi tahrip edecektir. Bu, demokrasinin askıya alınmasıdır. Zafer Partisi olarak bütün teşkilat, üye ve seçmenimizle düşman ceza hukuku uygulamalarına karşı kararlılıkla duracağımızın altını buradan kamuoyu önünde bir kez daha çizmek istiyorum" ifadelerini kullandı.
"Bu yangınların tamamının elektrik tellerinin kopması, lehim makinesinden kıvılcım sıçramasıyla izah edilmesi mümkün değil"
İzmir ve Hatay'daki orman yangınlarına ilişkin konuşan Özdağ, şunları söyledi:
Ülkemiz adeta bir yangın saldırısı altında. 3 Temmuz gecesi Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, son bir hafta içinde 624 yangının çıktığını açıkladı. 4 Temmuz'da yeni yangınların çıkmasıyla 624 rakamının daha da arttığını gördük. Yangınları söndürmek için büyük bir mücadele verildiğini ifade etti. Biz de görüyoruz. Allah, yangınları söndürmek için mücadele eden bütün görevlilerden ve yurttaşlarımızdan razı olsun. Yangınları söndürmek için mücadele ederken hayatını kaybeden kardeşimize de Allah rahmet eylesin.
Ancak bu yangınların tamamının elektrik tellerinin kopması, lehim makinesinden kıvılcım sıçramasıyla izah edilmesi mümkün değil. İzmir'in Karaburun, Menderes, Buca, Urla, Torbalı ve Ödemiş gibi dört bir yanında aynı gün, aynı saatlerde elektrik telleri kopacak veya anız yakılacak ve yangın çıkacak; kimse aklımızla alay etmesin. Keza dün Hatay'da önce Antakya'da ve daha sonra İskenderun ve Dörtyol'da yangın çıktı. Gece ilerleyen saatlerde Dörtyol'dan yangının çıkmasından iki dakika sonra, yangın bölgesinden bana gelen bir videoyu Emniyet Genel Müdürlüğü, Tarım ve Orman Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı'yla paylaştım. Yerel bir gazeteciden geldi. Gece olmasına rağmen yangından çok uzak bir bölgede başka yangının nasıl çıkartıldığının videosudur bu.
"Geçtiğimiz yıllarda nasıl yangınlar çıkardığını biliyoruz"
Bundan sonraki süreç, Türk halkından hiçbir şeyin gizlenmemesi olmalı. PKK terör örgütünün türevi Ateşin Çocukları adlı terörist yapının geçtiğimiz yıllarda nasıl yangınlar çıkardığını biliyoruz ve çıkardıkları yangınları da zaten internette listeliyorlar. Mayıs 2025'e kadar listelemişler; şurada şu yangını çıkarttık, burada bu yangını çıkarttık diye. Dün sabah Reuters haber ajansı, İngilizce yayınında yangınların bir bölümünün Ateşin Çocukları adlı terör yapısı tarafından çıkarıldığına dair bir haber geçti. On saat sonra bu haber, ne olduysa kaldırıldı. Ancak kayıtlarda mevcut, fotoğrafları çekildi. Basın farkına vardı.
Bu arada Enformasyon Başkanlığı da İletişim Başkanlığı da PKK'nın yangınları çıkardığına dair bir kanıtın bulunmadığını ifade etti. Ama şaşırıyor muyuz? Kuzey Irak'ta 10 Türk askerine drone ile yapılan PKK saldırısı konusunda nasıl resmi bir karartma yapıldıysa, benzer bir karartmanın da şimdi bağrımızı yakan yangınlarda terör örgütünün oynadığı rolle ilgili yapılma ihtimalinin çok yüksek olduğunu görüyoruz. Ve gerçeklerin de bir gün muhakkak ortaya çıkacağından eminiz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Milli servetimiz birkaç maden şirketinin para kazanması için akıl ve vicdan dışı bir şekilde ortadan kaldırılıyor"
Özdağ, kamuoyunda tartışmalara neden olan ve zeytinliklerin madencilik faaliyetine açılmasını öngeren kanun teklifi hakkında şöyle konuştu:
Zeytinliklerimizin kesilerek maden arama ruhsatı verildiğini görüyoruz. Zeytin ağacı, zeytinyağı, zeytinin kendisi; bunlar gelecek nesillere devretmemiz gereken milli servetler. Urfa'da üç bin yaşında bir zeytin ağacı bir anıt gibi durmaya ve yaşamaya devam ediyor. Bu milli servetimiz, gelecek nesillerin hakkı, birkaç maden şirketinin para kazanması için akıl dışı, vicdan dışı bir şekilde ortadan kaldırılıyor, kesiliyor. Elbet bir gün Türkiye'de hukuk devleti kurulduğu zaman hukuk önünde bunun da hesabı sorulur. Ve zeytin ağacını kesen zihniyet, iklim yasasını da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde hiç tartışmadan kabul ediyor. İklim yasası emperyalist bir projedir. 19. yüzyılın başından bu yana dünyanın dört bir yanını acımasızca sömüren, doğayı kirleten emperyalist ülkeler şimdi Türkiye gibi ülkelerin üzerine büyük ekonomik yük yükleyecek dayatmaları gündeme taşıyorlar. Ve ne yazık ki Zafer Partisi'nin olmadığı bir Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde aleyhinde ciddi bir karşı çıkış gerçekleşmeden iklim yasası da kabul ediliyor.
