Tuncer Bakırhan: Erdoğan’la görüşmeden herkesi kapsayan demokrasi, hukuk ve iç barış yol haritası çıkmasını umut ediyoruz

“Üçüncü Dünya Savaşı’nın ayak sesleri Orta Doğu’da yankılanıyor. Demokratik Orta Doğu Birliği tek çıkış yoludur"

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, hem Türkiye’nin hem de Ortadoğu’nun içinden geçtiği siyasal ve toplumsal dönüşüm sürecine dikkat çekti. Konuşmasının başında Sivas Katliamı’nın yıldönümünü anarak başlayan Bakırhan, konuşmasında Ortadoğu’daki güncel gelişmelere, uluslararası çatışmalara, kapitalist sistemin krizlerine ve Kürt halkının rolüne geniş yer ayırdı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Bakırhan, “Dünya büyük bir dönüşüm yaşıyor. Yıllarca aslında ifade etmiştik, Üçüncü Dünya Savaşı geliyor diye. Biraz tartışılmıştı da; Üçüncü Dünya Savaşı böyle mi geliyor diye. Şimdi bütün dünya bu gerçekliği tartışmaya başladı,” diyerek sözlerine başladı.

Kapitalist modernitenin dayandığı temel sistemlerin çıkmaza girdiğini savunan Bakırhan, “Kapitalist modernitenin dayandığı ulus-devlet, endüstriyalizm ve kapitalizm gerçekten bir çıkmaza girdi, bir çıkmaz içerisinde,” dedi. Bu sistemin çözümü savaşta aradığını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı:

Savaşı her yere yayarak, silah satışlarıyla sermaye biriktirme derdinde, enerji yollarıyla bu tıkanmış sisteme nefes aldırmaya çalışıyor. İşte NATO’nun 2025 yılı toplantısının sonuçlarına baktığımız zaman aslında Dünya Savaşı’nın ayak seslerini duyuyoruz.

“Silah değil, eşitlik ve adalet güvenliği sağlar”

NATO ülkelerinin savaş bütçelerini artırma kararını da eleştiren Bakırhan, şunları söyledi:

Milyonlarca insan dünyada açlıkla mücadele ederken, işsizlikle kavrulurken, hak hukuk her yerde askıya alınmışken, NATO ülkeleri dünyadaki sorunların çözümsüzlüğünü derinleştirecek yeni bir karara imza attılar. Diyorlar ki; bugüne kadar savaşlarda kullandığımız askeri harcamalar için ayırdığımız bütçe yetmiyor. Şimdi milli hasılanın yüzde 5'ini silahlanmaya harcayalım. Biz de tekrar ediyoruz: Dünya güvenliğini sağlamanın yolu daha fazla silahta değil, daha fazla eşitliktedir, adalettedir. Daha fazla bombada, topta, tüfekte değil, daha fazla özgürlük ve demokrasidedir.

“Gazze’den Kiev’e uzanan ateş tesadüf değil”

Bakırhan’a göre Ortadoğu, küresel sistemin değişim sancılarının en açık hissedildiği bölge:

Soğuk Savaş’ın bitiminden Körfez Savaşı’na, oradan günümüze uzanan çizgi, Ortadoğu’da yeni bir nizam dayatmaktadır. Gazze’den Tarhan’a, Kiev’den Şam’a kadar süren bu ateş tesadüf değil. Kapitalist modernite krizini bombalar, füzeler, savaş uçakları olarak dışa vuruyor.

Bakırhan, konuşmasında Batı’nın enerji politikalarını da sert sözlerle hedef aldı:

Hint-Avrupa Enerji Koridoru Projesi'ni anlamadan dünya ve Ortadoğu’daki gelişmeleri anlayamayız. Bu proje tam bir emperyal enerji projesidir. Batı'nın ihtiyacını karşılamayı hedefliyor. Bu proje için jeopolitik altüst oluşu hayata geçiriyorlar. Her jeopolitik altüst oluşta da milyonlarca insan acı çekiyor, göç yollarına düşüyor, yoksullukla boğuşmak zorunda kalıyor.

