Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Oteli’nde 21 Ocak’ta 78 kişinin yaşamını yitirdiği, 133 kişinin de yaralandığı yangın faciasının ilk duruşması Bolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 7 Temmuz’da yapılacak.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aralarında otelin sahibi ile belediye yetkililerinin de olduğu 32 sanıklı dava öncesinde İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, dava avukatları ve kayıp yakınları, basın toplantısı düzenledi.
İstanbul Barosu’nda düzenlenen toplantıda kayıp yakınları, ANKA Haber Ajansı aracılığıyla adalet çağrısı yaptı. Menşure Kaplan Akişli, “Eşi Şenol’u, annesi Gülçin, kızı Mina ve bu olaylar neticesinde kalp kirizi geçirerek hayatını kaybeden Cevat Akişli’nin geliniyim” diyerek şunları söyledi:
Eşimle ben aynı şirkette çalışıyoruz. Ben sadece eşimi değil; iş arkadaşımı, müdürümü, hayat yoldaşımı kaybettim. Biz bir umut ışığıyla maalesef ülkemizden Almanya’ya işçi olarak gittik. Benim eşim burada müdürdü. Biz Almanya’ya işçi olarak gitmek zorunda kaldık. Sırf Türkiye’nin sosyal ve ekonomik eğitim sisteminin eksikliği, kanunların yetersizliğinden korktuğumuz için gittik. Kaçmadık. Legal olarak gittik. Çünkü çalıştığımız şirket, dünyanın 65 ülkesinde faaliyet gösteren bir şirket. Belki hayatta farklı bir şeyler yaşayabiliriz diye gittik. Ülkemize geldiğimiz bir tatilde bir katliamla karşılaştık. Ben Almanya’da çok lüks bir yerde yaşamıyorum ama benim evimde yangın sistemi var. Evlerde zorunlu. Bunlar ticari yapılar değil, bireysel insanların içinde yaşadığı yapılar.
“Koskoca bir ülkenin devasa bir tesisinde bir yangın sistemi yok”
Koskoca bir ülkenin devasa bir tesisinde bir yangın sistemi yok. Benim ülkemde milyonlarca insanın gittiği bir yerde bir denetim yapılmamış. Daha doğrusu denetimler para karşılığında susturulmuş. Ben burada tamamen bir rüşvet zinciri görüyorum. Başka bir şey görmüyorum. Turizm Bakanı, kendi koltuğundan değil, kaydedeceği paradan korkuyor. O yüzden denetim izni vermiyor. Bu benim için daha da çok yıkıcı. Ben yaşadığım, büyüdüğüm ülkeye güvenemiyorum. Ben buraya gelirken ayaklarım geri geri gitti. Avukatıma söyledim. Buraya geldim ama yolda biri beni bıçaklayacak, hiç kimse bunu ispatlayamayacak. Yolda çocuğuma araba çarpacak, ben suçlu olacağım. Çocuğumu tutamayan anne ben olacağım. Ülkemin hukuk, eğitim sistemi, sosyolojik yaşam sistemi bu yönde insanları ittiriyor.
“İlk değil ama son olmasını temenni ediyorum”
Sosyal medyada da halkı da farklı bir izlenim uyandırmaya çalışıyorlar. Sanki biz oraya giderek suçluymuşuz gibi. Biz orada yangın sistemi var mı, yok mu diye bakmamışız, suçluymuşuz gibi bir algı da oluşturuluyor. Ben bunun için de buradan seslenmek istiyorum. Benim çocuğum babasız kaldı. İstediğim tek şey, başka Denizlerin babasız kalmaması. Çünkü bu davanın sonucundaki hiçbir şeyi bana eşimi geri getirmeyecek. Eğer istediğim bir şey varsa eşimin topraktan çıkartılıp karşıma dikilmesi ama bu imkansız. Bu imkansızsa eğer başka Denizler babasız kalmamalı. Ben ülkeme inanmak ve güvenmek istiyorum. İnanmıyorum, sadece istiyorum. Bu davanın da bir kırılım olmasını temenni ediyorum. Türkiye’deki ilk kaza, ilk felaket, ilk katliam değil ama ben son olmasını temenni ediyorum.
“Çocuklarım kömür olmuş”
Ayşe Ekici de “Damadım Süleyman, kızım Seden Nurgül, torunlarım Ela ve Buse Dayı’yı kaybettim. Biri 15, biri 12 yaşındaydı. İlk başta yananlar onlar. Benim çocuklarım kömür olmuş. Benim çocuklarım poşetin içinde, yanmış bir şekilde ve tabut çivilenmiş bir şekilde bizim elimize verdiler. Ben bunun bilincine ancak iki ay sonra varabildim, çünkü şoktaydık. Şimdi de hiçbir kimseye Turizm Bakanı, Adalet Bakanı, onlara hiç soruşturma vermiyorlar. Hak ettikleri cezaları almalarını istiyoruz. Bir şey diyemiyorum. Tıkandım” diye konuştu.
ANKA