"Gerçekte tutuklanmanın nedeni Mehmetçik katillerine af yok mitingleriyle sokağa çıkmamızdı"
Tutuklanmasına ilişkin süreci değerlendiren Özdağ, "Cumhurbaşkanına hakaretten gözaltına alınmıştım ama ondan tutuklanmam mümkün görünmüyordu. Onun için Kayseri Emniyet Müdürlüğü'ne bir sahte belge üretmesi için başvurulmuştu. Stalin'in KGB şefi Beria vardır. Beria'nın çok meşhur bir ifadesi vardır. Şöyle der: 'Sen bana adamı ver, ben ona suçu bulurum' Yaşanan tam buydu" diyen Özdağ, şöyle devam etti:
Ben İstanbul'da sorgudayken Ankara'da da Ankara Başsavcılığı'nda bir tek savcı ifademi almadan dokuz ayrı iddianame hazırladı. Ve Antalya'da yaptığım konuşma için ve Kayseri'de çıkmış ve soruşturması tamamlanmış Kayseri olayları için sorgulandıktan sonra hakime tutuklama isteğiyle sevk etti ve hakim de çok ilginç, 'Tutuklanmasının önünde engel yoktur' diyerek ve bunu da karara yazdırarak tutukladı.
Türkiye'de tutuklanmasının önünde engel olan sadece milletvekilleridir. Yani 84 milyon kişiyi bu zihniyetle tutuklamak mümkündür. Gerçekte tutuklanmanın nedeni, benim ve Zafer Partisi'nin Öcalan ve PKK ile müzakerelere bilgiyle muhalefet etmemiz, bilgiyi halka aktarmamız, Mehmetçik katillerine af yok mitingleriyle sokağa çıkmamız ve halkın artan desteğiydi. Türk halkı ilk günden itibaren Ümit Özdağ'ın haksız yere tutuklandığını ve Öcalan için rehin alındığını gördü ve söyledi. Avukatların tepkisi ise tutuklanmam üzerine 'Bize artık bir şey sormayın, bildiklerimizi unuttuk, onların bir anlamı kalmadı' şeklindeydi. Çünkü artık yeni bir hukuk uygulanıyordu. Bu, düşman ceza hukuku.
"Sözcü TV, Halk TV, Tele 1, iktidarı destekleyen televizyonlarla yasalar önünde eşit değildir"
Anayasa'nın 10'uncu maddesinin fiilen yürürlükten kaldırıldığını ifade eden Özdağ, "İktidara yakın olan yurttaşlarla muhalif olan yurttaşlar yasalar önünde eşit değildir. İktidarı eleştiren gazetecilerle iktidara destek olan gazeteciler yasalar önünde eşit değildir. İsmail Saymaz, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve adını daha burada sayamadığım birçok gazeteci, Rasim Ozan Kütahyalı ve Cem Küçük ile yasalar önünde eşit değildir. Sözcü TV, Halk TV, Tele 1, iktidarı destekleyen televizyonlarla yasalar önünde eşit değildir. Çünkü bu insanlara ve bu kurumlara düşman ceza hukuku uygulanmaktadır" şeklinde konuştu.
"Rakiplerine duyduğu kin ile adaletsiz davranan bir yönetim, iç barışı sağlayamaz"
Özdağ, değerlendirmelerine şöyle devam etti:
Düşman ceza hukuku uygulamaları sona ermeden, hukukun üstünlüğü sağlanmadan politik istikrar ve ekonomik büyüme mümkün değil. Ekonomik çöküş artarak bu siyasi iklimde devam edecek. Ve eninde sonunda muhakkak yapılacak olan seçimlerde, ekonomik çöküşün hesabını seçmen iktidardan soracak. Muhalefete düşman ceza hukuku uygulayan, rakiplerine duyduğu kin ile adaletsiz davranan bir yönetim, iç barışı sağlayamaz, millî birliği temsil edemez, gerçekleştiremez. Devletin dini adalettir, bunu kabul edeceksiniz. Ama içinden geçtiğimiz süreçte ne yazık ki devletimizin bir dini yok, yani adaleti yok. Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü diye iktidara gelenlerin şimdi kendi halklarının bir bölümüne ikinci sınıf yurttaş muamelesi yaptıkları bir dönemden geçiyoruz.