“Demokratik Orta Doğu Birliği yol ayrımıdır”

Bakırhan, İsrail’in 7 Ekim sonrasında attığı adımlara ve bölgedeki askeri müdahalelere değinerek, yaşananların bir “küresel egemenlik mücadelesi”nin yansıması olduğunu vurguladı. Bu müdahalelerin kalıcı çözüm üretmediğini söyleyen Bakırhan, şu tespiti yaptı:

Bu müdahaleler, yüzlerce yıldır huzur getirmedi. Bundan sonra da getirmeyeceğine eminiz. Ortadoğu’da bitmeyen savaşlar, etnik ve dini gerilimler ile Demokratik Orta Doğu Birliği ve özgür bir yaşam arasında bir yol ayrımındadır.

DEM Parti Eş Genel Başkanı, çözümün 100 yıllık ulus-devlet paradigmasının ötesine geçilmesinde olduğunu vurguladı:

Biz Ortadoğu’da demokratik, özgür bir yaşam inşa etmek istiyoruz. 100 yıllık katı ulus-devletçi yaklaşımın yerine üçüncü yol zorunludur, diyoruz. Halkların özgürlüğü ve güvenliğinin yolu, ulus-devlet egemenliğinden değil, birlikte yaşamı örecek bir hayatı kurmaktan geçiyor.

Bu doğrultuda Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki hükümet kurma çalışmalarına da değinen Bakırhan, “Seçim yapıldı ama aylardır hükümet kurulamadı. Orta Doğu’daki tüm senaryoların merkezinde Kürt halkı varken, bölgesel hükümetin kurulması hayati önemdedir” dedi.

Bakırhan, farklı halkların barış içinde yaşamasının mümkün olduğuna inandıklarını belirterek şunları kaydetti:

Kürtler başta olmak üzere bölgedeki halkların iç istikrarını ve demokrasisini sağlaması önemli bir zemin yaratabilir. Bütün ulusların farklılıklarını yaşayabileceği demokratik ulus fikri, etnik ve mezhepsel gerilimleri Ortadoğu’da bitirebilir. Biz buna inanıyoruz, buna göre hareket ediyoruz. Ve mücadelemizi de bu hat doğrusunda devam ettirmeye çalışacağız.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmanın devamında, İsrail-Filistin savaşıyla başlayan jeopolitik sarsıntının Türkiye dahil tüm bölge ülkelerini yeniden pozisyon almaya zorladığını belirtti. 7 Ekim sonrası yaşanan gelişmeleri “bölgeyi yeni baştan kuran bir taşın devrilmesi” olarak niteleyen Bakırhan, barış süreci, çözüm politikaları ve Abdullah Öcalan’ın rolüne dikkat çekti.

“7 Ekim’de atılan taş, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirdi”

Bakırhan, 7 Ekim’de başlayan İsrail-Hamas savaşının yalnızca bir çatışma değil, aynı zamanda jeopolitik düzenin yeniden kurulduğu bir kırılma noktası olduğunu belirtti. Şöyle konuştu:

7 Ekim'de patlak veren İsrail-Hamas Savaşı jeopolitik hatlarını harekete geçirdi. Orta Doğu'da bir taş devrilince oyun yeni baştan kuruluyor diyorlardı. İşte o taş 7 Ekim'de atıldı. Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleri bu yeni gerçekliğe göre saflarını belirliyor. Orta Doğu gibi Türkiye de bir Sırat Köprüsünden geçiyor.

Bakırhan, Türkiye’nin bu süreçte geçmişin korkularından sıyrılarak yeni bir yol haritası oluşturması gerektiğini belirtti:

Türkiye geçmişin paranoyalarından ve korkularından kurtularak sırat köprüsünü güçlenmiş bir şekilde geçebilir. Bahçeli'nin 22 Ekim çıkışı, bölgesel fırtınanın Ankara'daki ilk yansımasıdır.