"Bağımsız davranmaya çalışan hâkim ve savcılara baskı yapan, ceza veren siyasi ve idari kadroları da not edeceğiz"
Zafer Partisi Genel Merkezi bünyesinde bir 'Suç İşleyen Adalet Komisyonu' kuracağız. Yargı eliyle gerçekleştirilen bütün hukuksuzlukları tespit etmeye başladık, kayda geçiriyoruz. Bir yargı mensubunun işleyebileceği en büyük suç, adalete olan güvenin sarsılmasıdır. Bağımsız davranmaya çalışan hâkim ve savcılara baskı yapan, ceza veren, onları süren siyasi ve idari kadroları da not edeceğiz. Çinliler ve Türkler dünya tarihindeki kadim devletlerdir. Ve bu kadim devletin çok derin bir hafızası vardır. Bu kadim devletin bir ruhu vardır. Zannedersiniz ki bütün bürokratları yandaş yaptık, devleti ele geçirdik. Ama devletin ruhu ele geçirilmez.
"1982 Anayasası'na 'TSK’nın vesayetinde yapılan anayasa' diye karşı çıkıp şimdi PKK’nın ve Öcalan’ın vesayetinde mi anayasa yapacağız?"
PKK’ya hiçbir taviz vermeyeceğiz. PKK silah bırakacak, kendisini feshedecek, terör bitecek dendi. Bunun mümkün olmayacağını biliyorduk, itiraz ettik ve haklı çıktık. PKK sözcüleri şimdi 'Terörsüz Türkiye' ifadesini bile reddediyorlar. Yeni anayasada yapılacak değişikliklerle ilgili taleplerini gündeme getiriyorlar. Deniyor ki PKK silah bırakacak. PYD silah bırakacak mı? Hayır. PJAK silah bırakacak mı? Hayır. PKK silah bırakacak mı? Hayır. E o zaman PKK’nın silah bırakmasının ne anlamı var?
Sayın Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ülkücü Şehitler Anıtı’nda yaptığı konuşmada yeni bir millî kimlikten bahsetti. PKK teröre son versin diye yeni bir kimlik mi, millî kimlik mi sahip olacağız? Türk olmaktan mı vazgeçeceğiz? Ne demek yeni millî kimlik? Yeni millî kimliğimizi kurucu önder diye nitelenen Abdullah Öcalan adlı megaloman katil mi belirleyecek? Öcalan Orta Doğu’nun Pol Pot’udur ve PKK da Orta Doğu’nun Kızıl Kmerleri’dir.
Yeni anayasa diyorlar. Sanki eski anayasaya uyuyorlarmış gibi. Bu anayasa 1982’de çıkartıldığından bu yana 19 kez değiştirildi. Başlangıç metninde yapılan değişiklikler dışında asıl maddelerde 126 defa değişiklik yapıldı, yeniden yazıldı. Geçici maddelerde 7 kez değişiklik yapıldı. Değişiklik yapılmayan madde sayısı 58. 96 maddesi değiştirildi. Peki şimdi hangi maddeleri değiştirmek istiyorsunuz? Bu, Türk milletinin bölünmesi; Anadolu toprakları üzerinde devlet kaynaklarıyla bir başka millet yetiştirilmesi projesidir. 1982 Anayasası'na 'TSK’nın vesayetinde yapılan anayasa' diye karşı çıkıp şimdi PKK’nın ve Öcalan’ın vesayetinde mi anayasa yapacağız?
İnsanlarımız sabah buzdolabını açtıkları zaman içinde yeni anayasa aramıyorlar. Zeytin, peynir, ekmek görmek istiyorlar. Ve ülkemiz, düşman ceza hukuku uygulamalarıyla her geçen gün daha derin bir ekonomik ve siyasi krize sürüklenirken, ekonomik kriz derinleşirken buzdolabındaki zeytinin miktarı da azalmaya devam ediyor. İşsizlik artıyor, fabrikalar kapanıyor, işletmeler iflas ediyor, halk fakirleşiyor. Küçük bir grup rantiye ise zenginleşirken, zenginlerin de derdi mallarına çöküleceği şeklinde ortaya çıkıyor. Ülkemiz adeta bir alacakaranlık kuşağından geçiyor.
ANKA