DEM Parti lideri, çözüm sürecine dair kritik tarihleri işaret ederek şu ifadeleri kullandı:

27 Şubat'ta Sayın Öcalan'ın çağrısı, stratejik dönüşümün mihenk taşı oldu. 12 Mayıs'ta kongre kararlarının açıklanmasıyla Türkiye ve PKK pozisyon alıyor. Bu kronolojiyle Türkiye hem Orta Doğu'daki risklerden korunabilir hem de iç barışını tekrar canlandırabilir. 22 Ekim, 27 Şubat, 12 Mayıs bu tarihler, yılların birikimiyle kaderlerimizi omuzladığımız günlerdir.

Bakırhan, “Artık söz de karar da bu topraklardadır. Kaderimizi bu topraklarda birlikte belirleyeceğiz. Bu tarihler kendi kaderini yazmanın tarihleridir,” diyerek konuşmasını sürdürdü.

“Değişen dengeler eski paradigmaları çöpe atıyor”

Bölgesel dönüşümün devlet yapılarından siyasi hareketlere kadar her alanda zorunlu bir değişimi beraberinde getirdiğini ifade eden Bakırhan, şu uyarıda bulundu:

Değişen bölgesel dengeler eski paradigmaları çöpe atıyor. Yeni çözüm arayışlarını dayatıyor. Devlet ve devlet dışı aktörler dönüşmek zorundadır. Bölgedeki ideolojiler, örgütler, siyasi yapılar dönüşmek zorundadır. Dönüşmeyen yolda kalır, yolda kalan yönünü kaybeder. Artık kimse sadece taktik oyunlarla, oyalamalarla süreç götüremez. 100 yıllık geçmişin yükü sırtımızda, 100 yıllık geleceği inşa etmenin sorumluluğu omuzlarımızdadır.

“Barışın pusulası İmralı’da çiziliyor”

Bakırhan, Abdullah Öcalan’ın Orta Doğu’da barışın anahtarı olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:

Sayın Öcalan Orta Doğu'nun karmaşık siyasi tablosunda barışın pusulasını cesaretle çiziyor. Kürt sorununun çözümünden bölgesel dengeye uzanan geniş perspektifle hareket ediyor. Sayın Öcalan'ın barışın maestro'su olduğu artık inkâr edilemez. Herkesi ciddiyete ve tefekküre davet ediyoruz. Sayın Öcalan tek bir çağrısıyla 52 yıllık çatışmayı bitirme iradesini gösterdi. Milyonlarca insanın desteğini alarak toplumsal barışın önünü açtı. Sadece Türkiye'nin iç barışına değil, Suriye'den Irak'a uzanan coğrafyanın demokratik dönüşümüne de ışık tutuyor.

“İmralı’dan yankılanan çağrı: Barış bizim elimizde”

Bakırhan, Öcalan’ın İmralı’daki 27 yıllık sürecini, Güney Afrika’da 27 yıl hapis yatan Nelson Mandela ile kıyaslayarak şu değerlendirmeyi yaptı:

Nelson Mandela hapiste 27 yıl geçirdi. 27 yılın özeti Mandela'nın dediği gibi ‘Barış bizim elimizde’ sözleri oldu. İmralı'da da yaklaşık 27 yıldır barışın bu topraklarda mümkün olduğu çağrısı yankılanıyor. İmralı’daki dönüşümsel zenginlik, etnik ve mezhepsel çatışmaların yerini demokratik çoğulculuğun alacağı demokratik ulus modelini ortaya seriyor.

Bakırhan, bu modelin kadın özgürlüğü, ekolojik yaşam ve demokrasi ekseninde yeni bir toplumsal sözleşme sunduğunu ifade etti.

"Sisyphos gibi; öğrenerek, yeniden ve yeniden taşı zirveye çıkaracağız”

Bakırhan, barış mücadelesini antik Yunan mitolojisinden bir figürle anlattı:

Tam da burada antik Yunan mitolojisindeki Sisyphos'u hatırlamak gerekiyor. Sisyphos kayayı her zirveye çıkarmaya çalıştığında kaya yuvarlanır. Ama her defasında yeniden başlar. Sisyphos kaya her düştüğünde yeni bir şey öğrenir. Biz de geçmiş barış girişimlerinden dersler aldık. Daha deneyimliyiz ve daha kararlıyız.

Son olarak barış sürecine dair net bir taahhütte bulunan Bakırhan, şöyle konuştu:

Sisyphos kayayı iterken kendine bir ritim bulmuştu. Barış sürecinin de kendine has bir ritmi var. Bu ritmi bozmaya çalışanlar başarısız olur. Biz de barışın inşasını ona yakışır bir ritimle sürdüreceğiz. Olgun, kararlı ve sabırlı bir şekilde sarsılmaz bir temel üzerine barışı inşa edeceğimizi belirtmek istiyorum.

“Amerika’dan Almanya’ya barış diplomasisini örüyoruz”

Bakırhan, DEM Parti’nin barış siyasetini hem yurtdışı hem de yurtiçinde örmeye devam ettiğini belirtti. Şu ifadeleri kullandı:

Siz de görüyorsunuz. Amerika'dan Almanya'ya, İngiltere'den dünyanın dört bir yanına barış diplomasını örüyoruz. Türkiye'de bütün siyasi partiler, emek meslek örgütleri, işveren kurumları ve çeşitli inançların örgütlü temsilleriyle bir araya geliyoruz. Bu süreci konuşuyoruz. Barışta herkesin tuzu olması gerektiğini anlatıyoruz.

Bu kapsamda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yapılması planlanan görüşmenin büyük önem taşıdığını vurgulayan Bakırhan, şu sözleri dile getirdi:

Partimiz önümüzdeki günlerde de Sayın Cumhurbaşkanı ile bir görüşme yapacak. Bu görüşmeye büyük önem veriyoruz. Bölgesel kaos tırmanırken, iç barışımızı güçlendirmek için daha çok konuşmalıyız, bir araya gelmeliyiz. Sayın Erdoğan'la yapacağımız görüşmeyle herkesi kapsayan demokrasi, hukuk ve iç barışı sağlayacak bir yol haritasının çıkmasını umut ediyoruz. Heyetlerimizin yapacağı görüşmeler sonrasında Türkiye’ye nefes aldıracak bir döneme gireceğimizi düşünüyoruz. Bu kapsamda barış iklimini somut hayata yayacak gelişmelerin en kısa sürede gerçekleşmesini bekliyoruz. Temennimiz bu yöndedir. İnşallah önümüzdeki günlerde yeni gelişmeleri, yeni hamleleri hep birlikte göreceğiz. İç barışı kurmak, demokratik siyaset kanallarını güçlendirmekten geçiyor.

“Kobani davası: 33 bin sayfa kâğıt, 35 bin yalan”

Konuşmasında Kobani davasına da değinen Bakırhan, gerekçeli kararın açıklanmasının ardından hukuksuzlukları bir kez daha kamuoyunun dikkatine sundu. Kararın ciltlerce kağıtla hazırlanmış olmasının adaletsizlikleri örtbas edemeyeceğini söyledi:

Yine geçen hafta Kobani davasının gerekçeli kararı açıklandı. Maşallah kırtasiyelerde herhalde A4 kağıdı kalmadı. 33 bin sayfa. Sanırım Ankara’dan sayfaları birbirine yapıştırırsak buradan Muş’a yol olur, Malazgirt’e kadar da belki. 9 yıldır Kobani davası, demokratik siyasete yapılan saldırıların ana simgesi oldu. Gerekçeli karar açıklandı. 33 bin sayfa da olsa, 100 bin sayfa da olsa bu kâğıt, siyasi kumpas ve demokratik siyasete müdahalenin adıdır. Artık siyasi davalarla siyaseti dizayn etme zihniyetinden vazgeçilmelidir. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Kobani kumpas davasında yargılanan arkadaşlarımız bizimle birlikte bu yürüyen sürece katkı sunmak için dışarıda, yanımızda olmalılar.

Bakırhan’dan CHP’ye müdahalelere ve Tunç Soyer operasyonuna tepki

Tuncer Bakırhan, grup konuşmasının son bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) yönelik yargı müdahalelerine ve önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in gözaltına alınmasına sert tepki gösterdi:

Yine Cumhuriyet Halk Partisi'ne yapılan müdahaleler var. Hep beraber izliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi'ne yapılan müdahaleler aslında Türkiye'de topyekun bir demokratikleşme sorunu da gözler önüne seriyor. En son Cumhuriyet Halk Partisi'nin 38. olağan kurultayına dair görülen bir dava vardı. O da 8 Eylül'e ertelendi. Kobani davası, kurultay davası ve devam eden onlarca siyasi davanın artık bu ülkenin gündeminden çıkarılması gerektiğini belirtmek istiyoruz.

Bakırhan, gözaltılar ve siyasi davaların Türkiye’nin tüm muhalefetine zarar verdiğini vurguladı:

Bu sabahın erken saatlerinde de önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in ve aralarında belediye çalışanlarının ve siyasetçilerin bulunduğu bir gözaltı operasyonu izledik. Yargı eliyle yapılan bu siyasi operasyonları reddediyoruz. Yargı siyaseti dizayn etmemeli. Eğer bir şeyiniz varsa sandıkta bunun hesabını görürsünüz. Emin olun Türkiye'de yaşayan halklar kimin doğru kimin yanlış, neyin doğru neyin yanlış olduğunu siyaset yapan bu yargı kararlarıyla, kumpas kararlarıyla içeri atanlardan daha iyi biliyor. Tunç Soyer, Türkiye'nin barış ve demokratik bir düzenin inşası için var gücüyle çalıştı. Biz de buna şahitlik ettik. Soyer başta olmak üzere kalbi barışla atan siyasetçilerin üzerine yargıyla gitmek sorunlarımızı çözmez. Bilakis derinleştirir. Bu akıl tutulmasına artık son verilmeli.

Bakırhan, Meclis’in demokratikleşme ve Kürt meselesinin çözümünde daha aktif rol alması gerektiğini belirterek şöyle devam etti:

Kobani kumpas davasıyla, bir başka partinin kongresinde bilmem ne aramakla, belediye başkanlığı yapmış insanlara kumpasla soruşturma açarak, gözaltına alarak artık biz bu süreci böyle yürütemeyiz. Defalarca bunlar denendi ve bunlardan sonuç alınmadı. Eğer sonuç alsaydı Kobani kumpas davasından sonra biz bu salonlarda olmazdık. Milyonlarla Nevrozlarda olmazdık. Mecliste Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesini öne alan komisyon artık hızlandırılmalıdır, kurulmalıdır. Bu süreç bir madalyonun iki yüzü gibidir. Birinci yüzünde demokratikleşme adımlarının atılması, ikinci yüzünde silahsızlanma sürecinin yönetilmesi var. Silahsızlanma kapsamında PKK'ye ilişkin yasanın çıkarılması sürecin yasal temelini oluşturacaktır.

Bakırhan, üçüncü yol yaklaşımını bir kez daha vurgulayarak sözlerini şöyle tamamladı:

DEM Parti olarak Orta Doğu siyasetini ve dinamiklerini sanırım en iyi bilen Türkiye'deki yapılardan birisi biziz. Bu kapsamda Orta Doğu'ya dair hem aktif güç hem de fikri ve siyasi olarak yeni dönem için en güçlü öznelerden biri bizleriz, Kürtlerdir. Üçüncü yol yaklaşımımız geleneksel ulus devlet modeline alternatif olarak demokratik bir alternatif sunuyor. Üçüncü yol, sadece bir söz değil, demokratik bir ülkenin, özgür bir siyasetin, toplumsal birliğin pusulasıdır. Biz hep birlikte bu yola revan olduk.

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU